16 Ocak 2014 Perşembe

19 MAYIS 1919 TARİHİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ

19 MAYIS 1919 TARİHİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ
19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı tarih olan 19 Mayıs aynı zamanda “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu görmüştü. Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır. Atatürk gençlerden sık sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmiştir. O’nun şu sözü çok anlamlıdır:“Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.” (1)
Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği ve “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs tarihinin önemini daha iyi anlayabilmek için Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamamız gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır. TürkMilleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler. Samsun’a ayak basışının taşıdığı önem Atatürk’ün Büyük Nutku’nu 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışı ile başlatmasından anlaşılmaktadır ki şimdi bu yolculuğu kısaca anlatmaya çalışalım.
Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı. Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması (2)dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silâhlandığı konusundaki şikayetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve birşeyler yapmak içinAnadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz fırsattır. İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Atatürk’le Padişah Vahdettin arasında geçen konuşmayı Atatürk şöyle anlatır:(3)
“-Paşa, Paşa!... Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin!Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (bu bir tarih kitabıdır)! Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir...Paşa, Paşa...Devleti kurtarabilirsin!...
Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor?...O Vahdettin ki... bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur?Aldatıldığını mı anlamıştı?Fakat, böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim:
-Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim...Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz...”
Atatürk bu konuşmada plânlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapılmıştı ama, O’nu bekleyen ve O’na güvenen bir“Türk Milleti” vardı.
Atatürk ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik edecekti. Bu 18 kişinin adları şöyleydi:(4) III. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bey (General Bele), Müfettişlik Kurmay Başkanı Kurmay Albay Manastırlı Kâzım Bey (General DIRIK), Müfettişlik Sağlık Bakanı Doktor Albay İbrahim Talî Bey (ÖNGÖREN), Kurmay Başkan Yardımcısı Kurbay Yarbay Mehmet Ârif Bey(AYICI), Karargâh Erkân-ı Harbiyesi İstihbarat ve Siyâsiyât Şubesi Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey(GEREDE), Müfettişlik Topçu Komutanı Topçu Binbaşı Refik Bey(SAYDAM), Müfettişlik Başyaveri Yüzbaşı Cevad Abbas(GÜRER), Kurmay Mülhakı Yüzbaşı Mümtaz (TÜNAY),Kurmay Mülhakı Yüzbaşı İsmail Hakkı (EDE), Müfettişlik Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket (ÖNDERSEV), Karargâh Komutanı Yüzbaşı Mustafa Vasfi (SÜSOY), Kurmay Başkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kâlem Âmiri Üsteğmen Arif Hikmet (GERÇEKÇI), İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah(KUNT), Müfettişlik İkinci Yaveri Teğmen Muzaffer (KILIÇ), Şifre Kâtibi, Birinci Sınıf Kâtip Fâik (AYBARS), Şifre Kâtibi Yardımcısı, Dördüncü Sınıf Kâtip Memduh (ATASEV).
Atatürk beraberindeki kişilerle beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. 17Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya varır. 18Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir. Yolcular Kalyon Burnu denilen yerden sandallarla Merkez iskelesine çıkarılırlar. Bu sandallardan birinin sahibi olan İsmail Yurtsever, o zaman için Atatürk’ü tanımadığını söyler,Atatürk’ü sandalda ve Samsun’da iken geniş yakalı lejyon kaputu ve başında kalpakla gördüğünü anlatır. (5)
Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti.
Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama, O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi.
Kısaca vermeye çalıştığımız bu yolculuk Türk Milleti için bir dönüm noktası oldu ve kurtuluşun başlangıcıydı. Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’da Anadolu topraklarına bastığı 19 Mayıs 1919 tarihinin önemi nedeniyle de 19 Mayıs’ı Türk gençliğine armağan etti. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi gençlik kavramı genel anlamda fikirlerdeki yeniliği anlatmaktadır.
Atatürk“Gençler!Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler!Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum”(6)derken Türk gençliğine olan güvenini de anlatmıştır.
Atatürk’ün şu sözleri hepimiz için bir rehber olmalıdır:“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir”(7)demiştir. Atatürk’ü anlamak, yaşadıklarını ve fikirlerini bilmekle mümkündür. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında yaşanan zorlukları her zaman göz önünde tutarak, 19 Mayısları Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkarak kutlamalıyız. 

11 Ocak 2014 Cumartesi

23 Nisan nasıl Çocuk Bayramı oldu ?

"23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür" başlığı altında Cemiyetin 23 Nisanı çocuklar günü olarak kabul ettiği ifade edilmekte, kahveci, arabacı ve otomobilci esnafın bu günde elde edecekleri gelirin bir kısmını Himaye-i Etfal Cemiyetini bağışlayacakları yazmaktaydı. Böylece 23 Nisan Çocuk Günü olarak belirlenmiş oluyordu.

Ömer Aymalı / Tarih Dosyası / Dünya Bülteni
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı aslında yakın zamanlara kadar birbirinden ayrı iki bayram olarak kutlanmaktaydı. Bu bayramlardan ilki 23 Nisan 1920 tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının kutlandığı Milli Bayramdı. TBMM 1921 yılında aldığı “Büyük Millet Meclisinin ilk yevm-i küşadı olan 23 Nisan günü millî bayramdır" kararı ile açıldığı günü Milli Bayram ilan etti. Böylece 23 Nisan Türkiye’nin ilk milli bayramı oldu.  1923 yılından itibaren ise Milli Hakimiyet bayramı olarak kutlanmaya başlandı.
Bayramlardan diğeri olan Çocuk Bayramı ise resmi bayram anlayışının dışında gelişmişti. Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu ) yetim çocuklar için kuruma yapılacak gelirleri artırmak amacıyla 23 Nisan günü ve haftasında çalışmalarını artırma yoluna gitmişti. Örneğin bu amaçla 23 Nisan 1923 tarihinde Himaye-i Etfal Cemiyeti Pulu hazırlandı. Cemiyet 23 Nisan 1924 tarihinde Hakimiyet-i Milliye gazetesinde" Bu gün Yavruların Rozet Bayramıdır'  başlığıyla halkı cemiyete bağış yapmaya çağırıyordu. Aynı gazetenin 23 Nisan 1926 nüshasında ise, "23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür" başlığı altında Cemiyetin 23 Nisanı çocuklar günü olarak kabul ettiği ifade edilmekte, kahveci, arabacı ve otomobilci esnafın bu günde elde edecekleri gelirin bir kısmını Himaye-i Etfal Cemiyetini bağışlayacakları yazmaktaydı.  Böylece 23 Nisan Çocuk Günü olarak belirlenmiş oluyordu.
 
  
Bir yıl sonra ise Cemiyet aldığı bir karar ile 23 Nisan Çocuk Günü'nü Çocuk Bayramı ilan etti. Bu kararı "Millet Meclisimizle millî devletimizin Ankara'da ilk teşkile günü olan Millî bayram Cemiyetimizce çocuk günü olarak tesbit edilmiştir. Bize yeni bir vatan ve yeni bir tarih yaratıp bırakan mübarek şehitlerle fedakar gazilerin yavruları fakir ve ıstırabın evladları ve nihayet alelıtlak bütün muhtac-ı himaye-i vatan çocukları namına milletin şevkatli ve alicenab hissiyatına müracaat ediyoruz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar hatta vakti ve hali müsait çocuklardan mini mini vatandaşlar için yardım bekliyoruz.”ifadeleri ile kamuoyuna duyurdu.
 
  
Çocuk Bayramı ilk kez 1927 yılında Cumhurbaşkanı Atatürk’ün himayesinde çeşitli şenliklerle kutlandı. Etkinlikler sırasında Cumhurbaşkanı arabalarından birini çocuklara tahsis etti ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu Çocuk Sarayında konser verdi.  Cemiyet 23 Nisan Çocuk Bayramının ülkede yaygınlaştırılması ve çocuk konusuna dikkatlerin çekilmesi amacıyla 1929 yılında 23 Nisan -30 Nisan haftasını çocuk haftası ilan etti.
Himaye-i Etfal Cemiyetinin ilan ettiği 23 Nisan Çocuk Bayramının resmi bir devlet töreni şeklinde kutlanması ise 1933’te başladı. 23 Nisan günü Atatürk çocukları makamında kabul etti. Atatürk’ün bu davranışından sonra diğer devlet adamları da çocukları makamlarında konuk ettiler ve koltuklarını 23 Nisan günü çocuklara devretmeye başladılar. Böylece koltukların devri gelenekselleşti. Yine bu tarihten itibaren stadyumlarda beden hareketleri gösterileri yapılmaya başlandı. Böylece 23 Nisan devlet ve milletin ortak malı haline gelmeye başladı. 
Bununla beraber 27 Mayıs 1935 tarihinde Milli Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında  çıkarılan kanunda 23 Nisan sadece Milli Hakimiyet Bayramı olarak nitelendi. Kanuna Çocuk Bayramı eklenmedi.  Resim olarak iki bayram birleştirilmemiş olsa da cemiyet,okullar ve diğer devlet daireleri 23 Nisan günü  hem Milli Hakimiyet Bayramı hem de Çocuk Bayramı olarak kutlamaya devam ettiler. Böylece 23 Nisan Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı haline geldi.
1970’li yıllara gelindiğinde 23 Nisan Çocuk Bayramı millete mal olmuş bir bayram haline geldi. Meclis başkanlığının izni ile Mecliste düzenlenen törenlere çocukların da katılması kararlaştırıldı. 1980 yılında ise bütün vilayetlerden gelen çocukların katılımı ile Ulusal Çocuk Parlamentosu oluşturuldu. Aynı yıl TRT törenlere komşu ülkelerden çocuklar davet ederek Çocuk Bayramının uluslar arası nitelikte kutlanmasını sağladı.
23 Nisan Milli Hakimiyet Bayramı ile Çocuk Bayramının resmen birleştirilmesi ise 1980 askeri darbesinin ardından oldu. 1981 yılında yapılan bir değişiklikle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabul edildi. 

26 Nisan 2012 Perşembe

TARİH DERSİ NOTLARI BİRİNCİ ÜNİTE TARİH BİLİMİNE GİRİŞ A. TARİH BİLİMİ                      

        1. Tarih Biliminin Konusu Tarihin Tanımı:

• Tarih, geçmişte yaşamış insan topluluklarının, her türlü faaliyetlerini yer ve zaman belirterek, sebep-sonuç ilişkisi içinde, tarafsız olarak inceleyen bilim dalıdır.
 • Tarih, bütün yönleriyle insanlığın geçmişini inceler.
 • Tarih, geçmişle gelecek arasında bir köprüdür.
 • Tarih, insanlığın ortak mirasıdır.
 • Tarihine sahip çıkmayan, tarihini unutmuş bir millet, hafızasını kaybeden bir insana benzer.
                Tarih Biliminin Özellikleri:
 • Geçmişteki olayları inceler.
• İnsan toplulukları tarafından meydana getirilir.
 • Belgelere dayanır.
• Yer ve zaman belirtilir.
• Olaylar arasında sebep - sonuç ilişkisi vardır.
 • Tarihî olaylar tekrarlanamaz.
 • Deney ve gözlem yapılamaz.
                Tarihçinin Özellikleri:
• Objektif (tarafsız) olmalıdır.
• Olayın meydana geldiği devrin şartlarını ve değer yargılarını iyi bilmelidir.
 • Araştırmayı, mümkün olduğu kadar olayın geçtiği yerde yapmalıdır.
                Tarihin Konusu:
 • Geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir.
                Tarihimizi Öğrenmenin Faydaları:
• Vatan ve millet sevgisi gelişir.
 • Millî birlik ve beraberlik duyguları güçlenir.
 • Yöneticiler, geçmişteki olaylardan ders alır.
 • Millet olarak geleceğe daha güvenle bakabilecek duruma gelebiliriz.
 • Kültür, sanat, bilim, ekonomi, mimari ve düşünce alanlarındaki birikimler, bize yol gösterir .
                Tarih Biliminde Yer ve Zamanın Önemi:
 • Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın gerçek olup olmadığını anlarız.
 • Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi, o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman içindeki nüfusu, o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.
                 Tarih Biliminde Sebep-Sonuç İlişkisinin Önemi:
 • Tarihte, bütün olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her olay kendisinden önceki olayın sonucu, kendisinden sonraki olayın sebebidir.
 • Önceki olayı bilmezsek, bir sonraki olayı iyi kavrayamayız.
                Tarih Biliminde Olay ve Olgu Kavramları:
 • Olay, insanları ilgilendiren, sosyal, siyasal ve dînî alanlarda meydana gelen, başlangıcı ve bitişi beli olan gelişmedir.
• Olgu, aynı özellikteki tarihi olayları kapsayan ve belli bir süreci ifade eden genel bir kavramdır. Meselâ: Olay > Anadolu'nun Türkler tarafından fethi Olgu > Anadolu'nun Türkleşmesi Olay > Amerika'nın keşfi Olgu > Sömürgeciliğin başlaması
                 2. Tarih Biliminin Yöntemi
 • Tarih biliminin yöntemi; araştırmadır.
 • Tarihteki bir konuyu araştıran tarihçi, sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular: 1. Kaynak Arama: Önce olayla ilgili kaynaklar aranır. Kaynaklar ikiye ayrılır: a) Ana Kaynaklar / Birinci El Kaynaklar: Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır. b) İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır.
 • Ayrıca kaynakları yazılı ve yazısız kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz: 1. Sözlü (Yazısız) Kaynaklar: Evler, kaleler, tapınaklar, heykeller, silah, eşyalar, destanlar, efsaneler, fıkralar, atasözleri örf ve adetler vb... 2. Yazılı Kaynaklar: Kitabeler, fermanlar, kanunlar, mahkeme kayıtları, noterlik yazıları, gazeteler, dergiler seyahatnameler, film ve fotoğraflar vb... 2. Verileri Tasnif, Tahlil ve Tenkit Etme: a) Tasnif (Sınıflandırma): Elde edilen bilgiler zamana, mekâna ve konuya göre tasnif edilir. b) Tahlil (Analiz, İnceleme): Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi? Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir. c) Tenkit (Eleştiri): Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir. Dış tenkit; eser sahte mi, iç tenkit; eserde yazılanlar doğru mu? 3. Sentez (Birleştirme): • Kaynaklardan elde edilen bilgilerin düzenlenerek yazılması aşamasıdır. Yazarken; • Olaylar, o dönemin şartları göz önüne alınarak, • İyi bilinmeyen bir olayı, benzer olaylarla açıklamaya çalışmamak ilkelerine dikkat edilmelidir. 3. Tarihin Tasnifi (Sınıflandırılması) 1. Zamana Göre Sınıflandırma: (Ortaçağ Tarihi, 9. Yüzyıl Tarihi gibi) 2. Mekâna Göre Sınıflandırma: (Türkiye Tarihi, Avrupa Tarihi, Çorum Tarihi gibi) 3. Konuya Göre Sınıflandırma: (Tıp Tarihi, Sanat Tarihi, Hukuk Tarihi gibi) Tarihin Sınıflandırılmasının Sebebi: Öğrenmeyi, öğretmeyi, araştırmayı kolaylaştırmaktır. Tarihin Çeşitleri: Yazılışına Göre Tarih Çeşitleri:
 • Hikâyeci Tarih: Olaylar bir masal gibi anlatılır. Eski Yunan’da Heredot’un Historia adlı eseri gibi
. • Öğretici Tarih: Toplumu ahlâkî yönden eğitmek ve millî birliği güçlendirmek için yazılır: Tukidides’in Peleponnes Savaşları gibi. • Sosyal Tarih: Toplumların ortaya koyduğu kültür ve uygarlığı araştırmak için yazılır. • Bilimsel (Araştırmacı) Tarih: Olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde, tarafsız olarak inceler. 19. yüzyılda gelişmiştir. Günümüz tarih anlayışının temelini oluşturur.
                          Konularına Göre Tarih Çeşitleri:
• Genel Tarih: Olayları bir bütün olarak ele alır: Dünya Tarihi gibi. • Özel Tarih: Sadece belli bir toplumu, milleti ya da dini araştırır. Türk Tarihi, İslâm Tarihi gibi.
• Siyasi Tarih: Devletleri, kuruluşları, savaşları, antlaşmaları ile araştırır. 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi gibi
. • Uygarlık Tarihi: Toplumların kültürel alanda yaptığı faaliyetleri araştırır. Türk Medeniyeti Tarihi gibi. Tarih ve Yazı İlişkisi • Yazı, Mezopotamya'da Sümer şehir devletleri zamanında bulunmuştur. (M.Ö. 3200-3500) • Yazı, tarih bilgilerinin ortaya çıkmasına hız kazandırmıştır.
• Yazının bulunuşu tarihçiler tarafından tarihin başlangıcı olarak kabul edilir.
 • Tarih yazının icadıyla başlar.
 • Tarihçiler yazının bulunuşunu tarihin başlangıcı olarak kabul ederler. Çünkü yazının bulunuşu ile birlikte o dönemler hakkındaki bilgilerimiz birdenbire artmıştır.
• Bu nedenle yazının icadından önceki dönemlere, o dönem hakkındaki bilgilerimiz sadece yazısız belgelere dayandığı ve az olduğu için Karanlık Devirler veya Tarih Öncesi Devirler denir.
• Yazının bulunuşundan sonra bilgilerimiz birden bire artar. Yazının icadından sonraki dönemlere de Tarih Devirleri (Çağları) denir.
        A) TARİH ÖNCESİ DEVİRLER I. TAŞ DEVRİ: Yontma Taş Devri (Paleolitik Devir) İnsanlığın yaşadığı en eski ve uzun devirdir.
• İnsanlar avcı ve toplayıcı, yani tüketicilerdir.
 • Mağara ve ağaç kovukları barınak olarak kullanılmıştır.
 • Mağara duvarına resimler yapılmıştır.
• Göçebe yaşam tarzı vardır.
 • Taş ve kemikten kesiciler, deliciler, iğneler, bizler yapılmıştır.
 • Dönemin sonlarına doğru ateş bulunmuştur. Orta Taş Devri (Mezolitik Devir) Yontma Taş Devri’nden Cilâlı Taş Devri’ne geçiş dönemidir. Buzullar erimeye başlamıştır.
 • İnsanlar ölü gömmeyi ve balık avlamayı öğrenmiş-lerdir. Cilâlı Taş Devri (Neoliitik Devir)
 • Buzul Çağı sona ermiştir.
• Tarımsal üretim başlamıştır.
 • İnsanlar üretici durumundadır.
 • Bazı hayvanlar evcilleştirilmiştir
. • Özel mülkiyet kavramı doğmuştur.
 • Değiş-tokuş şeklinde ticaret başlamıştır.
 • Meslekler doğmuş, işbölümü ortaya çıkmıştır.
 • Köyler kurulmuştur.
• Bitki liflerinden elbise yapılmış, dokumacılık başla-mıştır.
 • Menhir ve dolmen denilen anıtmezarlar yapılmıştır. Kalkolitik Devir (Taş-Bakır Devri) Maden Devri’ne geçiş dönemidir.
           II. MADEN DEVRİ: Bakır Devri
• Kolay işlendiğinden bakır madeni kullanılmıştır.
 • Bakırdan araç ve gereçler yapılmıştır.
• Köyler büyümüştür.
 • Altın ve gümüş işlemeciliği zamanla gelişmiştir.
           Tunç Devri
• Bakır ve kalayın karışımıyla daha sert olan tunç elde edilmiştir.
 • Tekerlek icat edilmiştir. • Hayvan arabaları kullanılmış, daha mesafeli ticaret başlamıştır Demir Devri • Daha dayanıklı araçlar ve silahlar yapılmıştır. • Saban ve orak kullanılmasıyla üretim artmıştır. • Şehir devletleri ve imparatorluklar kurulmuştur. • Yazının bulunmasıyla tarih öncesi devirler sona ermiştir. Tarih Öncesi Devirlerin Genel Özellikleri ¨ Tarih öncesi dönemlerin devirlere ayrılmasında, kullanılan araç ve gereçlerin malzemesi dikkate alınmıştır. ¨ Tarih öncesi dönemlere karanlık devirler de denir. ¨ Bütün devirler bütün toplumlarda aynı anda yaşanmamıştır. ¨ Her toplum bütün devirleri sırasıyla yaşamamıştır. ¨ Devlet düşüncesinin ortaya çıkması Tunç Devri’ndedir. ¨ İnsanların ihtiyaçları, icatları ortaya çıkarmıştır. B) TARİH DEVİRLERİ a) İlkçağ: (Yazının İcadı M. 3200 – Kavimler Göçü 375) b) Ortaçağ: (Kavimler Göçü 375 – İstanbul’un Fethi 1453) c) Yeniçağ: (İstanbul’un Fethi 1453 – Fransız İhtilali 1789) d) Yakınçağ: (Fransız İhtilali 1789 – Günümüze dek.) Tarihi çağlara ayırmanın bilimsel bir yönü yoktur. Araştırmayı ve öğrenmeyi kolaylaştırmak içindir. Günümüz için atom çağı, uzay çağı, bilgi çağı gibi tanımlamalar da yapılmaktadır. Tarih Çağlarının Genel Özellikleri a) İlkçağ / Antikite (M.Ö.3200 - M.S.375) • Yazının icadı ile kavimler göçü arası dönemdir. • Çok tanrılı dinler yaygındır. • Köleci toplum vardır. • Tarım ve hayvancılık yapılır. b) Ortaçağ (375 - 1453) • Merkezi krallıklar yıkılmış, feodalite dönemi başlamıştır. • İslamiyet doğmuştur. • İslâm’ın Altın Çağı yaşanmıştır. • Avrupa’da karanlık çağ yaşanmaktadır. • Skolâstik düşünce çağa egemen olmuştur. c) Yeniçağ (1453 - 1789) • Merkezi krallıklar yeniden güçlenmiştir. • Coğrafi Keşifler, Rönesans, Reform, Aydınlanma Çağı yaşandı. • Avrupa’da bilimsel gelişmeler hızlanmıştır. • Sömürgecilik artmıştır. d) Yakınçağ (1789 - … ) • Merkezi krallıklar ve çok uluslu imparatorluklar yıkıldı. • Milli devletler kuruldu. • Demokrasi, cumhuriyet, eşitlik ve milliyetçilik yayıldı. • Sanayi inkılâbı sonucunda rekabet hız kazandı. • Liberalizm ve Sosyalizm akımları sistemleşti. • İşçi sınıfı ortaya çıkmıştır. • I. ve II. Dünya Savaşları yaşandı. 4. Tarihin Diğer Bilimlerle İlişkileri Tarihin İlişkide Olduğu Diğer Bilimler: • Coğrafya: Tarih, olayın geçtiği yerin fizîki ve beşerî özelliklerini Coğrafya'dan öğrenir. • Arkeoloji: Toprağın ve suyun altında kalmış olan tarihi eserleri ortaya çıkarır. Kazı bilimi. • Kronoloji: Tarihi olayların zamanlarını belirleyerek, meydana geliş sıralarını düzenler. Takvim bilimi. • Paleografya: Eski yazıların okunmasını sağlayan bilim dalıdır. Yazı bilimi. • Paleontoloji: Fosilleri inceler. • Epigrafya: Taş, mermer gibi sert cisimler üzerine yazılan yazıları inceler. Kitabeler Bilimi. • Sosyoloji: Sosyal olayları, insanlar ve toplumlar arası ilişkileri inceler. • Antropoloji: Toplumların ırk yapılarını inceler. • Filoloji: Dilleri ve diller arasındaki bağları inceler. • Etnografya: Örf, adet, gelenek ve görenekleri inceler. • Diplomatik: Günümüze kadar gelmiş olan resmi belgeleri, fermanları vb. inceler. • Heraldik (Mühür Bilimi): Resmi belgelerdeki mühür, arma ve özel işaretleri inceler. • Nümizmatik / Meskûkât: Para Bilimi • Kimya (Karbon 14 Metodu): Herhangi bir tarihî eserin yaşını hesap eden bilimdir. • Onomastik: Yer adlarını inceleyen bilim dalıdır. • Şecere: Soy kütüğü bilimidir. • Bunlardan başka tarihe yardımcı bilimler arasına Felsefe, İstatistik, Psikoloji, Astronomi, Tıp gibi -birçok bilimi katabiliriz. B. ZAMAN VE TAKVİM 1. Takvimin Ortaya Çıkışı ve Tanımı Takvim: Zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metodudur. • İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak güneşi ve ay'ı kullanmışlardır. • Güneşi kullananlar dünyanın güneş etrafında bir tam dönüşünü esas almışlardır (365 gün 6 saat). • Bu şekilde güneşe göre oluşturulan takvimlere Güneş Takvimi diyoruz. • Ay'ı kullananlar ise ayın dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde aya göre oluşturulan takvimlere Ay Takvimi diyoruz. • Tarihte ilk güneş takvimini Mısırlılar, • İlk ay takvimini de Sümerler kullanmışlardır. • Her toplum kendi takvimini oluştururken kendileri için önemli saydıkları bir günü başlangıç olarak kullanmışlardır. Örnek olarak; « Romalılar, Roma'nın kuruluşunu, « Müslümanlar, Hz. Muhammed’in hicretini, « Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın doğumunu takvimlerinin başlangıcı yapmışlardır. 2. Türklerin Kullandıkları Takvimler 1. 12 Hayvanlı Türk Takvimi: • Türklerin kullandığı en eski takvimdir. • Güneş yılını esas alır. 12 yılda bir devir yapar. • Bu takvimde her yıl bir hayvan adıyla anılıyordu. • Günümüzde Çin, Tibet ve Sibirya’da kullanılmak-tadır. 2. Celâlî Takvimi: • Büyük Selçuklular zamanında Melikşah tarafından Ömer Hayyam ve ekibine hazırlatılan bu takvim güneş yılına göre hazırlanmıştı. 3. Hicrî Takvim: • Ay yılını esas alır. • Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği 622 yılını alır. • Günümüzde Ramazan ayı, kutsal gün ve gecelerde bu takvimi kullanmaktayız. 4. Rumî Takvim: • Osmanlı Devleti'nde resmî ve malî işlerde kullanılmak üzere Tanzimat Fermanı ile (1839) yürürlüğe giren takvimdir. • Güneş yılını esas alır. 5. Milâdî Takvim: • 1926'dan itibaren kullandığımız takvimdir. Güneş yılını esas alır. Temeli Mısırlılara dayanır. İyon ve Yunanlılar kanalıyla Batı'ya aktarılmıştır. Romalılar Sezar zamanında Jülyen takvimi olarak düzenlemiş ve kullanmışlardır. Yeniçağ'da Papa XII. Gregor tarafından yeniden yapılan düzenlemelerle Gregoryen Takvimi olarak anılmıştır. Miladî takvim Hz. İsa'nın doğuşunu başlangıç olarak kabul eder. Yüzyıl (Asır) • Tarihlendirmede 100 yıllık zaman dilimi kullanılır. Bu zaman dilimine yüzyıl (yy) denir. İKİNCİ ÜNİTE UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLIKLAR A. ESKİ ÇAĞLARDA TÜRKİYE Anadolu: • Küçük Asya. İlk çağlardan itibaren Anadolu’ya (güneşin doğduğu yer) anlamına gelen "Anatolia" denirdi. • Anadolu, bir yarımada oluşu, uygun iklimi, doğal yapısı sebebiyle her devirde cazibe merkezi durumunda olmuştur. • Karain ve Beldibi mağaraları, Çayönü, Çatalhöyük, Hacılar, Truva, Alişar ve Alacahöyük, Anadolu'nun tarih öncesi geçmişini aydınlatan önemli merkezleridir. • Eski çağlardan beri birçok kavim Anadolu’ya göç ederek yerleşmiş veya Anadolu'yu işgal etmişlerdir. • Bunların başlıcaları: • Hititler, Frigler, İyonlar, Urartular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılardır. • Henüz yazının bilinmediği döneme tarih öncesi çağlar (prehistorik) denir. 1. Türkiye'nin Tarih Öncesi Dönemlerini Aydınlatan Merkezler Tarih Öncesi Çağlar (Prehistorik Devirler): 1. Taş Çağı Üç dönemde incelenir. a) Eski Taş / Kaba Taş (Paleolitik) > (M.Ö. 600.000 -10.000) b) Orta Taş / Yontma Taş (Mezolitik) > (M.Ö. 10.000 - 8.000) c) Yeni Taş / Cilâlı Taş (Neolitik) > (M.Ö. 8.000 - 5500) a) Eski Taş / Kaba Taş (Paleolitik) (M.Ö. 600.000 -10.000) • Bu devri yaşayan insan toplulukları ilkel bir göçebe hayat sürmüşlerdir. • Ağaç kovuklarında, mağaralarda ve nehir yatak-larında yaşayan insanlar tabiatta hazır bulduklarıyla, avcılık ve balıkçılıkla geçinmişlerdir. (Avcı ve top-layıcı). Ateş bulundu ve kullanıldı. « Türkiye'de Eski Taş Devri: • Antalya'da Karain, Beldibi ve Belbaşı Mağaraları Anadolu'da bu döneme ait önemli merkezlerdir. b) Orta Taş / Yontma Taş (Mezolitik Çağı) (M.Ö. 10.000 - 8.000) • İnsanlığın toplayıcılık ve avcılıktan üretime geçiş yaptığı dönemdir. • Hayvanlar evcilleştirilmiştir. • Buzul çağları sona ermiş, yeryüzündeki iklim koşulları günümüz iklimine dönmeye başlamıştır. « Türkiye'de Orta Taş Devri: • Antalya'da Beldibi Mağarası, Göller yöresinde Bardiz, Samsun'da Tekkeköy, Ankara çevresinde Macunköy bu devre ait önemli merkezlerdir. c) Yeni Taş / Cilâlı Taş (Neolitik Çağı) (M.Ö. 8.000 - 5500) • Tarım hayatı başlamış, köyler kurularak yerleşik hayata geçilmiştir. • Topraktan kap-kacak yapılır ve seramik sanatı başlar. • İlk yerleşim birimleri oluşturulur. • Hayvanlar evcilleştirilir ve bitki liflerinden elbiseler yapılır. • İlk dini inançlar ortaya çıkar. • İlk ticaret başlar. • Ataerkil bir düzen kurulur. • Köleci toplum yapısı ortaya çıkar. • Günümüzün sosyal yaşam biçimi oluşur. « Türkiye'de Yeni Taş Devri: • Konya'da Çatalhöyük, Diyarbakır'da Çayönü, Gaziantep'te Sakçagözü önemli merkezlerdir. • İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yeri olarak Konya - Ça-tal-höyük kabul edilmektedir. • İlk üretim ve ticaret yeri de Diyarbakır - Çayönü ka-bul edilir. 2. Taş-Bakır (Kalkolitik) Çağı (M.Ö. 5500-2500) • Taş devrinin sonlarına doğru maden keşfedilmiştir. İlk kullanılan maden bakırdır. « Türkiye'de Kalkolitik Devir: • Çanakkale'de Truva, Burdur'da Hacılar, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük'tür. 3. Maden Çağı (M.Ö. 2500-1200) a) Bakır Devri: İlk kullanılan madenler, işlemesi kolay olduğu için bakır, altın ve gümüştür. b) Tunç Devri: Bakılar kalayın karışması sonucu elde edilen daha sert madendir. Silah yapımında kullanılmıştır. İlk şehir devletleri bu dönemde ortaya çıkmıştır (Sümer, Akad, Babil, Mısır ve Hititler gibi. c) Demir Devri: Bu dönemde toplumlar arası iletişim ve ticaret gelişmiştir. « Türkiye'de Maden Devri: • Anadolu'da üretim artmasına paralel olarak ticaret gelişmiş, toplumsal ilişkiler hızlanmıştır. • Yazı, Asurlu tüccarlar tarafından Türkiye'ye getirildi. • Anadolu'da ilk yazılı belgeler Kayseri yakınlarındaki Kültepe'de bulundu. Böylece Anadolu'da tarih çağları başladı (M.Ö. 2000). ANADOLU MEDENİYETLERİ Anadolu (Asia Minor / Küçük Asya), Tarih boyunca birçok göç ve istilâya uğramıştır. • Bunun sebebi; 1. Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu, 2. Olumlu iklim şartları, 3. Verimli toprakları, 4. Bol su kaynaklarına sahip olmasıdır. Anadolu'da Uygarlığın Gelişme Sebepleri: 1. Göçler ve istilâ amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya taşıdılar. 2. Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetleri'ne yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden etkilenmesini sağlamıştır. Anadolu'da Kurulan Medeniyetler 1. Hititler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular (M.Ö. 2.000 - M.Ö. 600) 2. Persler (M.Ö. 543 – 333) 3. İskender İmparatorluğu 4. Roma İmparatorluğu 5. Bizanslılar (395 – 1071) 6. Türkler (1071- Günümüze Dek) 2. M.Ö. 2. Binden M.Ö. 6. Yüzyıla Kadar Türkiye Hititler (MÖ 1800 - MÖ 700) • M.Ö. 2000 yılı başlarında Anadolu'ya gelen Hititler, Orta Anadolu'da Kızılırmak havzasına yerleştiler. Anadolu'ya Kafkaslar üzerinden gelmişlerdir. • M.Ö. 3000 yıllarında bu bölgeye Hatti kabileleri yerleşmişlerdi. Hititler, Hatti kabilelerini dağıtarak bu bölgeye yerleştiler. • Hititler, M.Ö. 1800 yıllarında başkenti Hattuşaş (Boğazköy) olan bir devlet kurdular. • Hitit Devleti'nin kurucusu, I. Hattuşili (Labarna)'dir. • M.Ö. 1400 yılında başa geçen II Tuthalia dönemiyle Hititlerde imparatorluk dönemi başladı. • İmparatorluk döneminin en önemli olayı, Hititler ile Mısırlılar arasında imzalanan Kadeş Savaşı'dır. Savaşın sebebi, iki devletin de Anadolu'ya egemen olma isteğidir. İki tarafın da üstünlük sağlayamaması üzerine tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması imzalandı (M.Ö. 1280). • Hitit İmparatorluğu, M.Ö. 1200 yıllarında Ege göçleri sonucunda yıkıldı. • Bir kısım Hititler, şehir devletleri kurdularsa da bu şehir devletleri zamanla Asurlular tarafından yıkıldılar. Frigler (MÖ 1200 - MÖ 676) • Frigya, Batı Anadolu’nun geniş bir kısmının MÖ 1000 yıllarındaki adıdır. • Boğazlar yoluyla Anadolu’ya geldiler. MÖ 750 yılından sonra devlet kurdular. • Kurucusu: Gordios, başkent ise Gordion’dur.. • Kral Milas döneminde Orta ve Güney Doğu Anadolu'ya egemen oldular. • Kimmerler bu uygarlığa son vermişlerdir. • MÖ 600'lerde Lidyalıların egemenliğine girdiler. Lidyalılar (MÖ 687 - MÖ 546) • Lidya, bugünkü Gediz ve Küçük Menderes nehirleri arasındaki bölgenin ilkçağdaki adıdır. • Giges zamanında devlet kurdular. • Başkent Efes yakınlarındaki Sard’dir. • Sınırlar doğuda Kızılırmak’a kadar genişledi. • Paralı asker kullanmaları, yapılarının zayıflamasına yol açmıştır. Perslerin saldırı¬sıyla bağımsızlıklarını kaybettiler (MÖ 546). Urartular (MÖ 9. yy - MÖ 600) • Başkent Tuşpa (Van)’dır. • Doğu Anadolu’yu uzun yıllar egemenlikleri altına almışlardır. İyonyalılar (MÖ 12. yy - MÖ 4. yy) • İyonya, İzmir ile Büyük Menderes nehirleri arasında kalan bölgenin adıdır. • MÖ 12’ yy. Yunanistan’dan göç eden Akalar’ın bir kısmı Batı Anadolu’da İyon şehir Devleti’ni kurarak bir ticaret ve sanat merkezi haline getirdiler. Bunların en önemlileri Millet, Efes ve İzmir’dir. • Akdeniz’de ve Karadeniz’de (Giresun ve Trabzon) koloniler kurarak bu günkü yerleşim merkezlerinin temelini attılar. • MÖ 7.yy’da Lidya’nın egemenliğine giren İyonya daha sonra Pers imparatorluğuna bağlandı. • İyonya şehir devletlerini önce krallar, MÖ 500’den itibaren asillerin kurmuş olduğu oligarşiler (iktidarın bir grubun veya bir ailenin ya da bir sınıfın elinde bulunması), sonradan da demokratik hükümetler yönetmiştir. • İyonlar, Anadolu ile Ege ve Akdeniz kıyılarında ti¬ca¬ret kolonileri kurdular. Ayrıca yaşadıkları topraklar, ka¬ra¬dan Mezopotamya ile de bağlantılar içerisindeydi. Bu ti¬cari konum İyonların Mısır ve Mezopotamya uygarlıkla¬rında yararlanmalarını katkıda bulunmuştur. • Kolonicilik alanında birbiriyle rekabet ettikleri için merkezi bir devlet kuramamışlardır. 3. M.Ö. 2. Binden M.Ö. 6. Yüzyıla Kadar Türkiye'de Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi • Anadolu'da kurulan bu devletler genellikle şehir devletleri olarak ortaya çıkmışlardır. • Hititlerde MÖ 1200’lerde merkezî krallık kuruldu. Büyük Kral; hem başkomutan, hem baş yargıç, hem de başrahipti. • Bu durum kralın siyasî, askerî ve dînî gücü elinde bulundurduğunu gösterir. • Ayrıca kralın başrahip oluşu lâik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır. • Hititlerde asillerden oluşan pankuş denilen bir meclis vardı. Bu meclis, kralın yetkilerini kısıtlıyordu. • Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi tavananna denilen kraliçeydi. • İyonlar, merkezi krallık yerine site denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Din ve İnanış • MÖ 1200 ve MÖ 600 arasında Anadolu'da çok tanrılı inanış mevcuttu. • Anadolu'ya bu yüzden Hititler Dönemi'nde Bin Tan-rılı İl denmiştir. • Hititler, kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına, Lidyalılar da Yunan tanrılarına tapın-mışlardı. • Urartular, ölümden sonra hayata inanmışlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine çeşitli eşyalar koymuşlardır. • Friglerin çok tanrılı dinleri vardı. En büyük tanrıları Kibele'dir. • Efes'teki Artemis tapınağı İyonlara aittir. • Urartularda kral ülkeyi savaş tanrısı Haldi adına yönetirdi. Sosyal ve Ekonomik Hayat • Halk genellikle yöneticiler (soylular), rahipler, hürler, namralar ve köleler olarak sınıflara ayrılmıştı. • Anadolu'da ekonomik hayatın temelini tarım, ticaret ve hayvancılık oluşturuyordu. • Urartular, madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi. • İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi. • Bilinen ilk madeni para, Lidyalılar tarafından kullanılmıştır. • Altın ve mücevher işlemeciliği, dokumacılık ile uğraşmışlardır. • Lidyalılar, Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan Kral Yolu'nun açılmasında etkili oldular. Mısır, İskit, Asur, Yunan Şehir devletleriyle ticaret yapmışlardır. Tüccarların malları devlet güvencesine alınmıştır. • Ekonomik güçleri arttıkça orduya verdikleri önemi azalttılar. Orduya paralı asker aldılar. Bu durum askeri yapılarının zayıflamasına yol açmıştır. Perslerin saldırı¬sıyla bağımsızlıklarını kaybettiler. • Friglerin başlıca geçim kaynağı, tarım ve hay-vancılıktı. Ticaret kervanlarından vergi alınırdı. Çiftçi bir toplum oldukları için tarımı koruyan ağır ceza kanunları yaptılar.Sabanı kırana ölüm cezası vermişlerdir. Yazı, Dil ve Edebiyat • Anadolu'ya yazı Asurlular tarafından getirilmiştir. • Hititler ve Urartular, Asurlulardan aldıkları çivi yazısını ve kendi buluşları olan hiyeroglif (resim yazısı) yazısını kullandılar. • Hititler krallarının hayatlarını anlatan anal adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız tarih yazıcılığını başlatmışlardır. • Hititler, Mısırlılarla tarihte bilinen ilk antlaşmayı Kadeş Antlaşması'nı imzaladılar. • Frigyalılar, İyonlar ve Lidyalılar, Fenike yazısını kullandılar. • Fenike yazısını batıya aktaran İyonlar olmuştur. • İyon Edebiyatının en önemli eseri, Homeros'un "İlyada ve Odesa Destanı"dır. • İlk hayvan öykülerini (fabl) meydana getirenlerin Frigyalılar olduğu sanılmaktadır. Hukuk • Anadolu'da kanunlar, Mezopotamya'daki gibi kısasa kısas değildi. • Onur kırıcı, acımasız yasalar yoktu. • Hititler, insan haklarına önem vermişlerdir. • Aile hukuku ile ilgili düzenlemeler yapılmış, kadına değer verilmiş, kölelere bile özgürlük sağlanmıştır. Bilim ve Sanat • Hititlerde tarih yazıcılığı gelişmiştir. Tanrıya hesap verme düşüncesiyle zaferlerle birlikte yenilgiler de anlatılmıştır. • Hititler, kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır. İvriz ve Yazılıkaya kabartmaları Hititlere aittir. • Urartular, kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri. • İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematik'te Tales ve Pisagor, Tarih'te Heredot, Tıp'ta Hipokrat, Felsefe'de Diojen. • İyonyalılar, snıtsal mimaride ve heykeltıraşlıkta başarılı eser¬ler ortaya koydular, Örneğin Artemis tapınağı. • Hititler ve Frigler dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigler, tapates adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler. 4. M.Ö. 6. Yüzyıldan M.S. 11. Yüzyıla Kadar Türkiye Persler • Medleri yıkarak tarih sahnesine çıktılar. Mezopo¬tamya'daki II. Babil devletine son verdiler. Batı Anadolu'¬daki Lidya devletine ve İyon şehir devletlerini egemenlik¬lerine aldılar. • Kafkasya'daki İskitleri yenilgiye uğrattılar. • Ege denizi ile Karadeniz arasında yapılan Boğaz¬lar ticaretini ele geçirmek için Yunanistan'daki Atina devletiyle savaştılar. Başarılı olamadılar. Bu sa¬vaş¬lardan biri olan Maraton Savaşı’nı kaybettiler. • Perslerin egemenlik alanı doğuda Mave-raünnehir’den ve Hindistan'dan başlayarak Trakya'ya ve Mısır'a kadar genişlemiştir. Bu toprakları kolay yönetebilmek için satraplık denilen vilayetler kur¬muşlar ve buralara valiler atamışlardır. Ayrıca güçlü or¬dular kurmuşlardır. Bunların yanı sıra tarihin ilk düzenli posta teşkilatını ve ilk istihbarat teşkilatını kurdular. • İmparatorluğu kapsayan ticaret yollarına önem verdiler. Ayrıca imparatorlukta sadece Pers parasının geçerli olmasına önem vermişlerdir. • Zerdüşt dinine inanmışlardır. Bu dinde cennet ve cehennem anlayışları bulunmaktaydı. Ateş kutsal sa¬yıl¬mıştır. Persler önceleri çok tanrılı dine sahiptiler. • Pers devletine Makedonya kralı Büyük İskender düzenlediği Asya seferinde son vermiştir. İskender İmparatorluğu • Makedonyalı Büyük İskender kısa sürede çok büyük bir devlet kurmuş Hindistan a kadar ilerlemiştir. Anadolu Perslerden sonra İskender İmparatorluğunun egemenliğine girmiştir. Helenistik Dönem • Büyük İskender’in Mısır ve Asya’ya yaptığı seferlerde Batı ve Doğu medeniyetlerinin buluşması, kaynaşması yaşandı. M.Ö. 330-30 yılları arasında 300 yıl süren bu karşılklı etkileşim dönemine Helenistik Dönem denir. • Büyük İskender’in ölümünden sonra bu devlet üç parçaya bölünmüştür. Bunlardan Selevkos Krallığı Anadolu’ya hâkim olmuş, daha sonra bu devlette yıkılmış ve Anadolu da küçük krallıklar oluşmuştur. Bu küçük krallıklar: • Bitinya Krallığı • Pontus krallığı • Kapadokya krallığı • Bergama krallığı Roma İmparatorluğu • İtalya’da kurulan bir uygarlıktır (MÖ 753). • Bergama Krallığı’na son veren Romalılar Anadolu’ya hâkim oldular. • Romalılar döneminde Anadolu da önemli ilerlemeler oldu, şehirler gelişti, nüfus arttı, ticaret gelişti. • Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü sonrasında Batı Roma ve Doğu Roma (Bizans) olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) • Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu, Doğu Roma İmparatorluğu’nun elinde kaldı. • Anadolu uzun yıllar hâkim olan Doğu Roma / Bizans İmparatorluğu önce Malazgirt (1071) sonra İstanbul’un fethi (1453) ile tarih sahnesinden silindi ve Anadolu da Türk hâkimiyeti başladı. ESKİÇAĞLARDA TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİNDEKİ KÜLTÜR VE UYGARLIKLAR (İLKÇAĞ UYGARLIĞI) MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI Sümerler • Konuştukları dilin filolojik yapısı ile bıraktıkları eserler Sümerlerin Asya kökenli olduğunu ortaya koymuştur. • Tarihteki ilk şehir devletlerini (siteleri) kurmuşlar¬dır. • Sümer kralları rahip kral özelliğini göstermişlerdir. • Sümerler, Mezopotamya uygarlığının kurucusu ol¬muşlardır. • Sümerler, bir süre Akadların egemenliğinde yaşa-dılar. Egemenliklerini yeniden kazandıkları bir dö-nemde de Elamların saldırısıyla karşılaştılar ve bağımsızlıklarını kaybettiler. Elamlılar • İran'ın güney batısı ile Mezopotamya'nın doğu¬sunda kalan dağlık bölgede yaşamışlardır. Tarımsal top¬raklara sahip olmak için Sümer ülkesini istila etmişlerdir. • Elamlıların egemenliğine Asurlular son vermiştir. Akadlılar • Sami kökenli kavimlerdendir. Tarihin bilinen ilk düzenli ordusunu kurarak Mezopotamya'da üstünlük sağladılar. • Mezopotamya dışında toprak kazanarak tarihin ilk imparatorluğunu kurdular. Ancak bu imparatorluk kısa sürede dağıldı. Başlıca nedenleri, merkezi otoritenin tam olarak geliştirilememesi, iç isyanlar ve dış saldırılar. • İran üzerinden gelen kavimlerin saldırısıyla Akad Devleti yı¬kıldı. • Akad dili Mezopotamya'nın yaygın bir kültür dili olmuştur. Asurlular • Mezopotamya'nın Asur şehrinde yaşamışlardır. İlk zamanlarda ticarete önem vermişlerdir. Bu süreçte Ana¬dolu'da koloniler kurmuşlardır. • Kolonilerden en önemlisi Kayseri Kültepe'de kurulmuş olan Kaneş idi. • Kaneş'te yapılan araştırmalar sonucu Anadolu'daki ilk yazılı belgeler bulunmuştur. Bu durum Anadolu'ya yazıyı Asurluların getirdiğini göstermiştir. • Hititlerin yıkılmasından sonra Ön Asya'da güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu, Suriye'yi, Filistin'i ve Mezo-potamya'yı egemenliklerine almışlardır. Bu yerlerden ağır vergiler almışlardır. • Med-Babil ittifakı Asur devletine son vermiştir. Babilliler • Sami kökenli kavimlerdendir. • En etkili oldukları dönem Hamurrabi dönemidir. Kral Hamurrabi iktidarını kurduğu orduya ve yaptığı ya¬sa¬lara dayandırmıştır. Böylece tarihin bilinen ilk monar¬şik idaresini kurdu. • Hamurrabi Mezopotamya'daki yasaları toplayarak konularına göre sistemli hale getirdi. Ayrıca yasalarında kısasa kısas özelliğine yer verdi. • Hamurrabi'den sonraki süreçte devlet zayıfladı. Hititler bu devlete son verdi. • Babilliler, Hititlerin yıkıl¬ma¬sından sonra Asur egemenliğine girdiler. • Medlerle itti¬fak yapa¬rak Asur Devleti’ni yıktılar. İkinci kez devlet kur¬dular. • Mezopotamya'nın en son devleti olan II. Babil’e Persler son vermiştir. MISIR UYGARLIĞI • Uygarlık, Nil deltası ile Nil nehri çevresinde geliş¬miştir. • Mısır uygarlığı daha çok Mısır'da yaşayanlarca geliştirilmiştir. • Şehir devletlerinin birleşmesiyle ilk merkezi devlet kurulabilmiştir. Bu devlet dünya tarihindeki ilk merkezi devlettir. • Devletin başında firavun adı verilen krallar bulu¬nurdu. • Kuzey Suriye'nin verimli topraklarını almak için Hi¬titliler Kadeş Savaşı’nı yapmışlardır. (M. Ö. 1280) Tarihin ilk büyük meydan savaşı sayılan bu savaşta taraflar bir¬birlerine kesin üstünlük sağlayamamıştır. • Daha sonra ta¬raflar Kadeş Antlaşması’nı yapmışlardır. (M. Ö.1295) Bu antlaşma tarihin ilk yazılı antlaşmasıdır. DOĞU AKDENİZDE KURULAN DİĞER UYGARLIKLAR Ege Uygarlıkları • Ege adaları, Yunanistan, Makedonya, Trakya ve Anadolu’nun batı ve güneybatı kıyılarını içine alan bölgeye Ege Bölgesi denir. • Ege uygarlıkları, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu medeniyetlerinden etkilenmişler ve bu medeniyetleri kendi kültür unsurlarıyla birleştirerek gelişmiş bir medeniyet ortaya çıkarmışlardır. Girit Uygarlığı • Ege medeniyetlerinin temelini oluşturmuşlardır. • İlk denizciler Giritlilerdir. • Mimaride gelişmişler, çok katlı saraylar yapmışlardır. • Knossos adası bu medeniyetin ilk ortaya çıktığı yerdir. • En parlak dönemlerini M.Ö. 16. ve 17. yüzyıllarda yaşamıştır. • M.Ö. 1400’lerde Aka (Miken), M.Ö. 1200’de Dor istilasına uğramışlardır. Miken Uygarlığı • M.Ö. 2000’de Akalar tarafından Mora Yarımadası’nda kurulmuşlardır. • Savaşçı bir toplumdur. • Mora yarımadası, Yunanistan, Girit ve Kıbrıs’ı işgal etmişlerdir. • Deniz ticaretinde gelişmişlerdir. • En parlak dönemleri M.Ö. 13. ve 14. yüzyıllardır. • Kral Agamemnon zamanında boğazların hâkimiyeti için Truvalılarla savaşmışlardır. • Truva Savaşı, boğazlar için yapılan ilk savaştır. • Şatoları ve kuyu mezarları önemli eserleridir. Yunan Uygarlığı • M.Ö. 1200 yılında Dorlar tarafından kurulmuştur. • “ Polis” denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır. • Atina, Tebai, Korint, Sparta, Larissa gibi şehir devletleri vardır. • Polislerin başında “Tiran” denilen krallar vardır. • Denizcilikte ilerlemişler ve kolonicilik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. (Yerleşme amacıyla gitmişlerdir.) • Başta Zeus olmak üzere Olympos dağında oturan tanrıları adına düzenledikleri yarışmalar olimpiyatların temelini oluşturmuştur. • Felsefede Aristo, Eflatun, edebiyatta Homeros (İlyada ve Odisse), tarihte, Tukitides önemli bilim adamlarıdır. • Alfabe ve takvime katkıda bulunmuşlardır. • Atina’da sınıf farklılıklarından doğan huzursuzlukları gidermek amacıyla yapılan Dragon, Solon ve Klistenes kanunları Atina’yı “demokrasinin beşiği” yapmıştır. Fenikeliler • Sami kavimlerindendir. Bugünkü Lübnan'ın dağlık kıyı kesiminde yaşamışlardır. Bu bölgeden Suriye kıyıla¬rına doğru yayılan Fenikeliler şehir devletleri kurdular. Yaşadıkları bölgenin tarıma ve hayvancılığa elverişli ol¬maması nedeniyle balıkçılığa ve denizciliğe yönelmişler ve Akdeniz kı¬yılarında koloniler kurmuşlardır. • Fenikeliler ürettikleri zeytinyağı, kereste, boya ve camdan oluşan ürünleri Akdeniz'in diğer bölgelerine satmışlardır. • Fenikeliler Sümer çivi yazısı ile Mısır Hiyerog¬lif ya¬zısını örnek alarak tarihin ilk alfabesini icat etti¬ler. • Not: Fenike alfabesini İyonlar ve Yunanlılar kul¬lanmıştır. Daha sonra Romalılar Yunanlılardan aldık¬ları alfabeyi Latin alfabe¬sine dönüştürmüşlerdir. • Mısır ve Mezopotamya ile ilgili teknik gelişmeleri ticari faaliyetler yoluyla Akdeniz'in diğer kavimlerine ta¬nıtmışlardır. • Fenike koloni hareketi zamanla İyon ve Yunan koloni hareketi karşısında gerilemiştir. Çünkü İyonlar ve Yunanlılar kolonileri yeni bir vatan kabul etmişler ve bu doğrultuda etkili politikalar izlemişlerdir. İbraniler • Sami kavimlerindendir. Hz. Davut döneminde Fi¬listin'deki Kudüs şehrini kurarak devletlerinin temelini atmış oldular. • Hz. Süleyman zamanında ticarete önem vererek zenginleşmişlerdir. Daha sonra devlet iç çatışmalarla İs¬rail ve Yahudi devleti olarak ikiye ayrılmıştır. Bunlar da dış saldırılarla yıkılmıştır. • Tarihin ilk tek tanrılı dini olan "Musevilik" İbrani¬lere aittir. İbraniler bu dinin yalnızca kendi kavimle¬rine gön¬derildiğini söylemişler ve kendilerinin üstün ol¬duğunu be¬lirtmişlerdir. Bu durum Museviliğin, Hıristiyanlık ve İs¬lamiyet gibi yaygın bir din olmasını ön¬lemiştir. ESKİÇAĞLARDA TÜRKİYE VE ÇEVRESİNDE KURULAN DEVLETLERDE KÜLTÜR VE MEDENİYET Devlet Yönetimi • Sümerler, tarihteki ilk şehir devletlerini (siteleri) kurmuşlar¬dır. Sümerlerde şehir devletlerini Ensi denen rahip krallar yönetmiştir. • Sümerlerde özgür insanlardan oluşan Aksakallılar meclisi bulunmaktaydı. • Mezopotamya’daki diğer milletler de Sümerleri örnek almışlardır. • Urugakina, rahiplerin sömürü¬süne karşı tarihin ilk ihtilalini gerçekleştirdi ve bunun son-rasında tarihin ilk yazılı kanunlarını yaptı. Bu kanun¬larda özel mülkiyeti koruyucu hükümlere yer verdi. • Ziggurat adı verilen tapınaklar yaparak, bunları okul, depo ve rasathane olarak kullanmışlardır. • Fenikeliler, ticareti esas alıp orduyla ilgilenmedikleri için siyasi birlik sağlayamamışlardır. • Mısır’da, şehir devletlerinin birleşmesiyle ilk merkezi devlet kurulmuştur. Bu devlet, dünya tarihindeki ilk merkezi devlettir. • Mısır’da devletin başında Firavun adı verilen krallar bulu¬nurdu. • Firavunlar tanrı kraldı. Yetkileri sınırsızdı. Bu ne¬denle devletin siyasi yapısı teoraktik monarşi idi. • Ülke yönetiminde firavuna, vezir, asiller, rahip¬ler, askerler ve kâtipler (sırların başı) yardımcı olmuştur. • I. Babil Kralı Hammurabi, iktidarını dine değil, kurduğu orduya ve yaptığı ya¬sa¬lara dayandırmıştır. Böylece tarihin bilinen ilk monar¬şik idaresini kurdu. • Hammurabi, Mezopotamya'daki yasaları toplayarak konularına göre sistemli hale getirdi. İlk anayasayı hazırlattı. • Yunanlılar, Polis denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Atina, Tebai, Korint, Sparta, Larissa gibi şehir devletleri vardır. Polislerin başında Tiran denilen krallar vardır. • Başta Zeus olmak üzere Olympos dağında oturan tanrıları adına düzenledikleri yarışmalar olimpiyatların temelini oluşturmuştur. Ordu • Sümerlerde eli silah tutan herkes savaşa katılmak zorundaydı. Ordu, yaya ve arabalı birliklerden oluşurdu. • Savaş arabalarını ilk kez Sümerler kullanmışlardır. • Akadlar ve Asurlular sürekli orduya sahip ilk devletlerdir. Din ve İnanış • Sümerler, öldükten sonra yaşamın devamına inanmadıkla¬rından mezarlara eşya koymamışlardır. • Asurluların çok tanrılı bir dinî yaşayışları vardır. Asur kral¬ları tanrı kral olduklarını topluma kabul ettirmişlerdir. • Mısır'da yaşayanlar birden çok tanrıya inanmışlardır. En büyük tanrı güneş tanrısı idi. Ölümden sonra hayatın devamına inanmışlardır. Bu ina¬nış şekli mumyacılıkta, eczacılıkta, tıpta, mimaride, re¬simde ve heykelcilikte önemli gelişmeleri sağlamıştır. • Firavun IV. Amenofis zamanında "Aton" adı veri¬len bir din ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı bir dine benzeyen bu ina¬nış, isyanlar nedeniyle Mısır'da yaygınlaşmıştır. Yazı Dil ve Edebiyat • Tarihin ilk yazılı destanları olan Gılgamış ve Yaradılış destanlarını yazmışlar, damga ve silindir şeklindeki mühürleri ve çömlekçi çarkını icat etmişlerdir. • Mısırlılar, hiyeroglif denilen yazının yanı sıra hiyeratik ve demotik denilen yazı türlerini geliştirildi. Bilim ve Sanat • Sümerlerin başlıca buluşları şunlardır; yazı, tekerlek, çemberin 360° oluşu, tarihteki ilk ay takvimleri, yıldızların burçlara ayrılması. • Asurlular, kültürel çalışmalara önem vermişlerdir. Mezopo¬tamya'nın Ninova şehrinde tarihin bilinen ilk kü¬tüphane¬sini kurdular. • Mısırlılar, Aritmetik’te, Geometri’de ve Astroloji’de önemli ça¬lışmalar gerçekleştirmişlerdir. Ekonomik Hayat • Güney Mezopotamya'ya yerleşen Sümerler su¬lama kanalları ve barajlar yaparak yaşadıkları toprağı ta¬rıma elverişli hale getirmişlerdir. • Ekonomik yaşam tarıma dayanmıştır. İhtiyaç duydukları madenleri almak içinde dış ticaret yönelmiş¬lerdir. • Mısır’da ekonomi tarıma dayanmıştır. Vergiler tarım ürün¬lerinden oluşmuştur. Köylüler ile köleler, asillerin, rahiplerin ve askerle¬rin topraklarında çalışmışlardır. Şehirliler ise ticaret ve sanatla uğraşmışlardır. ÜÇÜNCÜ ÜNİTE İLK TÜRK DEVLETLERİ A. TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI 1. Türk Adının Anlamı • Türk adının ne anlama geldiği konusunda ileri sürülen görüşler şunlardır: • Wambery, 1879'da Türk adının Türemek (çoğalmak) fiilinden geldiğini ileri sürmüştür. • Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati't Türk adlı eserinde Türk'e Olgunluk Çağı anlamını verir. • Ziya Gökalp, Türk adını Türeli (töre sahibi) diye açıklar. • Türk adı, Orhun Yazıtları'nda Türük olarak geçer. • Turkhia şeklinde ise Bizans kaynaklarında görülür. • 12. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye ismi verilmiştir. 2. Türklerin İlk Ana Yurdu Türklerin tarih sahnesine çıkışları Orta Asya'dır. Orta Asya'nın sınırları; • Doğuda Kingan Dağları, • Batıda Hazar Denizi, • Güneyde Himalaya Dağları, • Kuzeyde Sibirya'dır. 3. Türklerin Tarih Boyunca Yayıldıkları Bölgeler Türkler, M.Ö. 1700'den itibaren Orta Asya'dan göç etmeye başladılar. Göçlerin Sebepleri 1. Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı, 2. Olumsuz iklim şartları(Kuraklık, şiddetli kışlar) 3. Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler 4. Salgın hastalıklar 5. Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi. (Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu) 6. Atı evcilleştirmeyi başaran Türkler Orta Asya'nın de¬ğişik yerlerine gitmişlerdir. Göç Yönleri • Kuzeye Gidenler; Sibirya'ya • Doğuya Gidenler; Çin ve Uzakdoğu ülkelerine • Güneye Gidenler; Hindistan, Afganistan ve Çin'e • Batıya Gidenler; İki yol izlemişlerdir: Ø Bir kısmı Hazar Denizinin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya; Ø Diğer kısmı ise Hazar Denizinin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir. Göçlerin Sonuçları 1. Orta Asya Kültür ve Medeniyeti dünyanın değişik bölgelerine taşınmıştır. 2. Göç etmeyip, Orta Asya'da kalan Türkler, ilk Türk Devleti olan Asya Hun Devleti'ni kurmuşlardır. 3. Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı devletleri de yıktılar. 4. İskitler (Sakalar) • MÖ. VII. yüzyılda batıya doğru göç ederek Karadeniz'in kuzeyinden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara yerleştiler. • Batı kaynakları bu topluluğa İskitler, İranlılar ise Sakalar adını vermişlerdir. • Medler, Persler, Asurlular ve Urartularla savaşmışlardır. • Anadolu, Suriye ve Mısır'a kadar akınlar yaptılar. • İskitlerin yönetici kesimi Türklerden meydana geliyordu. • Yaşayış ve inanışları Türklerle aynıydı. • En önemli edebiyat eserleri Alp Er Tunga Des-tanı’dır. B. İLK TÜRK DEVLETLERİ 1. Büyük Hun Devleti (Asya Hun Devleti) • Baykal gölü Orhun ve Selenga ırmaklarının bu¬lun¬duğu coğrafyada siyasal varlık gösteren Hunlar tara¬fın¬dan kurulmuştur. Bilinen İlk Türk Devleti • Devletin kurucusu Teoman'dır. • Mete, babası Te¬oman'a karşı yaptığı iktidar Savaşı’nı kazanarak hakan oldu. • Bütün Türkleri, bir bayrak altında ilk kez toplayan Mete’dir. İlk Düzenli Ordu • Mete Türk tarihindeki ilk düzenli orduyu onlu teşkilata göre kurdu. Bu orduya dayanarak Orta Asya¬'yı egemenliğine aldı ve Çin hanedanlıklarını vergiye bağladı. İpek ticaretini denet¬ledi. • Mete, kalabalık nüfusu ve Çin kültürünün Türkleri etkilemesinden çekindiği için Çin’i egemenliği altına almak yerine vergiye bağlamayı tercih etmiştir. Çin Seddi • Çinliler, Hun akınlarından korunmak amacıyla Çin Seddi’ni inşa ettiler. İkili Sistem • Mete İmparatorluğu kolay yönetmek için "ikili sis¬tem" denilen bir teşkilat kurdu. Bu teşkilatta merkezde hakan, doğuda veliaht batıda ise hanedandan biri görev yapmıştır. Çin Politikaları • Mete'den sora Çin hanedanları Hun egemenliğin¬den kurtulmak için şu politikaları geliştirdiler: • Hun sarayındaki Çinli prensesler ve görevlilerle entrikalar çevirmek, • Hunlara bağlı boyları birbirine karşı kışkırtmak, • İpek ticaretini Hun egemenliğinden almak, Bölünme • Çin askeri saldırıları sonucu, Hun Devleti M.Ö. 58 yı¬lında ikiye ayrıldı. Bir kısım Hun boyları Çin egemenli¬ğine girdi. • Hunlar daha sonra birleşmişlerse de Çinlilerin yap¬tığı yeni saldırılar sonucu Kuzey Hunlar ve Güney Hunlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardı (M.S. 48) • Güney Hunlar, Çinlilerin egemenliğine girdi. Kuzey Hunlar Çinlilerin egemenliğine girmemek için Hazar Denizine doğru göç ettiler. • Kuzey Hunlar sonraları Karadeniz'in kuzeyi ile bugünkü Romanya'daki Tuna dolaylarına egemen oldu¬lar. Buralarda yaşayan Germen kökenli kavimleri ege¬menliklerine aldılar. Hun egemenliğine girmek istemeyen Germen kökenli kavim¬ler Avrupa'nın batısına göç ederek Roma İmparatorluğu topraklarında Kavimler Göçü denilen olaya neden oldular. (MS 375) 2. Kavimler Göçü, Asya ve Avrupa'nın Yeni Çehresi, Avrupa Hun Devleti (375–469) Kavimler Göçü (375) • Batı Hunları, Çin'in ve Doğu Hunları'nın baskısıyla Aral Gölü civarına göç etmişlerdi. Burada 200 sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı. • Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Ve başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler. • MS. 374 yılında Volga (İtil) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru ilerlemeye başladılar. • Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi birçok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar. • Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu bu olaya tarihte Kavimler Göçü adı verilir. Kavimler Göçünün Sonuçları • Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrıldı (395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı. • Avrupa'nın etnik yapısı değişti. Germen kavimlerinin Avrupa'daki yerli kavimlerle karışması sonucu yeni milletler ortaya çıktı. • Türkler Avrupa'da Batı Hun Devleti'ni (Avrupa Hun) kurdular. • Avrupa’da önce barbar krallıklar, daha sonra da feodalite (derebeylik) rejimi ortaya çıktı. • İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı. • Güvenliğini yitirenler, kendilerini dine verdi. Kilise zamanla güç kazandı. Skolastik düşünce ortaya çıktı. Avrupa Hun Devleti (375–469) • Bugünkü Romanya'nın bulunduğu topraklarda Kuzey Hunlar tarafından kuruldu. • Uldız zamanında Türkler, ilk kez Anadolu’ya ayak bastı, Bizans’ı vergiye bağladı. • Avrupa Hun Devleti’nin en güçlü olduğu dönem Atilla zamanıdır. • Bizans'a karşı yaptığı seferler so¬nucu Bizans'ı vergiye bağladı. • Batı Roma devletine karşı ilk önce Galya Seferi’ni düzenledi. Ancak bu seferde be¬lirli bir so¬nuca ulaşamadı. Daha sonra yaptığı İtalya se¬feriyle Batı Roma'ya üstünlüğünü kabul ettirdi. • Atilla'dan sonraki hakanlar başarılı bir yönetim göstermediler. Bu süreçte Bizans saldırıları başladı. • Bi¬zans, ayrıca Hunlara bağlı Germen kökenli kavimleri ayaklandırdı. Sonuçta Avrupa Hun Devleti yıkıldı. 3. Göktürk Devleti (552–630) • Göktürk boylarını birleştiren Bumin Han, kendile¬rini yöneten Avarlara karşı yaptığı bağımsızlık Savaşı’nı kazandı ve devleti kurdu. • Avarlar, Göktürk saldırıları Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldılar. Göktürkler Çin hanedanlıklarına üstünlüklerini ka¬bul ettirdiler. • Başkenti Ötüken’di. • Hindistan'a giden ipek yolunu kazanmak için İran¬'daki Sasanilerle işbirliği yaparak Akhun Devleti’ni yıktılar. • Akhun Devleti’nin yıkılmasından sonra Hindistan'a giden ticaret yolundan yararlanma konusunda Sasani¬lerle anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Göktürkler ilk defa Bizans (Doğu Roma) ile ittifak yaptılar ve Sasanileri zayıflattılar. • Göktürk Devleti taht kavgalarıyla Doğu Göktürk ve Batı Göktürk olmak üzere ikiye ayrıldı (582). • Her iki devlete Çinliler son verdi (630). II. Göktürk Devleti (Kutluk Devleti) (682–744) • Kutluk Han, Çinli olan Veziri Tonyukuk ile birlikte Göktürk boylarını birleştirerek II. Göktürk Devleti’ni kurdu¬. • Kutluk Han, Çin egemenliğine giren Türklere ba¬ğımsızlıklarını kazandırdı. • Bilge ve Ordu Komutanı Kültigin zamanında dev¬let Orta Asya'da etkinliğini sürdürdü. • Kültigin ve Bilge Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Uygur, Basmil, Karluk ve Uygur Türk¬leri birleşerek II. Göktürk devletine son verdiler. Uygurlar (745–840) • Kutluk (II. Göktürk) Devleti’nin yıkılmasından sonra kendi devletlerini kurmuşlardır. • İlk zamanlarda Çinlilere karşı fazla etkili olama¬mışlardır. • Çinlilerin Talas Savaşı’nda yenilmesi, Uygurla¬rın kuvvet-lenmesine yaramıştır. • Çinliler Tibet saldırıları uğrayınca Uygurlardan yardım istemek zorunda kaldılar. Bu süreçte Çinlilere yardım eden Uygurlar Maniheizm ve Budizm dinleriyle tanıştılar. • Uygurların bir bölümü Maniheizm ve Budizm’i benimseyerek hayvancılığa dayalı atlı göçebe yaşayışı bıraktılar ve yerleşik hayata geçtiler. Çünkü bu dinler sa¬vaşçı geleneklere ve hayvancılığa karşı olan prensiplere dayanmıştı. • Uygurlar, Kırgız Türklerinin saldırılarıyla siyasi var¬lıklarını kaybettiler. • Uygurlar Kırgızların yıkılışından sonra Cengiz Han'ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun egemenliğine girdiler. Bundan sora Uygurlar Moğol devlet yönetiminde önemli görevler aldılar. • Uygurlar Çin'de geliştirilen matbaa tekniğini öğre¬nerek, kendilerine özgü bir matbaa yaptılar. • Uygurlar 14–18 harften oluşan bir alfabe geliş¬tirdi¬ler. • Uygurlar matbaayı kullanan ilk Türk boyu olmuş¬lardır. C. DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI Avarlar • Orta Asya'da büyük bir imparatorluk kurdular. • Göktürk isyanı nedeniyle bağımsızlıklarını kay¬bettiler. • Göktürklerin saldırısı sonucu bugünkü Macarista¬n'a göç ettiler. Macaristan'da etkili bir devlet kurdular. • Sasanilerle birleşerek iki kez Bizans'ı ku¬şattılar, ancak başarılı olamadılar. • Avarlar, Frankların saldırısıyla bağımsızlıklarını kaybettiler ve Slav kavimleri arasında eriyip siyasi ve kül¬türel kimliklerini yitirdiler. Kırgızlar • Uygur devletine son vererek tarih sahnesine çıktı¬lar. Cengiz Han'ın başlattığı saldırılar sonucu bağımsız¬lık¬larını kaybettiler. Sibirler • Sibirya’nın batısından başlayan ve Kafkasya'ya uzanan coğrafyada yaşamışlardır. • Sasani ve Avar saldırılarıyla bağımsızlıklarını kay¬bettiler. Akhunlar (Eftalitler) • Kökenleri Çinlilerin baskısı üzerine İran'ın doğu¬suna ve Afganistan'ın güneyine göç eden Hunlara da¬yanmıştır. • Hindistan'a giden ipek ticaretinden yararlanmış¬lardır. Göktürk ve Sasani saldırıları sonucu bağımsızlık¬larını kaybetmişlerdir. Hazarlar • Karadeniz'in kuzeyinden başlayarak, Kafkasya ve Hazar denizine kadar uzanan topraklarda yaşamışlardır. • Karadeniz kıyılarına giden ipek ticaret yolundan büyük kazanç elde etmişlerdir. • Hazar hakanları ve çevresi Museviliği benimse¬mişlerdir. • Hz. Osman ile Emeviler zamanında Kafkasya'ya yönelen İslam ordularının ilerleyişini engellemişlerdir. • Peçeneklerin saldırılarıyla zayıflayan Hazarların siyasi varlığına Ruslar son vermiştir. Bulgarlar • Karadeniz'in Kuzeyinde büyük bir devlet kurdular. Hazarların saldırısıyla Tuna Bulgarı ve Volga (İtil) Bulgarı olmak üzere ikiye ayrıldılar • Tuna Bulgarları zamanla Slav kavimleri arasında eridiler. Volga (İtil) Bulgarları ise Abbasilerin yardımla¬rıyla İslâmiyet’i benimsediler. Volga Bulgarları daha son¬raları Moğol egemenliğine girdiler. Türgişler • II. Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra kendi devletlerini kurdular. • Emevilerin Orta Asya'ya yaptıkları saldırıları en¬gel¬lediler. • Karlukların saldırılarıyla bağımsızlıklarını kay¬betti¬ler. Karluklar • Uygurların yıkılmasından sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Talas Savaşı’nda İslam ordusuyla birlikte Çinlilere karşı savaştılar. • İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk boyu oldu¬lar. Peçenekler • Balkanlara yerleşenleri Bizans'a karşı savaştılar ve sonraları Bizans ordusunda ücretli askerlik yaptılar. • Bizans ordusundaki Peçenekli askerler Malazgirt Savaşı’nda Büyük Selçuklu ordusuna katıldılar. Oğuzlar • Maveraünnehir'in doğusunda bir devlet kurdular. • Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti’ni kurdular. • İslâmiyet’i seçen Oğuzlara Türkmen denilmiştir. Kumanlar (Kıpçaklar) • Balkaş gölü ile Ural dağlarına kadar uzanan coğ¬rafyada etkili oldular ve Ruslarla savaştılar. • Moğolların egemenliğine girmek zorunda kaldılar. Ç. İLK TÜRK DEVLETİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK 1. Devlet Yönetimi A. Devlet: İslamiyet'ten önce Türkler devlete il veya el demişlerdir. Hükümdarların Unvanları Türkler Hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi unvanlar vermişledir. Hakanın Görevleri • Hükümdarlık güç ve yetkilerini Tanrı'dan (Tengri) alan hakanların önde gelen görevi, milletini refah ve barış içinde özgür olarak yaşatmaktı. • Ayrıca ülke çapında asker toplamak, orduyu idare etmek, devletin yüksek meclisini yönetmek, hakanın görevleri arasındaydı. Hatun (Katun) • Hakanın eşine hatun denirdi. Türk devlet idaresinde hatun da söz sahibiydi. Savaşlarda hakanın yanında yer alan hatun, devlet adamı gibi eğitilir ve yetiştirilirdi. Böylece devlet idaresi ve komşu devletler hakkında bilgi sahibi olur, gerektiğinde devlet başkanlığı yapar, elçi kabul eder ve devlet meclisine katılabilirdi. Veliaht • Hakanın ölümünden sonra onun yerine geçen veliahtın büyük oğul olması gerekli değildi. Tahta geçecek kişinin çoğunlukla faydalı ve başarılı olabilecek yeteneğe sahip bir hanedan üyesi olması, ön planda tutulmuştur. Ayrıca veliaht küçük yaşta ise, amcasının tahta geçmesi mümkün olabiliyordu. • Tanrı tarafından hakana verildiği düşünülen yönetme hakkının kan aracılığıyla hakanın bütün evlatlarına da geçmiş olduğu düşüncesi, her prensin (tegin) tahtta hak iddia etmesine yol açabiliyordu. • Bu suretle kardeşler arasında doğan taht mücadelesi, üstün gelen tarafın hakan olmasına kadar sürerdi. Ancak bu mücadeleler devletin zayıflaması, hatta parçalanmasına dahi yol açabilmektedir. Hakanlık • Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri). Kut Anlayışı • Türkler devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut diyorlardı. Kut'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı. Kut Anlayışı’nın Etkisi • Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi tahta kavgasına girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, ya da bölünmeye götürüyordu. • Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dışında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin başına geçecektir. İkili Yönetim (Çifte Krallık) • Türk devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaş-tırmak için ülkeyi Sol (Doğu) ve Sağ (Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden Yabgu'lar bulunurdu. • Eski Türklerde siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesini "il" (devlet) meydana getiriyordu. • Bodun'lar ve Boy'ların merkezden idare edilmesi sayesinde İl'de birleşmiş olan halk, "töre" denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi. Demek ki Türk "il"i yurdu koruyan, milleti huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur. Türk İli’nin (Devleti’nin) Özellikleri 1. İstiklâl • Bu konuda Asya Hun Devlet meclisindeki şu konuşma (Çin yıllıklarından alıntıdır) Türklerin bağımsızlık hakkındaki bütün görüşünü kısaca özetler: • "İstiklale karşı hayranlık duymak ve bağımlı olmayı yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir. Atalarımızdan toprakla beraber devr aldığımız devletimizi; Çin ile uzlaşmak pahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız mevcut iken devletimizi korumalıyız". * Çiçi'nin konuşması M.Ö.58 2. Ülke • Yine bu madde şu güzel örnekle açıklanabilir: Asya Hun Tanhu'su Motun, komşu Tung-Hu'ların vergi olarak at ve kadın istemelerine fazla itiraz etmemişti. Fakat devlet arazisi isteğiyle karşılaştığı zaman, devlet meclisinde, toprağın devlete temel olduğunu, kendisinin kimseye arazisini terk et demeye yetkisinin bulunmadığını söylemişti. (MÖ.209) 3. Halk • Halk deyiminin eski Türkçe karşılığı “kün” idi. • Özel mülkiyet kişi haklarının ve hürriyetin teminatıdır. İnsan şahsi mülke sahip olup onu istediği gibi kullanabilir. 4. Töre • Türk devletinde halkın hak ve hürriyetini istemesi tabiidir. Halkın bu isteği, törenin uygulanması ile karşılanıyordu. Töre, eski Türk hayatını düzenleyen hukuki kaidelerin bütünüydü. B) Meclis ve Hükümet: • Türk Meclislerine toy, kurultay veya kengeş denirdi. • Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı. Devlet Görevlileri: • Aygucı: Hükümet başkanı. • Buyruk: Bakan. • Tamgacı: Dış siyaset görevlileri. • Tigin (Tekin): Hükümdarın çocukları. • Şad: Diğer hanedan üyeleri. • Diğer Görevliler: İnal, Tarkan, bağa, tudun, çor, külüg, apa, ataman.. Ordu Türk ordu teşkilâtını ilk kuran Mete Han’dır. Mete, orduyu onluk sisteme göre düzenlemiştir. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmıştır. Bu düzen Avrupa'ya Attila ile girmiştir. Türk Ordusunun Özellikleri • Türk ordusu, ücretli değildir. • Türk ordusu, daimîdir. • Atlı askerler çoğunluktadır. • Kadın-erkek herkes savaşa hazırdır. Türk Ordusunu Silahları • Ok, yay, kement, kılıç, mızrak, kargı, süngü, kalkan vb. Savaş Taktikleri: Turan Taktiği • Sahte Ricat (sahte çekilme) • Hilal • Pusu Bu taktikle Malazgirt, Niğbolu, Mohaç gibi büyük meydan savaşları kazanılmıştır. • Savaş stratejileri keşif seferleri (akın) ve yıpratıcı savaşlara dayanır. Sınır boylarında tampon bölgeler bırakmışlardır. • Türk ordusu; Çin, Roma, Bizans, Rus ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur. Hukuk • Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına töre denilirdi. • Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye yargu adı verilirdi. • Yarganlar (yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı. • Hunlar ve Göktürklerde, göçebe hukuku, Uygurlarda yerleşik hukuk anlayışı görülür. • Örneğin; işlenen adi suçlarda hapis cezası 10 gündür. Bunun temel nedeni, göçebe yaşam koşullarıdır 2. Din ve İnanış Totemizm • Türklerin en eski inanışlarının başında Totemizm gelir. Bu dinde bir hayvan totem olarak kabul edilir, buna ongun denirdi. Her boyun bir ongunu vardı. Bu inanış zamanla etkisini yitirdi. • Ayrıca, dağ, kaya, güneş, orman, su ve ay da kutsal kabul edilmiştir. Şamanizm • Şaman (kam) denilen rahipler, iyi ve kötü ruhlarla temasa geçerek ayinler yaparlardı. • Kurban keserek kötü ruhlardan kurtulmayı düşünürlerdi. • Türkler, atalarının ruhlarını da kutsal kabul etmişlerdir. Bu nedenle ataların mezarlarına dokunma savaş sebebi sayılmıştır. Göktanrı Dini • Türklerin İslamiyet'ten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler; • Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı. • Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı, eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı. Bu mezarlara kurgan denirdi. • Cennet'e uçmağ, cehenneme ise tamu diyorlardı. • Mezarlara ölünün, sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek ve öldürdüğü düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir. • Ölüleri için yuğ adı verilen cenaze törenleri yapar ve ardından yas tutarlardı. Göktürklerde Din • Evrenin üst üste gelen katlardan oluştuğuna inanılmıştır. • Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. • Tek tanrı inancına bu dönemde ulaşılmıştır. Bütün evren göğün en üst katında oturan Tanrı'ya itaat ederdi. • Göktürkler Tanrı'ya "Türk Tanrısı" adını vererek onu millileştirmişlerdir. • Tanrı'ya; Ugan, Bayat, Ulu Yaratgan da demişlerdir. • Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir. Uygurlarda Din • Önceleri Şamanizm' e inanmışlardır. • Bögü Kağan döneminde Mani dinini daha sonraları da Budizm’i kabul ettiler. Hazarlarda Din • Önceleri Şamanizm’e inanıyorlardı. Daha sonra devlet yöneticileri ve halkın bir bölümü “Museviliğe” inanmıştır. Derin bir hoşgörüleri vardır. Müslüman, Hıristiyan ve Museviler birlikte yaşamışlardır. Kam (Şaman-Baksı) • Türklerin din adamlarına verdikleri isimdir. Şamanlar, fala bakar, büyü yapar, gelecekle ilgili haber verir, doktorluk yaparlardı. Diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf değillerdi. Yuğ • Ölü gömme törenine verilen isimdir. Yedi gün sürerdi. Ölenin silahları, eşyaları ve kurban edilen atı da mezara birlikte konurdu. Balbal • Ölen kişinin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar taşın mezarın başına dikilmesi ile oluşan anıtlar. Bu kişiler, öbür dünyada ona hizmet edeceklerdir. Kurgan • Türklerde mezara verilen isimdir. Günümüzde Şaman Dini’nden Kalma Gelenekler 1. Evli çiftlerin üzerine para, buğday, şeker vb. atılması (Saçı). "Darısı başına” deyimi. 2. Kapı eşiğine basmama. (Ölen atalarının ruhlarının eşikte durduğuna inandıklarından). 3. Sadaka verirken başı çevirme. 4. Türbe, ağaç ve mezarlara çaput bağlama. 5. Ölen kişinin evine yemek götürme. Tarihte Türklerin Kabul Ettiği Dinler • Şamanizm, • Manihaizm, • Musevilik, • Hıristiyanlık, • Mazdeizm (Zerdüştlük), • Budizm, • İslâmiyet. 3. Sosyal ve Ekonomik Hayat Sosyal Hayat • Hun ve Göktürklerde sosyal yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu nedenle Türkler çadırlarda (yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır Türk aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılırdı. • Türk devletleri genel olarak iki sosyal birliğe, aile ve ordu'ya dayanmaktaydı. • Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu. Göçebe Hayatın Tercih Sebebi • Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır. • Bilge Kağan'ın surlarla çevrili bir şehir inşa etmesi üzerine, vezir Tonyukuk; "Eğer, surla çevrili bir şehirde yerleşir ve bir kere yenilirsen esir olursun" demiştir. • Türklerde yerleşik hayatın başlangıcı, kışlak hayatıdır. Bu nedenle sürekli kışlaklar, şehir hayatına geçişin temelini oluşturmuştur. • Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de görülmektedir. • İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgârlardan korunan bir vadiyi seçerlerdi. Kışlak denilen bu yerlerde nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl ve ırmak kenarlarında yaşarlardı. Türkler ve At • Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Etini yemeleri, sütünden kımız denilen içki yapmaları, derisini giyimde kullanmaları açısından at büyük önem taşımıştır. • Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler, at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler, uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur. • Başlıca gıda maddeleri, koyun eti ve süt ürünleridir. Eti uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar, Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini değerlendirmişlerdir. Ekonomik Hayat • Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun, sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır. • Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi olmuştur. • İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir ekonomik kaynaktır. • Hayvancılık, ziraat (tarım), alınan vergiler, hediyeler diğer ekonomik kaynaklardır. Ticaret • Canlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar satmışlar; tahıl ve giyim eşyası almışlardır. • Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çin'le, Avrupa Hunları Bizans'la ticari anlaşmalar yapmışlardır. • İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir. • Kürk Yolu’nda ise (Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çin'de sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılırdı. Ziraat • İklim ve coğrafi şartların uygun olduğu bölgelerde Tarım yapmışlardır. • Buğday, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan yetiştirmişlerdir. • Tarımda en çok gelişmeyi Uygurlar göstermişlerdir. Türk Toplumu • Oguş ® Aile • Urug ® Soy (Aileler Birliği) • Bod (Boy) ® Kabile • Budun ® Millet denilen birimlerden oluşuyordu. • Boyların başında bulunan beyler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle devlet kurulurdu. Türk Toplumunun Özellikleri • Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hay-vancılık) aralarında kesin olarak sınıfların ortaya çıkması imkânsızdı. • Yaşam biçimleri göçebe olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda köle sınıfı yoktu. • Din adamları, diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı değildi. Eski Türklerde Aile • Eski Türk sosyal hayatında aile bütün sosyal bünyenin çekirdeği durumundaydı. Kan akrabalığına dayanıyordu. Türk ailesi "küçük aile" tipindeydi. Bu yönü ile Yunan, Roma, Slav ailelerinden ayrıl-maktadır. Eski Yunanistan'da ve Roma'da aile reisi, ailenin diğer fertleri üzerinde mutlak hâkim iken, Slavlarda ise aile büyüğü bütün aile halkına kölesi gibi hükmederdi. Bu ailelerde mülkiyet kolektifti. • Türklerde ise mülk ortaklığı yalnız otlaklara ve hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere şahsi mülk halindeydi. • Evlenen erkek veya kız, baba ocağından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğla kalırdı. • Türklerde tek eşlilik yaygındı. • Kadın hürdü ve Türk topluluğunda saygı görürdü. Ata biner, ok atarlardı. Namus ve iffetine düşkün olan Türk kadınının savaşta düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı. 4. Yazı, Dil Ve Edebiyat Türk Dili ve Yazısı • Türkçe, Ural-Altay dilleri ailesindendir. • Türk yazısının ilk örneğine VIII. yüzyıl başlarından itibaren Orhun Yazıtları'nda rastlanılmaktadır. Bu yazıtlarda görülen Türkçe gelişmiş bir dildir. Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları Alfabeler • Göktürk Alfabesi • Uygur Alfabesi • Soğd Alfabesi • Brahmi Alfabesi • Süryanî Alfabesi • Tibet ve Çin Alfabesi • Arap Alfabesi • Kiril Alfabesi • Latin Alfabesi Göktürk Yazısı • En eski Türk yazısı olma özelliğini taşır. V. ve IX. yüzyıllar arasında Yenisey mezar taşları ve Orhun Yazıtları'nda görülmektedir. • Göktürk harflerinin karakteri, işaretlerin esas olarak keskin düz çizgilerden meydana gelmiş olması ve bitişmemesidir. • Yazı sağdan sola yazılır, kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konarak birbirinden ayrılır. • Orhun alfabesi 38 harften oluşur. Bunların 4'ü sesli, 34'ü ise sessiz harflerdir. • Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun Yazıtları'nda rastlandığından Orhun alfabesi de denilmektedir. Uygur Yazısı • Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir. • Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir. • Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir. • VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi. • Moğol hâkimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur. Matbaa • Kâğıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler. • Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. (Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir. • Uygurlar, Avrupa'dan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı. • Kâğıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant' ta bir kâğıt imalathanesi kurdular. • Kâğıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya'ya, dolayısıyla Avrupa'ya yayılmıştır. Edebiyat • Türklere ait ilk yazı dili örnekleri, Orta Asya'da ortaya çıkıp gelişen Türk edebiyatının temelini oluşturur. • Bunların en eski örnekleri, çoğunlukla Göktürk alfabesiyle yazılmış olan mezar taşları üzerindeki yazıtlardır. • Bu taşlar, Orhun Yazıtları ile Talas ve Yenisey yazıtlarıdır. Orhun Yazıtları • VIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtları, Yadrinsef (N.M.Jadrincev) tarafından XIX. yüzyılda (1889) keşfedilmiştir. • İlk olarak, 1893 yılında Danimarkalı dil bilgini Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur. • En önemlileri, II. Göktürk Devleti'nin önemli devlet adamları Bilge, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiş olanlarıdır. • Yazıtların bir yüzü Çince olup, diğer tarafları Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. • Orhun Yazıtları üçü büyük olmak üzere birtakım dikili taşlar halindedir. 1. Tonyukuk Yazıtı • İki ayrı taş sütun üzerine, 720-725 tarihleri arasında dikilmiştir. • Yazılar soldan sağa doğru yazılmıştır. Burada Göktürklerin ünlü devlet adamı Tonyukuk, önce İlteriş Kağan zamanını anlatmakta, son olarak kendisinden bahsederek, öğütler vermektedir. • Yazıtın etrafında başları kırılmış sekiz adet heykel bulunmaktadır. 2. Kültigin Yazıtı • Bilge Kağan tarafından, kardeşi Kültigin adına 732 yılında dikilmiştir. • Bu anıt, birkaç parçadan meydana gelen birleşik bir yapı halindedir. • Taşın her tarafında, yukarıdan aşağı doğru Göktürk alfabesiyle yazılmış yazılar bulunur. Batıya bakan yüzünde Çince yazı yer almaktadır. 3. Bilge Kağan Yazıtı "...Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye babam hakanı, annem hatunu yükseltmiş (olan) Tanrı onlara ülke veren Tanrı (kendilerini) Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye beni o Tanrı hakan olarak (tahta) oturttu. Muhteşem bir kavmin üzerine hakan olmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz korkak ve zavallı bir kavmin üstüne hükümdar oldum Küçük kardeşim Kültigin (ve iki şad) ile sözleştik. Babamızın ve amcamızın kazandığı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kültigin ile iki şad ile ölesiye kadar çalıştım. Bu kadar cehd edip (çalışıp) müttehit (birlik olan) milleti ateş, su (yani vahdetsiz) kılmadım. Ben kendim hakan olduğumda etraftaki yerlere varmış olan kavim ölü ve bitik bir halde yayan ve çıplak olarak geri geldi. Kavmi yükselteyim diye yukarı (kuzey) Oğuz kavmine karşı, ileri (doğu) Kıtan, Tatabı kavimlerine karşı, beri (güney) Çinlilere karşı büyük ordu (ile) on iki (defa) sefer ettim, muharebe ettim. Ondan sonra Tanrı buyurduğu ve talim olduğu için kısmetim olduğu için ölecek olan milleti diriltip doğrulttum, çıplak kavmi elbiseli, fakir kavmi zengin kıldım, az kavmi çok kıldım. Gayrı (başka) ülkelerden, gayrı (başka) hakanlardan daha iyi kıldım. Dört taraftaki kavmi hep muti kıldım. Düşmansız kıldım. (Bunlar) hep bana itaat etti..." Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987, s.41-44 • Bilge Kağan adına 735 yılında dikilmiştir. • Kültigin ve Bilge Kağan yazıtları, Kültigin'in atabeyi olan Prens Yollug Tegin tarafından yazılmıştır. • Yazıtlarda Göktürk Devleti'nin kuruluşu ve yükselişi, Kültigin ve Bilge Kağan'ın kahramanlıkları, başarıları anlatılmakta, Türk milletine öğütler verilmektedir. • Göktürk Devleti tarihi bakımından en değerli kaynak olma özelliğini taşımaktadırlar. 4. Orhun Bölgesindeki Diğer Yazıtlar Orhun bölgesinde, Orta ve Kuzey Moğolistan'da bunlardan başka birçok yazıt da yer almaktadır. Orhun Yazıtları'nın Türk Tarihi Açısından Önemi • Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından yazılmış ilk belgelerdir. • Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar. • Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere kullanılmıştır. • Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir. • Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır. • Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini taşırlar. • Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkân veren, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır. • Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır. Talas ve Yenisey Yazıtları • Orhun Yazıtları'ndan başka, Talas ve Yenisey nehirleri civarında da Türk yazıtları bulunmaktadır. • Yenisey Yazıtları, Orhun Yazıtları'ndan daha eskidir. • Yazıtların birkaçı hariç, diğerleri mezar taşları halindedir. Uygur ve Kuman Edebiyatı • Uygurlar da Türk edebiyatına seçkin örnekler vermişlerdir. Göktürklere ait edebî eserlerin çoğu yazıtlar halinde iken, Uygurlara ait olanlar yazma şeklindedir. • Bulunan eserlerin çoğu Budizm ile ilgili dinî metinlerdir. Türk dili ve edebiyatının en önemli hazinelerinden biri de Kodeks Kumanikııs (Codex Cumanicus) adlı Kuman lügatidir. • Kumanlar, Kırım yarımadası ve Don civarındaki Cenevizlilerle yakın ticarî ilişkiler kurdular. Bu ilişkilerin sonucu olarak, İtalyan misyonerlerin kaleme aldıkları bu eser; Kumanca, Latince ve Farsça olmak üzere muhtemelen XIII. yüzyılda yazılmıştır. Sözlü Edebiyat Ürünleri: Sagu: Ölen kişinin ardından söylenen ağıtlar. Sav: Hayat felsefesini anlatan metinler. Toy: Şölen ve düğünlerde okunan şiirler. Koşuk: Şarkılar. Destan: Büyük kahramanlıkları ve olayları olağanüstü öykülerle süsleyerek anlatan ve sonraki nesillere akta-rılan metinler. Başlıca Türk Destanları: • Oğuz Kağan Destanı (Hunlar, Oğuzlar) • Alper Tunga Destanı (İskitler, Saka): • Ergenekon Destanı (Göktürkler) • Göç ve Türeyiş Destanları (Uygurlar) • Manas Destanı (Kırgızlar) Destanlar ve efsaneler, Türklerin İslamiyet'ten önceki, adet, inanç ve hayat biçimleri hakkında bilgi veren zengin kaynaklardır. 5. Bilim ve Sanat • Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 Hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır. (Türklerin gök bilimi ile olan ilgilerinin açık bir kanıtıdır.) • Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır. • Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. • Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir. • Eşya ve binalarda hayvan üslûbu denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır. • Halı, Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. • Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır. D. Türk Kültürünün Çevre Kültürlerle İlişkileri 1. Türklerin Çin Kültürüne Katkıları § Askerlik alanında § Devlet Teşkilatında § At kültüründe(Atı evcilleştirmede) § Gök Tanrı inancıyla Çinlileri etkilemişlerdir. 2. Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar § Tarım § Yerleşik hayat § Felsefe (Taoizm, Konfüçyüs ve Budizm) § Giyim konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir. 3. Türklerin Moğol Kültürüne Katkıları § Askerlik alanında, § Devlet teşkilatında, § Dil ve alfabede, § Kımız yapmayı öğrettiler, § Türk töresi ve geleneklerinden, § Göktanrı diniyle Türkler, Moğolları etkilediler. 1. Türk-Çin İlişkileri A- Çin'e Karşı Türk Politikası 1- Savaş Sorunu • Hun, Göktürk ve Uygurlar döneminde Çin'e sayısız saldırı düzenlenmiştir. Bunun temel sebebi Orta Asya'nın zor yaşam koşulları içinde kaynakların azalması ya da bitmesidir. Seferlerde çoğunlukla başarıya ulaşılmış, Türkler, Çin’den alacaklarını aldıktan sonra çekilip gitmişlerdir. Bunun temel sebebi Çin'in yerleşik kültürü içerisinde eriyip yok olma korkusudur. • Güçlü Kağanlar, zaferlerden sonra yaptıkları anlaşmalarla Çin'i vergiye bağlamayı tercih etmişlerdir. 2- Çin'e Askeri Yardım Sorunu • Çin'in karışıklıkları, feodal beylerin çekişmeleri, zaman zaman Çin İmparatorlarının Türklerden yardım istemelerine yol açmıştır. • Türkler çoğu zaman Çin'e askeri yardımda bulunmuşlardır. Bunun temel sebebi yardım karşılığı alınan kumaş ya da gelirlerdir. 3- Ticari İlişkiler Sorunu • Tarihimizde ilk olarak Hunlarla - Çinliler arasında ticari ilişkiler kurulmuştur. Bu ticari ilişkiler, Göktürk ve Uygurlar zamanında da devam etmiştir. Özellikle Uygurlar döneminde gelişmiştir. • At ve İpek ticareti başta gelmektedir. • İpek yolunun sağladığı ekonomik kazanç, iki tarafın da burayı ele geçirme mücadelesi yapmasına yol açmıştır. B- Türklere Karşı Çin Politikası • Çin Türk akınlarını durdurabilmek için ünlü Çin seddini yapmış, ancak akınları durdurmayı başaramamıştır. • Bozkırlarda Türklere karşı savaşmayı tercih etmemiştir. • Daha çok diplomatik yollarla Türkleri zayıf düşürme, bölme, parçalama politikası izlediler. • Orta Asya'da kurulan imparatorlukların boylar ve budunlar arasındaki bağlarının zayıf olduğunu görmüşler ve bunları birbirlerine karşı kışkırtmışlardır. • Tiginler'in (Prensler) arasını açma politikası izlediler. • Çinli prenseslerin, Türklerle evlenmeleri yoluyla Orta Asya'ya çok sayıda casusu sokmuşlar ve bunların raporları doğrultusunda boy ve budunları birbirine düşürmüşlerdir. • Türk boylarını kendi topraklarına açarak, onları kültürel olarak eritme politikası izlemiştir. (Çinlileştirme Politikası). • Ağır süvari birlikleri yerine zamanla Türkler gibi hafif süvari birlikleri oluşturmuşlar ve yağma seferleri düzenlemişlerdir. • "Çinlilerin sözleri tatlı, ipek kumaşları yumuşaktır, tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak budunu kendilerine yaklaştırırlar. Sonrada içlerine girer, kötülüklerini yaparlar. Çinliler, kendilerinden olmayan bilgeli kişileri, kendilerinden olmayan alp kişileri yaşatmazlar. Yanılıp onlara inananlar, kendi soylarına en yakınlarına ve budununa yararlı olmaktan çıkarlar. Çinlilerin tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldanan pek çok Türk yok oldu. Türk budunu sen çoğu kez hep böyle aldanıp öldün." Kültigin Yazıtı, Doğu Yönü, M.Ergin Orhun Abideleri, sh. 13-14 • "Çin milleti hilekar ve sahtekar olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti "ÎL" yaptığı ilini elden çıkarmış,k ağan yaptığı kağanını kaybedivermiş." Kültigin Yazıtı, Doğu Yönü, M. Ergin Orhun Abideleri, sh. 5 2. Türk-Moğol İlişkileri • Türk-Moğol ilişkileri, Büyük Hun Devleti hükümdarı Mete Han zamanında başlar. • Çin, Türkleri zayıflatmak için Moğollarla işbirliği yapmıştır. Moğollar Hunları daha batıya iterek, Moğolistan'ın doğusuna yerleştiler. • Uygurlar zamanında Moğollarla ilişkiler daha çok gelişmiştir. Moğol İmparatorluğu'nun kuruluşunda ve büyümesinde Uygurların önemli ölçüde etkisi olmuştur. • Türklerin, Moğollar üzerinde ticari ve kültürel etkileri devam etmiştir. Cengiz Han devrinde pek çok Uygur Türkü devlet kademesinde görev almış, Moğolların askeri, idari, ticari, dil ve yazı alanında etkilenmesine yol açmışlardır. • Bazı Moğol boyları zamanla Türkleşmiş (Özbek ve Çağatay), Türk-Moğol devletleri oluşmuştur. 3. Türk-Arap İlişkileri • Araplar, fetih hareketlerini doğuya doğru geliştirirken, Kafkaslar'ın kuzeyinde Hazarlar, Maveraünnehir ile Seyhun ötesinde ise Türgişler başta olmak üzere çeşitli Türk toplulukları ile karşı karşıya gelmişlerdir. • Halife Ömer zamanında Arap orduları Horasan, Mavera-ünnehir ve Toharistan bölgelerinde Türkler ile karşılaştılar. • Türk-Arap ilişkileri Emevilerin baskıcı politikaları ve Arap olmayan müslümanlara değer vermemeleri nedeni ile iyi olmadı. Göktürkler ve Türgişler Maveraünnehir bölgesinde Araplara karşı mücadele ettiler. Türkler, Emevilere karşı Abbasileri desteklediler. • Abbasi döneminde Türk - Arap ilişkileri gelişmiştir. 751 deki Araplarla-Çinliler arasında olan Talas Savaşı’nda Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen Türkler Arapların yanında yer alarak, savaşı kazanmalarını sağladılar. Özellikle ticari ilişkiler dolayısıyla Arap-Türk ilişkileri yeni bir boyut kazanmış, Karluk, Yağma, Çiğil Türkleri İslamiyet'i kabul etmişlerdir. 10. yüzyıldan itibaren Oğuzlar İslamiyet'i kabul ettiler. • Araplar, Türklerin özellikle savaşçılık gücünden yararlanmışlardır. Abbasiler döneminde bir ordugâh şehri olarak Samarra şehrini kurdular. • Türkler, pek çok Müslüman devlette komutan ve yöneticilik yapmış, bazılarında zamanla yönetimi ele geçirmişlerdir. 4. Türk-İran İlişkileri • Türk-İran ilişkileri Akhunlar zamanında başladı. Akhunlar Sasanilerle komşu olmuşlar ve sürekli savaşmışlardır. Göktürkler'in batıda Sasanilerle komşu olması üzerine İpek yolu denetimi için Göktürkler, Akhunlara karşı Sasanilerle işbirliği yaptılar. Bu işbirliği sonucu Akhun devleti yıkılmış ve toprakları paylaşılmıştır. • Sasanilerin İpek yolu ticaretini engellemeleri üzerine, Göktürkler Bizans’la işbirliği yapmışlar ve Sasanilerin zayıflama ve yıkılma sürecine girmelerine yol açmıştır. • Sasanilerin yıkılmasından sonra, bölgeye doğudan çok sayıda Türk göçü olmuştur. • İran yıllarca Büyük Selçuklu Devleti’nin yönetiminde kalmıştır. DÖRDÜNCÜ ÜNİTE İSLÂM TARİHİ VE UYGARLIĞI A. İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU 1. Asya Siyasî Durum Bizans İmparatorluğu (395-1453) • Kavimler göçü sonucu, Roma İmparatorluğu, bütünlüğünü koruyamayarak 395' te Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış, Batı Roma İmparatorluğu 476 'da yıkılmıştır. • Batı Roma'nın devamı kabul edilen Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Helenizm kültürünü benimsemiş, Ortodoks mezhebinden oldukları için de, Katolik Avrupa ile bağları zayıf olmuştur. • İmparatorluk en güçlü devrini "Jüstinyen" hanedanı zamanında (518-610) yaşamıştır. • Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Kartaca, İspanya'nın bir bölümü, İtalya yarımadası, Dalmaçya kıyıları ve Tuna'ya kadar Balkan toprakları bu dönemde Bizans sınırları içinde idi. • Bizans İmparatorluğu, Herakliyus hanedanı zamanında (610-717) doğuda Sasaniler, güneyde Müslüman Arap'larla, batı'da Türk Avarlarla mücadele ettiler. • Bizans imparatorluğu, sınırları çok geniş alana yayıldığı için değişik uluslardan oluşmaktaydı. • Toplumsal birliğin sağlanmasında en önemli unsur, Helenizm kültürü ile Hıristiyanlık dini idi. • İmparatorlar ülkenin mutlak egemeniydi. Ortodoks Kilisesi bile imparatorluğun emri altında bulunuyordu. • Bizans İmparatorluğu’nda tahtın babadan oğla, kardeşten kardeşe geçmesi gibi düzenli bir sistem yoktu. Bu durum sürekli taht kavgalarına ve iç çatışmalara neden olmuştur. • Bizans toplumu; soylular, din adamları, askerler ve köylüler olarak dört ana sınıftan oluşmuştur. • Tarımın dışında en önemli etkinlik ticarettir. İpek ve Baharat yolları, önemli ticari kazançlar sağlamıştır. Sasaniler • İran'da kurulmuştur. Kurucuları Babek ve oğlu Ardeşir'dir. • Başkentleri, Medain'dir. • Sasanîler, ipek yolunun egemenliği için Akhunlara karşı Göktürklerle işbirliği yaptılar. • Ancak ipek yolunu ele geçiren Göktürklerin Bizans'la ittifak yapmaları üzerine oldukça yıprandılar. • Hz. Ömer döneminde Kadisiye (635) ve Nihavend (642) savaşlarını kaybeden Sasanîler yıkıldılar. • Sasanî ekonomisi, büyük ölçüde savaş ve yağma düzenine dayanmıştır. • Doğu ticaret yolları üzerinde bulunmaları ve Hint ticaret yolunu ele geçirmeleri de ekonomik yönden gelişmelerini sağlayan etkenlerdir. Göktürkler • 552'de Bumin Kağan tarafından kurulan I. Göktürk Devleti, 581'de Çin'in siyasi oyunlarıyla Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış ve her ikisi de bir süre sonra Çin'in egemenliğini kabul etmiştir. • Kutluk tarafından 681'de kurulan II. Göktürk Devleti’ne de Uygur, Basmil ve Karluk Türkleri son verdiler. • Göktürklerde ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktaydı. Uygun olan topraklarda tarım da ya-pılmıştır. • Göçebe yaşam ağırlıklıdır. Hindistan • Hindistan, Asya'nın güneyinde büyük bir yarımadadır. • İlk uygarlık İndus nehri dolaylarında doğmuştur. • M.Ö. 1200'lerde Hindistan'a gelen arî kavimler egemenliklerini kurmak için Kast Sistemi denilen bir ta¬bakalaşma hareketini gerçekleştirmişlerdir. Bu tabaka¬laşmada aşağıdaki sınıflar ortaya çıkmıştır. o Brahmanlar: rahipler o Kşatriyalar: Asiller ve askerler o Vaysiyallar: Tüccarlar, sanatkârlar ve çiftçiler o Sudralar: Köleler • Kast grupları içerisinde birinden diğerine geçiş ya¬saktır. • Kast sistemi ilk çağda Hindistan'da merkezi dev¬letin kuruluşunu engelleyen en önemli nedendir. • Diğer etkenler ise farklı diller, inanışlar kültürleri ve coğrafi ko¬şulların olumsuzluğudur. • Hindistan'ın en eski dini Veda dinidir. Brahman rahiplerin bu dine katkıları sonucu Brahmanizm denilen inanış ortaya çıktı. Brahmanizm Kast sisteminin çelişki¬lerine uygundur. • Daha sonraları Kast'a tepki olarak Bu¬dizm denilen din ortaya çıktı. Ancak Brahmanların en¬gel¬lemeleri üzerine Budizm daha çok Hindistan dışındaki Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde benimsenmiştir. • Hindistan'da ilk kez Guptalar (320-550) siyasî birliği sağlamıştır. Gupta Devleti'nin varlığı Hunlar tarafından sona erdirilmiştir. • Hindistan'da ekonominin temeli, tarım ve ticarete dayanırdı. Tarihî Baharat Yolu'nun Hindistan'dan başlayarak Akdeniz limanlarına ve oradan da Avrupa pazarlarına ulaşması bu ülkeyi zenginleştirdi. • Hindistan'ın, Arabistan ve Çin ile canlı bir ticarî bağlantısı vardı. Çin • Çin'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır. • Uygarlık, Sarı ve Gökırmak çevresinde gelişmiş¬tir. • Devlet, Kuzey Çin’deki derebeyliklerin Çou Hanedanı tarafından birleştirilmesi sonucu kurul¬muştur. • Ülke toprakları feodal beylikler arasında paylaş¬tı¬rılmıştır. • Bu feodal beyler içerisinde en güçlü olanı ül¬kede egemenliğini ele geçirerek merkezi birliği sağla¬mıştır. • Bu durum Çin siyasi ta¬rihinde hanedanların öne çıkmasına neden olmuştur. • En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır. • İpek yolu, Türklerle Çinlileri karşı karşıya getirmiştir. • Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir. • Çin uygarlığı teknik buluşlarıyla tanınır. Bunlar kâğıt, matbaa, ipekli dokumacılık, pusula ve barut. Çinli¬ler bu bu¬luşlarıyla dünya kültürüne ve ekonomisine kat¬kıda bu-lunmuşlardır. • Çin porselen ürünleri ve ipekli do¬kumaları dünyada aranan önemli eşyalardan ol¬muştur. • Hun ve Tibet saldırılarına karşı Çin Seddi’ni yap¬mış¬lardır. • Çin'de yetişen Konfüçyüs ile Lao-Tse siyasi fikirle¬riyle tanınırlar. • Konfüçyüs önemli bir felsefecidir. • Çin'de eşitliği, adaleti ve iyiliği savunmuştur. Japonya • Japonya, Çin uygarlığının etkisinde kalmıştır. • Güçlü bir merkezî yönetimin olmayışı, derebeylik sisteminin doğmasına neden olmuştur. • İslâmiyet’in ortaya çıktığı 6. yüzyıl başlarında Japonya, bulunduğu bölgede siyasî ve ekonomik yönden gelişmemiş bir ülkedir. • Japon ekonomisi tarıma ve özellikle de pirinç üretimine dayanırdı. Ayrıca balıkçılık da halkın önemli bir geçim kaynağını oluştururdu. Din ve İnanış Bizans İmparatorluğu • Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinden olup, merkezleri İstanbul'du. Ortodoksların liderine "Patrik" denilir. • Bizans, siyasi ve sosyal karmaşaların yanında, Ortodoks mezhebi, içindeki görüş ayrılıklarından dolayı dinî karmaşalar da yaşamaktaydı. Sasaniler • İran (Sasani) devletinde Zerdüştlük dini hâkimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı. • İyilik tanrısı "Ahuramazda" (Hürmüz), kötülük tanrısı "Angramanyu" (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve ışığa değer vermişler, ateş'i kutsal kabul etmişlerdir. • İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ateşgede denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında Mecusi de denilmiştir. • 5.yy.da Mazdek tarafından Mazdekizm ortaya çıkarılmıştır. Mazdekizm, Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal, siyâsî ve ahlâkî ilkeleri ön plana çıkarmıştır. Göktürkler • İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hâkimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-Tanrı inancı İslam dininin Allah inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir. • Din görevlilerine Şaman, kam, baksı gibi ünvanlar vermişlerdir. Hindistan • Hindistan'da Hinduizm dini egemendi. • Hinduizm’de en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizm’de en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu. • Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir. • Hinduizm'in katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur. • Felsefi bir düşünce olan Budizm; Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır. • Budizm'in kurucusu Buda'dır. Buda'ya göre; iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve "Nirvana" ya ulaşır. • Nirvana'ya ulaşmak; dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır. • Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır. • Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır. Çin • İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyüslük ve Budizm yaygın olan dinlerdir. • Tao dini, Lao-Tse adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lao-Tse'ya göre, "evren bir yaratıcının eseridir; o da Tao'dur." Tao, evrenin "yolu, düzeni, yasası" anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur. Japonya • Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüçyüslük ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, "Tanrıların Yolu" anlamına gelen Şintoizm’di. • Şintoizm; ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir. 2. Avrupa a. Siyâsî Durum • Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi "Feodalite (Derebeylik)" ortaya çıktı. • Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır: • Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi. • Rahipler; Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler. • Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi. • Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı: a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı. b. Serfler (Köle Köylüler); Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı. • Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür. b. Din ve İnanış • Bizans Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine Patrik denirdi. • Patrik, İstanbul da otururdu. • Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi Katolik mezhebidir. • Dini liderlerine Papa denirdi. • Papa, Roma şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi. • Çünkü Papa'nın Aforoz, Enterdi ve Endülüjans adı verilen yetkileri vardı. • Aforoz: Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıka-rılmasıdır. • Enterdİ: Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir hal-de cezalandırılması. • Endülüjans: Hıristiyanların günahlarından kurtul-mak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kâğıtlarıdır. Bu kâğıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı. 3. Afrika • 6. ve 7 yüzyıllarda Afrika kıtasının tamamı bilin-miyordu. Kuzey Afrika kıyılarıyla, Doğu Afrika kıyıları bilinmekteydi. • İslamiyet'in doğuşu sırasında Kuzey Afrika, Bizans'a bağlı ve Hıristiyanlığın etkisi altında bulunmaktaydı. • Habeşistan'da Aksum Devleti bulunmaktaydı. • Aksum Devleti, önceleri putperestti. • İmparator Ezana döneminde Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. • İslâmiyet'in ilk yıllarında bir grup Müslüman, Mekkelilerin baskısı üzerine Habeşistan'a göç etmiştir. B. İSLÂMİYET'İN DOĞUŞU VE YAYILIŞI 1. İslâmiyet'ten Önce Arap Yarımadası a. Siyâsî Durum • Arabistan Asya kıtasının güney-batı ucunda yer alan büyük bir yarımadadır. Genellikle çöllerle kaplı bir alandır. • Arapların kökeni Sami ırkından gelmektedir. Samîler, Arap Yarımadası'nda yaşamışlar, zamanla buradan dağılarak İlk Çağdan bu yana Mezopotamya, Suriye, Filistin bölgelerinde etkin rol oynamışlardır. • Arabistan'da İslamiyet'ten önce kurulan devletlerin başlıcaları şunlardır: 1. Güney Arabistan Devletleri Main Devleti (M.Ö. 1200 - 650): Yemen'de kurulan üç büyük devletten biridir. Başkenti, Main kentidir. Saba Devleti (M.Ö. 950 - 115): Main Devleti'nin yıkılışından sonra Yemen'e, Sabalılar egemen olmuşlardır. Başkentleri Ma'rib kentidir. Himyerî Devleti (M.Ö. 115 - M.S. 525): Saba Dev-leti'nin yıkılışı ile güç kazandılar. 2. Kuzey Arabistan Devletleri: Nabatîler: Nabatîler, Arabistan'ın kuzeybatısında M.Ö. 4.yy.da kurulmuştur. Başkenti Petra kentidir Gassaniler: Yemen kökenli olup, Suriye'ye yerleşmişler ve Hıristiyanlaşmışlardır. Başkentleri Şam'dır. Hire Arap Krallığı: Yemen kökenli olup, Irak'taki Hire kenti çevresine yerleşmişlerdir. Bu dev¬letler ekonomik kaynaklarının yetersizliğinden dolayı kuv¬vetli bir devlet olamamışlardır. b. Din ve İnanış • İslamiyet'ten önce, Arapların büyük çoğunluğu puta tapıcıydı. Her kabilenin kendine özgü putu bulunurdu. • Kâbe, Araplarca kutsal sayılırdı. Burada Arap kabilelerinin putları bulunurdu. • En önemli putları Lat, Menat, Hübel ve Uzza’dır. • Araplar putları ziyaret için Kâbe’ye gelirler ve kurban keserlerdi. Ziyaret zamanlarında kabileler arası çatışmalar yapılmazdı. Bu nedenle bu zamana "Haram Ayları" denilmiştir. • Puta tapıcılık yanında, Mecusilik (Zerdüştlük), Musevilik, Hıristiyanlık gibi dinler de yaygındı. • Ayrıca Hz. İbrahim'in dinine inananlar da vardı. Bunlara " Hanif " denilmiştir. c. Sosyal ve Ekonomik Hayat • Arapların genel olarak yaşam biçimleri göçebe ve yerleşik kabile hayatıdır. • Toplumsal yaşam kabile örgütlemesine dayan¬mıştır. • Her Arap kabilesinin şeyh ya da seyyid denilen reisi vardır. Göçebe yaşam süren Araplara bedevi denilirdi. • Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı vardır. • Çok eşli evlilikler yaygındı. • Kadınların miras hakkı yoktu. • Kabileler arasında rekabet ve kan davaları yaygındı. • Çöl yaşamının zorluğu, su kaynaklarının azlığı, yiyecek sıkıntısı bu rekabet ve kavgaların sebepleridir. • Hicaz bölgesinin en önemli ticaret merkezleri Mekke, Medine ve Taif'ti. • Mekkeliler daha çok ticaretle, Medineliler ise daha çok tarımla uğraşmışlardır. Göçebelerin en önemli geçim kaynağı hayvancılık, yerleşiklerin ise tarım ve ticaret olmuştur. • Başlıca ekonomik faaliyetler kervancılık, tarım, keçi, at ve deve yetiştiriciliğiydi. • Kervancılık Arabistan'ın güneyine gelen İpek ve Baharat Yollarına bağlı olarak ge-lişmiştir. Basra ve Yemen limanlarına gelen mallar, ya¬rımadanın kıyılarını takip eden ve kuzeye ulaşan yol¬larla Suriye ve Mısır limanlarına götürülmüştür. • Mekke şehri Kızıldeniz kıyısındaki Hicaz bölge¬sinde bulunmaktaydı. Mekke şehir devletinde idari ve ti¬cari ya¬pılar, Kureyş soylularının elindeydi. Bir aristokrasi kuran Kureyş soyluları, ticarete ve köleciliğe dayanan po¬litikalara önem verdiler. ç. Dil ve Edebiyat • Araplar arasında iki tür yazı vardı. Himyeri ve Nebatlılara ait olan yazılardan, bugünkü Arap Alfabesi’nin kökeni Nebatlılara ait olanıdır. • İslamiyet öncesi Araplar arasında hitabet ve şiir sanatları gelişmişti. Kâbe’yi ziyaret zamanlarında şairler yazmış oldukları şiirleri Suk-u’l Ukaz panayırında okurlardı. • Düzenlenen şiir yarışmalarında kazanan eserler, Kâbe’nin duvarlarına asılırdı. Bunlara Muallakat-ı Seb'a (Yedi Askı) denilirdi. • En önemli şairleri İmr –ü’l-Kays’tı. Hz. Muhammed Dönemi • Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke’de doğdu. • Babası Abdullah o doğmadan iki ay kadar önce vefat etmişti. • Annesi Amine’dir. • Önce dedesi Abdülmuttalip, o ölünce amcası Ebu Talip’le yaşadı. • Hz. Muhammed, gençliğinde dürüstlüğünden dolayı Emin olarak adlandırıldı. • Çobanlık, ardından amcası Ebu Talip’le ticaret yaptı. • Yoksullara yardım eden Hılfü’l Fudul adlı yardım kuruluşunda görev aldı. • Kâbe’nin tamiri sırasında Araplar arasında sorun olan Hacerü’l Esved taşının yerleştirilmesi konusunda Kâbe Hakemliği yaptı. • 25 yaşında iken 40 yaşında olan Hz. Hatice evlendi. • 610 yılında Hira mağarasında peygamberlikle görevlendirildi. • İlk olarak; eşi Hatice, evlatlığı Zeyd, amcasının oğlu Ali ve dostu Ebu Bekir onun peygamberliğine inandılar. • Kureyş soyluları ticarete, tefeciliğe ve köleciliğe da¬yanan bir düzen kurmuşlardı. Hz. Muhammed eşitliğe dayanan İslâmiyet’i tanıtmaya baş¬ladığında Ku-reyşliler büyük tepki gösterdiler. Çünkü bu yeni din Kureyş soylu¬larının egemenliğini sona erdire¬cekti. • Putperest Mekkeliler, Müslümanlara baskılarını arttı¬rınca, Müslümanlardan bir grup Hıristiyan Habeş Krallığı¬'na sığınmak zorunda kaldılar. Hicret (622) • Mekkeliler, Hz. Muhammed'i öldürerek İslâmiyet’i tamamen ortadan kaldırmak istediler. Bunun üzerine Hz. Mu¬hammed Medine’ye göç etti. • Hz. Muhammed'in Medine'yi seçmesinin nedeni Medinelilerin Akabe Biatleri deni¬len olaylarla İslâmiyet’i benimsemeleri ve Hz. Muham¬med'i Medine"ye davet etmeleridir. • Hz. Muhammed, adalet, yönetim, ekonomi, askerlik konularıyla ilgili yasalar hazırladı. Ayrıca Yahudilerle ilgili ilişkileri düzenleyen anlaşmalar yaptı. Bu çalışmalarıyla İslam tarihinde "Medine Sözleşmesi" denilen bir belge or¬taya çıktı. Böylece Hz. Muhammed İslam Devleti’nin ilk temel¬lerini atmış oldu. Hz. Muhammed'in Savaşları ve Seferleri Bedir Savaşı (624) Nedenleri: • Mekke'den Medine'ye göç etmek zorunda bıraktırı¬lan Müslümanların mallarına putperestlerin el koyması, • Hz. Muhammed'in bir Mekke kervanına el koya¬rak Mekkelileri ekonomik yönden zayıflatmak istemesi. • Müslümanlar, Mekke'ye giden bir Kureyş kervanına el koydular. Çıkan savaşta Mekkelileri yenilgiye uğrattılar. Müslümanlar ilk zaferle¬rini kazandılar. • Ganimetlerin 1/5'i hazineye ayrıldı. Diğerleri askerler arasında paylaştırıldı. Bu uygulama sonraki İslam devletleri tarafından da be¬nimsendi. Uhud Savaşı (625): Nedenleri: • Mekkeli putperestlerin Bedir yenilgisine karşı Müslümanların Medine yakınlarındaki tarım alanlarını tahrip etmeleri. • Hz. Muhammed’in, Mekkelilerin yaptığı zarara kar-şılık bir Mekke kervanının alınmasını kararlaştırması. • Müslümanlar bir Mekke kervanını ele geçirdiler. An¬cak Müslümanların ganimet elde etmek için savaş disip¬linini bozmaları yenilmelerine neden olmuştur. Hendek Savaşı (627) • Nedeni: Mekkeli putperestle¬rin Müslümanlara kesin bir darbe vurmak istemeleri. • Müslümanlar başarılı bir sa¬vunma savaşı yaptılar. Putperestler bir daha saldırıya geçmediler. Müslümanlar taarruz, Mekkeliler ise savunma konumuna geçtiler. Hudeybiye Anlaşması (628): • Hz. Muhammed Müslümanlar için namaz yönü ola¬rak seçilen Kâbe’yi zi¬ya¬ret kararı aldı. Putperestler savaş hazırlığına girişti. Hz. Muhammed, amaçlarının savaş değil barış olduğunu bildirdi. Bunun üzerine anlaşma yapıldı. Buna göre; • Müslümanlar, ertesi yıl Mekke’yi (Kâbe’yi) ziyaret edebilecek. • Mekke’de İslâmiyet’i seçenler Medine’ye alınmaya¬cak. • Taraflar on yıl savaşmayacak. • Yukarıdaki anlaşma şartları görünüşte Müslümanla¬rın aleyhinde olmuştur. Ancak giderek so¬nuçta Müslü¬manların lehine olmuştur. Çünkü Müslümanların Mek¬ke’de sayısı artmıştır. Antlaşmanın Önemi • Anlaşma’nın imzalanmasıyla putperestler, Müslü-man¬ları resmen tanımış oldular. • Mekkede Müslümanlar için bir huzur ortamı oluşmaya başlamıştır. Hayber Savaşı (629): Nedenleri: • Uhud Savaşı’ndan sonra Medine'deki Yahudilerin putperestleri kışkırtmaları ve Müslümanların tepkileri üzerine Yahudilerin Haybere göç etmeleri. • Yahudilerin İslâm dinine karşı olmaları. • Hz. Muhammed’in katıldığı bu seferde Müslüman-lar Hayber kalesi ve çevresini aldı. Suriye–Şam ticaret yolu üzerindeki bu kalenin alınması Müslümanlara ticari gelir sağladı. Yahudilerin muhalefeti bastırıldı. Mu'te Savaşı (629): • Hz. Muhammed, kendi döne¬mindeki hükümdarlara İslâmiyet’i tanımaları için elçiler göndermişti. Bu sırada Gassanilere gönderilen elçi öl¬dü¬rüldü. Bu nedenle, sefer düzenlendi. Hz. Muhammed bu sefere katılmadı. Yapılan çatışmalarda Müslümanlar yenildi. Mekke’nin Fethi (630) • Nedeni: Mekkeli putperestle¬rin Hudeybiye anlaşma¬sını bozmalarıdır. • Müslümanlar büyük bir direnişle karşılaşmadan Mek¬ke'yi fethettiler. Kâbedeki putlar kırıldı. Böylece İslâmiyet Hicaz'a yerleşti. Bu durum İslâmiyetin Arap Yarımada¬sındaki yayılışını hızlandırdı. Huneyn Savaşı (630) • Nedeni: Mekkenin fethi üze¬rine bazı Mekkeli putpe¬restler ile Hicazdaki diğer putpe-restlerin ordu kurmasıdır. • Müslümanlar putperest ordusunu yenilgiye uğrattı. Taif Kuşatması (630) • Nedeni: Taiflilerin İslâm dinine büyük tepki göster¬me¬si. • Hz. Muhammed’in katıldığı seferde Taif şehri kuşa¬tıldı, ancak alınamadı. Taifliler İslâmiyet’e tepki göster¬meyeceklerini belirtince kuşatma kaldırılmıştır. Böylece putperestlerin Hicaz'daki son direnişleri de kırıldı. Tebük Seferi (631) • Nedeni: Bizans Kralının İslâmiyet’in yayılmasını ön¬lemek amacıyla sefer düzen¬lediği haberinin gelmesi. • Arabistan’ın kuzeyindeki Tebük'e gelindiğinde habe¬rin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Bu sefer sonunda İslâ¬miyet, Arabistan’ın kuzeyine tanıtılmaya başlandı. Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi ve Vefatı (632): • Hz. Muhammed veda haccı olarak nitelenen Mek¬ke'yi son ziyaretinde verdiği hutbede bütün Müslümanların kardeş olduğunu, ırk ayrımına gerek olmadı¬ğını, ka¬dınlara ve çocuklara değer verilmesi gerektiğini bildir¬miştir. Dört Halife Dönemi • Bu dönem İslâm tarihinde Cumhuriyet devri olarak tanımlanır. Bunun nedeni halifelerin önde gelen Müslü¬manlar arasında yapılan görüşmeler sonunda se¬çilme¬sidir. • Halifelik, İslam Devleti’nin başkanlığıdır. Bu makam Hz. Mu¬hammed’in Araplar arasında siyasi birliği sağlama¬sıyla ortaya çıkmıştır. Ancak ölümüyle bu makam bo-şalmıştır. Hz. Ebubekir Dönemi (632–634): • Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı. • Dinden dönüşler engellendi. • Kur'an-ı Kerim kez kitap haline getirildi. • Yoksullara yardım etmek amacıyla zekât vergisi toplanmaya başladı. • Hz. Muhammed’in kararlaştırdığı, Bizans’a yönelik olan Suriye seferine başlandı. Bu seferde Ecnadeyn Sa¬vaşı çıktı. Savaş sürerken Hz. Ebubekir vefat etti. Hz. Ebu¬bekir ölmeden önce Ömer'in halife olmasını vasiyet et¬mişti. Hz. Ömer Dönemi (634–644) • Suriye'de Bizans’la yapılan Ecnadeyn Savaşı kazanıldı. (634) • Bizans’a karşı sürdürülen Yermük Savaşı kaza¬nıldı (636). Bunun sonunda Suriye Müslümanların eline geçti. • Kudüs fethedildi. Daha sonra Filistin ve Mısır alındı. Böylece Kuzey Afrika'nın fethine başlandı. • İran'daki Sasani Devleti’ne karşı yürütülen Köprü Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra (634), Müslü-manlar Sasanilere karşı yaptıkları Kadisiye (635), Celula (637) ve Nihavend savaşlarını kazandı (642). Sasani Devleti yıkıldı ve İran fet¬hedildi. • Hz. Muhammed’in kurduğu devlet imparatorluğa dönüştü. Bu imparatorluğu kolay yönetmek için "Amillik" denilen vilayetler oluşturuldu. İlk kez kadılık teşkilatları kuruldu. • Maliye ve askerlik konularıyla ilgili ilk di¬van¬lar ku¬ruldu. • Askerlerin ve diğer görevlilerin ihtiyaçlarını karşı¬lamak için "ikta" denilen tımar sistemi kuruldu. • Sasani ve Bizans paralarına karşı "dirhem" adı verilen ilk gümüş para bastırıldı (640). • Hicri takvim oluşturuldu. • Sınırlarda ordugâhlar kuruldu. Buralara sonradan askerlerin aileleri de yerleştirildi. Amaç İslâmiyet’in kalıcı¬lığını sağlamaktı. Böylece ordular ilk defa düzenli hale getirildi. • Hz. Ömer, vergi konusunda anlaşamadığı bir İranlının yaptığı suikastla öldü. Ölmeden önce halifeyi seçecek kurulu oluşturdu. Hz. Osman Dönemi (644–656) • İlk İslâm donanması kuruldu. • Bizans’la yapılan ilk deniz savaşı kazanıldı. • Kıbrıs vergiye bağlandı. • Bizans'a ait Tunus fethedildi. • Kuran çoğaltılarak önemli İslâm kentlerine gön¬derildi. • Hz. Osman kendi yakınları olan Emevileri devletin önemli makamlarına atadı. Bu durum Mısır'da ve Irak'ta isyanlara neden oldu. Bu durum, Hz. Muhammed’in ailesi tarafından da tepkiyle karşılandı. • Hz. Osman, Mısırlı suikastçıların saldırısıyla öldü. Hz. Ali Dönemi (656–661) • Hz. Ali, halife seçilince Emevi ailesi ile Hz. Mu¬hammed'in son eşi Ayşe, muhalefet başlattılar. Emevilerin amacı, elinde bulundurdukları önemli ma¬kam¬ları kay¬betmemekti. Ayşe’nin muhalefeti ise kişisel neden¬lere da¬yanıyordu. • Hz. Ali, Hz. Ayşe’nin muhalefetini Cemel Va¬k’ası (Deve Olayı) denilen savaşla bastırdı (656). • Hz. Ali, Emevilerin başlattığı muhalefetin lideri olan Şam Valisi Muaviye üzerine sefer düzenledi. Sıffin Savaşı çıktı (657). Muaviye orduları zor duruma düştü. Savaş bitirilmeden Hakemler Olayına gidildi. Bu olayda hile ya¬pılarak Hz. Ali'nin halifeliği Muaviye'ye verilmeye çalışıldı. Bunun sonrasında İslâm’da ilk resmi ayrılıklar başladı. • Ortaya çıkan siyasi gruplar şunlardır: a) Şiiler: Hz. Ali taraftarı olanlardır. b) Emeviler: Muaviye taraftarı olanlardır. c) Hariciler: Her ikisini de istemeyenler. • Hz. Ali, halifeliği almak isteyen Haricilere karşı dü¬zen¬lediği sefer sonunda Nehrevan Savaşı çıktı. Hariciler bu savaşta yenilgiye uğratıldı (659). • Hariciler, Hz. Ali’yi ve Muaviye’yi öldürmek için suikastçılar görevlendirdiler. Hz. Ali, suikast sonucu öldü. • Muaviye suikasttan kurtuldu. Küfe'deki Müslümanlar Hz. Ali’nin oğlu Hasanı halife seçtiler. Hz. Hasanın halifeliğini Muaviye tanımadı. Savaş hazırlığına girişti. Hz. Hasan, İslâm’da birliğin bozulmaması ve siyasal ayrılıkların sona ermesine önem verdi. Bu nedenle sa¬vaşçı politika izle¬medi. • Hz. Hasan, halifeliği, daha sonra Hz. Hüseyin’e devretmesi şartıyla Muaviye'ye verdi. • Böylece Dört Halife Dönemi bitti, Emeviler devri başladı. Emeviler Dönemi (661–750) • İç çatışmaların durmasıyla birlikte dışa dönük po¬litikalara önem verildi. Fetih hareketleri başladı. • Halife Muaviye zamanında İstanbul iki kez kuşa¬tıldı. • Halife Muaviye zamaında Maveraünnehir bölgesi fethedildi. • Halife Muaviye oğlu Yezid’i halife yaptı. Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin, Yezidin halifeliğine karşı çıktı. Bunun sonunda Kerbelâ Olayı oldu. (681). Bu olayda Hz. Mu-hammed'in torunları öldürüldü. Bu olay İslamdaki siya¬sal çatışmaları daha da hızlandırdı. • Emevi Devleti’nin en güçlü olduğu dönem halife Velid zamanıdır. • İslam orduları, Batı Türkistan'da Türklerin yaşa¬dığı Buhara, Semerkant, Taşkent gibi yerleri fethettiler. • Halife Velid zamanında İslâm orduları Tarık Bin Ziyad komutasında İspanya'ya geçtiler. Buradaki Vizigot krallığını yıktılar (711). Müslümanlar buraya Endülüs adını verdiler. • Halife Velid'den sonra başarılı kişiler iktidarda gö¬rülmedi, devlet zayıflamaya başladı. Bu sırada Emevi or¬duları Fransa'yı almak için Franklarla Puvatya Savaşı’nı yaptılar (732). • Emevi orduları yenilgiye uğradı. Bu durum Emevilerin Avrupa’daki ilerleyişinin durmasına neden oldu. • Emeviler Orta Asya'yı almak istediler. Başlatılan akınları Türgiş Devleti engelledi. Bu dönemde devlet, yıkılış sürecine girmeye başladı. Emevilerin Yıkılış Nedenleri • Emevi hanedanındaki taht kavgaları. • Şiilerin isyanları. • Arap olmayan Müslümanlardan ağır vergiler al¬ma¬ları ve onlara mevali (yarı köle) uygulamasında bu¬lunma¬ları. • Kerbelâ olayı nedeniyle geniş bir muhalefetle karşılaşmaları. • Hz. Muhammed’in yakını olan Abbasoğullarının gizli faaliyetlerde bulunmaları. • Horasanda Ebu Müslim, büyük bir muhalefet başlattı. • Kurduğu orduyla Emevilerin başkenti Şam'ı aldı ve Emevi Devleti’ne son verdi. Abbasiler Dönemi (750–1258) • Abbasi hükümdarları Emevi hanedanından olan¬ları öldürttüler. Amaçları kendi iktidarlarını kuvvetlendir¬mekti. • Bu sırada İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman, Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu. • Bağdat kuruldu ve başkent yapıldı. • Batı Türkistan'da Çin baskısına giren Türklere yardım gönderildi. Yapılan Talas Savaşı’nda, Çin yenil¬giye uğratıldı (751). • Horasan'da Ebu Müslüm'ün serbest hareket et¬mesi Abbasi yönetimince, Merkezi otoriteye ay¬kırı bu¬lundu. Bunun sonunda Ebu Müslim öldürtüldü. Tepki olarak çıkan isyanlar bastırıldı. • Devletin en güçlü olduğu dönem Harun Reşid ve oğulları zamanıdır. Harun Reşit, Bizans sınır bölgesinde (Tarsustan Kars'a kadar uzanan bölge) Avasım illeri ku¬ruldu. Buralara askerler yerleştirildi. Temel amaç Bi¬zans'ı yıkmak ve İslâmiyeti yaymaktı. • Harun Reşit, halife olduklarını iddia eden Endülüs Emevi hükümdarlarına karşı Ortaçağ Avrupasının en güçlü devleti olan Franklar ile ittifak kurdu. Bu ittifak En¬dülüs Emevi Devleti’ni sarstı. • Halife Mutasım zamanında Türk askerler için Samerra şehri kuruldu. Bunun nedeni askerlerin Arap¬larla siyasi çatışmalara girmelerini engelle¬mekti. • Mutasım'dan sonra iktidarda başarılı hükümdarlar görülmedi. Merkezi otorite zayıfladı. Bunun sonucunda Abbasi topraklarında yeni devletler ku¬ruldu. Bu devletler görünürde Abbasi halifelerine bağlıy¬dılar. Gerçekte ise bağımsız hareket etmişlerdir. Bu devletler şunlardır: • Mısır'da: Tulunoğulları, ihşitoğulları (Akşitler), Eyyubiler, Memlükler • İran'da: Büveyhoğulları, Saffariler. • Tunus'ta: Fatimiler • Maveraünnehir’de: Samanoğulları. • Fatimiler, Abbasilerden halifeliği almak için İran'¬daki Büveyhoğullarıyla ittifak yaptı. Bunun üzerine Ab¬basi halifesi Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyden yardım is¬tedi. Tuğrul Bey Büveyhoğulları devletine son verdi ve halifeyi himayesine aldı. • Bu süreçte İslam ordusundaki Türk kökenli ko¬mutanlar Emir’ül ümeralık denilen başkomutanlık ma¬kamını ele geçirerek halife¬leri baskılarına aldılar. • Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkıl¬masından sonra Abbasiler ko¬ru¬masız kaldılar. Bu dö-nemde Moğol (İlhanlı) hükümdarı Hülagü Han, Bağdat'ı aldı ve Abbasi Devletine son verdi (1258). Halife ve yakınları öl¬dürüldü. • Mısır'da bulunan Memlük Sultanı Baybars halifenin akrabalarından birini halife yaparak hilafet ma¬kamını yeniden oluşturdu. • Baybars'ın amacı halifenin dinî kimliğinden yararlanıp İslâm ülkelerindeki gücünü arttır-maktı. Endülüs Emevi Devleti • Abbasi Devleti’nin kurulduğu dönemde İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman tarafından Kurtuba'da ku¬rulmuştur. • Kurtuba şehri tıpkı Bağdat gibi bilim ve kültür merkezi haline getirildi. Buradaki medreselere Avrupanın değişik yerlerinden öğrenciler geldi. • Endülüs Emevi hükümdarları kendilerini halife ilân ettiler. Abbasi halifeleri buna karşı çıktı. Bu devleti yık¬mak için Franklarla işbirliği yaptılar. Endülüs Emevi hü¬kümdarları Frankların saldırısını etkisiz hale getirdiler. • Taht kavgalarıyla Endülüs Emevi Devleti parça¬landı. Tavaifi Mülük denilen beylikler ortaya çıktı. Bu beylikler İspanyanın kuzeyindeki krallıkların haçlı saldırı¬larıyla yıkılmaya başladı. Bu beyliklerden biri olan Gır¬nata İslâm hükümeti varlığını koruyabilmiştir. Gırnata İslâm Hükümeti (Ben-i Ahmer Devleti) • Ben-i Ahmer Devleti, (Gırnata İslam Hükümeti) İspan-ya'nın güneyinde yer almıştır. Askeri yönden güçlü değildi. Ancak İslâm bilim ve sanatını Ortaçağ Avrupa¬sında yaşatmıştır. • İspanya’nın kuzeyinde bulunan Aragon ve Kas¬tilya krallıkları birleşerek güçlü bir devlet kurdular ve Ben-i Ahmer devletine son verdiler. • İspan¬ya’da yaşayan Müslümanlar ve Museviler Haçlı kat¬li¬amıyla karşılaştılar. • Oruç Reis ve Hızır Reis bunları Os¬manlı topraklarına taşıyarak Haçlı katliamın¬dan kur-tar¬mışlardır. İSLÂM DEVLETİNDE YÖNETİM VE UYGARLIK 1. Devlet Yönetimi • İslâm devleti Hz. Muhammed zamanında Medine¬'de kurulmuştur. • Devlet başkanları olan halifeler hem başyargıç, hem de başkomutandı. • Dört halife döneminden sonra Emevi halifesi Mu¬aviye, oğlu Yezid’i halife yaparak halifeliği saltanata dö¬nüştürdü. Bu, saltanat anlayışını Abbasiler de sürdürdü. • İslam Devleti’nin ilk önemli kurumlarının oluşturul¬duğu dönem Hz. Ömer zamanıdır. Bu dönemde Bizans devlet teşkilâtı örnek alınmıştır. • Abbasiler zamanında Sasaniler'deki vezirlik kurumu devlet teşkilatına yerleştirilmiştir. • Hz. Ömer zamanında kurulan kadılık teşkilâtı, Ab¬basiler zamanında kurulan başkadılık makamına bağ¬lanmıştır. • Orduların ilk kez düzenli hale getirilmesi Ömer zamanında olmuştur. • Orduların devamlı hale getirilmesi ise Emeviler zamanında gerçekleşmiştir. • Emir-ül Ümerâ’lık denilen ordu başkomutanlığı, Abbasiler zamanında oluşturulmuştur. Devletin Başlıca Gelir Kaynakları • Gani¬met: Savaş gelirleridir. Bu Gelirlerin 1/5 i hazineye ayrılır. Diğeri ise askerler arasında paylaştırıl¬mış¬tır. • Cizye: Egemenlik altına alınan topraklarda yaşa¬yanların korunmasıyla ilgili olarak alınırdı. Cizye, gay¬ri¬müslümlerden alınırdı. • Haraç: Gayrimüslimlerden alınan toprak vergisidir. • Öşür: Müslümanlardan alınan tarım vergisidir. • Sasani ve Bizans paraları taklit edilerek çeşitli öl¬çülerde önceden paralar bastırılmıştı. İlk İslâm Parası • Emevi Halifesi Abdülme¬lik belirlediği ölçülere göre yeni paraların ba¬sılmasını is¬tedi. Böylece ilk islami sikkeler bastırıldı. (693 – 695) • Talas Savaşı’nı izleyen süreçte Müslüman tüccar¬lar, doğrudan Orta Asya ve Çin'le alış-veriş yapmışlardır. Yemen ve Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz kıyılarındaki ticaret Müslüman tüccarların elin¬deydi. • İslam toplumunda ilk eğitim çalışmaları Hz. Mu¬hammed zamanında camilerde Kuranın öğrenilmesi ça¬lışmalarıyla başlamıştır. • İlk medreseler, Emeviler za¬ma¬nında kurulmuştu. İslâmda eğitim, öğretim ve bilimsel alanlardaki çalışmalar Abbasiler zamanında en ileri dü¬zeye ula¬şmıştır. • Bu dönemin en önemli eğitim kurumları Beytül Hikme adı verilen akademi ile Nizamiye Medre¬sesi adı verilen üniversitedir. Nizamiye Medresesi Bü¬yük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın emriyle Vezir Nizamül¬mülk'ün çalışmaları sonunda ya¬pılmıştır. • Emeviler zamanında Arapça resmi dil ilân edildi. İslâm Bilimleri • Tefsir: Kur'an ayetle¬rinin ve suretlerinin anlamlarını açıklayan bilim dalıdır. • Hadis: Hz. Muhammed'in söz¬lerini araştıran bilim dalıdır. • Kelâm: İslâm felsefesidir. • Kıraat: Kur'an'ın doğru okunmasıyla ilgilidir. • Siyer: Hz. Muhammed'in hayatını ve savaşlarını konu edinen tarihçiliktir. Sanat • Emeviler zamanında İslâm mimarisi en ileri dü¬zeye ulaştı. Bu dönemde Bizans ve Hellenestik sa¬natları¬nın özellikleri, mimaride etkili biçimde kullanılmış¬tır. • Emeviler zamanında resmin ve heykelciliğin yasak olmasına rağmen mimaride fresk denilen duvar resimleri yapılmıştır. • Mimaride Abbasiler döneminde Sasani Sanatı (İran) örnek alınmıştır. Bu dönemde türbe mimarisi doğmaya başlamıştır. En eski türbe Kubbetüs Süleybiye’¬dir. • İspanya'daki Müslümanların yaptığı en önemli mimari eserler Kurtuba Camisi ile Gırnata şehrinde bulunan El-Hamra Sarayı’dır. El-Hamra Sarayı’nın yapı¬mında kullanılan yapı malzemeleri kırmızıya yakın renk¬lerde olduğu için bu saraya kırmızı saray anlamında olan Arapça El-Hamra adı verilmiştir. • Resmin ve heykelin ye¬rini genel olarak minyatür almıştır. • Diğer gelişen süsleme dalları çinicilik, nakkaşlık, hat ve tezhip idi. • Arabesk sanatı yazıları ile geometrik ve bitkisel motiflerin birlikte kulla¬nıldığı bir süsleme sanatıdır. BEŞİNCİ ÜNİTE TÜRK-İSLÂM DEVLETLERİ (10-13. YÜZYILLAR) TÜRKLERİN İSLÂMİYETİ KABULÜ VE İSLÂM DEVLETLERİNDEKİ HİZMETLERİ İlk Türk Arap İlişkileri ¨ Hz. Osman zamanında Kafkasya'ya yönelen İs¬lâm orduları, Hazar Türkleri tarafından durdurulmuştur. ¨ Maveraünnehir bölgesini alan Emeviler, Orta As¬ya'ya girmek istediklerinde Türgişler tarafından engel¬lenmiştir. ¨ Abbasiler iktidara geçtiklerinde Türgişler yıkılış sü¬recine girmişti. Uygurlar ise henüz yeni kurulmuş¬tu. Uy¬gurlar Çin'e karşı durabilecek güçte değildi. Talas Savaşı (751) (Araplar ve Türkler X Çinliler) • Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile Ön-Asya'dan doğuya ilerleyen Araplar, Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Bu savaşta, Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen, Karluk ve Yağma Türkleri, Arapların yanına geçmişler ve savaşı Arapların kazanmasını sağlamışlardır. Nedenleri: § Çin'in, Batı Türkistan’da egemenlik kurmak iste¬mesi. § Çin'e karşı koyacak durumda olmayan Batı Tür¬kistan'daki Türklerin Abbasilerin, Horasan Valisi Ebu Müslim'den yardım istemesi. Sonuç: Ø İslâm ordusu Çin ordusunu Talas Savaşı’nda yenil¬giye uğrattı. Karluk Türkleri bu savaşta Çin'e karşı etkili biçimde sa¬vaştı. Önemi: • Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. Çin'in, Orta Asya'daki baskısı bitti. Bu durum, Uy¬gurların kuvvetlenmesine ve Batı Türkistandaki Türklerin rahatlamasını sağladı. • Türkler, bu savaştan sonra guruplar halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. (Önce Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri) • Esir alınan Çinlilerden kâğıt yapım tekniği öğrenilmiştir. Türklerin İslamiyet'i Kabul Etme Nedenleri • İslamiyet’teki tek tanrı (Allah) inancı ile Gök Tanrı inancı arasında pek fark bulmamaları • Türk toplumunda bulunan Ozan ve Kam'lar ile İslam Evliyaları ve Dervişlerinin birbirine benzerlik göstermesi • Cihad fikriyle, fetih fikrinin birbiriyle bağdaşması • İslamiyet'in öngördüğü doğruluk, dürüstlük, temizlik, konukseverlik gibi ahlak kurallarının, Türk ahlak anlayışına uygun olması • Ahiret inancı ve Kurban Kesme benzerlikleri • Bilimsel ve ticari ilişkilerin etkileri Türklerin İslam Dünyası’ndaki Etkinlikleri ve Hizmetleri: • Abbasiler döneminden başlayarak Türklerin etkinlikleri artmıştır. Abbasilerde Türkleri devlet hizmetinde görevlendiren ilk halife "Mansur" dur. • Harun Reşid döneminde Saray Muhafızları Türklerden oluşturulmuştur. Bizans sınır boylarında Türklere görevler verilmiştir. • Me'mun ve Mu'tasım dönemlerinde Türklerin askeri etkinlikleri arttı. Mu'tasım döneminde Türkler için "Samerra" şehri kuruldu. • Azerbaycan'da başlayan ve devleti (Abbasileri) tehdit eder hale gelen Babek isyanı, Mu'tasım döneminde Türkler tarafından bastırılmıştır. • Büyük Selçuklular, Abbasi Halifesini Büveyh-oğullarının baskısından kurtardılar. • Batı'da Bizans ve Haçlılara karşı, doğuda Moğol tehlikesine karşı İslam dünyasını Türkler koru-muşlardır. • Değişik bölgelerde kurmuş oldukları devletler yoluyla İslamiyet'i batı ve doğu'da yaydılar. • İslam uygarlığının gelişmesine büyük katkıda bulundular. (Farabi, İbn-i Sina, Biruni, Harezmi, İbn-i Türk önemli Türk Bilim adamlarıdır.) • Eğitim ve öğretim kurumları açısından İslam dünyasının gelişmesini sağladılar (Nizamiye Medresesi) • İslam Sanatı’na da katkıda bulunmuşlardır. Özetle: • İslamiyet'i her türlü iç ve dış tehlikelerden korumuşlardır. • İslamiyet ' in yayılmasına ve bir dünya dini olmasına katkıda bulunmuşlardır. • İslam dünyasına önemli devlet, bilim ve sanat adamları kazandırmışlardır. • İslam kültürünü geliştirerek batıya tanıtmışlardır. (Büyük Selçuklular ve Osmanlılar). • Bugün, İslam bilim ve kültürünü laik devlet yapısı içerisinde geliştirmektedirler (Türkiye Cumhuriyeti). B. TÜRK - İSLAM DEVLETLERİ 1. Tolunoğulları (868 - 905) • Abbasilerin merkezi otoritesinin zayıflaması üze¬rine, Tolunoğlu Ahmet Bey kendi Devleti’ni kurdu. • Mısır 'da kurulan ilk Türk-İslam devletidir. • Tarım, bayındırlık, ticaret ve mimari alanda önemli çalışmalar gerçekleştirildi. Bu çalışmalarla Mısır'daki sosyal yaşayışı ve ekonomik yaşayışı ileri sevi¬yeye ulaştı. Abbasilerin saldırısıyla Tolunoğlu devleti yıkıl¬mış¬tır. • İç karışıklıklar sonucu, Abbasiler son vermiştir. 2. İhşidiler (Akşitler) (935 - 969) • Abbasilerin Mısır'daki Türk kökenli valilerinden Mehmet Bey tarafından kuruldu. Bu devlet Türklerin Mı¬sır'da kurduğu ikinci devlettir. • Mısır 'da kurulan ikinci Türk-İslam devletidir. • Devletin egemenlik alanı Hicaz'ı ve Suriye'yi de kapsamıştır. Bu sırada Tunus'ta kurulan Fatimiler İhşitleri yıkarak, Abbasi devletine son vermeyi amaç¬ladı¬lar. • Fa¬timilerin güçlü saldırıları sonucu yıkıldılar. Not: Tolunoğulları ve Ihşıdîlerin yönetici ve orduları Türk, halkı ise Araplardan oluşmaktaydı. Bu nedenle uzun ömürlü olamamışlardır. Yorum: Bir bölgede etkin ve uzun ömürlü olabilmek için sadece yönetim ve askeri güç yeterli olama-maktadır. Halkın desteği alınmalıdır. Karahanlılar (840–1212) • Karluk Yagma Çiğil adlı Türk toplulukları tarafın¬dan kurul¬muştur. • Bilinen ilk hükümdar Bilge Kül Kadir Han'dır. • Başkentleri, Balasagun’dur. • Satuk Buğra Han (Abdülkerim) zamanında devleti oluşturan topluluklar arasında, İslamiyet benimsenmeye başlamış¬tır. • Talas Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bu durum ne¬de¬niyle, Karahanlılar, ilk Müslüman Türk devleti sayılmıştır. • Samanoğulları Devleti’ne son vererek Maveraünnehir bölgesine sahip oldular. • Devleti oluşturan boylar iç işlerinde serbest oldu¬ğundan, devlet konfederatif bir özellik göstermiştir. • Gaznelilerle komşu olunca, onlarla mücadele etmeye başladılar. • En parlak dönemlerini Yusuf Kadır Han zamanında yaşamışlardır. • Yusuf Kadir Han'ın ölümünden sonra, taht kavgaları ve Gaznelilerle mücadele devleti yıpratmış, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Doğunun merkezi Kaşgar, batının merkezi Semerkant olmuştur. • Doğu Karahanlılara, Karahıtaylar; Batı Karahanlı-lara Harzemşahlar son vermiştir. • Arapça ile karşılaşmalara rağmen, resmi dil ola¬rak Türkçeyi kullanmışlardır. Bundan sonraki Türk dev¬let¬leri Arapça ve Farsçayı resmi dil yapmışlardır. • Bu ne¬denle Karahanlılar, resmi dili Türkçe olan ilk Türk devleti sa¬yılmıştır. • Uygur alfabesi ile yazışmışlardır. • Türk edebiyat tarihinin iki önemli eseri olan Di¬van-ı Lügati’t Türk ve Kutadgu Bilig bu devlet za¬manında yazılmıştır. Gazneliler (963–1180) • Samanoğulları Devleti’nin Gazne şehri valisi Alp¬ Tekin tarafından kurulmuştur. • Hükümdar Sebük Tekin zamanında Samanoğul¬la¬rından ayrılıp tamamen bağımsız olmuşlardır. • En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar. Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan Gazneli Mahmut, Hindistan'a 17 sefer yapmış, kuzey bölümlerine İslamiyet'in girmesini sağlamıştır. • Selçuklularla yaptıkları Nesa (1035), Serahs (1038), Dandanakan (1040) savaşlarını kaybettiler. • Dandanakan Savaşı’ndan sonra Selçuklu egmenliğine girdiler. • İdari ve askeri güç Türklerdi. Türkler nüfus olarak azınlıkta idi. Nüfus olarak Afganlılar ve İranlılar çoğun¬lukta idi. • Devletin resmi dili Arapça ve Farsçaydı. • Gazne ordusunda merkezi gücü oluşturan Gu¬lâmlar denilen askerler devşirme usulüyle yetiştiril¬miştir. Bunlar devletten maaş alırlardı. • Sanatta İran ve Hint tesirlerinin altında kalmışlar¬dır. • Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Afganlılar (Gurlar) isyan ederek bu devlete son vermişlerdir. 5. Büyük Selçuklular ve Onlara Bağlı Devletler Oğuzlar • Oğuzlar, Türklerin en kalabalık ve tarihte en etkin rol oynayan koludur. • Oğuzlara, Araplar Guz, Bizanslılar Uz, Ruslar Tork demişlerdir. Oğuzlara Müslüman olduktan sonra " Türkmen " (Yörük) denilmiştir. Oğuzların Tarihte Kurdukları Devletler • Büyük Selçuklu Devleti • Anadolu Selçuklu Devleti • Harzemşahlar • Karakoyunlular • Akkoyunlular • Anadolu Beylikleri • Osmanlı Devleti • Türkiye Cumhuriyeti Oğuz Boyları 24 Oğuz Boyu vardır. Büyük Selçuklu Devleti, Oğuz Türklerinin Üçok koluna mensup olan Kınık boyu tarafından kurulmuştur. Büyük Selçuklu Devleti (1038 – 1157) Tarihteki Önemleri • Adını Selçuk Bey'den almış, devleti Tuğrul ve Çağrı Bey kurmuştur. • İslamiyet'i dış saldırılara karşı korumuşlar, İslam ülkelerini bir yönetim altında birleştirmişlerdir. • Anadolu'nun Türkleşme sürecini başlatmışlardır. • Türk - İslam kültürünü sentezlemişlerdir. • İslam uygarlığını geliştirmiş ve yaymışlardır. • 9. yy.da doğuda Seyhun Irmağı, batıda Akdeniz ve Marmara, güneyde Mısır ve Basra Körfezi'ne kadar sınırlarını genişletmişlerdir. Devletin Kuruluşu • Devlete ismini veren Selçuk Bey, Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandır. • Aşağı Seyhun ile Hazar denizi arasındaki geniş bozkırlarda yaşayan oğuzlar' da ordu komutanı (Subaşı) olarak görevli olan Selçuk Bey, Oğuz Yabgu'su ile anlaşmazlığa düşmüş ve çevresiyle birlikte Seyhun Irmağının aşağı ve doğusunda bulunan "Cent" şehrine yerleşmiştir. • Oğuzlar Devletine karşı, Samanoğulları'ndan yardım istemiş ve çevresiyle birlikte İslamiyet'i kabul etmiştir. • Samanoğulları Devleti’nin Karahanlı ve Gaznelilerle mücadelesi sonucu yıkılmasıyla ve Selçuk Bey'in ölmesiyle dağılan Oğuz boylarını Arslan Bey toparladı ise de, Gazneli Sultan Mahmut Oğuzların kendisi için tehlikeli olduğunu anlamış ve Arslan bey ve ileri gelenleri tutuklatmıştır. • Selçuk Bey 'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler, Selçukluları yeniden toparlamayı ve devleti kurmayı başarmışlardır. Tuğrul ve Çağrı Beyler Dönemi • Horasan bölgesi için, Gaznelilerle; Nesa (1035), Serahs (1038) ve Dandanakan (1040) savaşlarını yapmışlardır. • Tuğrul Bey, Nişabur'u Gaznelilerden alarak, kendisine merkez yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir (1038). Dandanakan Savaşı (1040) (Büyük Selçuklular X Gazneliler) Nedeni: Gazneliler' in Selçuklu gücünü Horasan'dan atmak istemesi Önemi: Selçuklular, bu savaştan sonra sürekli gelişme aşamasına girerken, Gazneliler zayıflama ve yıkılış sürecine girmişlerdir. • İran, Irak, Azerbaycan ele geçirilmiştir. • Merkez Nişabur'dan Rey şehrine taşınmıştır. • Oğuzların Anadolu'ya akınları Çağrı Bey'in keşif seferiyle başlar (1016). Anadolu' ya yapılan seferlerin artması üzerine, Pasinler savaşı yapılır. Pasinler Savaşı (1048) (Büyük Selçuklular X Bizans + Gürcü Kuvvetleri) Nedeni: § Selçuklular' ın Anadolu'ya yönelik akınlarının artması § Bizans'ın, Türklerin Anadolu'ya girme girişimlerini durdurmak istemesi § Bizans'ın Anadolu otoritesini koruma isteği Önemi: Türklerin Anadolu'nun fethi için Bizans'la yaptıkları ilk büyük savaş ve kazandıkları ilk büyük zaferdir. • Pasinler Savaşı, Bizans'ın Anadolu'daki otoritesini sarsmıştır. Not: Anadolu'nun fethinde üç önemli savaş vardır; Pasinler – Malazgirt – Miryokefalon 1048 – 1071 – 1176 Doğunun ve Batının Sultanı • Abbasi Halifesinin, Şii Büveyhoğulları'nın baskısı üzerine Tuğrul Bey'den yardım istemesiyle, Tuğrul bey iki defa Bağdat seferi düzenlemiş, Büveyh-oğulları’na son vermiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi tarafından doğu ve batının sultanı ilan edilmiştir. Önemi: İslam dünyasının koruyuculuğu ve liderliği Selçuklulara geçmiştir. • Tuğrul Bey döneminde (1040 – 1063), sınırların Ceyhun'dan Fırat'a kadar genişlediği; devletin sağlam temeller üzerine oturtulduğu; Anadolu yönünde gelişmelerin başladığı görülmektedir. Alp Arslan Dönemi (1064 – 1072) • Azerbaycan, Kafkasya ve Türkistan seferlerine çıktı. • Döneminde komutanları tarafından doğu Anadolu'ya seferler düzenlenmiştir. • Fatımi devletine son vermek ve Mısır'ı fethetmek için, Mısır seferine çıkmışken Bizans İmparatorunun Doğu Anadolu'ya doğru sefere çıkması üzerine geri döndü. Malazgirt Savaşı (26 Ağustos 1071) (Büyük Selçuklular X Bizans) Sebepleri • Selçukluların, kendilerine gelen göç dalgalarını yerleştirecek alan için Anadolu'ya yönelmeleri, Anadolu'yu yurt edinme isteği • Bizans'ın, Anadolu'dan Türkleri çıkarma isteği. Sonuçları • Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'ya göç etmeye başladılar. • Anadolu Türk Tarihi başladı, Anadolu'da ilk Türk beylikleri kuruldu. • Hıristiyan Bizans'ın İslam dünyası üzerindeki baskısı sona erdi. • Türklerin batıya ilerleyişleri üzerine Bizans'ın Papa'dan yardım isteği, Haçlı Seferlerine sebep olmuştur. Önemi Türk milletine yeni bir yurt, yeni bir gelecek, yeni bir tarih hazırlayan önemli bir zaferdir. Melikşah Dönemi (1072 – 1092) • Büyük Selçukluların en geniş sınırlara ulaştığı, kültür ve uygarlık alanında en parlak düzeye ulaştığı dönemdir. • Amcası Kavurd' un Sultanlığını tanımaması üzerine, mücadele etmiş ve onu öldürtmüştür. • Karahanlı ve Gaznelilere egemenliğini kabul ettirdi. • Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Tutak ve Artuk beyleri, Anadolu'nun fethiyle görevlendirmiştir. • Suriye, Filistin ve Arabistan'da fetihler yapmıştır. • Sultan Melikşah bütün Müslüman ülkeleri yönetimi altına alma politikası izlemiştir. • Dönemin en önemli iç olayı "Batınilik" propagandasıdır. Hasan Sabbah, Selçukluları içten parçalama ve yönetimi ele geçirmek için batınilik mezhebini yaygınlaştırmaya ve ileri gelen Türk yöneticilerini öldürtmeye başlamıştır. • Nizamiye Medresesi bu dönemde önemli bir eğitim-öğretim kurumuna dönüşmüştür. • Sultan Melikşah adına "Celali Takvimi" düzenlen-miştir. Devletin Dağılışı • Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları çıkması (Berkiyaruk-Mehmet-Mahmut-Sencer), devleti yıpratmıştır. • Son Selçuklu sultanı Sencer’dir. Sencer’in, Katvan Savaşı’nda (1141) Karahıtaylara yenilmesiyle devletin dağılış dönemi hızlandı. • Sultan Sencer'in ölmesiyle Selçuklu Devleti parçalandı (1157). Selçukluların Parçalanma Nedenleri • Veraset anlayışı. (Ülkenin, hanedanın ortak malı sayılması) • Yönetime küstürülen Oğuzların (Türkmenlerin) ayaklanmaları • Haçlı Seferleri (Dolaylı) • Doğudan gelen Moğol akınları • Bâtınilerin çalışmaları. • Bâtınilik; Şii mezhebinin radikal siyasi hareketinin doğurduğu hareket. • Abbasi Halifelerinin egemenlik gücünü geri almak için yaptığı olumsuz çalışmalar • Atabeylerin, merkezi otoritenin zayıflamasıyla, bağımsızlık ilanları Büyük Selçuklu Devletine Bağlı Devletler 1. Horasan Selçukluları 2. Irak Selçukluları (1119 – 1194) 3. Kirman Selçukluları (1048 – 1187) 4. Suriye Selçukluları (1069 – 1118) 5. Türkiye (Anadolu) Selçukluları (1075 – 1308) Atabeylikler Atabey: Selçuklu şehzadelerini eğitmekle görevlendirilen tecrübeli devlet adamlarına atabey denir. Atabeyler, merkezi otoritenin zayıflamasıyla bulun-dukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan ettiler. 1. Salgurlular (Fars Atabeyliği) (İran) (1148 – 1286) 2. İldenizliler (Azerbaycan Atabeyliği) (1146 – 1225) 3. Beğteginoğulları (Erbil Atabeyliği) (1144 – 1232) 4. Böriler (Şam Atabeyliği) (1128 – 1154) 5. Zengiler (Musul Atabeyliği) (1127 – 1259) Harzemşahlar (1097–1231) • Harzem yöresi, Aral Gölü ile Hazar denizi ara¬sında kalan yerdir. Burada yaşayanlara Harzemşahlar denilmiştir. • Harzemi yöneten Atsız adlı Türk beyi, Büyük Sel¬çukluların zayıflamasından yararlanarak bağımsızlık ha¬reketini başattı. • Sultan Sencer’in Oğuzlara esir düşmesinden sonra Atsız bağımsızlığını ilan etti. • Harzemliler zamanında İran'ı, Horasan'ı ve Afga¬nistan'ı alarak Cengiz İmparatorluğuna sınır oldular. • Harzemliler Cengiz Han'ın gönderdiği dostluk ker¬vanını casuslukla suçlayarak imha edince, Moğol-Har¬zem savaşları başladı. • Cengiz Han'ın başlattığı sa¬vaş¬larla Harzemliler yıkılış sürecine girdi. • Moğol istilası sonucu Harzem yöneticiler bir kısım halkla birlikte Kafkasya'ya ve Doğu Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldı. • Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubat, Harzemlilere Moğollara karşı bir ittifak kurul¬masını önerdi. Harzemliler bunu reddede¬rek Doğu Ana¬dolu'yu almaya çalıştılar. Bu durum Yassı Çimen Sa¬vaşı’na neden oldu. • Harzemliler, Yassı Çimen Savaşı’nda yenildi (1230) ve tarihten silindi. Eyyûbiler (1174–1250) • Haçlı saldırısına uğrayan Fatimi Devleti’ne, yardım için gönderilen ordunun komutanı olan Selahattin Ey¬yubî, Fatimi Devleti’ni yıkarak kendi Devleti’ni kurmuştur. • Selahattin Eyyubî I. Haçlı Seferi’nde kurulmuş olan Kudüs Haçlı Krallığı’nı, Hittin Savaşı’nda yendi ve bu devleti yıktı. (1187) Bunun üzerine III. Haçlı seferi yapıldı. Selahattin Eyyubi III. Haçlı seferinde Kudüsü ba¬şarıyla savundu. • Devletin egemenlik alanı Hicaz'ı ve Güneydoğu Anadolu'yu kapsamıştır. • Selahattin Eyyubi’den sonra başarılı hükümdarlar iktidarda görülmedi. • Devlet iç isyanlar ve haçlı saldırıla¬rıyla zayıfladı. • Memluklu adı verilen askerlerin isyanları sonucu Eyyubi devleti yıkılmıştır. • Eyyubiler devlet ve askerlik alanında Büyük Selçuklu¬ları ve Abbasileri örnek almışlardır. Memluklar (Kölemenler) (1250–1517) • Eyyubi ordusunda devşirme usulü ile yetiştirilen Memluklu adı verilen askerlerin komutanlarından Aybey, Eyyubi Devleti’ne son vererek Memluklu Devleti’ni kurdu. • Aybey, Mısır'a yönelik olan VII. Haçlı Ordusunu Mansura Savaşı’nda yenilgiye uğrattı. • Sultan Kutuz zamanında, Arabistan'ı ve Akdeniz kıyılarını almayı amaçlayan Moğol ordularını (İlhanlıları) Suriye'de Ayncalut Savaşı’nda yenilgiye uğrattı (1260). Böylece Suriye, Mısır, Arabistan ve Akdeniz kıyıları Moğol isti¬la¬sından korundu. Memluklular, Moğol istilasını durduran tek dev¬let oldu. • Sultan Baybas, Abbasilerin yıkılışıyla sona eren Abbasi halifeliğini yeniden kurdu. Amaç, İslam dünyasının liderliğidir. • Memlukluların egemenlik alanı Hicazı, Güneydoğu Ana¬dolu’yu ve Çukurova'yı kapsamıştır. • Fatih döneminde bozulan ilişkiler, II. Bayezıt döneminde savaşlara dönüştü. • Yavuz Sultan Selim Memlukluları Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) savaşlarında yenil¬giye uğrattı ve yıktı. • Hükümdarlık, hanedanlık anlayışına göre sürdü¬rülmüştür. Buna rağmen çok yetenekli komutanlar da ik¬tidara gelebilmiştir. Bu durum çok sayıda hükümdar de¬ğişimine neden olduğu gibi başarılı kişilerin de hükümdar olabilmesini sağlamıştır. • Resmi dil Arapça idi. Buna rağmen sarayda Türkçe konuşulurdu. Bunun nedeni devlet teşkilatında Türklerin bulunmasıdır. TÜRK-İSLÂM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK 1. Devlet Yönetimi • Türkler Müslüman olduktan sonra da devlet yönetimi ile ilgili geleneklerine devam ettiler. Hükümdarlar, Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri durumunda idi. • Hükümdar, töre ve yasalara aykırı olmamak koşulu ile uygulamada mutlak hâkimdi. Ülke, hanedanının ortak malı sayılır ve hanedan üyeleri tarafından sultana bağlı olarak ortaklaşa yönetilirdi. Taht kavgaları bu sistemin bir sonucudur. • Hü¬kümdarların yasama, yürütme ve yargı yetkileri vardı. Orduya komuta etmek, halkın huzur ve refahını sağlamak, görev ve sorumlulukları arasındaydı. • Karahanlılarda hükümdara han, kara, Gaznelilerde sultan adı verilirdi. • Sultan ünvanını ilk kullanan Türk Hükümdarı Gazneli Mahmut (Sultan Mahmut) olmuştur. • Selçuklular da önce yabgu daha sonra sultan ünvanı kullanıldı. • Selçuklularda ilk divan teşkilatı, Melikşah döneminde Ni¬zam-ül Mülk tarafından kuruldu. • Devlet işleri Büyük Divan denilen yerde görüşülüp karara bağlanırdı. Divanın alt kademeleri vardı. Her alt kademede ayrı bir iş görülürdü. Gazneliler, divan teşkilatını Abbasilerden örnek aldılar. • Ülkeler kolay yönetim için eyaletlere ayrılmıştı. Eyaletlerde melikler görev yapardı. • Eyaletlerin başında hanedana mensup kişiler (melikler) bulunurdu. Meliklerin genç ve tecrübesiz olmaları halinde yanlarına Türkmen beyi (atabey) verilirdi. Not: Ülkenin hükümdar ailesinin ortak malı sayıldığı düşüncesi bütün Türk Devletlerinde kabul görmüş ortak bir düşünce idi. Bu anlayış taht kavgalarına ve Türk devletlerinin kısa sürede yıkılmalarına neden olmuştur. 2.Adalet İşleri ve Hukuk • Türk-İslam Devletlerinde hukuk, Şer’i ve Örfi olmak üzere ikiye ayrılırdı: Şer’i Hukuk: Şeriat, din kuralları. Örfî Hukuk: Gelenekler, töre. • Şer’i hukuk ile ilgili davalara kadı bakardı. • Örfi hukuk ile ilgili davalara bakan yüksek bir mahkeme vardı. Bu mahkemenin başı emir-i dad idi. • Ordu içindeki anlaşmazlıklara “kadıasker” (kazasker) bakardı. 3. Ordu • Türk Devletlerinde ordu sürekli olarak önemini korumuş bir kurumdur. Türk devlet anlayışında ve Türk Milleti’nin kültüründe ordu kavramı her zaman için büyük önem taşımıştır. • İslam öncesinde olduğu gibi, İslam sonrası da Türk Devletleri ‘nde ordu büyük önem taşımaya devam etti. • Karahanlı Devleti’nde ordu çeşitli Türk boylarından oluşuyordu. (Karahanlı Devleti kuruluş itibari ile tamamen Türk özelliği taşıyan bir devlettir.) • Gazneliler Devleti’nde ise durum biraz daha farklı idi. Gazneliler Devleti’nin kuruluş itibari ile çok milletli bir yapıya sahipti. Bu durum orduda da kendini göstermişti. Gazneli ordusu birçok milletten oluşuyordu. • Büyük Selçuklu Devleti’nde Türk ordusu çok daha gelişmiş ve büyümüştür. Büyük Selçuklu ordusu altı ayrı bölümden oluşuyordu. Bunlar: 1. Gulemân-ı Saray: Çeşitli milletlerden toplanan kölelerin özel bir eğitimle saray için yetiştirilmesi ile oluşmuş askerlerdir. 2. Hassa Askerleri: Çeşitli Türk boylarından oluşan atlı askeri birliklerdir. 3. Melik ve Vali askerleri: Melikler ve valilerde savaş zamanı emrindeki askerlerle Sultan’ın ordusuna katılırdı. 4. Bağlı Devlet ve Beyliklerin Askerleri: Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı devlet ve beylikler de savaşa zamanı Büyük Selçuklu Devleti’ne asker verirlerdi.(Ermeni ve Gürcü krallıkları gibi) 5. Türkmenler: Göçebe olarak yaşayan Türkmenler savaş ortamına her an hazır bulunurlar ve gönüllü olarak Sultan’ın ordusuna katılırlardı. 6. Sipahiler: İkta (toprak sahibi) olanların, gelirlerinin bir bölümü ile beslemek zorunda oldukları askerleridir. Buna göre ülke toprakları vergi gelirlerine göre bölümlere ayrılırdı. bu bölümlere İkta denirdi. Bu toprakları işleyen çiftçiler, devlete vermeleri gereken vergiyi “Sipahi”ye verirlerdi. Sipahi de gelirinin bir bölümü ile atlı asker yetiştirirdi. Bu sisteme Osmanlı Devleti döneminde “Tımar “adı verilmiştir. Not: İkta sistemi ilk defa Büyük Selçuklu Devleti veziri olan Nizamül- Mülk tarafından uygulanmıştır. 4. Din ve İnanış • Türkler İslam dinine girdikten sonra bu dinin liderliğini üstlenmişlerdi. İslam dinini geniş alanlara yaymak için fetih hareketlerine girişmişler ve Türkler sayesinde İslam dini çok geniş alanlara yayılmış ve bir dünya dini haline gelmiştir. • Bugün, Pakistan, Hindistan, Afganistan, Balkanlar gibi coğrafyalarda İslam dininin yayılması Türkler sayesinde olmuştur. • Türkler İslam dininin daha çok Sünni- Hanefi ekolünü benimsemişlerdir. Hanefi mezhebine Türk mezhebi de denmektedir. Sünni İslam anlayışı yaymak ve korumak için mücadele etmişlerdir. Not: Nizam’ül Mülk’ün açmış olduğu Nizamiye medreselerinin amacı Sünni İslam anlayışını korumak ve geliştirmekti. Tarikatlar • Türkler arasında sûfîlik (tasavvuf) anlayışı da oldukça gelişmiştir. Sûfilik hareketi sonucunda birçok tarikat ortaya çıkmıştır. • Bunların başlıcaları; Rifailik, Kadirilik, Kübrevilik, Yesevilik, Ekberilik’tir. • Bunlardan Yeseviliğin kurucusu bir Türk-İslam alimi olan Hoca Ahmet Yesevi ‘dir. Hoca Ahmet Yesevi İslam Dini’nin Türkistan’da (Orta Asya) yayılmasında çok önemli bir role sahiptir. Bugün dahi Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi, bütün Türk boyları tarafından saygıyla anılmaktadır. 5. Ekonomik Hayat • Türk-İslam devletlerinde ekonomik hayat Büyük Selçuklu Devleti zamanında büyük bir gelişme gösterdi. Ticaret yolları üzerine hanlar ve kervansaraylar inşa edildi. Toprak Yönetimi Türk-İslam devletlerinde ülke toprakları yönetim bakımından dört ayrı bölüme ayrılmıştı. Bunlar; 1. Has Toprakları: vergi gelirleri Sultan’a ait topraklardır. 2. İkta Toprakları: Gelirleri, Hizmet ve maaş karşılığı olarak kumandanlara, askerlere ve devlet adamlarına bırakılan topraklarıdır. (İkta sahibi olan devlet adamı veya komutan belirli sayıda devlete asker yetiştirmek zorundaydı.) 3. Mülk Toprakları: Kişilere ait topraklardır. Sahibi toprağı istediği gibi kullanma hakkına sahiptir. 4. Vakıf Toprakları: Okul, hastane gibi sosyal kurumların ihtiyaçlarını karşılamak için devlet tarafından bu kurumlara verilen topraklardır. Timur Devleti zamanında Tarım ve ticaretle uğraşanlardan alınan vergiye tamga adı verilmiştir. 6. Dil ve Edebiyat • Karahanlı Devleti’nde resmi dil Türkçe idi. Resmi yazılar Uygur alfabesi ile yazılıyordu. Karahanlı Devleti’nin bu milli kimliği sayesinde bu dönemde Türk kültürü oldukça gelişmiş ve Türk kültürü açısından çok önemli olan birçok eser yazılmıştır. • Gaznelilerde ve Büyük Selçuklu Devleti’nde ise durum biraz daha farklı idi. Bu devletlerde bilim dili Arapça idi. Resmi dil olarak da Farsça kullanılıyordu. Halk ise Türkçe konuşuyordu. Bu dönemlerde Türk kültür tarihi için önem taşıyan belli başlı eserler ve yazarları şunlardır. a. Divan-ı Lügat-it Türk ® Kaşgarlı Mahmud: Türkçe ‘nin zengin bir dil olfuğunu göstermek ve Araplara Türkçe öğretmek amaci ile yazılmış bir eserdir. b. Şehname ® Firdevsi c. Divan-ı Hikmet ® Hoca Ahmet Yesevi d. Atabet’ül Hakayık ® Edip Ahmet e. Kutadgu Bilig ® Yusuf Has Hacip • Moğollar kültür ve medeniyet alanında Türklerden önemli ölçüde etkilenmişlerdir. Bu dönemde Çağatay lehçesi bütün Orta Asya da etkinliğini arttırmıştı. • Timur Devleti döneminin en ünlü yazar ve şairi Ali Şir Nevai’dir. Ali Şir Nevai, Türkçe’nin Farsça’dan üstün bir dil olduğunu göstermek amacı ile Muhakemet-ü’l Lugateyn adlı bir eser yazmıştır. • Babür Şah da Çağatay lehçesi ile şiirler yazmıştır. Özbek Hanlıklarından Hive Han’ı Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın yazmış olduğu Secere-i Türki ve Secere-i Terakkime dönemin ünlü diğer eserleridir. 7. Bilim ve Sanat: • Türk hükümdarları âlimleri korudular. İlim, edebiyat ve sanatın hamisi olarak büyük hizmetler yaptılar. Ülkeyi; cami, medrese kütüphane, hastane, imaret ve kervansaraylarla donattılar, Bunlara bağlı vakıflar kurarak varlıklarının devamını sağladılar. • Karahanlılar döneminde Türkistan’da bulunan Semerkant, Buhara, Kaşgar gibi şehirler öenmli bilim ve sanat merkezleri olmuştu. • Selçuklularda ilk medrese, Tuğrul bey zamanında Nişabur'da açıldı. • Alp Arslan döneminde medreseler devlet himayesi altına alındı. Nizam-ül Mülk'ün gayreti ile nizamiye medresesi kuruldu (1067). • Daha sonra nizamiye medreseleri birçok ilde açıldı. Bu medreselerde İslami bilenlerin yanında müspet bilimlerde okutuldu. Büyük Türk-İslâm Bilginleri § Farabi ® Felsefe § İbn-i Sina ® Tıp § Uluğ Bey ® Astronomi § Biruni ® Matematik § Barani ® Trigonometri § Ali Kuşcu ® Astronomi Sanat Türk-İslam devletlerinde gelişen başlıca sanat dalları, çinicilik, minyatür, tezhip, ebru, süsleme, hat, oymacılık, kakmacılık ve mimaridir. ALTINCI ÜNİTE TÜRKİYE TARİHİ (11-13. YÜZYILLAR) Türkiye Tarihi Malazgirt Meydan Savaşı’ndan başlayarak günümüze kadar gelen dönemdir. Bu dönem içinde Anadolu Selçuklu, Beylikler, Osmanlı Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi yer almaktadır. 11. yüzyıldan bugüne kadar devam eden bu döneme Türkiye tarihi denir. ANADOLU’YA İLK TÜRK AKINLARI 1. Anadolu’ya Türk Akınları • Çok eski çağlardan bu yana çeşitli Türk boyları zaman zaman Anadolu’ya akınlar yapmışlardı. • Ancak Anadolu’ya ciddi manada ve yerleşmek amacı ile yapılan Türk Akınları Büyük Selçuklu Devleti döneminde başlamıştır. • 1015 yılında Çağrı Bey zamanında başlayan Anadolu‘ya Türk akınları şiddetlenerek artmıştır. Tuğrul Bey döneminde Anadolu‘nun fethi ile görevlendirilen Kutalmış ve İbrahim Yinal zamanında Bizans ile ilk savaş yapılmış ve bu savaş Türk ordusu tarafından kazanılmıştır. Pasinler Savaşı (1048) (Bizans X Büyük Selçuklular) • Sultan Alparslan döneminde de Türk akınları daha da şiddetlenerek artmıştır. Sultan Alparslan döneminde Türk tarihi açısından büyük önem taşıyan Malazgirt Meydan Savaşı yapılmıştır. Malazgirt Savaşı (1071) (Bizans X Büyük Selçuklular) • 1071 yılında Bizans Devleti ile yapılan Malazgirt Savaşı nın kazanılması ile Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Sultan Alparslan Malazgirt Savaşı’nı kazandıktan sonra Anadolu ‘nun fethi için bir grup Türk komutanı görevlendirmişti. • Anadolu’nun fethi ile görevlendirilen bu komutanlar kısa sürede Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçirdiler. • Türk komutanlar ele geçirdikleri yerlerde kendi adlarını taşıyan beylikler kurmuşlardır. Ancak bu beylikler tamamen bağımsız hareket edemiyorlardı. Büyük Selçuklu devletine bağlı idiler. 2. Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri (İlk Beylikler) a. Danişmentliler • Danişment Gazi tarafından merkezi Sivas olmak üzere, Amasya, Tokat, Kayseri, Malatya bölgesinde kurulmuştur. • Anadolu’da kurulan ilk beylikler arasında en güçlüsü idi. • Anadolu Selçuklularındaki taht kavgasından yararlanarak Anadoluda siyasi gücünü art-tırmaya çalıştı. • Haçlılara karşı başarılı savaşlar yaptı. • Anadolu'daki ilk medreseyi Tokat Niksar'da kurdu. • Anadolu Seçluklu devleti tarafından yıkılmıştır. b. Saltuklular • Ebul Kasım tarafından erzurum’da kuruldu. • Ancak en ünlü sultanları beyliğe adını veren İzzettin Saltuk ‘tur. • Anadolu’da kurulan İlk Türk Beyliğidir (1072). • Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıştır. c. Mengücekler • Mengücek Gazi tarafından Erzincan, Kemah, Divriği dolaylarında kurulmuştur. • Beylik daha sonra Erzincan ve Divriği kolu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. • Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıştır. d. Artuklular • Artuk Bey’in oğulları tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulmuştur. • Üç ayrı kola ayrılmıştır. Bunlar; 1. Hasankeyf (Hısn-ı keyfa) Artukluları: Eyyubiler tarafından yıkılmıştır. 2. Harput Artukluları: Elazığ’da kurulmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıştır. 3. Mardin Artukluları: Mardin’de kurulan Artukluların bu kolu en uzun süre yaşayan koldur. Karakoyunlar tarafından yıkılmıştır. Mardin Artuklularının uzun yaşamasında Mardin Kalesinin savunmaya elverişli olmasının büyük bir etkisi vardır. e. Sökmenliler (Ahlatşahlar) Sökmen Bey tarafından Ahlat’ta kurulmuş, Eyyubiler tarafından yıkılmıştır. f. Dilmaçoğulları Dilmaç oğlu Mehmet Bey tarafından Bitlis’te kurulmuş, Akkoyunlar tarafından yıkılmıştır. g. İnaloğulları İnal Bey tarafından Diyarbakır’da kurulmuş, Eyyubiler tarafından yıkılmıştır. h. Çubukoğulları Çubuk Bey tarafından Harput (Elazığ)’da kurulmuşlardır. ı. İnançoğulları Denizli civarında kurulmuşlardır. i. Çaka Bey ve Beyliği • İzmir ve çevresinde bir beylik kuran Çaka Bey bilinen ilk Türk denizcisidir. • Kurduğu donanma ile Bizans’a saldırılar yapmış, Ege adalarının bir kısmını ele geçirmiştir. • Çaka Bey, Balkanlardaki Peçenek ve Kuman Türkleri ve Anadolu Selçuklu devleti ile anlaşarak Bizans’a karşı ortak bir saldırı planı yapmış ancak, Bizans Devleti Çaka Bey’in bu planını farkederek, Çaka Bey ile Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Kılıçaslan’ın arasını açarak onu öldürtmüştür. Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti Süleyman Şah Dönemi • Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmış Oğlu Süleyman Şah’tır. • Selçuklu soyundan olan Süleyman Bey, Bizans'a ait İznik'i başkent yaparak dev¬leti kurdu. • Anadolu'daki Türkleri kendi çevresinde topla¬maya başladı. • Adana bölgesindeki Ermeni beylikleri egemenlik al¬tına alındı. • Süleyman Şah, diğer Türk komutanlar gibi Anadolu ‘nun fethi ile görevlendirilmişti. • Süleyman Şah kısa sürede Bizans’ın zayıf durumundan yararlanarak Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçirdi. İstanbul yakınlarına kadar ilerledi. • Süleyman Şah Halep şehrini almak isteyince Suriye Selçuklu devleti ile arası açıldı. İki devlet arasında yapılan savaşta Süleyman Şah öldü. Anadolu selçuklu Devleti bir süre hükümdarsız kaldı. I. Kılıçarslan Dönemi • Melikşah’ın yanında kalan, Süleyman Şah’ın oğlu Kılıçarslan, Melikşah ölünce İznik’e gelerek Anadolu Selçuklu Devleti’ni yeniden kurdu. • İzmirde beylik kurmuş olan Çaka Beyle, Bizans'ı yıkmaya yönelik kara ve deniz se¬ferleri başlatıldı. Bizans, bu tehlikeden kurtulmak için entrikalar çe¬virdi. Çaka Beyin Selçuklu hükümdarı olmaya çalıştığını iddia etti. Bu dönemde Çaka Bey Balkanlardaki Peçenek Türkleriyle ittifak kurmuştu. I. Kılıçarslan entrikalara ko¬narak Çaka Beyi öldürttü. • I. Haçlı ordularının saldırısı üzerine İznik boşaltıldı. • Konya başkent yapıldı. Haçlı Seferleri Dini Nedenler • Hıristiyanların Kudüs'e ziyaretlerinin Müslümanlar tarafından engellendiğinin iddia edilmesi • Hıristiyanlığın Kluni tarikatına bağlı olanların Müslümanlara karşı hristiyanları kışkırtmaları • Katolik din adamlarının Hıristiyan halkı günahlar¬dan kurtulmak ve cennete gitmek için Müslümanlara karşı savaşa çağırmaları • Papalığın Ortodoks Hıristiyanları kendisine bağla¬yarak Hıristiyanlığın lideri olmak istemesi Siyasi Nedenler • Bizans'ın Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilerleyişine karşı Avrupa'daki krallardan yardım istemesi • Az topraklı şövalyelerin ve asillerin kendi mevki¬lerini kuvvetlendirmek istemeleri Ekonomik Nedenler • Feodalite nedeniyle yoksullaşan Avrupalıları, Hristiyan din adamlarının zenginlik vaadiyle kışkırtma¬ları • Müslümanların yaşadığı ülkelerin ve Asya'nın di¬ğer yerlerdeki ekonomik kaynaklarının Avrupalılar tara¬fından abartılması ve bunların ele geçirilmek istenmesi. Haçlı Seferlerinin Başlaması I. Haçlı Seferi (1096–1099) • Öncü Haçlı grubu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan tara¬fından imha edildi. Ancak asıl Haçlı grubu sayıca çok fazla idi. Haçlıların fazlalığı karşısında Selçuklular, baş¬kent İznik'i boşalttılar. Konyayı başkent yaptılar. • Haçlılar, Fatimilerden Kudüs'ü aldılar. Kudüs Latin Krallığını kurdular. • I. Kılıçarslan, B. Selçuklulara ait Musul'u almak için giriştiği savaşta öldü. I. Mesut Dönemi • Danişment Beyliği’nden aldığı destekle, yaptığı iktidar savaşlarını kazandı. • Danişment Beyliği denetim altına alındı. II. Haçlı Seferi (1147–1149) Nedeni: Musul'daki Zengiler Atabeyliğinin Urfa Haçlı beyliğini yıkması. • Anadolu'ya gelen Haçlılar yenilgiye uğratıldı. II. Kılıçarslan Dönemi • Anadolu'daki Türk birliğini ve siyasi birliği kuvvet¬lendirmek için Danişment Beyliğine son verildi. • II. Kılıçarslan döneminde haçlı seferlerinden yararlanmak isteyen Bizans Devleti, Türkleri haçlılarla uğraşırken sıkıştırıp Anadolu‘yu yeniden ele geçirmeyi planladı. Miryakefalon Savaşı (1176) (Bizans X Anadolu Selçukluları) ¨ Bu amaçla toplanan Bizans ordusu ile Türk ordusu arasında Eğridir gölü yakınlarında yapılan Miryakefelon Savaş’ını Türk ordusu kazandı. ¨ Bu savaşın kazanılması ile Türkler Anadolu’ya kesin olarak yerleştiler. ¨ Malazgirt savaşı ile Anadolu’nun kapısın açan Türkler; Miryakefelon savaşı ile Anadolu’nun tapusunu aldılar. III. Haçlı Seferi (1159–1192) Nedeni: Mısır'daki Eyyubi hükümdarı Selahattin Eyyubi’nin Kudüs Latin krallığını Hıttin Savaşı’yla yık¬ması. • Sefere İngiliz, Fransız ve Alman kralları katıldı. • Sela¬hattin Eyyubi Kudüs'ü Avrupalılara kaptırmadı. Savaş sonunda yapılan anlaşmaya göre Hıristiyan hacı¬lar Ku¬düs’ü serbest ziyaret edeceklerdi. Anadolu Selçuklularının Yükselme Dönemi I. Gıyasettin Keyhüsrev Dönemi • II. Kılıçarslan’dan sonra başa I. Gıyaseddin Keyhusrev geçti. • I. Gıyaseddin Keyhusrev ile Anadolu Selçuklu Devleti yükselme dönemine girmiş oldu. • Bu dönemde özellikle denizcilik alanında önemli gelişmeler oldu. • Samsun ele geçirildi. Karadenize giden ticaret yollarının güvenliği sağ¬landı. • Antalya fethedildi. Böylece Akdeniz ticaretinden ya¬rarlanılmaya başlandı. • İznik Rum krallığıyla yapılan savaşta I. Gıyasettin öldü. Bu savaşın amacı Marmara bölgesinde toprak ka¬zanmaktı. II. Süleyman Şah Dönemi • Menderes havzasını ele geçirerek Bizans’ı vergiye bağladı. • Saltukluları ortadan kaldırdı. IV. Haçlı Seferi (1204) Nedeni: Haçlıların Kudüs'ü almak istemeleri ve Eyyubi devle¬tine son vermeyi amaçlamaları. • Avrupalılar amaçlarından vazgeçerek İstanbul’a yöneldiler. Şehri yağmaladılar. • Bizans Devleti’ne son verdiler. İstanbulda La¬tin krallığı kurdular. • Katolik Haçlılar, İstanbul'daki Orto¬doks halka mezhep baskısı yaptılar. • Bir kısım Bizanslı komutanlar kaçarak, İznik Rum Krallığı ile Trabzon Rum Pontus Devleti’ni kurdular. • İznik Rum Krallığı, sonraki dönemde Bizans Devleti’ni yeniden kurdu. • Ancak IV. Haçlı Seferi, Bizans Devleti’¬nin fazlaca zayıflamasına neden oldu. Haçlı Seferlerinin Sonuçları Türk ve İslâm Dünyası Bakımından Sonuçlar • Anadolu Selçuklu Devleti’nin Marmara Bölgesi’n¬deki ilerleyişi durmuştur. Türkler İç Anadolu’ya geri çe¬kilmek zorunda kalmıştır. • Türklerin Bizans'ı yıkmaları gecikmiştir. • Anadolu Selçuklu Devleti, Danişment Beyliği, Zengiler Atabeyilği, Eyyubi Devleti ve Memluklu Devleti İslam ülkelerini Hıristiyanlara karşı korudu¬lar ve Hıristiyanlığın Ortadoğu’da yayılışını engellediler. Dini Sonuçlar • Papalık ile Katolik din adamlarına Hristiyanların duyduğu güven azaldı. • Papalık kurumu güç kaybetmeye başladı. Siyasi Sonuçlar • Seferlere katılan derebeylerin bir kısmının ölmesi ve bazılarının ekonomik güçlerini kaybetmesi kralların monarşik idaresinin kuvvetlenmesine yaradı. • Papalığın ve Katolik kilisesinin gücünü kaybet¬mesi, kralların otoritesinin artmasına yaradı. • Anadolu Selçuklu Devleti’nin Anadolu'da üstünlük sağlaması gecikti. Ekonomik ve Bilimsel Sonuçlar • Batı ve Doğu Akdeniz limanları arasında ticaret canlandı. • Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı kuvvetlenmeye başladı. • İtalya'daki Venedik, Cenova ve Napoli şehirleri deniz ticaretiyle zenginleşti. • İslam ülkelerindeki fen ve teknik eserler Avrupalı¬larca öğrenilmeye başlandı. Bu durum Yeniçağ’¬daki hü¬manizm, rönesans, reform ve coğrafi keşiflere katkıda bulundu. • Avrupalılar, kâğıt yapımı ve matbaa tekniklerini öğrendiler. Bu durum Rö¬nesansa, Reforma ve Hüma¬nizme etkide bulundu. I. İzzetin Keykavus Dönemi Anadolu ticaretini ge¬liştirmek için Venediklilerle ve Kıbrıslılarla ticaret anlaş¬maları yapıldı. Trabzon Rum Krallığından Sinop alındı ve bu kra¬lık vergiye bağlandı. Anadolu ve Suriye ticaretini aksatan Ermeni is¬yanları bastırıldı. G. D. Anadolu egemenliği için Eyyubiler ve Artuk¬lular savaşıldı. I. Alaaddin Keykubat Dönemi • Bu dönem Anadolu Selçuklularının en parlak döne¬midir. • Anadolu birliğini kuvvetlendirmek amacıyla Men¬gücek beyliğine son ve¬rildi. • Antalya yakınlarındaki ticari önemi olan Kalanoros limanı alındı ve burada Alanya şehri kuruldu. • Alanya'da tersane yapıldı. • Sinop’ta yapılan bir donan¬mayla Kırım'daki Suğdak adı verilen ipek ticaret merkezi ele geçirildi. • Trabzon Rum Pontus krallığına son vermek için Trabzon kuşatıldı. Ancak alı¬namadı. • Artukoğulları ve Mengücekliler Beylikleri egemenlik altına alındı. • Moğol saldırıları üzerine Doğu Anadolu'ya ve Kafkaslara çekilen Harzemşahlara ittifak önerildi. • Ancak bu gerçek¬leşmediği gibi Harzemşahlar Doğu Anadolu'daki Selçuklu şehirlerine saldırdı. Yassıçemen Savaşı (1230) (Harzemşahlar X Anadolu Selçukluları) ¨ Orta Asya’da Moğol tehlikesi karşısında Doğu Anadolu’ya sığınan Harzemşahlar bu bölgede hâkimiyet kurmak isteyince Anadolu Selçuklu Devleti ile arası açıldı. İki Türk devleti 1230 yılında karşı karşıya geldi. Yapılan savaşı Anadolu Selçuklu Devleti kazandı. • Harzemşahlar yenilgiye uğratılınca Moğol tehlikesiyle karşılaşıldı. • Eyyübi¬lerle ittifak yapmak için girişim¬ler başlatıldı. Ancak Ala¬addin Keykubatın ölmesi nede¬niyle bu ittifak gerçekle¬şemedi. • Alaaddin Keykubat, zehirletilerek öldürülünce Anadolu Selçuklu Devleti’nin yükselme dönemi sona ermiş oldu. II. Gıyasettin Keyhüsrev Dönemi • II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile birlikte gerileme dönemi başlamaya başladı. • Entrikacı bir vezir olan Sadettin Köpek, neden ol¬duğu olaylarla başarılı birçok devlet adamının idamına sebep oldu. • Moğolların Harzemşahlara karşı başlattığı saldırı¬lar sırasıda çok sayıda Türk Anadolu'ya gel¬mişti. Türk¬menlerin toprak ve diğer ihtiyaç¬larına yönelik sorunlar çözülmedi. Bunun üzerine, Baba İshak adındaki bir din adamının baş¬kanlığında isyan ettiler. Babailer isyanı adı verilen ayaklanma zor bastırı¬labildi (1240). Ancak bu isyan devletin içte zayıf¬lamasının önemli nedenlerin¬den biri oldu. • Doğudan gelen Moğol tehlikesine karşı önlem almayan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Moğolları cesaretlendirdi. Not: Moğolların Anadolu’yu işgal etmelerinde o dönemde çıkan Baba İshak isyanı da etkili olmuştur. Kösedağ Savaşı (1243) (Anadolu Selçukluları X Moğollar) ¨ Moğollar Doğu’dan Anadolu’yu istila etmeye başlayınca II. Gıyaseddin Keyhüsrev Sivas yakınlarında Moğollarla savaşmaya karar verdi. Yapılan savaşı Moğollar kazandı. ¨ Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Anadolu Selçuklu Devleti Moğolların egemenliği altına girdi. • Moğollar Anadolu’yu kendilerine bağlı bir eyalet haline getirdiler. İstedikleri kişiyi sultan yaptılar. • Moğol baskısından bunalan Anadolu Türk Beyleri, Memluk Sultanı Baybars’ı yardıma çağırdı. Baybars Anadolu’ya girerek Moğolları yenilgiye uğratsa da kesin sonuç alamadı. • Anadolu’da Moğol baskısı giderek arttı. • II. Mesut’un 1308 yılında ölümü ile birlikte Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmış oldu. Not: Moğollar (İlhanlılar), her ne kadar Anadolu’yu işgal etseler de hiçbir zaman tam anlamı ile bir otorite kuramadılar. Anadolu Selçukluları Sonrası Kurulan Beylikler • Anadolu’daki ilk Türk Devleti’nin yıkılması ile meydana gelen otorite boşluğu sonucunda Anadolu’nun değişik yerlerinde çeşitli Türk beylikleri kurulmuştur. • Beyliklerin isimleri ve kuruluş yerleri şunlardır: 1.Osmanlı Beyliği ® Söğüt, Domaniç - 1299 2.Karaman Beyliği ® Konya, Karaman 3.Germiyan Beyliği ® Kütahya ve çevresi 4.Candarlı Beyliği ® Kastamonu, Sinop 5.Aydınoğulları ® Aydın, İzmir 6.Saruhanoğulları ® Manisa ve çevresi 7.Menteşeoğulları ® Muğla ve çevresi 8.Karesioğulları ® Çanakkale, Balıkesir 9.Ramazanoğulları ® Adana ve çevresi 10.Dulkadiroğulları ® Kahramanmaraş, Elbistan, Malatya 11.Eretna Beyliği ® Sivas, Kayseri 12.Eşrefoğulları ® Beyşehir 13.Tacettinoğulları ® Tokat-Niksar • Anadolu’da kurulan bu Türk Beyliklerinden özellikle Osmanlı ve Karaman Beylikleri ön plana çıkmaktadır. • Karaman Beyliği mevcut beylikler içerisinde en güçlüsü idi. Karaman Beyliği aynı zamanda eski Anadolu Selçuklu Devleti merkezinde (Konya) kurulmuştu. Bu yüzden kendisini mirasçı kabul ediyor ve bütün Anadolu yu kendi yönetimine almak istiyordu. Bu durum ileride Osmanlı ve Karaman beyliklerini karşı karşıya getirmiş ve uzun yıllar iki Türk beyliği mücadele etmiştir. • Bu mücadeleden Osmanlı Beyliği galip gelmiş ve önce Anadolu ve Balkanlar daha sonra da üç kıta üzerinde hüküm süren büyük bir devlet haline gelmiş, tarihte en uzun süreli yaşayan ve köklü bir medeniyet oluşturan Türk Devleti olmuştur. Osmanlı Beyliği • Osmanlı Beyliği’ni kuranlar Oğuz Türkleri’nin Bozok koluna mensup Kayı boyudur. • Osmanlı Beyliği, Söğüt merkezli bir uç beyliği idi. • Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Beyliği’ni Bizans sınırına yerleştirmiş bir anlamda sınır koruma da görevli bir uç beyliği konumundaydı. Önceleri Anadolu Selçuklu Devleti egemenliğinde olan beylik, 1299 yılında Osman Gazi döneminde bağımsız olmuştur. Karaman Beyliği • Anadolu Selçuklu Devleti sonrası kurulan Türk Beylikleri nin en güçlüsü idi. • Oğuz Türkleri’nin Bozok koluna mensup Avşar boyu tarafından kurulmuştur. • Konya-Karaman merkezli bu beylik kendisini Anadolu Selçuklu Devleti‘nin devamı kabul ediyordu. Bu durum Osmanlı Beyliği ile arsında uzun yıllar sürecek mücadeleye neden olmuştur. • Karamanoğlu Mehmet Bey 1277 yılında Türkçe’yi resmi dil ilan ederek Türk dili ve Türk kültürü açısından çok önemli bir gelişim sağlamıştır. Karesi Beyliği • Osmanlı Beyliği’ne kendi isteği ile katılan ilk Türk Beyliğidir. • Karesi Beyliği’nin katılması ile osmanlı Devleti ilk donanmasına sahip oldu. Ramazanoğulları Beyliği • Osmanlı Devleti’ne katılan son Türk Beyliğidir (1608). Karakoyunlu Devleti (1380–1469) 1.İran'daki İlhanlı Devleti’nin zayıflamasından yarar¬lanan Van olaylarındaki göçebe Oğuz boyları tarafından kurulmuştur. 2.Akkoyunlular Azerbaycana kadar sınırlarını geniş¬lettiler. Bir süre Timur egemenliğinde kaldılar. 3.Akkoyunlular tarafından yıkılmıştır. Akkoyunlu Devleti (1378–1502) 1.İlhanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Malatya ve Diyarbakır dolaylarında yaşayan Oğuz kökenli aşiretler tarafından kurulmuştur. 2.Halk göçebe topluluklardan oluşmuştur. 3.En etkili oldukları dönem Uzun Hasan zamanıdır. Timur'un Anadolu seferini desteklemişlerdir. 4.Doğu Anadolu'dan Azerbeycan'a kadar uzanan yerlere egemen oldular. 5. İç Anadoludan toprak almak için Karamanlılarla ittifak yaptılar. Ayrıca Osmanlıya karşı Pontus Rum Devleti’ni desteklediler. Bu olaylar Otlukbeli Savaşına ne¬den oldu (1473). Osmanlılar Otlukbeli Savaşı’nı kazandı. Bundan sonra devlet iç çatışmalarla yıkıldı. Yerine Sa¬fevi devleti ku¬ruldu. ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET 1.Devlet Yönetimi • Devletin başında Selçuklu soyundan olanlar bu¬lunurdu. Devletin önemli işleri büyük divan olarak nitele¬nen "Divan–I Saltanat" denilen kurul tarafından görüşü¬lürdü. • Hükümdar olmak belirli seçim usullerine dayan¬mıyordu, belirlenmediği durumlarda veya baştaki hü¬kümdarın başarısız olduğunda bütün şehzadeler hü¬küm¬dar olmak için eşit haklara sahipti. Bu sırada yaşa¬nan taht kavgası devletin zayıflamasına yol açmıştır. • Sultan: Devleti yöneten kişi. • Müstevfi: Maliye işlerinden sorumlu görevli. • Müşrif: Hukuk ve askeri işler dışındaki devlet işlerinden sorumlu görevli. • Ariz: Ordunun ihtiyaçlarından sorumlu görevli. • Şehzadeler, devlet tecrübesi kazanmak amacıyla, vilayetlere vali olarak atanırlardı. "Melik" ünvanı verilen şehzadelerin yanında tecrübe kazanmalarında yardımcı olan "Atabey" denilen görevliler bulunurdu. • Hükümdar başkentten ayrıldığında devletin İşle¬rini "Niyabeti Saltanat" adı verilen kurul yürütürdü. • Divan üyeleri şunlardır: • Müstevfi: Mali işlere bakmıştır. • Tuğracı: Yazışma işlerini yürütmüştür. • Emir-i Dad: Hukuk işlerini düzenlemiştir. • Pervaneci: Dirlik toprakların dağıtım işlerini yapmış¬tır. • Beylerbeyi: Eyalet askerlerin başkomutanlığını yapmıştır. • Büyük divana bağlı olarak ikinci derecede divanlar vardı. Bunların içerisinde en önemlileri, "Divanı İstifa" deni¬len, maliye işlerine bakan divan ile yazışmaları yürü¬ten Divan–I Tuğra idi. • Eyaletlerde bulunan başlıca görevliler: • Şahne ve Emir: Vilayetleri yöneten, askeri yetkileri olan valilerdir. • Melik: Valilik yapan şehzadelerdir. Merkezi otoriteye önem verildiği için yetkileri sınırlıydı. • Kadı: Sivil davalara bakan yargıç. • Emir-i Sevahil: Kıyılardaki şehirleri yönetirler ve do¬nanma işlerine bakarlardı. • Uç Beyleri: Sınırlardaki vilayetleri yönetirlerdi. Bunlar Türk kökenli insanlardı. Toprak Yönetimi • Has Arazi: Geliri hükümdara ve yakınlarına ayrılan arazi. • İktâ (Dirlik) Arazi: Fetih youyla kazanılan topraklar¬dır. Devlet malı olan bu topraklara başarılı kişiler ata¬nırdı. Toprağın geliriyle bu görevlilerin maaşı karşılandığı gibi atlı asker de yetiştirilirdi. Bu topraklar satılmaz ve mi¬ras bırakılmazdı. • Mülk Arazi: Başarılı kişilere bağışlanan topraklardır. • Vakıf Arazi: Geliri medrese, cami, hastane, imaretler (aşevi) gibi yerlere ayrılan arazidir. Ordu • Hassa Ordusu (Guleman–I Saray) • Küçük yaştaki çocukların devşirme usulüyle toplan¬ması ve gulamhane denilen ocakta yetiştirilmesiyle ku¬rulmuştur. Merkezi or¬duyu oluşturan bu askerler devlet¬ten maaş alırlardı. • Tımarlı Sipahiler (İktâ Askerler) • İkta denilen top¬rakların geliriyle yetiştirilen atlı asker¬lerdir. Ordunun en büyük bölümünü oluştururdu. • Uç Kuvvetler (Türkmenler) • Sınırdaki şehirleri ko¬rur¬lardı. Akın ve keşif yaparlardı. Türk kökenlidirler. Donanma • Türk devletleri içerisinde denizciliğe ilk kez önem ve¬ren Anadolu Selçuklularıdır. İzmir'de beylik kuran Çaka Bey ilk Türk denizcisi sayılır. Bizans'a ve Ege adala¬rına başarılı deniz seferleri düzenlemiştir. Selçuklular Si¬nopta ve Alanya'da tersaneler kurarak de-nizciliğe önem vermişlerdir. Donanma komutanlarına Emir–i Sevahil veya Reis'ül Bahr adı verilmiştir. 2. Dil ve Edebiyat • Anadolu Selçuklu Devleti döneminde devletin resmi dili Arapça, edebiyat dili Farsça, halkın dili ise Türkçe’ydi. • Bu dönemde edebiyat üç bölüme ayrılmıştı. 1. Halk Edebiyatı 2. Tasavvuf Edebiyatı 3. Divan Edebiyatı • Dönemin Türk Kültür tarihinde yer etmiş en önemli kişileri, Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre ‘dir. Türk Kültür tarihinde çok önemli bir yere sahip olan bu kişiler Anadolu halkı üzerinde derin izler bırakmış ve etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. • Anadolu Selçuklu Devleti döneminin en önemli şehirleri Konya, Erzurum, Sivas, Niğde ve Kayseri olmuştur. Anadolu Selçuklu devletine ait eserlerin büyük bir çoğunluğu da bu şehirlerdedir. Sosyal ve Ekonomik Hayat • Anadolu'ya gelen Türkler geleneksel geçimleri olan hayvancılıkla uğraşmışlardır. Gayrimüslüm vatan¬daşlar ise daha çok tarım, ticaret ve sanatla uğraşmışlar¬dır. • Sanat ve ticarete yönelen Türkler, Ahilerin etkin¬liğiyle Lonca denilen meslek grupları oluşturmuştur. Buralardaki eğitim, ahlâki kurallara dayandırılmıştır. • Lon¬calarda mesleki eğitimin yanısıra üretilen malların pazar¬lanma¬sına yönelik çalışmalara önem verilmiştir. • Devlet iç ve dış ticarete önem verdiği için kervan¬saray ve limanlara ulaşan yolların yapımına ağır¬lık ver¬miştir. • Ayrıca, Venedikli ve Cenevizli tüccarlara gümrük indirimi tanınmıştır. • Devlet, zarara uğrayan tüccarların zararlarını kar¬şılamıştır. Bu durum bir çeşit sigortacılıktır. • Devletin başlıca gelir kaynakları ganimet, öşür, haraç, cizye ve ağnam vergileridir. Ağnam, hayvancı¬lıkla uğraşanlardan alınırdı. Bunların yanı sıra maden ve tuzla işletmelerinden alınan vergiler ile bağlı beyliklerin ödediği yıllık vergiler diğer gelirlerdir. TARİH DERSİ (10. SINIF) ÖĞRETİM PROGRAMI ÜNİTELER VE SÜRELERİ Tarih dersi öğretim programı haftada 2 ders saati esas alınarak hazırlanmıştır. Tarih dersi (10. sınıf) öğretim programı 5 üniteden oluşmaktadır. 1.Ünite: BEYLİKTEN DEVLETE (1300–1453) 2.Ünite: DÜNYA GÜCÜ: OSMANLI DEVLETİ (1453–1600) 3.Ünite: ARAYIŞ YILLARI (XVII. YÜZYIL) 4.Ünite: DİPLOMASİ VE DEĞİŞİM (XVIII. YÜZYIL) 5.Ünite: EN UZUN YÜZYIL (1800–1922) BİRİNCİ ÜNİTE OSMANLI SİYÂSÎ TARİHİ (1300-1600) 14. Yüzyılın Başında Yakın Doğu ve Avrupa Yakın Doğu Yakın Doğu, Anadolu, İran, Irak, Suriye, Filistin, Afrika, Arabistan ve Mısır'ı içine alan bölgedir. Bu yüzyılda, Yakın Doğu tamamen Türk ve Müslüman devletlerin egemenliği altındaydı. 14. yüzyılın başında bölgede; Türkiye Selçukluları, Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti, Bizans İmparatorluğu, Trabzon Rum İmparatorluğu, İlhanlılar, Altınorda Devleti, Memlûkler, Anadolu Türk Beylikleri bulunuyordu. 14. Yüzyılda Yakın Doğu’da Kurulan Devletler Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti Anadolu Selçuklu Devleti 1243 Kösedağ Savaşı yenilgisinden sonra yıkılma dönemine girmiş, Moğol, İlhanlılara bağlı duruma gelmişti. Anadolu Selçuklu Sultanları İlhanlıların atadığı birer vali durumundaydı. Bu siyasi boşluk ortamında Anadolu da çok sayıda Türk Beyliği kuruldu. Anadolu Türk Beylikleri Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Karesioğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Candaroğulları, Hamitoğulları ve Osmanlı beyliği kurulmuştu. Bu beylikler de başlangıçta İlhanlılara bağlıydılar. Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla bu beylikler arasında Anadolu hâkimiyeti konusunda mücadele başladı. Bizans 14. yüzyıla girildiğinde sınırları küçülmüş, eski askeri ve ekonomik gücü kalmamıştı. Taht kavgalarının yarattığı istikrarsız bir dönemi yaşıyordu. Halk, tekfurların (askerî vali) ağır vergileri altında eziliyordu. Trabzon Rum İmparatorluğu IV. Haçlı seferi sonunda Haçlıların İstanbul’u işgal etmeleri üzerine Bizans'tan kaçan Komnen sülalesi tarafından Trabzon ve çevresinde kurulmuştu. 14. yüzyıl başında İlhanlı baskısı altındaydı. İlhanlılar Cengiz İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla İran'da kurulan bir Moğol devletidir. Dönemin en güçlü devletlerindendir. Altınorda Devleti Cengiz İmparatorluğu'nun parçalanmasıyla Karadeniz'in kuzeyinde kurulan Moğol devletlerindendir. Memlûkler Memlûkler, Eyyûbî komutanlarından Aybek tarafından kurulmuştu. Moğollar ve Haçlılarla savaşarak İslâm dünyasında saygınlık kazandılar. Zamanla Osmanlılarla da sorunlar yaşayan Memlûkler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sonucu yıkıldılar (1517). Avrupa Balkanlarda siyasi birlik ve güçlü bir devlet yoktu. 14. yüzyıl başında Balkanlarda, Sırp, Bulgar, Macar krallıkları; Arnavutluk, Bosna-Hersek, Eflak-Boğdan, Erdel prenslikleri vardı. Osmanlı Devleti kurulduğu sırada Avrupa’da feodalite (derebeylik) rejimi yaygındı. Güçlü merkezi krallıklar olarak İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma-Germen İmparatorlukları bulunmaktaydı. Denizci olan Venedik ve Cenevizlilerin Ege, Akdeniz ve Karadeniz'de ticaret kolonileri vardı. Kayılar Söğüt’te Kayı Boyu ve Osmanlı Ailesi Osmanlılar, Oğuzların Bozokların Gün Han soyunun Kayı boyuna mensuptular. Kayı sözcüğü, güç ve kudret sahibi anlamına gelmektedir. Kayıların Anadolu’ya Gelişi ve Yerleşmesi Kayılar, 1071 Malazgirt Zaferi'nin ardından Anadolu'ya gelmişler, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından kendilerine yurtluk olarak verilen Ankara yakınlarındaki Karacadağ yöresine yerleşmişlerdi. Burada bir süre kalan Kayılar, Ertuğrul Gazi yönetiminde Söğüt ve Domaniç yöresine uc beyliği olarak yerleştirildiler. Kayılar, Bizanslılarla savaşarak topraklarını genişlettiler. Yeni Bir Devlet Doğuyor Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Osman Bey geçti. Bu sırada Anadolu, İlhanlı egemenliğine girmiş, Anadolu Selçuklu Devleti eski gücünü kaybetmişti. Anadolu’da yaşanan iktidar boşluğundan yararlanan Osman Bey, 1299’da bağımsızlığını ilan etti. Sakarya Havzası ve Marmara Bölgesi’nde Genişleme Osman Bey, Bizans üzerine akınlar düzenleyerek sınırlarını genişletmeye başladı. Osman Bey, Bizans tekfurlarından Karacahisar, Bilecik, İnegöl, Yarhisar ve Yenişehir’i alarak, İzmit'e yaklaştı. Koyunhisar Savaşı (1302) Osmanlılar X Bizans Sebebi: Osmanlıların İzmit'e yaklaşmalarından korkuya kapılan Bizans’ın tekfurlarla anlaşıp anlaşarak Osmanlılar üzerine yürümesi. Sonucu: Savaşı, Osmanlılar kazandı. Böylece Bursa'nın kuzeyi hariç, üç tarafı Osmanlı topraklarıyla çevrildi. Önemi: Bizans’la yapılan ilk büyük savaştır. Osman Bey, Bursa’yı fethetme hazırlıkları yaptığı sırada öldü. Osman Bey, Ahi dervişlerinden Şeyh Edebâlî’nin kızı Bâlâ (Mâl) Hatun ile evlenerek Ahilerin desteğini sağlamıştır. Osman Bey, babasından bir aşiret devralmış, oğluna ise bir devlet bırakmıştır. Osmanlı Devleti’nin Kısa Zamanda Büyümesinin Sebepleri 1.Kurulduğu bölgenin uç bölgesi olması ve Moğol baskısından uzak bulunması. 2.Topraklarının tek elden yönetilmesi (Merkezi yönetim). 3.Fetih hareketleri için gerekli kuvveti kolayca bulabilmeleri. 4.Başarılı bir yerleşim siyaseti izlemeleri. 5.Yönetimin ilk dönemlerde tamamen Türklerin elinde olması. 6.Anadolu Türk beylikleri arasındaki mücadelelere başlangıçta katılmamaları. 7.Hıristiyan Bizans’a karşı gaza ve cihat duygusuyla hareket etmeleri. 8.Kuruluş devri hükümdarlarının üstün özelliklere sahip kişiler oluşu. Osmanlı Devleti’nin Genel Özellikleri: Tek bir hanedanın hüküm sürdüğü en uzun ömürlü devlettir. Türk devletleri içinde en uzun süre yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşanıdır. Türk devletleri içinde merkezi otoritesi en güçlü olanıdır. Kültür ve uygarlık alanında en ileri olan Türk devletidir. Mutlak egemenlik haklarını hükümdar kullanır. Ancak, I.Ahmet dönemine kadar veraset yasası belirgin değildir. Şeriat ile yönetildiğinden teokratik, mutlak egemenlik, haklarını hükümdar kullandığından monarşik devlet yapısı görülür. Fetih temeline dayandığından askeri; etnik yapı çeşitli olduğundan çok uluslu bir imparatorluktur. Ancak sömürgeci olmamıştır Osman Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Orhan Bey geçti. Osman Gazi döneminde başlayan Bursa kuşatması, tekfurun şehri teslimiyle son buldu (1326). Bir süre sonra Bursa, başkent yapıldı. Maltepe (Palekanon) Savaşı (1329) Osmanlılar X Bizans Sebebi: Osmanlıların Kocaeli Yarımadasındaki fetihleri ve İznik'i kuşatmaları Savaş: Bizans imparatoru III. Andronikos ile Osmanlı hükümdarı Orhan Bey arasında yapıldı (1329) Sonuçları ve Önemi: Savaş, Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı. O güne kadar dikkat çekmeyen Osmanlılar ön plana çıktı. Maltepe savaşından sonra İznik fethedildi, Kocaeli yarımadasının fethi büyük ölçüde tamamlandı. Adalar Denizi’nde Gazâ’nın Devralınması Osmanlılar, sınırlarını genişleterek Marmara kıyılarına gelmişlerdi. Ancak donanmaları yoktu. Bu dönemde Karesioğulları ve Aydınoğulları, Bizans ve Haçlılarla savaşarak gazâ yapıyorlardı. Karesi Bey'in ölümüyle, oğulları arasındaki taht kavgasından yararlanan Orhan Bey bu beyliği Osmanlı sınırlarına kattı. Önemi: Anadolu, Türk birliğinin sağlanması yolunda bir adım atıldı. Osmanlılar Karesi topraklarına sahip olarak, Marmara kıyılarına ve Çanakkale boğazına ulaştılar. Osmanlılar Karesi Donanmasına sahip oldular. Hacı İlbey, Evrenus Bey, Ece Halil gibi değerli Karesi komutanları Osmanlı hizmetine girdiler. Osmanlılar Rumeli'ye geçmeyi düşünmeye başladılar. Osmanlı, Aydınoğlu yakınlaşması Umur Bey zamanında oldu. Adalar Denizi’nde fetih yapan Umur Bey, Osmanlılarla ortak hareket ederek başarılı sonuçlar aldı. Aydınoğulları, 1390’da Yıldırım Bayezit döneminde Osmanlılara bağlandı. Önemi: Anadolu, Türk birliğinin sağlanması yolunda bir adım atıldı. Adalar Denizi’nde fetih faaliyetleri Osmanlılara geçti. Rumeli’ye geçiş kolaylaştı. Türklerin Rumeli'ye Geçişi Rumeli'ye Geçişi Kolaylaştıran Sebepler: Osmanlıların Karesi topraklarına ve donanmasına sahip olması Osmanlıların Hıristiyanlara ait topraklarda cihad ve gazâ yapma ideali. Türkmenlere yurt bulma ihtiyacı. Bizans'ın Balkan milletlerine karşı Orhan Bey’den yardım istemesi. Bizans İmparatoru Kantakuzen Edirne'yi kuşatan Sırp ve Bulgarlara karşı Orhan Bey'den yardım istedi. Orhan Bey bunun üzerine oğlu Süleyman Paşa'yı yardıma gönderdi. Edirne'yi kuşatan Sırp ve Bulgarları yenen Süleyman Paşa'nın yardımlarına karşılık Bizans, Gelibolu Yarımadası'ndaki Çimpe kalesini Osmanlılara verdi (1353). Çimpe kalesi Osmanlıların Balkanlardaki fetihleri için önemli bir üs olmuştur. Orhan Bey Döneminde Rumeli'deki Fetihler Orhan bey'in oğlu Süleyman Paşa Gelibolu'yu ele geçirerek Keşan, Malkara, Tekirdağ, Çorlu ve Lüleburgaz'ı fethetmiştir. Murat Hüdavendigar Dönemi Osmanlıların Rumeli'deki İskân Siyaseti Fethedilen bölgelere Anadolu’dan Türk göçmenler yerleştirildi. Bundaki amaç göçmenleri yerleşik hayata zorlamak ve fethedilen yerlerin Türkleşmesini sağlamaktı. Bu göç gönüllü ve sürgün olmak üzere iki şekilde gerçekleştirildi. Göçmenler, iskân yerlerine yakın bölgelerden seçilirdi. İklim şartlarının aynı olmasına dikkat edilirdi. Göçmen aileler seçilirken özellikle anlaşmazlık içinde olan ailelerden birisi seçilirdi. Bundaki amaç kan davalarını engellemekti. Göç eden ailelere toprak verilir ve bir süre vergi alınmazdı. Göç edenler yeni yerleşim yerlerini terk edemezlerdi. Fethedilen yerlerdeki yerli halktan ayaklanma çıkarma ihtimali olanlar başka yerlere göç ettirilirdi. Bir yerden göçmen alınırken o yerin üretim ve düzeninin bozulmamasına dikkat edilirdi. İsti’malet sisteminin amacı fethedilen yerlerde Türk nüfusunu arttırmak ve Türk kültürünü yaymaktı. Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de Takip Ettiği İskân Siyasetinin Sonuçları: Göçebe Türklerin yerleşik hayata geçmeleri sağlandı. Fethedilen yerlere Türklerin yerleşmesi sağlanarak o bölgenin elde tutulması kolaylaştı. Fethedilen yerlere Türk-İslam kültürü yayıldı. Gayrimüslim halka hoşgörülü bir tavır sergilenerek Osmanlıya bağlılıkları sağlandı. Ç. Bizans’ın Rumeli’den Kuşatılması ve Balkan Kavimleriyle İlk İlişkiler Bizans-Batı Bağlantısının Kesilmesi Orhan Bey döneminde Rumeli’deki Türk ilerleyişini durduramayan Bizans, Edirne’ye kadar olan toprakları Osmanlılara devretti. Orhan Bey, Edirne’nin fethi için hazırlıklar yaparken vefat etti. Orhan Bey'in ölümüyle yerine oğlu I.Murat (Hüdavendigar) geçti. Çatalca’ya Kadar Olan Yerlerin Ele Geçirilmesi Orhan Bey’in ölümünü fırsat bilen Bizans, Osmanlılara saldırdıysa da Çorlu, Lüleburgaz tekrar fethedildi. Çatalca’ya kadar olan yerler ele geçirildi. Hacı İlbeyi ve Evrenus Bey’in fetihleriyle; İpsala, Dedeağaç, Malkara ve Dimetoka alındı. Bizans’ın batı ile olan bağlantısı kesildi. Edirne’nin Fethi (1362) Edirne fethedilerek daha sonra başkent yapıldı (1365). Filibe alındı. İstanbul’un Kuşatılması İstanbul ilk olarak 1391 yılında Yıldırım Bayezit tarafından kuşatıldı. Ancak Haçlıların harekete geçmesi üzerine kuşatmayı kaldırıp onları Niğbolu Savaşı’nda mağlup etti (1396). İstanbul’u ikinci kez kuşattığında ise Doğu’da Timur tehlikesi ortaya çıktı. Yıldırım Bayezit, anlaşmayı tercih ederek kuşatmayı kaldırdı. 2. Balkanlarda Genişleme Sırpsındığı Savaşı (1364) Osmanlılar X Haçlı Orduları (Sırplar, Bulgarlar, Eflaklar, Bosnalılar, Macarlar) Sebep: Edirne ve Filibe'nin Osmanlıların eline geçmesi Sırp ve Bulgarları rahatsız etmiş, bunların papaya başvurmaları üzerine Balkan Devletlerinden oluşan (Sırp, Bulgar, Macar, Eflak-Boğdan ve Bosnalılar) bir Haçlı ordusu kurulmuştur. Durum: Haçlı Ordusunu Hacı İlbey komutasındaki bir akıncı birliği ani bir baskın sonucu yok etmiştir. Önemi: Bu zaferle Balkan Devletleri üzerindeki Macarların etkisi kırılmış, Türklerin Balkanlardaki ilerlemeleri hız kazanmıştır. Çirmen Zaferi 1371 Osmanlılar X Haçlı Orduları (Çoğunlukla Sırplar ve Bulgarlar) Türklerin Balkanlardaki ilerleyişini durdurmak isteyen Haçlılar, Meriç ırmağı kıyında bir kez daha yenildiler. Rumeli’nin büyük kısmı Türklerin eline geçti. Bulgar Krallığı Osmanlılara bağlandı. Kavala, Drama ve Serez alındı. Ploşnik Bozgunu (1387) Osmanlılar X Sırplar ve Bosnalılar Bosna Kralının Karamanoğullarıyla işbirliğini cezalandırmak isteyen I. Murat, Timurtaş Paşa komutasındaki bir orduyu Balkanlara gönderdi. Osmanlı ordusu, Sırp ve Bosna ordusu tarafından pusuya düşürüldü, büyük kayıplar verildi. Ploşnik olayından sonra Balkanlarda ittifak güçlendi. I. Murat Anadolu beylerinin de desteğiyle Balkanlara yeni bir sefere çıktı. Kosova Savaşı (1389) Osmanlılar X Haçlı Orduları (Sırplar, Eflâklar, Bosnalılar, Macarlar) Sebep: Osmanlıların Balkanlarda ilerleyişini durdurmak için Sırp Kralı Lazar'ın öncülüğünde Haçlı ittifakının kurulması. Sonuç: I. Murat komutasındaki Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. I. Murat şehit oldu. Önemi: Balkanların Türk yurdu olduğu kanıtlandı. Sırplar, Osmanlı egemenliğine girdiler. Yıldırım Bayezit Dönemi Murat’ın yerine oğlu I. Bayezit geçti. Savaşlardaki ustalığından ötürü ona Yıldırım dendi. Balkanlardaki ilerleme, Tırnova (1393), Selanik (1394) fethedildi. İstanbul kuşatıldı, alınamadı. Niğbolu Savaşı (1396) Sebepleri: Kuşatma altında bulunan Bizans'ın Avrupa'dan yardım istemesi, Macarların Osmanlıların Balkanlar'daki ilerleyişi karşısında papadan yardım istemesi. Durum: Avrupa Devletlerinin ordularından oluşan (Macar, Fransız, Alman, İngiliz, Polonya, Venedik ve diğerleri) Haçlı ordusunun Niğbolu kalesini kuşatması üzerine, Yıldırım Bayezit İstanbul kuşatmasını kaldırarak, Niğbolu önlerinde Haçlı ordusunu yendi. Önemi: Bu zaferden sonra Bulgaristan tamamen Türk topraklarına katıldı. Bu zafer Anadolu Türk Birliğinin sağlanmasında da etkili oldu. Mısır'daki halife Yıldırım'a "Rum Diyarının Sultanı" unvanını verdi. Osmanlı-Bizans Antlaşması İstanbul’u tekrar kuşatan Yıldırım, bu defa Timur tehlikesinin belirmesi üzerine Bizans ile anlaşma imzalayarak kuşatmayı kaldırdı. Bu antlaşmaya göre: İstanbul'da Türk Mahallesi kurulacak ve bir cami yapılacak. Türkler ticaret amacıyla serbestçe İstanbul'a girebilecek. İstanbul'da Türklerin davalarına bakmak için kadı bulunacak. Bizans Osmanlı Devletine vergi verecek. Osmanlıların Anadolu’da Türk Siyasî Birliğini Kurması Anadolu'da Türk birliğinin sağlama çabaları Orhan Bey zamanında başlatılmış, bu dönemde Karesi beyliği Osmanlılara bağlanmış, Ankara, Ahilerden alınarak Osmanlı topraklarına katılmıştı. Murat devrinde beyliklerle akrabalık yoluyla dostluk kurulmaya çalışılmış, Germiyano-ğulları’ndan çeyiz olarak bazı topraklar alınmış, Karamanoğulları, düşmanca davranışlarını sürdürünce üzerine sefer düzenlenmiş, Hamitoğulları’ndan para karşılığı bazı topraklar satın alınmıştı. Yıldırım Bayezit, Anadolu birliğini sağlamak için iki sefer düzenledi. Bu seferler sonucunda: Batı Anadolu'daki beyliklerden Germiyan, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Hamitoğullarına son verildi. (1390) Candaroğullarına son verildi. (1392) Kadı Burhanettin Beyliği (Eretna devleti) ile yapılan Kırkdilim Savaşı’nda Osmanlı kuvvetleri yenildi. Şehzade Ertuğrul şehit oldu. Kadı Burhaneddin'in Akkoyunlu Devleti’yle yaptığı savaşta ölmesi üzerine bu beyliğin toprakları da Osmanlılara katıldı. Ankara Savaşı’ndan İstanbul’un Fethine 15. yüzyıl başlarında Osmanlılar doğuda Memlûk ve Timur Devletiyle komşu olmuşlardı. Timur Çağatay Hanlığına son vererek büyük bir devlet kurmuş, Altınorda devletinin parçalanmasına yol açmıştı. İran, Irak ve kuzey Hindistan'ı topraklarına katıp, 1400 yılından itibaren Osmanlı topraklarına saldırmaya başlamıştı. Ankara Savaşı Savaşın Sebepleri Yıldırım tarafından toprakları alınan Anadolu Beylerinin Timur'a sığınarak, onu kışkırtmaları Timur tarafından toprakları alınan Irak hükümdarı Celayiroğlu Ahmet ve Karakoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman'ın Yıldırım'a sığınmaları Timur'un Çin'e yapacağı sefer öncesinde arkasında güçlü bir devlet bırakmak istemeyişi Timur'un Osmanlı'dan kabul edilemez istekleri. Timur, Yıldırım Bayezit'dan Anadolu Beylerinin topraklarını iade etmesini, Celayiroğlu Ahmet ve Kara Yülük Osman'ın kendisine teslim edilmesini, Osmanlı Devletinin kendisine bağlılığını (Timur adına para bastırma, hutbe okutma) bildirmesini istemişti. Durum: İki ordu arasında savaş, Ankara'da Çubuk ovasında yapıldı. Karatatarların ve Anadolu beylikleri askerlerinin saf değiştirmesi Osmanlı ordusunun savaşı kaybetmesine ve Yıldırım Bayezit'ın esir düşmesine neden oldu. Ankara Savaşının Sonuçları: İlk ve son kez bir Osmanlı padişahı savaşta esir düştü. Osmanlı Devleti 11 yıl sürecek Fetret devrine girdi. Anadolu Türk birliği yeniden bozuldu, beylikler yeniden kuruldu. Balkanlar'da Osmanlı ilerleyişi bir süre durdu, hatta bazı topraklar kaybedildi. Bizans'ın alınması 50 yıl gecikti Kardeşler Arası Taht Kavgaları (Fetret Devri) Timur'un asıl amacı kendisine rakip olabilecek büyük bir Osmanlı Devleti'nin oluşmasını engellemekti. Bu nedenle savaşı kazandıktan sonra Anadolu Beylerinin topraklarını geri vererek, Anadolu Türk birliğini parçaladı. Osmanlı ülkesini Yıldırım'ın oğullarına bıraktı ve Anadolu’dan çekildi. Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra Yıldırım Bayezit'in 4 oğlu arasında başlayan ve 11 yıl süren taht kavgası dönemine Osmanlı Tarihi’nde Fetret Devri denir. Kardeşler arasındaki mücadeleyi Çelebi Mehmet kazandı ve Anadolu’da Türk birliğini yeniden sağladı (1413). Çelebi Mehmet’e Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu da denir. Fetret Devri’nde Balkanlarda Fazla Toprak Kaybetmememizin Sebebi: Osmanlının adil ve hoşgörülü yönetimi Avrupa’daki Yüzyıl Savaşları. Anadolu’da Siyasî Birlik Yeniden Sağlanıyor Çelebi Mehmet ikinci kez Anadolu Türk birliğini kurma çalışmalarını başlatmış ve Saruhanoğulları’nı ortadan kaldırmıştır. Aydınoğulları’ndan İzmir’i almış, Karamanoğulları’yla mücadele etmiş, onları barışa zorladı. Anadolu’da Timur yüzünden kaybedilen toprakları geri aldı (1415). Şeyh Bedrettin İsyanı Çelebi Mehmet döneminde meydana gelen bir isyandır. Şehzade Musa’nın kazaskerliğini yapan daha sonra İznik’te göz hapsinde tutulan medrese âlimi Şeyh Bedrettin Rumeli’ye geçmiş, ortak mülkiyet ve eşitliği savunma iddiasıyla isyan etmiştir. İsyan bastırılmış Şeyh Bedrettin öldürülmüştür (1420). Dinî olmaktan öte daha çok sosyal içerikli bir ayaklanmadır. Şehzade Mustafa İsyanı Timur’un beraberinde Semerkant’a götürdüğü Şehzade Mustafa, Timur’un ölümünden sonra Anadolu’ya dönerek isyan etmişse de mağlup olarak Bizans’a sığınmıştır. Mehmet Çelebi’nin 1421’de ölümü üzerine yerine oğlu II. Murat geçti. Murat, Anadolu’da Türk birliğini yeniden sağlamak için harekete geçti. Candaroğulları, Menteşe, Hamit, Aydın ve Germiyanoğlu Yakup Bey’in vasiyeti üzerine de Germiyanoğulları Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Karamanoğullarıyla mücadele edildi. Mağlup olan İbrahim Bey affedilerek beyliğinin başında bırakıldı. 4. Balkanlarda Sarsılan Osmanlı Egemenliğinin Pekişitirilmesi Venedikle Mücadele Osmanlı’daki taht kavgalarından faydalanan Venedik Dalmaçya kıyılarına yayılmıştı. Venediklilerle ilk deniz savaşı yapıldı. Bu tarihten itibaren denizlerde Osmanlı-Venedik rekabeti arttı. Eflak alındı, Mora, Erdel ve Bosna’da Osmanlı otoritesi yeniden kuruldu. Düzmece Mustafa Olayı Taht değişikliğinden istifade ile Bizans’ın kışkırttığı Şehzade Mustafa’nın isyanı bastırılarak öldürülmüştür. (Düzmece Mustafa Olayı/1422). İsyanı kışkırtan Bizans üzerine gidilerek İstanbul kuşatılmışsa da başarılı olunamamıştır. Selanik, Venedik’ten alındı (1430). Balkanlarda bulunan Yanya halkı, II. Murat’a başvurarak Osmanlı egemenliği altına girmek istediler. 1431 yılında Yanya Osmanlılara katıldı. Bir taraftan Anadolu beylikleriyle mücadele eden Osmanlı Devleti diğer taraftan Balkanlar’da özellikle Erdel beyi Hünyadi Yanoş’un saldırılarını durdurmaya çalışan Osmanlılar, zor durumda kalmıştır. Bu sebeple barış görüşmeleri yapılır. 1444’te Edirne Segedin Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre; İki taraf arasında 10 yıl savaş yapılmayacak. Tuna nehri sınır kabul edilecek. Sırbistan yeniden kurulacak, fakat Osmanlı’ya vergi verecek Eflak Macaristan’a bırakılacak, fakat Osmanlı’ya vergi verecektir. Önemi: Osmanlıların Haçlılarla imzaladığı ilk önemli antlaşmadır. Edirne-Segedin Antlaşması sonrasında II. Murat, 12 yaşındaki oğlu II. Mehmet’i (Fatih) tahta geçirmiştir. Kendisi de Manisa’ya çekilir. Bu durum yeni bir haçlı ordusunun toplanmasına sebep olmuştur. Varna Savaşı (1444) Yeniden ordunun başına geçen II. Murat, Haçlıları büyük bir bozguna uğratmıştır. Niğbolu’dan sonra toplanan ilk Haçlı ordusudur. Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlıların eski gücüne ulaştığını gösteren ilk olaydır. II. Kosova Savaşı (1448) Sebepleri: Bizans’ın ve papanın kışkırtması Türkler’i Balkanlar’dan atma düşüncesi Haçlıların Varna Savaşı’nın intikamını almak istemeleri Hünyadi Yanoş ve Arnavut beyi İskender Bey’in gayretleriyle yeni bir Haçlı ordusu toplanması Sonuçları: Osmanlılar büyük bir galibiyet elde etmişlerdir. Bir dönüm noktası özelliğindedir. Haçlıların son taarruzu, Osmanlıların son savunmasıdır. (II. Viyana kuşatmasına kadar) Bizans’ın İstanbul’u kurtarmak için Haçlılar’dan yardım alma ümidi sona ermiştir. Balkanlar’ın kesin bir Türk yurdu olduğu ve Türklerin Balkanlardan atılamayacağı anlaşılmıştır. 1451’de II. Murat’ın ölümüyle II. Mehmet, yeniden tahta geçmiştir. Fatih ve Fetihler İstanbul’un Fethi (29 Mayıs 1453) İstanbul'un Fethinin Sebepleri Bizans'ın Osmanlı şehzadelerini koruyarak ve kışkırtarak, taht kavgalarına neden olması, Bizans'ın Osmanlı'ya karşı düzenlenen Haçlı seferlerini teşvik etmesi, Osmanlı toprak bütünlüğünü bozan bir konumda olması İstanbul'un boğaza hâkim bir konumda olması ve bu yüzden Karadeniz Akdeniz suyolunun anahtarı konumunda olması. Hz. Peygamberin övgüsüne kavuşabilmek. Osmanlıların Fetih İçin Yaptığı Hazırlıklar Bizans'a denizden gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı’nı (Boğazkesen) yaptırdı. Bizans'a Balkanlardan gelebilecek muhtemel Haçlı yardımını önlemek için sınır boylarına akıncı birlikleri gönderdi. Surlara karşılık, Şahi adı verilen büyük toplar döktürdü. Haliçteki zincire karşılık gemileri karadan yürüterek Haliç'e soktu. İstanbul, 53 günlük bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453’te fethedildi. İstanbul'un Fethini Kolaylaştıran Nedenler Bizans ordu ve donanmasının zayıf oluşu, Kuşatma sırasında Avrupa'dan yardım alamaması. Not: Bizans kuşatma sırasında sadece Venedik ve Cenevizlilerden yardım alabilmiştir. Cenevizliler kuşatma sırasında ticari kaygılarından dolayı hem Osmanlılara, hem de Bizans'a yardım etmişlerdir. İstanbul’un Fethinin Dünya Tarihi Bakımından Sonuçları Venedik ve Ceneviz ticareti olumsuz yönde etkilenmiştir. Bin yıllık Bizans imparatorluğu tarihe karışmıştır. Ortaçağ kapanmış, Yeniçağ başlamıştır. İstanbul'dan kaçan Bizanslı bilim adamları Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlamasında etkili olmuşlardır. Feodalite (derebeylik) sistemi çözülmeye başlamıştır. İstanbul'un Fethinin Türk Tarihi Bakımından Sonuçları Osmanlı Devleti Yükselme dönemine girmiştir. Başkent Edirne'den İstanbul'a taşınmıştır. Osmanlı toprak bütünlüğü sağlanmıştır. Osmanlı'nın Anadolu-Rumeli geçişi kolaylaşmıştır. Osmanlı toprakları arasında sürekli sorun çıkaran bir fitne yuvası ortadan kaldırılmıştır. Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı Devleti İslam dünyasında haklı bir şöhret ve itibara kavuşmuştur. Bizans’ı Diriltme Umutlarının Söndürülmesi Bizans’ın fethi sonrası Bizans imparatorluk ailesi, Mora’ya kaçmıştı. Ayrıca, Trabzon’da da Rum Devleti vardı. Her iki bölgede de Bizans’ın yeniden diriltilmesi mümkün olabilirdi. Bu sebeple, Fatih Mora’yı (1460) ve Trabzon’u (1461) ele geçirdi. Böylece, Bizans’ın yeniden kurulma umudu kalmadı. Balkanlarda Fetihlerin Devam Ettirilmesi Sırbistan’ın Fethi (1459) Eflak’ın Osmanlılara bağlanması (1462) Bosna – Hersek (1463-1465) Boğdan’ın Osmanlılara bağlanması (1476) Arnavutluk’un Fethi (1479) Anadolu’da Egemenlik Mücadelesi 1459’da Cenevizliler’den Amasra alınmıştır. 1460’da Candaroğulları’ndan Sinop alınmıştır. 1461’de Trabzon Rum İmparatorluğu’na son verilmiştir. 1466’da Karamanoğulları’ndan Konya ve Karaman alınmıştır. 1473’de Akkoyunlular’la Otlukbeli Savaşı yapılmıştır. Otlukbeli Savaşı (1473) Sebepleri Fatih’in Trabzon’u ele geçirmesi Karamanoğulları beylerinin Uzun Hasan’a sığınması Uzun Hasan’ın kendisini Timur gibi görmesi Her iki hükümdarın da Anadolu’ya hâkim olmak istemesi İki hükümdarda da cihan hâkimiyeti düşüncesi olması Akkoyunlular’ın Tokat’ı yağmalamaları Savaşta teknik üstünlüğe sahip olan Osmanlılar galip gelmiş, Akkoyunlular yıkılış sürecine girmişler ve Osmanlı için bir tehlike olmaktan çıkmışlardır. Doğu Anadolu toprakları Osmanlı nüfuzu altına girmiştir. Fatih’in Anadolu’daki faaliyetlerinin temel sebebi Anadolu Türk birliğini sağlamak istemesidir. Denizlerde Kazanılan Başarılar Ege Adalarının Fethi Limni, Eğriboz, Taşoz, Semadirek, İmroz, Midilli gibi adalar fethedildi. Rodos’un Kuşatılması RodosAdası, Sen-Jan (Saint-Jean) şövalyelerinin elindeydi. Bunlar, ege’de korsanlık yapıyor, Osmanlı Devleti’ni huzursuz ediyorlardı. Mesih Paşa tarafından kuşatıldı, ama alınamadı (1480). Osmanlı-Venedik Savaşları (1463-1479) Fatih’in gerçekleştirdiği faaliyetler Venedik’in ticaretine zarar vermiş özellikle denizlerdeki ve Balkanlar’daki fetihler 16 yıl süren savaşlara sebep olmuştur. Karada genellikle Osmanlılar, deniz de ise genellikle Venedikliler üstün gelmiştir. 1479’da yapılan İmtiyazlar Antlaşması’na göre; Her iki taraf aldıkları yerleri geri verecek Kroya ve İşkodra kaleleri Osmanlılar’da kalacak Arnavutluk, Mora, Dalmaçya kıyılarının bir kısmı Venediklilere bırakılacak Venedikliler yıllık vergi ve savaş tazminatı ödeyecektir. Buna karşılık; Venedikliler İstanbul’da balyoz (elçi) bulundurabilecekler. Venedikliler Osmanlı sularında serbestçe ticaret yapabilecekler Osmanlı ülkesinde yaşayan Venedikliler’in davalarına kendi hâkimleri bakacak. Venedik bayrağı taşıyan gemilere saldırılmayacaktır. İlk imtiyazlar (kapitülasyonlar), Fatih tarafından ticareti geliştirmek ve Hıristiyan birliğini parçalamak amacıyla Venediklilere verildi. Kırım’ın Fethi Kırım’ın fethiyle Karadeniz ticaret yolları denetim altına alınmış, bu durum coğrafi keşiflere sebep olmuştur. Ayrıca Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir (1475). Yunan Adalarının Fethi Kefalonya, Ayamavra, Zenta adaları fethedildi (1479). Otronto’nun Fethi Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma, İtalya’nın Otranto kalesi fethetmişse de (1480), Fatih’in ölmesiyle başlayan taht kavgaları yüzünden gerekli yardım yapılamadığı için tekrar kaybedilmiştir. Fatih’in Fetih Stratejisi: Karadeniz ticaretine egemen olmak, Anadolu Türk birliğini sağlamak, Anadolu'da faaliyet gösteren devletleri etkisiz kılmak, Ege ve Akdeniz ticaretine egemen olmak, Bizans'ın yeniden dirilmesini önlemek, Katolik Roma'yı ele geçirmek. Cem Sultan Olayı Fatih’in ölümünden sonra çocukları Cem ve Bayezit arasında taht kavgası başladı. Cem Sultan II. Bayezit’a karşı Memlûkler’in de kışkırtmasıyla birkaç kez taht mücadelesine girişmişse de mağlup olarak Rodos şovalyelerine sığınmış ve onlar tarafından papaya götürülmüştür. Böylece olay uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Cem Olayının Sonuçları ve Osmanlı Devletine Etkileri: Cem'in Hıristiyanların eline geçmesi, batılı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasına neden olmuştur. Osmanlıların batıdaki fetihlerinin durmasına neden olmuştur. Cem Sultan’ın Memlûklere sığındığı dönemde bu devlet tarafından padişah gibi karşılanıp, himaye görmesi, Osmanlı-Memlûk ilişkilerinin daha da bozulmasına sebep olmuştur. Papa'nın bakım masrafı diye yüklü miktarda para alması Osmanlı maliyesini zayıflatmıştır. Bu olay, II. Bayezit'in Safevî tehlikesine karşı gereken önemi vermemesine neden olmuştur. Bu olaydan dolayı Endülüs Emevileri’ne gereken yardım yapılamamıştır. II. Bayezit döneminin sönük geçmesine sebep olmuş, Papa ve Avrupa tarafından baskı unsuru olarak kullanılmıştır. İslâm Dünyası Liderliğine (II. Bayezit ve Yavuz Dönemleri) Kardeşi Cem Sultan’la giriştiği taht mücadelesini kazanan II. Bayezit Osmanlı Devleti’nin başına geçti. Osmanlı-İran İlişkileri Şah İsmail, 1502’de Akkoyunlu Devleti’ni yıkarak Safevi Devleti’ni kurmuştu. Devlet, Şiî mezhebine bağlıydı. Şah İsmail, Anadolu’ya gönderdiği adamlar ile Şiîliği yaymak ve Anadolu’da Osmanlı hâkimiyetini yıkmak için isyanlar çıkartmıştır. Bu isyanlardan Şahkulu İsyanı uzun süre bastırılamamıştır (1511). Şahkulu İsyanı’nı bastırmada II. Bayezit’in yetersizliği ortaya çıkmış, bu da taht değişikliğine zemin hazırlamıştır. II. Bayezit, tahtı büyük oğlu Ahmet’e bırkmak istediyse de, yeniçerilerin baskısı sonucu padişahlığı, Yavuz Sultan Selim’e devretmek zorunda kaldı. Taht mücadelesinin bitmemesi üzerine kardeşleri Korkut ve Ahmet öldürüldüler. Çaldıran Savaşı Şah İsmail’in Anadolu’da Şiiliği yayması ve isyanlar çıkartması karşısında İran üzerine bir sefer düzenleyen Yavuz, Çaldıran’da teknik üstünlüğünün de etkisiyle büyük bir zafer kazanmıştır (1514). Sonuçları Şah İsmail ailesini ve hazinesini bırakarak canını zor kurtarmıştır. Belli bir süre için Safevi tehdidi ve Şii tehlikesi önlenmiştir. 1515 Turandağ Savaşı’yla Dulkadiroğulları’na son verilmiştir. Anadolu Türk birliği kesin olarak sağlanmıştır. Memlûklerle sınır komşusu olunmuştur. Osmanlı-Memlûk İlişkileri (1485-1491) İlişkilerin Bozulma Sebepleri Fatih zamanından beri devam eden Hicaz suyolları sorunu Cem Sultanı kışkırtmaları Ramazan ve Dulkadiroğulları beylikleri üzerinde hâkimiyet mücadelesi Karamanoğullarını desteklemeleri Hindistan’dan gönderilen hediyelere Memlûkler’in el koymaları, Savaşlardan kesin bir sonuç alınamamış, Tunus hükümdarının araya girmesiyle barış yapılmıştır. Osmanlılar, aldıkları Çukurova’yı Memlûklere bıraktılar. Osmanlı-Memlûk Savaşları (1516-1517) Sebepleri Memlûkler’in Safeviler ile işbirliği yapması Ramazanoğulları üzerinde Hâkimiyet mücadelesi Yavuz’un İslam dünyasında birliği sağlamak istemesi Baharat yolunu ele geçirmek istemesi Sonuçları 1516 Mercidabık Savaşı’nda Kansu Gavri mağlup edilerek Suriye, Filistin ve Kudüs, 1517 Ridaniye Savaşı’nda Tomanbay mağlup edilerek Mısır ve savaşılmadan Hicaz ele geçirilmiştir. Memlûklüler yıkılmıştır. Halifelik Osmanlılar’a geçmiştir. Osmanlı devlet yönetiminde dini özellik önem kazanmış, teokratik bir yapıya kavuşmuştur. Çok büyük ganimetler elde edilmiş ve hazine altınla dolmuştur. Baharat yolu Osmanlıların eline geçmiştir. Abbâsi halifesi ve kutsal emanetler Osmanlı koruyuculuğuna geçmiş ve İstanbul’a getirilmiştir. İslam dünyasında birlik sağlanmıştır. Venedikliler, Kıbrıs için Memlûkler’e ödediği vergiyi Osmanlı’ya ödemeye başlamışlardır. Kıbrız, Girit ve Rodos hariç Doğu Akdeniz Osmanlı egemenliğine geçti. Türk Denizciliğinin Yükselmesi ve Denizlerde Egemenlik Mücadelesi Osmanlı denizciliği Fatih’te itibaren gelişme gösterdi. Osmanlı donanması, II. Bayezit’le birlikte önemli bir güç haline geldi. Kemal Reis, Burak Reis gibi denizciler yetişti. İstanbul, İzmit ve Gelibolu’da tersaneler açıldı. Kili ve Akkerman fethedildi (1484). Modon, Koron, Navarin ve Lepanto kaleleri alındı (1499). Endülüs’te (İspanya) bulunan Müslümanlar ve Yahudiler, II. Bayezit zamanında Hıristiyanların katliamından kuratarılarak bölgeden uzaklaştırıldılar (1492). Osmanlılar Zirvede (Kanuni ve Sonrası) Avrupa’da Genişleme Osmanlı-Macar İlişkileri Belgrat’ın Fethi (1521): Orta Avrupa’nın kapıları Osmanlılar’a açılmıştır. Mohaç Meydan Muharebesi (1526): Macar kralı Layoş’un Şarlken ve Ferdinand’a güvenerek Osmanlı aleyhine çalışması üzerine sefere çıkan Kanuni, Mohaç’ta Macaristan ordusunu imha etmiştir. Erdel beyi Yanoş, Macar kralı yapılmış, Macaristan Osmanlı’ya bağlanmış, bu durum Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur. Osmanlı-Avusturya İlişkileri Viyana Kuşatması (1529): Ferdinand’ın Yanoş’un krallığını kabul etmeyerek saldırması üzerine Kanuni yeni bir sefere çıkmıştır. Ferdinand karşısına çıkmayınca Viyana’yı kuşatmış, fakat ordunun hazırlıksız olması ve mevsimin geçmesi nedeniyle başarılı olunamamıştır. Almanya Seferi (1532): Ferdinand’ın tekrar Macaristan’a saldırması üzerine meseleye köklü çözüm bulmak amacıyla Kanuni, Şarlken üzerine sefere çıkmıştır. Karşısına hiçbir ordu çıkmamıştır. Ferdinand’ın barış teklifini İran sorunu yüzünden kabul etmiştir. 1533 İstanbul Antlaşması’na göre; ¨ Ferdinand, Yanoş’un Macar krallığını kabul edecek. ¨ Avusturya kralı protokolde Osmanlı sadrazamına eşit sayılacak ¨ Barış süresi Avusturya’ya bırakılacak. ¨ Avusturya yıllık vergi ve tazminat ödeyecek. Not: Avusturya ile yapılan ilk antlaşmadır. Osmanlılar Avusturya’ya üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Macaristan’ın Osmanlı Topraklarına Katılması (1541): Ferdinand, Yanoş’un oğlu Sigismund’un Macar krallığını kabul etmeyerek saldırınca sefere çıkan Kanuni Macaristan’ı 3 parçaya bölmüştür. Asıl Macaristan Budin eyaleti olarak Osmanlı’ya katılmış, Erdel, Sigismund’a, Macaristan’ın küçük bir bölümü de vergi karşılığında Avusturya’ya bırakılmıştır. Zigetvar Seferi (1566): Ferdinand’ın yerine geçen oğlu Maximilyen’in saldırıso üzerine Kanuni 13. Ve son seferine çıkmıştır. Kale fethedilmeden bir gün önce ölmüş, kalenin fethini gerçekleştiren Sokullu Mehmet Paşa sefere devam etmeyerek geri dönmüştür. c. Osmanlı-Fransız İlişkileri Kanuni, Şarlken’in Avrupa’da tek güç olmasını engellemek amacıyla bir taraftan Reform hareketlerini desteklerken diğer taraftan yaptığı seferlerle Fransa Kralı Fransuva’yı kurtarmış ve tahta Şarlken karşısında güçlü tutabilmek için ekonomik ayrıcalıklar verilmiştir. 1535 Kapitülasyon Antlaşması’na göre; Fransızlar Osmanlı sularında serbestçe ticaret yapabilecekler. Fransız tüccarlardan düşük gümrük vergisi alınacak. Osmanlı ülkesinde yaşayan Fransızlar’ın kendi aralarındaki davalara Fransız hâkimler bakacak. Osmanlı ile olan sorunlarda ise davalara Osmanlı mahkemeleri bakacak, fakat tercüman bulundurabilecekler. Aynı haklardan Osmanlı Devleti de yaralanabilecek. Bu antlaşma iki hükümdar hayatta kaldığı sürece devam edecektir. ç. Doğu Avrupa’da Gelişmeler Lehistan’ın Osmanlı Himayesine Girmesi (1575): Erdel Prensi’ni kral seçtiren Sokullu, böylece Lehistan’ı himaye altına almıştır. d. Avrupa Devletlerinin Siyasal İlişkilerinde Osmanlı Devleti’nin Rolü e. Sokullu’nun Türk ve İslâm Dünyası ile İlişkileri Don - Volga Kanalını Açma Projesi: Sebepleri: Rusların Karadeniz’e inmelerini ve Kırım’a saldırmalarını önlemek. Kafkas hanlıklarını Hâkimiyet altına almak. Orta Asya Türkleri’yle doğrudan irtibata geçmek. İpek yolunu canlandırmak. İran’ı kontrol altında tutmak amacıyla gerçekleştirilmek istenmişse de tamamlanamamıştır. Not: Ayrıca bu dönemde gündeme gelen Süveyş ve Marmara kanal projeleri de gerçekleştirilememiştir. 2. Akdeniz’de Üstünlük Sağlanıyor Rodos’un Fethi (1522): Konumu çok önemli olan bu adanın fethiyle Ege Denizi’nin güvenliği büyük ölçüde sağlanmıştır. Cezayir’in Alınması (1533): Barbaros’un Kaptan-ı Derya olması ile savaşılmadan Osmanlı topraklarına katılmıştır. Preveze Deniz Zaferi (1538): Şarlken’in oluşturduğu Andrea Dorya komutasındaki haçlı donanması mağlup edilmiş, Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiştir. Nis Seferi (1543): Fransa’ya yardım amacıyla mücadele edilmiştir. Trablusgarb’ın Fethi (1551): Şarlken’in kontrolündeki Sen Jan Şovalyeler’inden Turgut Reis tarafından alınmıştır. Cerbe Savaşı (1559): Turgut Reis’in Andrea Dorya ile yaptığı büyük bir deniz savaşıdır. Böylece İspanyollar’ın elindeki Cerbe adası alınmıştır. Malta Kuşatması (1565): Akdeniz’de korsanlık yapan Sen-Jan Şövalyeleri’nin elindeki ada kuşatılmışsa da Turgut Reis’in şehit düşmesi üzerine kuşatma kaldırılmıştır. Sakız Adası’nın Fethi (1568): Cenevizlilerden Kaptan-ı Derya Piyale Paşa tarafından alınmıştır. Not: Ege’deki Türk hâkimiyeti pekişmiştir. Yemen’in Fethi (1568-1570) : Koca Sinan Paşa yeniden almıştır. Kıbrıs’ın Fethi (1571): Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Kıbrıs'ın fethine, Avrupa devletlerini aleyhimize birleştirebileceği düşüncesiyle karşı idi. Sokullu’nun karşı çıkmasına rağmen II. Selim, Kıbrıs'ın fethine karar verdi. Vezir Lala Mustafa Paşa serdarlığa, Piyale Paşa donanma komutanlığına getirildi. 1570'te başlayan savaşlar sonucu Kıbrıs, 1571'de fethedildi. Kıbrıs'ın Fethi’nin Nedenleri Akdeniz ticaretinin güvenliğini sağlama düşüncesi Kıbrıs'ın jeopolitik yönden çok önemli bir konumda bulunması ve zengin bir ada olması Kıbrıs'ta üslenen şövalyelerin, korsanların Osmanlı ticaret gemilerine saldırması Venediklilerin Kıbrıs için ödedikleri vergiyi kesmeleri Kıbrıs'ın Osmanlı egemenliğindeki Anadolu, Mısır ve Suriye sahillerine yakın olması Kıbrıs'ın Fethi’nin Sonuçları Doğu Akdeniz tamamen Osmanlı egemenliği altına girdi. Mısır yolunun güvenliği sağlandı. Anadolu'yu savunmak üzere bir iç savunma hattı oluşturuldu. Akdeniz'deki Osmanlı egemenliği pekiştirildi. Venedikliler Doğu Akdeniz'den çıkarıldı. İnebahtı deniz savaşına sebep oldu. İnebahtı Savaşı (1571) Sebep: Kıbrıs'ın fethi, Avrupa devletlerini yeniden harekete geçirdi. Papa'nın kışkırtması ile İspanya, Malta, Venedik ve diğer İtalyan devletleri birleşerek bir Haçlı donanması oluşturdular. İki donanma İnebahtı Körfezi'nde karşılaştı. Don Juan komutasındaki Haçlı donanması, İnebahtı'da Osmanlı donanmasını bozguna uğratarak gemilerini yaktı (1571). Yenilginin Sebebi: Bu yenilgide, Kaptanıderya Müezzinzade Ali Paşa’nın denizcilerle değil, kara askerleriyle savaşa katılarak taktik hatası yapması önemli rol oynadı. Kaptan-ı Derya Müezzinzade Ali Paşa'nın denizcilik tecrübesinin olmaması ve Osmanlı donanmasının savaşa hazır olmaması Osmanlıların savaşı kaybetmelerine neden oldu (1571). Şiddetli çarpışmalardan sonra Kaptan-ı Derya Ali Paşa ve beraberindekiler şehit düştü. Osmanlı donanması beklemediği bir darbe aldı ve çok sayıda gemisi batırıldı. Sonuçları: Savaşın sonunda Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa, gemilerini kurtararak İstanbul’a getirdi. Bu başarısından dolayı Uluç Ali Paşa, Kılıç unvanı ile kaptanıderyalığa getirildi. İnebahtı Deniz Savaşı'nda kaybedilen donanmanın yerine, kısa zamanda daha güçlü bir donanma hazırlandı. Donanmaya yapılan bu büyük harcama Osmanlı ekonomini oldukça zora soktu. Venedik ile Barış (7 Mart 1573): 1572'de Akdeniz'e açılan Osmanlı donanmasına karşı koyamayan Venedikliler barış istemek zorunda kaldılar. Vergi ödemeyi ve Kıbrıs’ın Osmanlı toprağı olduğunu kabul ettiler. Bununla beraber İnebahtı faciasından sonra kaybedilen binlerce denizciyi yerine getirmek kolay olmamış ve tecrübesiz, leventlerden teşkil edilen yeni donanma Osmanlı'ya Akdeniz'de eski kudretini kazandıramamıştır. Artık Avrupa siyasetini yönlendirecek ve ticaret yollarını hâkimiyet altına alacak Hint Seferleri gibi büyük projelere de edilmemiştir. Tunus’un Fethi (1574): Tunus, Kanunî zamanında Barbaros Hayrettin Paşa tarafından alınmış, ancak bir süre sonra İspanyolların eline geçmişti. Bulunduğu coğrafî konumuyla stratejik yönden büyük öneme sahipti. II. Selim döneminde Tunus'un fethine karar verildi. Sinan Pasa ve Kaptanı derya Kılıç Alî Paşa komutasındaki kuvvetler 1574'te Tunus'u fethetti. Tunus, bir beylerbeylik durumuna getirildi. Vadi’üs Seyl Savaşı: Fas Osmanlı himayesine girmiş, Kuzey Afrika’nın fethi tamamlanmış, Portekizliler denizlerdeki üstünlüklerini İngilizlere kaptırmışlardır. Fas Sultanlığı’nın Osmanlı himayesine girmesi (1576) Osmanlı Devleti ile Fas Sultanlığı arasında ilk ilişkiler Kanuni döneminde başladı. Taraflar arasındaki ilişkiler Osmanlı Devleti'nin Cezayir'deki gücü ile orantılı olarak gelişme gösterdi. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Fas'taki iç mücadelelere karışan Osmanlı Devleti, Abdülmelik'e yardım ederek Fas Sultanı olmasını sağladı. (1576) Sebepleri: Fas’ın Akdeniz'in Atlas Okyanusu'na çıkış kapısı olan Cebelitarık Boğazı'nı kontrol etmesi. Fas Sultanlığı’nın, Cezayir'in güvenliği yönünden büyük öneminin bulunması Kuzey Afrika kıyalarının fethi tamamlandığı sırada Fas Sultanlığı'nda taht kavgası başlamıştı. Bir kısım Faslılar Portekiz kralından; bazıları da Osmanlı Devleti'nden yardım istediler. Sokullu, Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşayı, Fas Sultanlığına yardıma gönderdi. Ramazan Paşa, Fas'a giderek orayı egemenliği altına almak isteyen Portekiz kralını Vadi-üs Sebil Savaşı'nda yendi (1578). Önemi ve Sonuçları: Bu zaferle Fas, Osmanlı himayesine alınmış oldu. Bu savaşın sonunda Portekiz Krallığı, İspanya tarafından ele geçirildi. Bu savaştan sonra Portekizliler Hint Deniz Yolu üzerindeki etkinliklerini İngiltere ve Hollanda'ya kaptırdılar. Mısır'dan Fas'a kadar bütün Kuzey Afrika, Osmanlıların yönetimi ve denetimi altına girdi. Kuzey Afrika’da fetihler tamamlandı. Not: Fas 50 yıl Osmanlı himayesinde kaldı ve 1830'da Cezayir'in Osmanlı Devleti'nden ayrılmasıyla ilişkiler kesildi. Osmanlı Devleti Fas'ı hiçbir dönemde topraklarına katmadı. 3. Doğuda Gelişmeler Osmanlı-İran İlişkileri Kanuni’nin Avrupa’daki meşguliyetinden faydalanmak isteyen İranlılar sınırda karışıklıklar çıkarınca Kanuni İran üzerine 3 sefer düzenlemiştir. Son seferinde kışı Amasya’da geçirerek ertesi yıl İran’ı ortadan kaldırmayı düşünmüşse de gönderilen elçilerle bir antlaşma yapılmıştır. 1555 Amasya Antlaşmasına göre; Bağdat, Nahçivan, Erivan ve çevresi Osmanlı’ya katılmıştır. Not: İran ile yapılan ilk resmi antlaşmadır. 1577 - 1590 Savaşları Sınırlardaki karışıklıklar yüzünden yeniden başlayan savaşlar uzun süre devam etmiş, Osmanlı’nın galibiyeti ile sonuçlanmıştır. 1590 Ferhat Paşa (İstanbul) Antlaşması’na göre Nahcivan, Azerbaycan ve çevresi Osmanlı’ya bırakılmış, sınırlar Hazar Denizi’ne kadar ulaşmıştır. Nedenleri İran'da Şah Tahmasb'ın oğlu Şah İsmail, Osmanlı Devleti ve İran arasındaki barış antlaşmalarına riayet etmemiş ve Osmanlıya bağlı bazı emirleri kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Osmanlı hükümeti, Van Beylerbeyine talimat vererek orada huzurun sağlanmasını istemişti. İran'ın Luristan valisinin Osmanlı devletine sığınması gergin olan ilişkileri iyice bozdu. Bu arada Şah İsmail ölmüş, İran'da taht kavgaları başlamıştı. Bu durumdan yararlanılmasını isteyen Van Beylerbeyi, İran'a saldırılması gerektiğini bildirdi. Osmanlı Devleti’nin Kafkasya taraflarına ulaşmak, Kırım ve doğu Türk dünyasıyla bağlantı kurmak ve İran'ı kuzeyden baskı altına alma düşüncesi. Sokullu Mehmet Paşa, savaş taraftarı değildi ama yönetimde etkin olan Sinan Paşa ve Lala Mustafa Paşa İran seferine başkomutan olmak istiyorlardı. Sokulu, Kanunî döneminde çekilen güçlükleri ve İran'ı elde tutmanın zorluğunu belirttiyse de padişah üzerindeki etkisi azaldığından, savaş açılmasına engel olamadı III. Murat, İran'a savaş açılmasına karar verdi (1578). İran üzerine gönderilecek ordunun komutanlığına Lala Mustafa Paşa getirildi. Sokullu’ya rağmen başlatılan İran savaşının ilk evresi 1577–1589 yılları arasında on iki yıl sürdü. Özdemiroğlu Osman Paşa komutasındaki Türk birlikleri İran kuvvetlerini Çıldır'da yendi. Osmanlı orduları, savaşın ilk yıllarında başarı kazandılar ve Hazar Denizi'ne kadar ilerlediler. Meşale Savaşı'nda Osmanlılar kazandı. Ardından yapılan bir seferde Osmanlı ordusu Azerbaycan ve İran'a girdi. Bu savaştan sonra tüm Gürcistan fethedildi. Tiflis Osmanlı vilayeti durumuna getirildi(1578). Aynı yıl Şirvan da Osmanlı topraklarına katıldı. Şah II. İsmail’in yerine geçen Şah Abbas barış istedi. Sonuç: İki ülke arasında Ferhat Paşa (I. İstanbul) Antlaşması yapıldı (1590). Maddeleri: Tebriz, Karabağ, Gence, Gürcistan ve Luristan Osmanlılara bırakıldı. Önemi: Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, doğuda en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. Osmanlı Devleti sınırlarını doğuda Hazar Denizi'ne kadar genişletti. KANAL PROJELERİ Don Volga ve Süveyş Kanallarının Açılması Girişimleri (1569): Selim döneminde, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın gerçekleştirmeye çalıştığı önemli işlerden biri de Don ve Volga ırmaklarını bir kanal ile birleştirmek istemesidir. Don ve İdil nehirlerinin birbirlerine en fazla yaklaştığı yerde 10 km.lik bir kanal açarak Karadeniz ve Hazar denizinin birbirine bağlanması amaçlanmıştır. Don - Volga Kanalı Projesi'nin Amaçları: Kafkasya bölgesine egemen olmak Orta Asya Türkleri ile ilişki kurabilmek. Rusya'nın güneye inmesini ve büyümesini engellemek İran Savaşlarında donanmayı Hazar Denizi'ne geçirerek İran'ı doğudan da sıkıştırmak İpek Yolu'nun canlanmasını sağlamak Altınordu Devleti’nin devamı olan Kazan ve Ejder hanlıkları Osmanlı egemenliğine alınacak Don - Volga Kanalı Projesi'nin Başarısız Olmasının Sebepleri: Kırım Hanı’nın projeye taraftar olmaması Gönderilen askerlerin yetersizliği Rusların saldırıları Şiddetli soğuklar Süveyş Kanalı Projesi'nin Amaçları: Akdeniz ticaretini canlandırmak. Baharat Yolu'nu Akdeniz'e çevirerek bu yola yeniden işlerlik kazandırması Güney Asya'daki Müslümanlar üzerindeki Avrupalı baskısını kaldırmak Portekiz'in Hint Okyanusu'ndaki faaliyetlerini önlemek Asya ile yapılan ticaret Osmanlı topraklarından geçecekti. Osmanlı Devleti'ni ekonomik bakımdan da güçlendirecekti. İlk olarak Yavuz döneminde gündeme gelen Akdeniz ile Kızıldeniz'in birleştirilmesi projesi 1568'de kanalın açılacağı bölgede incelemeler yapılmış, fakat Sokullu Mehmet Paşayı çekemeyenlerin engellemeleri nedeniyle, bu düşünce de gerçekleştirilememiştir. Süveyş Kanalı 1869 yılında İngiltere tarafından açılmıştır. Karadeniz - Marmara Projesi Sokullu Mehmet Paşa İznik Gölü, Sapanca Gölü ve Marmara denizi arasında bağlantı kurarak Marmara ve Karadeniz’i birleştirmek istemiştir. Mimar Sinan bu işle görevlendirildi ise de proje sonuçsuz kalmıştır. b. Hint Okyanusu’nda Üstünlük Sağlama Mücadelesi Hint müslümanlarının yardım isteği, bölgedeki Portekiz üstünlüğüne son vermek, Kızıldeniz’de yeniden üstün konuma gelebilmek için 4 sefer düzenlenmiştir. 1638 - Hadım Süleyman Paşa, 1551 - Piri Reis, 1552 - Murat Reis, 1553 - Seydi Ali Reis seferleri gerçekleştiren kaptanlardır. Sefere gereken önemin verilmemesi, Osmanlı kaptanların tecrübesizliği, donanmanın okyanuslara dayanıklı olmaması ve Hint müslümanlarından gerekli desteğin alınamaması üzerine seferlerde istenilen başarı sağlanamamıştır. Yemen, Aden, Arap yarımadası, Maskat çevresi hâkimiyet altına alınmış, Kızıldeniz’deki Portekiz üstünlüğüne son verilmiş, Kızıldeniz, Basra Körfezi Osmanlı denetimine girmiştir. İKİNCİ ÜNİTE AVRUPA TARİHİ (1300-1600) Feodalitenin Çözülüşü ve Merkezî Krallıkların Kurulması Feodalite (Derebeylik): Ortaçağ Avrupası’nın kendine özgü sosyal ve siyâsî bir yönetim biçimidir. Feodalitenin Ortaya Çıkışı Kavimler Göçü sırasında barbar kavimlerin saldırıları karşısında kraldan bekledikleri yardımı alamayan soylular kendilerini korumak için, parayla savaşçılar tuttular, şato ve kaleler yaptırarak kendi yönetimlerini oluşturdular. Feodalitenin Zayıflamasının Sebepleri: Haçlı Seferleri sırasında Sefere katılan soyluların çoğunun ölmesi, diğerlerinin de zayıflaması. Coğrafi keşifler sırasında zenginlik ölçüsünün topraktan, paraya dönmesi derebeylerinin gücünü zayıflattı. İstanbul’un fethi sırasında topların şatoları ve surları yıkacak şekilde geliştirilmesi feodalitenin sonu oldu. 1300-1600 Yılları Arasında Avrupa’da Önemli Olaylar • Yüzyıl Savaşları Ø1337-1453 yıllarında İngiltere ile Fransa arasında yaşandı. • İki Gül Savaşları Øİngiltere’de derebeyleri arasında yapıldı. • Endülüs’te Katliam Ø1492’de İspanya’daki Müslümanlar yok edildi. Teknolojik Gelişmeler 15. yüzyıldan sonra Avrupa’da bilim ve teknolojide önemli gelişmeler oldu. Bu gelişmeler Avrupa’nın siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını önemli ölçüde etkilemişlerdir. Bu gelişmeler şunlardır: Barut ve top: Derebeylik yönetiminin yıkılmasında önemli bir yeri vardır. Matbaa: Avrupalılar, kâğıdı Endülüs Müslümanlarından öğrenmişlerdir. Jan Gutenberg ise bu matbaayı pratik ve kullanışlı hale getirmiştir. Matbaanın bulunması ile insanlık, Ortaçağ düşüncesinden kurtuldu. Hümanizm, Rönesans ve Reform hareketleri ortaya çıktı. Pusula: Coğrafi Keşiflerin başlamasında önemli bir rolü olmuştur. Avrupa’nın Yayılması (Coğrafi Keşifler) Yayılmanın Nedenleri: Siyasi Sebepler Feodalitenin yıkılmasından sonra ortaya çıkan güçlü krallıklar, ticari alanda da birbirleriyle rekabete başladılar. Amaçları, Çin ve Hindistan gibi zengin ülkelere ulaşmaktı. Jeopolitik Sebepler Osmanlı Devleti’nin bütün önemli alanlara sahip olması Avrupalıların yeni yerler bulmak istemelerine sebep oldu. Sosyal ve Ekonomik Sebepler Avrupa’daki siyasi ve dini mücadeleler bazı insanların yerleşebilecekleri yeni topraklar aramalarına sebep oldu. Ayrıca Çin ve Hindistan’a doğrudan ulaşarak buradaki mallara daha ucuza sahip olmak istiyorlardı. Keşifler: Amerika’nın Keşfi (1492) Amerika’yı Hindistan’a ulaşmak isteyen Kristof Kolomb keşfetti. Buranın yeni bir kıta olduğunu ise 1507 yılında Amerigo Vespuçi bildirdi. Hindistan Yolu’nun Bulunması (1498) 1487 yılında Bartelmi Diyaz Ümit Burnu yolunu, 1498’de de Vasko dö Gama Hint Deniz Yolunu buldu. Dünyanın Dolaşılması Macellan adındaki bir denizci 1519 yılında dünyanın çevresini dolaşmak için denize açıldı. Yolculuk esnasında ölümü üzerine yola ikinci kaptan Del Kano devam etti. 1522 yılında biten yolculuk sonunda dünyanın yuvarlak olduğu anlaşıldı. Keşiflerin Sonuçları Coğrafi keşiflerin en önemli sonucu sömürge imparatorluklarının doğmasıdır. İngiltere, Fransa, Hollanda ve İspanya gibi devletler kurdukları sömürge kolonileri sayesinde ihtiyaçları olan hammaddeyi ucuza almışlardır. Dünya ticaret yollarının değişmesi sonucu Akdeniz, ticaretteki önemini kaybetmiş, baharat ve ipek yolları kullanılamaz hale gelmiştir. Amerika kıtasının kıymetli madenleri, altın ve gümüş ile pek çok hammadde Avrupa’ya gelmiş böylece Sanayi İnkılâbının doğması için ortam oluşmuştur. Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşmiş buna karşılık toprak sahibi soyluların önemi azalmıştır. Rönesans ve Reform hareketlerinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Keşiflerin Osmanlı Devleti’ne Etkileri: Akdeniz ticareti önemini kaybetti. İpek ve baharat yolları eski canlılığını kaybetti. Amerika’dan gelen altın ve gümüşün Osmanlı ülkesine girmesi paranın değer kaybetmesine yol açtı. Böylece mal ve eşya fiyatları arttı. Devlet, bunu karşılamak için yeni vergiler koydu. Bu durum ayaklanmaların çıkmasına yol açtı. Rönesans 15. yüzyılın sonlarında önce İtalya’da başlayıp daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan edebiyat, düşünce ve güzel sanatlar alanlarındaki yenilik ve gelişme hareketleridir. Rönesans’ın Sebepleri: Matbaanın icadı sonucunda eski eserlerin basılması ve bunların incelenmesi Avrupa’nın İslam Medeniyetinden etkilenmesi Keşifler sonucu Avrupa’da sanat faaliyetlerinden zevk alan ve bilim adamları ile sanatkârları koruyan zengin kişilerin çoğalması. Rönesans’ın Yayılışı: Rönesans hümanizm ile başladı. Hümanizm, Eskiçağ eserlerinin incelenerek bu eserleri yeniden ortaya çıkarma düşüncesinden doğmuştu. Dante,Petrark ve Bokaçius hümanizmin öncüleridir. Hümanizm akımının etkisiyle güzel sanatlarda da büyük gelişmeler oldu. Önemli İsimler: İtalya’da: Resim Alanında Ø Leonardo da Vinci ve Rafael Mimari Alanda Ø Bramante ve Mikelanj Heykel Alanında Ø Mikelanj, Donatello ve Giberti Fransa’da: Edebiyat Alanında Ø Villan, Rosard, Montaine Almanya’da: Resim Alanında Ø Dürer İngiltere’de: Edebiyat Alanında Ø Şekspir (Hamlet, Otello, Romeo ve Juliet...) İspanya’da: Edebiyat Alanında Ø Cervantes (Don Kişot) Hollanda’da: Resim Alanında Ø Rambrant Rönesans’ın Sonuçları: Hür düşüncenin ve yeni bir sanat anlayışının doğmasını sağladı. Skolâstik düşüncenin yerini pozitif düşünce aldı. Reform hareketlerinin başlamasına sebep oldu. Reform 16. yüzyılda, ilk olarak Almanya’da başlayıp, zamanla Fransa, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerine yayılan Katolik kilisesinde meydana gelen dini değişiklik ve düzenlemelerdir. Reform’un Sebepleri: Matbaa’nın Etkisi: Matbaa’nın icadıyla pek çok İncil basıldı. Kutsal kitapların tercümeleri yapıldı. Okuma bilenlerin sayısı arttı. Rönesans’ın Etkisi: İnsanlar daha özgür ve gerçekçi düşünmeye başladılar. Kilise ve papazlar eleştirilmeye başladı. Din Adamlarının Yetkileri: Papa’nın aforoz, enterdi ve endülüjans gibi yetkilerini kendi şahsi çıkarları ve kilise çıkarları için kullanması tepkilere yol açtı. Papa’nın yetkileri tartışılmaya başladı. Reform’un Yayılışı: Reform hareketleri, Almanya’da Luther tarafından başlatıldı. Luther, Tanrı ile kul arasına kimsenin giremeyeceğini, endülüjans satın alınarak kimsenin günahlarından kurtulamayacağını açıklayarak Papa’ya karşı çıktı. Luther’in fikirlerini benimseyenlere Papa’yı protesto ettiklerinden dolayı Protestan adı verildi. Böylece Hıristiyanlıkta Katoliklik ve Ortodoksluktan sonra üçüncü mezhep de ortaya çıkmış oldu. Reform hareketleri diğer Avrupa ülkelerinde de yaşandı. Bu hareketler neticesinde; Fransa’da > Kalvenizm, İngiltere’de > Anglikanizm, İskoçya’da da > Presbiteryen mezhepleri kuruldu. İsveç, Norveç ve Danimarka’da Protestanlık’ı kabul ettiler. Reform’un Sonuçları: Avrupa’da mezhep birliği bozuldu. Protestan ülkelerde eğitim ve öğretim işleri kilisenin elinden alınarak laik bir öğretim sistemi kuruldu. Osmanlı Ülkesindeki Hıristiyanlar ve Reform: Osmanlı Devleti, ülkesinde yaşayan Hıristiyan azınlıklara geniş bir inanç özgürlüğü sağladığından dolayı Osmanlı Devletinde reform hareketleri etkili olmamıştır. ÜÇÜNCÜ ÜNİTE OSMANLI SİYASİ TARİHİ II (1600-1922) A- BUNALIMLAR VE ÜSTÜNLÜĞÜ KORUMA ÇABALARI İÇ ÇALKANTILAR VE İSYANLAR a- İsyanların Sebepleri: Bazı padişahların ve devlet adamlarının yeteneksiz olmaları. Tımar sisteminin bozulması, tarım ve hayvancılığın gerilemesi. Üretimin azalması, paranın değer kaybetmesi, fiyatların yükselmesi. Avrupa’daki bilim ve teknik alandaki gelişmelere ayak uydurulamaması. b- İstanbul İsyanları: Yeniçeriler ve sipahiler, maaşlarının yetersizliği yüzünden ayaklanmışlardır. Bu ayaklanmalarda padişah II. Osman 1622’de yeniçeriler tarafından öldürülmüştür. IV. Mehmet zamanında da birçok devlet adamı Sultanahmet Meydanı’ndaki çınar ağacına asılmışlardır. Bundan dolayı bu olaya Çınar Vak’ası (Vak-a’i Vakvakiye) denilmiştir. c- Taşra İsyanları: Bu ayaklanmalar Anadolu’da çıkmıştır. İlk ayaklanan kişinin adı Celal olduğu için Anadolu’da çıkan ayaklanmalara “Celali İsyanları” denilmiştir. Bu isyanların sebepleri, vergilerin yükseltilmesi, kadılar ile sancak beylerinin davranışları, İran ve Avusturya ile yapılan savaşların etkisidir. Bu isyanlar neticesinde Osmanlı Devletinin merkezi otoritesi çöktü. Üretim azaldı. Devlete güven kalmadı. d. Eyalet İsyanları: Osmanlı’dan ayrılmak isteyen eyaletlerde ortaya çıkan isyanlar. Eflak, Boğdan, Yemen isyanları gibi… 2- 17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİNİN DIŞ SİYASETİ: Osmanlı-İran Münasebetleri: Osmanlı Devleti ile İran arasındaki savaşlar 1603 yılında tekrar başladı. Bu savaşlara IV. Murat zamanında 1639 yılında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile son verildi. Bugünkü Türkiye – İran sınırı da bu antlaşmaya göre belirlenmiştir. Osmanlı-Lehistan Münasebetleri: 1672 yılında Lehistan ile yapılan savaş sonucunda Bucaş Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma Osmanlı Devletinin toprak kazandığı son antlaşmadır. Osmanlı-Avusturya Münasebetleri: 1593 Yılında Avusturya ile başlayan savaşlara 1606 yılında Zitvatoruk Antlaşması ile son verildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devletinin Avusturya üzerindeki üstünlüğü sona ermiştir. 1683 Yılında Avusturya’nın Macarlara baskı yapması, Macarların da Osmanlı Devletinden yardım istemesi üzerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana’yı kuşattı. Ancak Avusturya’ya yardıma gelen Haçlı Ordusu karşısında Osmanlı Ordusu yenildi. Viyana bozgunundan sonra Avusturya, Lehistan, Malta, Venedik Osmanlılara karşı “Kutsal İttifak” kurdular. Daha sonra bu ittifaka Rusya da katıldı. Bu devletlerle 1697 de yapılan savaşı Osmanlı Devleti kaybetti. 1699 Yılında Karlofça Antlaşması imzalandı. Önemleri: Viyana Bozgunu ile Avrupa’da Türk ilerleyişi durmuştur. Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetmiştir. 3- KARLOFÇA’DAN KÜÇÜK KAYNARCA’YA: Osmanlı-Rusya Münasebetleri: 1711 Yılında Rusya ile yapılan savaşı Osmanlı Devleti kazandı. Savaş sonunda yapılan Prut Antlaşması ile Azak Kalesi Osmanlılara geri verildi. Osmanlı-Avusturya Münasebetleri: İki devlet arasındaki savaşlar 1716 yılında tekrar başladı. Osmanlı Devleti bu savaşta yenildi. 1718 Yılında Pasarofça Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlı’da “Lale Devri” başladı. Osmanlı Devleti, 1736 yılında Rusya ve Avusturya’ya tekrar savaş açtı. Her iki devletle 1739 yılında Belgrat Antlaşmaları imzalandı. Belgrat Antlaşmaları Osmanlı’nın 18. Yüzyılda imzaladığı son kazançlı antlaşmalar olmuştur. Bu antlaşmalarla Karadeniz’in Türk Gölü olduğu bir kez daha kabul edildi. Bu antlaşmalarda Fransa’nın arabuluculuk yapması ve Osmanlı lehine çalışması sonucu 1740 yılında kapitülasyonlar genişletilerek sürekli hale getirildi. Osmanlı-Rusya Savaşı (1768-1774): Rusya’nın Lehistan’a saldırması ve buradaki Türkleri de öldürmesi üzerine Osmanlı 1768 yılında Rusya’ya savaş açtı. Savaş devam ederken Rus donanması, Cebelitarık Boğazından geçerek 1770’de Çeşme’de Türk Donanmasını yaktı. Savaşta Osmanlı yenilerek 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmanın maddeleri şunladır: a- Rus ticaret gemileri Karadeniz ve Akdeniz’de serbestçe dolaşabilecek, Ruslar İstanbul’da daimi elçi bulunduracaktı (Bu madde ile Karadeniz Türk Gölü olma özelliğini kaybetmiştir). b- Rusya kapitülasyonlardan yararlanacaktı. c- Rusya Osmanlı yönetimindeki Ortodoksların haklarını koruyabilecekti. Böylece Rusya Osmanlı Devletinin iç işlerine karışma fırsatını elde etmiştir. d- Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecekti. Bu madde ile Osmanlı ilk defa bir devlete savaş tazminatı ödemiştir. B- KÜÇÜK KAYNARCA SONRASI GELİŞMELER Osmanlı-Fransa Savaşı (1798-1801): 18. Yüzyılın sonlarına doğru Fransa yayılmacı bir politika izlemeye başladı. Fransa’nın bu dönemde en önemli amacı Mısır’ı ele geçirmekti. Mısır’ı ele geçirmek istemesinin sebebi de İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan’a giden yolları kontrol altına almaktı. 1798 yılında başlayıp 1801 yılına kadar devam eden savaşlarda Fransa amacına ulaşamadı. 1804 Yılından itibaren iki devlet arasındaki ilişkiler tekrar düzeldi. Milliyetçilik Hareketleri ve Yeni Meseleler Fransız ihtilali ile ortaya çıkan Milliyetçilik akımı, en fazla imparatorlukları etkilemiştir. Osmanlı Devleti de ülkede bütünlüğü ve otoriteyi sağlayamaz duruma gelmiştir. Bir de başta Rusya olmak üzere İngiltere, Fransa ve Avusturya gibi devletlerin kışkırtmaları eklenince durum iyice kötüleşmiştir. Sırp İsyanı (1804 – 1878) Sebepleri: Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımı Rusya’nın kışkırtması Osmanlı merkezî otoritesinin bozulması Gönderilen yöneticilerin ve yeniçeri askerlerinin hatalı davranışları Osmanlı Avusturya savaşlarında Sırbistan’ın savaş alanı haline gelmesi. İlk isyan 1804’de Kara Yorgi tarafından çıkarılmış, Rus savaşları yüzünden uzun süre bastırılamamıştır. 1812 Bükreş Antlaşması ile imtiyazlar elde eden Sırplar, 1829 Edirne Antlaşması ile özerklik kazanmış, 1878 Berlin Antlaşması ile de bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Sırplar, Osmanlı’ya karşı ilk ayaklanan millettir. Yunan İsyanı (1820 –1829) Megalo İdea Sebepleri: Milliyetçilik akımı Rusya’nın kışkırtması. Avrupa Devletlerinin Rumları Eski Yunan uygarlığının temsilcileri olarak kabul etmeleri Etnik-i Eterya’nın çalışmaları Osmanlı yönetimindeki bozulmalar Rum aydınlarının çalışmaları İlk isyan 1820’de Eflak’ta çıkmış, fakat Tepedelenli Ali Paşa tarafından bastırılmıştır. Ali Paşa’nın Osmanlı yöntemiyle arasının bozulup isyan etmesiyle uygun ortamı bulan Rumlar, 1821’de Mora’da isyan etmişler, Avrupa devletlerinin de desteğini alan isyan bastırılamamıştır. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istenmiş, Mehmet Ali Paşa Mora ve Girit valiliğine karşılık yardım ederek isyanı bastırmıştır. Buna kızan Avrupa devletleri, Navarin’de Osmanlı ve Mehmet Ali Paşa donanmasını yakmışlardır. Osmanlı Devleti tazminat istemiş, buna karşılık Avrupa devletleri, Yunanistan’ın bağımsızlığını teklif etmişlerdir. Kabul edilmeyince Fransa geçici olarak Mora’yı, İngiltere İskenderiye’yi işgal etmiştir. Rusya da Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. Yapılan savaşı kaybeden Osmanlı Devleti, 1829 Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır. Yunanlılar (Rumlar), Osmanlı’ya karşı bağımsızlık kazanan ilk millettir. Pontus Sorunu Pontus, Eski Yunanlıların Doğu Karadeniz’e verdikleri bir isimdir. Tarihte Doğu Karadeniz’de iki devlet kurulmuştur. Pontus Krallığı M.Ö. 298'de I. Mithridates tarafından kurulmuş ve M.Ö. 63'te yıkılmıştır. Trabzon Devleti 1204’de Doğu Roma Prensi Aleksi Komnen tarafından kurulan bu devlet 1461’de Fatih Sultan Mehmet tarafından yıkılmıştır. Bu iki devlet arasında herhangi bir ilişki mevcut değildir. Bölge, zamanla Türkleşmiş ve Müslümanlaşmıştır. Yunanistan, 20. yüzyılın başlarında, Fatih tarafından yok edilen Trabzon Rum Devleti’ni yeniden diriltme çabasına girmiştir. Etnik-i Eterya Cemiyeti, Megalo İdea (Büyük İdeal) hedeflerinden biri olarak, faaliyetlerine bölgede başlamıştır. İlk Pontus-Rum Cemiyeti, Merzifon Amerikan Koleji’nde oluşturulmuştur. Amacı, “Pontus Rum Devleti”ni kurmaktı. Bu devlet, başkenti Samsun, Trabzon, Giresun, Ordu, Sinop, Gümüşhane, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat illerimizin tamamı, Erzurum, Erzincan, Sivas, Kastamonu’nun bir kısmını içine alıyordu. Kurdukları yüzlerce çete ile Türk köy ve kasabalarına saldıran Pontusçu komiteciler, büyük katliamlar yaptılar. Bu çetelere, pek çok papaz da yardımlarda bulundu. Türk Milleti Kurtuluş Savaşı’nda işgalcilerle mücadele ederken, asırlardır Osmanlı topraklarında yaşayan Rumlar, büyük bir ihanetle Türkleri acımasızca katlettiler. Bugün Yunanistan, dünya çapında sayısı 176 dernekle sözde “Pontus Sorunu”nu tüm dünya kamuoyuna anlatmaktadır. 19 Mayıs’ı “Pontus Soykırımı Günü” olarak anan Yunanistan, bu sorunu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi konusunda bir koz olarak kullanmaya çalışmaktadır. Mısır Sorunu Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır’da güçlü bir yönetim, ekonomi, ordu ve donanma oluşturmuştu. Mora İsyanı’nın bastırılmasında yardım istenince, Mora ve Girit valiliğini istemiş fakat Edirne antlaşmasıyla Mora’da Yunanistan kurulunca, Mora’ya karşılık Suriye valiliğini istemiştir. II. Mahmut Girit’i vermekle beraber Suriye valiliğini vermemiş, bunun üzerine Mehmet Ali Paşa isyan etmiştir. Oğlu İbrahim paşa komutasındaki Mısır ordusu Suriye’yi ele geçirmiş, Osmanlı ordusunu Adana ve Konya’da mağlup ederek Kütahya’ya kadar ilerlemiştir. İstanbul tehlikeye girince II. Mahmut Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmıştır. Rus donanma ve ordusu İstanbul önlerine gelince bu durumdan İngiltere ve Fransa rahatsız olmuştur. Onların müdahalesi ile sorun uluslar arası bir hal almış ve Kütahya Antlaşmasıyla belli bir süre için çözüme kavuşturulmuştur. 1833 Kütahya Antlaşması Mehmet Ali Paşa’ya Mısır valiliğine ek olarak Suriye ve Girit valiliği, Oğlu İbrahim Paşa’ya Cidde valiliğine ek olarak Adana valiliği verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bir valisi karşısında mağlup olması güçsüzlüğünü ortaya koymuştur. İki taraf da antlaşmadan memnun kalmamıştır. Hünkâr İskelesi Antlaşması (1833) II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’dan çekindiği, İngiltere ve Fransa’ya da güvenmediği için Rusya’yla ittifak yaparak bu antlaşmayı imzalamıştır: Buna göre; Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa Rusya ordu ve donanma yardımı yapacak, fakat masraflarını Osmanlı karşılayacak. Rusya saldırıya uğrarsa, Osmanlı Devleti Boğazları kapatacak. Antlaşma 8 yıl geçerli olacaktır. Böylece Boğazlar sorunu ortaya çıkmıştır. Antlaşma İngiltere ve Fransa’nın tepkisine sebep olurken, Rusya amacına bir adım daha yaklaşmıştır. Osmanlı Devleti egemenlik hakkını kullanarak son kez Boğazlarla ilgili olarak kendisi karar vermiştir. Balta Limanı Antlaşması (1838) 8 yıl sürecek antlaşmanın sonuna yaklaşılması ve Mehmet Ali Paşa’yla gerginliğin devam etmesi, Mısır ve Boğazlar sorununda İngiltere’nin desteğini almak isteyen Osmanlı Devleti’ni İngiltere ile antlaşma imzalamaya sevk etmiştir. Böylece İngiltere’ye çok geniş ayrıcalıklar verilmiştir. Mısır Sorunu’nun Çözümlenmesi Kütahya Antlaşması ile elde ettiği topraklarla yetinmek istemeyen M. Ali Paşa ve verdiği toprakları geri almak isteyen II. Mahmut arasında 1839 Nizip Savaşı meydana gelmiştir. Osmanlı ordu ve donanması mağlup olmuş, mağlubiyet haberi İstanbul’a gelmeden ölen II. Mahmut’un yerine Abdülmecit tahta çıkmıştır. Hünkâr İskelesi Antlaşması’na göre Rusya’nın yardım istemesinden çekinen İngiltere Mısır sorununu uluslar arası bir konferansa çekmiş, Fransa hariç Avrupa’nın büyük devletlerinin katıldığı bir antlaşma imzalanmıştır. 1840 Londra Antlaşması Mısır hukuken Osmanlı Devleti’nin olacak, yönetimi Mehmet Ali Paşa ve ailesine verilecek Suriye, Girit, Adana, Cidde, Osmanlı’ya geri verilecek Mısır Osmanlı’ya yıllık vergi ödeyecektir. Mısır iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Osmanlı Devletine bağlı eyalet durumuna gelmiştir. Fransa’ya güvenerek antlaşmayı tanımayan Mehmet Ali Paşa, Osmanlı-İngiliz donanmasına yenilince antlaşmaya uymuştur. Boğazlar Sorunu Hünkâr iskelesi Antlaşması’nın süresinin dolması üzerine bu antlaşmanın yenilenmesini engellemek isteyen İngiltere sorunu uluslararası bir konferansa taşımıştır. İngiltere, Rusya, Fransa, Prusya, Avusturya ve Osmanlı Devleti katılmıştır. 1841 Londra Antlaşması (Londra Boğazlar Sözleşmesi) Boğazlar Osmanlı Devleti egemenliğinde olacak Savaş gemileri geçemeyecek fakat ticaret gemilerinin boğazlardan geçişi serbest olacaktır. İlk kez Boğazların durumu uluslar arası bir konferansta belirlenmiştir. Rusya, Hünkâr İskelesi Antlaşması’yla elde ettiği hakları kaybetmiştir. İngiltere ve Fransa Akdeniz’deki güvenliklerini sağlamışlardır. Osmanlı’nın Boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona ermiştir. DIŞ BASKILAR DÖNEMİ (1839 –1922) Büyük Devletlerin Osmanlı Politikaları Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda gücünü ta¬mamen kaybetmiştir. Kendi varlığını kendi gücüyle koruma imkânını kaybetti. Bu nedenle çeşitli devlet¬lerle sürekli değişen ittifaklar içine girdi. Osmanlı’nın bu siyasetine denge politikası denir. Çağın güçlü devletleri de Osmanlı toprakları üzerinde çeşitli pazarlıklar yapmaktaydılar. Rusya; 18. yüzyılda olduğu gibi, Boğazlar ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inme idealindeydi. Bu amaçla, Balkanlardaki Slavları, Pan-slavizm politikasıyla birleştirmek ve Osmanlı’ya karşı kışkırtmak istedi. İngiltere; Uzak Doğudaki sömürgelerine giden yolları, yani Doğu Akdeniz'i ele geçirme amacındadır. Fran¬sa ise İngiltere'yi güçsüz düşürmek amacıyla Mısır'ı almak istemektedir. Bu üç devlet arasındaki çıkar çatışmaları, Osman¬lı İmparatorluğunun varlığını korumasında etkili oldu. Herhangi bir saldırı anında çıkarları elden giden dev¬letler Osmanlı Devleti'nin yanında yer aldılar. Şark Meselesi: Şark Meselesi, 1815 Viyana Kongresi’nde Rus çarı Aleksandr tarafından ortaya atılmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprak bütünlüğünün korunması, yüzyılın ikinci yarında da Osmanlı topraklarının Avusturya, Rusya, Fransa, İngiltere arasında paylaşılmasıdır. Şark meselesine göre: Türkler Avrupa’dan atılmalı Türkler Balkanlardan atılmalı Türkler Anadolu’dan atılmalı Mümkünse Orta Asya’ya dönmeleri sağlanmalıdır. Osmanlı Devleti’nin Avrupa Politikası Dağılma sürecine girmiş olan Osmanlı Devleti, kendini koruyamaz hale gelmişti. Rus tehdidine karşılık Fransa ve İngiltere’ye yaklaşıldı. Avrupalı devletlerin desteğini almak için Batılılaşma hareketlerine hız verildi. Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edildi. Tanzimat Fermanı (Gülhane-i Hatt-ı Hümayun / 1839) Boğazlar ve Mısır sorununda Avrupa devletlerinin desteğini almak ve azınlıklara imtiyaz verme baskılarına son vermek amacıyla Abdülmecit zamanında Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmış ve Gülhane parkında okunmuştur. Özellikleri: Avrupalı devletlerin desteğini almak amaçlanmıştır. II. Mahmut döneminde başlayan batılı toplum oluşturma çalışmalarına hız vermiştir. Osmanlı Devleti’nde bütün ıslahatlarda olduğu gibi Tanzimat Fermanı’nda da yenilik isteği halktan değil yönetici tabakadan gelmiştir. Maddeleri: Halkın can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır. Askerlik, vatan hizmeti haline getirilmiş, askere alma ve terhis işlemleri belirli kurallara göre yapılacaktır. Vergiler, herkesin gelirine göre alınacaktır. Kanunlar herkese eşit uygulanacak ve mahkemeler açık olacak Herkese mal, mülk, edinme ve istediği gibi tasarruf hakkı sağlanacak. Rüşvet ve iltimas önlenecek. Önemi: Tanzimat Fermanı, ilk kez padişahın üzerinde bir kanun gücü olduğunu göstermiştir. Bir hukuk devleti olma yolunda önemli bir adımdır, anayasacılık hareketi başlamıştır. Batılılaşma hareketi hızlanmıştır. Kırım Savaşı (1853 – 1856) Sebepleri Rusya’nın sıcak denizlere inmek istemesi Boğazlar üzerinde söz sahibi olabilmek için Hünkâr İskelesi’ne benzeyen bir antlaşma yapmak konusunda Osmanlı’ya baskısı Balkan toplumlarının kışkırtması Kutsal yerler sorunu İstanbul’a elçi olarak gönderilen prens Mençikof’un saygısız ve tutarsız istek ve davranışları Rusya, Osmanlı’ya savaş açarak doğudan ve batıdan taarruza geçmiştir. İngiliz ve Fransız donanmasının Boğazlardan geçerek, İstanbul önlerine gelmesine kızan Ruslar, Sinop limanında bulunan Osmanlı donanmasını yakmıştır (1853 Sinop Baskını). Rusya’nın güçlenmesi, Boğazlarda söz sahibi olması ve Akdeniz’e inmesi Avrupa devletlerinin çıkarlarına ters düşmekteydi. Bu amaçla İngiltere, Fransa ve Piyemento Devleti, Osmanlı’nın yanında savaşa katıldılar. Müttefik orduları karşısında Rusya tutunamayarak mağlup oldu. Rus yönetiminde de değişiklik olmuş, yeni Çar barış istemiştir. Paris’teki barış görüşmelerine İngiltere, Fransa, Piyemento, Avusturya, Prusya, Rusya ve Osmanlı Devleti katılmıştır. 1856 Paris Antlaşması Karadeniz tarafsız bir bölge olacak, burada Osmanlı ve Rusya donanma ve tersane bulunduramayacak. Yorum: Osmanlı Devleti galip geldiği savaşta mağlup muamelesi görmüştür. Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak ve toprak bütünlüğü Avrupa devletlerinin garantisi altında olacak. Yorum 1: Böylece Avrupa devletler hukukundan faydalanacak ve Rusya karşısında toprak bütünlüğü korunmuş olacaktır. Yorum 2: Osmanlı Devletinin kendi topraklarını koruyamayacak kadar güçsüz olduğu ortaya çıkmıştır. Osmanlı ve Rusya savaşta işgal ettiği yerlerden geri çekilecek Eflak ve Boğdan’a özerklik verilecek Boğazların durumu 1841 Londra Antlaşması’na göre olacak Tuna Nehri’nin yönetimi bir komisyona bırakılacak ve ticaret gemilerine açık olacak Avrupa devletleri Osmanlı’nın yapacağı ıslahatlara karışmayacak. Notlar Paris Konferansı, esnasında Osmanlı Devleti, iç işlerine karışılmasını önlemek amacıyla Islahat Fermanı’nı hazırlayarak konferansa sunmuştur. Rusya, Küçük Kaynarca ve Edirne Antlaşması ile elde ettiği hakları kaybetmiştir. Osmanlı Devleti ilk kez Kırım Savaşı esnasında Abdülmecit zamanında 1854’de İngiltere’den borç almıştır. Islahat Fermanı’nın antlaşma metninde yer alması Avrupa’nın içişlerimize karışmasına zemin hazırlamıştır. Islahat Fermanı (1856) Kırım savaşı’nın sonunda 1856’da Paris’te toplanan barış konferansına sunulmuştur. Fermanın sunulmasındaki amaç, Osmanlı Devleti üzerindeki baskıları azaltmak konferanstan olumlu sonuçlar almak ve iç işlerimize karışmalarını engellemek olmakla beraber Avrupa devletlerinin iç işlerimize müdahalesine daha fazla zemin hazırlamıştır. Ferman daha çok Hıristiyan azınlığa ve onların haklarını, ayrıcalıklarını genişletmeye yöneliktir. Maddeleri Din ve mezhep özgürlüğü sağlanacaktır. Okul, kilise, hastane gibi binaların tamiri ve yeniden inşaası sağlanacaktır. Hıristiyan ve Yahudi azınlığı küçük düşürücü sözler yasaklanmıştır. Hıristiyan azınlıklara devlet memurlarına ve çeşitli okullara girme imkânı verilmiştir. Mahkemelerin açık yapılması, herkesin kendi dinine göre yemin etmesi, hapishanelerin ıslahı ve kanunların azınlıkların diline çevrilmesi kararlaştırılmıştır. İşkence, dayak ve angarya kaldırılmıştır. Vergiler herkesin gelirine göre alınacak Azınlıklara bedelli askerlik getirildi. Hıristiyanlar da il genel meclisine üye olabilecekler Yabancılara da vergilerini vermek şartıyla mal mülk sahibi olma imkânı verilmiştir. Azınlıklara da banka, şirket, okul açma imkânı verilmiştir. Müslüman halka bir ayrıcalık getirmezken Gayr-ı Müslim halkın hakları daha da genişletilmiştir. Dağılma Başlıyor Panslavizm Hareketi ve Balkanlarda Ayaklanmalar Pan-Slavizm: Rusya’nın Balkanlardaki Slavları dil ve kültür birliği içinde kendi egemenliğine alma amacını güden tarihî politikasına Pan-Slavizm denir. Rusya, bu amaçla Balkanlardaki Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bosna-Hersek ve Makedonya isyanlarına destek verdi. Meşrutiyet Avrupa’da eğitim görmüş, oradaki gelişmeleri takip eden kimi aydınlar kendilerini Yeni Osmanlılar olarak adlandırıyorlar, Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyet’i ilan etmek için çalışıyorlardı. Ziya Paşa, Namık Kemal, Mithat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa önderliğindeki Yeni Osmanlılar, Abdülaziz’i tahttan indirerek, önce V. Murat’ı ardından da Meşrutiyet’i ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamit’i padişah yaptılar. Abdülhamit, söz verdiği gibi derhal II. Meşrutiyet’i ilan etti. İlk anayasa, Kanun-u Esâsi, Mithat Paşa tarafından hazırlanmıştır. İstanbul Konferansı’nın toplanması sırasında ilan edilmiştir. Meşrutiyetin ve Kanun-u Esasi’nin yayınlanmasında Yeni Osmanlıların etkisi vardır. Yayınlanmasının Nedenleri: Osmanlı'yı yıkılmaktan kurtarmak Azınlıkların devlete bağlılığını arttırmak Balkan Meselesi'nin amacıyla toplanan Tersane Konferansı'nda azınlıklar konusunda Avrupalı devletlerin baskısını engellemek. Meşrutiyet ve Kanun-u Esasinin Önemi Osmanlı’da halk ilk kez yönetime katılmış; halk seçme, seçilme ve temsil hakkını kullanmıştır. Azınlıklar da meclise girmiş ve mecliste gayr-i Müslim üye sayısı Müslüman üyelerin sayısını geçmiştir. Kanun-u Esasi, Türk tarihindeki ilk anayasadır. Abdülhamit’in I. Meşrutiyet’i Kaldırma Nedenleri 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) başlaması ve meclisten bir karar çıkarılamaması. Azınlık ve gayr-i Müslim milletvekillerinin olumsuz çalışmaları. Yine de I.Meşrutiyetin ilanı, Yeni Osmanlıların (Jön-Türkler) zaferidir. 1877–1878 Osmanlı Rusya Savaşı Sebepleri Almanya ve İtalya’nın siyasi birliğini kurmasıyla Avrupa’da meydana gelen gelişmelerden Rusya’nın faydalanmak istemesi Kırım Savaşı’yla kaybettiği hakları elde etmek istemesi Karadeniz kıyılarını silahlandırmak istemesi Bosna – Hersek, Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Bulgaristan’da kışkırtmalarda bulunarak isyanlar çıkartması Osmanlı Devleti’nin kuvvet kullanarak isyanları bastırması ve Rusya yanlısı beyleri görevden alması Böylece Balkan bunalımının ortaya çıkması Balkan bunalımını görüşmek için toplanan Berlin, Londra, İstanbul konferansları kararlarının Osmanlı Devleti’nce kabul edilmemesi İstanbul konferansı toplandığı esnada Jön Türklerin gayretleriyle Avrupa devletlerinin iç işlerimize karışmasını engellemek için Kanuni Esasi ilan edilerek I. Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. Rusya ile yapılan savaşta ağır mağlubiyetler alınmış, Ruslar doğudan Erzurum’a batıdan İstanbul yakınlarında Yeşilköy’e kadar ilerlemişlerdir. Osmanlı Devleti barış istemiştir. 1878 Ayestafanos (Yeşilköy) Antlaşması Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacak Batum, Kars, Ardahan, Artvin, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Rusya’ya bırakılacak Büyük bağımsız Bulgaristan kurulacak Osmanlı savaş tazminatı ödeyecek (30 milyon) Bosna – Hersek’e muhtariyet verilecek Yunanistan’a Teselya bölgesi verilecek Ermeni ve Rum azınlıklara ayrıcalıklar verilecektir. Rusya tarihi emellerine ulaşma yolunda önemli bir adım atmıştır. Balkanlar ve boğazlarda elde ettiği haklar özellikle İngiltere ve Avusturya’nın çıkarlarına ters düşmüştür. Denge politikası izleyen II. Abdülhamit’in müracaatı ile Avrupa devletlerinin baskı sonucunda Berlin Antlaşması imzalanmış ve Ayestafanos yürürlüğe girememiştir. Ölü doğmuş bir antlaşmadır. (Sevr Ant. gibi) Berlin Kongresi ve Sonrası 1878 Berlin Antlaşması Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacak Batum, Kars, Ardahan ve Artvin Rusya’ya bırakılacak fakat Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlı’da kalacak Bulgaristan üçe ayrılacak; Makedonya Osmanlı’da kalacak, Doğu Rumeli Hıristiyan bir valinin yönetiminde imtiyazlı bir eyalet olacak, asıl Bulgaristan ise Osmanlı’ya bağlı özerke bir prenslik olarak kalacak. Savaş tazminatı 60 milyona çıkarılacak Bosna – Hersek Osmanlı’ya ait olacak fakat yönetimi Avusturya’ya bırakılacak Yunanistan’a Teselya bölgesi verilecek Ermeni ve Rum azınlıklara ayrıcalıklar verilecektir. 19. Y.y. da imzalanan en ağır antlaşmadır. Rusya, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde Ayestefanos ile elde ettiği hakları kaybetti. İngiltere ile Avusturya en karlı çıkan devletlerdir. Osmanlı Devleti açısından önemli bir değişiklik olmamış, yalnız Rusya’nın Osmanlı’yı parçalama emellerine set çekilmiştir. Ermeni sorunu ortaya çıkmıştır. Osmanlı Alman yakınlaşması başlamıştır. İngiltere, Osmanlı’yı korumaya yönelik politikasını değiştirmiş, bundan sonra parçalamaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin tek kazancı Doğu Beyazıt olmuş, Kıbrıs gibi önemli bir üs kaybedilmiştir. Ermeni Sorunu Ermeni meselesi, Berlin Kongresi’nde ilk defa uluslararası bir antlaşmada yer almıştır. Ermeni meselesi, Ermenilerin değil Osmanlı'yı parçalamak isteyen devletlerin meselesi olarak ortaya çıkmıştır. Berlin Antlaşması, Ermeni meselesinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. (Ermeni Sorunu bölümünü ayrıca okuyunuz.) Kıbrıs'ın İngilizlere Üs Olarak Verilmesi (1878) Berlin kongresi sırasında Osmanlının çıkarlarını savunması karşılığı İngiltere'ye Kıbrıs’ta üs kurma sözü verilmişti. Berlin Antlaşmasından sonra Kıbrıs üs olarak İngilizlere verildi. İngiltere böylelikle Süveyş kanalını kontrol etme imkânına kavuşmuştur. Osmanlının I.Dünya savaşına girmesiyle İngiltere, Kıbrıs'ı toprakların kattığını açıkladı. Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi’nin Kurulması (1881) Osmanlı Devleti, dış borç ve faizlerini ödeyemeyince alacaklı devletler bu idareyi kurmuşlardır. Bu idare, dış borçları doğrudan toplamak suretiyle kurulan yabancı bir mali kontroldü. Bu da Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığına gölge düşürmüştür. Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali (1881) Fransa'nın Tunus'u işgalini Osmanlı Devleti sadece protesto edebilmiştir. Fransa hatırlanacağı gibi 1830 yılında da Cezayir'i işgal etmişti. Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali(1882) İngilizler Süveyş kanalının açılmasıyla önemi daha da artan Mısır’ı 1882'de işgal ettiler. Doğu Rumeli'nin Bulgar Prensliği İle Birleşmesi (1885) Doğu Rumeli Bulgarlarının Bulgar Prensliği ile birleşmek için ayaklanmaları sonucu yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti bu bölgenin Bulgar Prensliğine bağlanmasını kabul etti. Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı Yunanistan'ın Girit’in iç işlerine karışması ve burada çıkan ayaklanmayı desteklemesi sonucu Osmanlı-Yunan savaşı çıktı. Yapılan Dömeke Meydan Savaşı’nı kazanan Osmanlı kuvvetlerine Atina yolu açıldı. Ancak Avrupa Devletlerinin müdahale etmesi üzerine İstanbul Antlaşması imzalandı (1897). Buna göre Girit'e özerklik verilmiş, ayrıca yönetimi Yunanlı bir prense verilmiştir. Bu antlaşma ile Girit yönetimi elimizden çıkmış, II. Meşrutiyet sırasında da Girit, Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Balkan Savaşı sonucu imzalanan Atina Antlaşması’yla da Girit'in Yunanistan'a ait olduğu kabul edilmiştir. Bulgaristan’ın Bağımsızlığını Kazanması(1908) Meşrutiyet’in ilanı ile oluşan karışıklıklardan yararlanan Bulgarlar, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Rusya'nın araya girmesiyle Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmek zorunda kaldı. Meşrutiyet ve 31 Mart Vakası II. Meşrutiyet’in İlanı (1908) Yeni Osmanlılar (Jön Türkler), İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni kurmuştur. İttihatçılar, Osmanlı’nın parçalanacağından endişe etmişler, II. Abdülhamit’e Meşrutiyet’i ilan etmesi için baskı yapmışlar ve Rumeli'de ayaklanmışlardır. II. Abdülhamit, baskılar sonucu Meşrutiyet’i tekrar ilan etmiştir (1908). İttihatçıların Meşrutiyet yönetimi için ciddi bir hazırlığı olmadığından beklenen sonuçlar alınamamıştır. Meşrutiyet’e geçişte iktidar boşluğu ve kargaşa yaşanmıştır. II. Meşrutiyet’in Sonuçları Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bosna-Hersek’i topraklarına katmıştır. Girit, Yunanistan’a bağlanma kararı almıştır. Osmanlı'da ilk kez parlamenter sistemin denemeleri yapılmıştır. 31 Mart Vakası (1909) Meşrutiyete karşı olan İstanbul'daki avcı taburları 31 Mart Olayı’nı çıkarmışlardır (13 Nisan 1909). İsyancılar sadrazamın ve meclis başkanının istifa etmesini istemişler, bazı İttihatçıları öldürmüş ve gazete binalarını bastırmışlardır. II. Abdülhamit, isyanı bastırmakta başarılı olamamıştır. Komutanlığını Mahmut Şevket Paşa’nın, Kurmay Başkanlığı’nı Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu Selanik’ten İstanbul’a gelerek, 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmıştır. II. Abdülhamit tahttan indirilmiş, V. Mehmet Reşat tahta çıkarılmıştır (1909). Balkan Savaşı sonucu Londra Görüşmeleri devam ederken İttihatçılar, Bâb-ı Âlî Baskını'nı gerçekleştirmiş ve yönetime hâkim olmuşlardır (1913). Bosna Hersek'in Elden Çıkması (1908) Berlin Antlaşması’nda Bosna Hersek'in yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakılmıştı. II. Meşrutiyetin ilanı sırasında Avusturya, Bosna-Hersek'i topraklarına kattığını açıkladı. Osmanlı bu durumu kabul etmek zorunda kaldı. Trablusgarp Savaşı (1911-1912) Sebepleri: Siyasi birliğini geç kuran İtalya’nın sömürgecilik faaliyetlerine girişmesi. İtalya’nın diğer Avrupa devletleri ile anlaşması. Trablusgarp’ın İtalya’ya yakın ve savunmasız olması. Trablusgarp’ın ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin maden yataklarına sahip olması Gelişimi: İtalya, Rusya ile Racconigi Antlaşması’nı yapmış, Rusya boğazlara karşılık İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesini desteklemiştir (1909). İtalya, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı gelişmişlikte geri bıraktığı ve bölgedeki İtalyanlara kötü davrandığı iddiasıyla Osmanlı’ya ültimatom çekmiştir. Osmanlı Devleti’nin görüşme isteğine rağmen İtalya, Trablusgarp’ı işgal etmiştir. Mustafa Kemal Trablusgarp ve Derne’de, Enver Bey de Bingazi’de başarılar kazanmıştır. Savaşın uzun sürmesi İtalya’yı maddi sıkıntıya sokmuş, savaşın bitmesini isteyen halkın tepkisi üzerine İtalya, Osmanlı’yı barışa zorlamak için Oniki Ada’yı işgal etmiştir. Bu sırada I.Balkan Savaşı başlaması, Osmanlı’yı zor durumda bırakmış ve Osmanlı Devleti İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzalanmıştır Uşi Antlaşması Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakılacak. Oniki Ada, Balkan Savaşı’ndan sonra geri alınmak üzere geçici olarak İtalya’ya bırakılacak. İtalya, kapitülasyonların kaldırılması konusunda Osmanlı’ya yardım edecek. Trablusgarp ve Bingazi’nin Duyun-u Umumiye İdaresi’ne ödediği borçları İtalya ödeyecek. Trablusgarp ve Bingazi dini bakımdan Osmanlı halifesine bağlı kalacak. Sonuçları Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da toprağı kalmamıştır. İtalya Ege Denizi’ne yerleşmiştir. İtalya Doğu Akdeniz’de önemli bir güç olmuştur. Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı anlaşılmıştır. Oniki Ada geri alınamamıştır. Uşi Antlaşması, halifelik makamının kullanılması yönü ile 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na benzer. Oniki Ada, Sevr’de ve Lozan’da İtalya’ya bırakılmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya, Oniki Ada’yı Yunanistan’a vermiştir (1947). Balkan Savaşları (1912-1913) Sebepleri: Balkan devletlerinin kendi arasında Osmanlı’ya karşı ittifak yapması ve Osmanlı Devleti topraklarını ele geçirmek istemeleri. Rusya’nın Balkanlar’da takip ettiği politika Rusya’nın Boğazlara yerleşme planı. Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911). Gelişimi: Karadağ'ın Osmanlı'ya savaş açmasıyla başlamıştır. Karadağ'dan sonra Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. Bulgar ordusu, Edirne’yi kuşatmış, Kırklareli ve Lüleburgaz’ı da alıp Çatalca’ya kadar ilerlemiştir. Yunanlar Ege adalarına asker çıkarmıştır. Osmanlı Devleti, Osmanlı ordusu içindeki siyasi çekişmeler yüzünden savaşı kaybetmiştir. Osmanlı Devleti Londra Barış Antlaşması’nı imzalamıştır. Londra Antlaşması (1913) Osmanlı’nın Batı sınırı Midye-Enez hattı olacak. Yunanistan; Selanik, Güney Makedonya ve Girit’i alacak. Bulgaristan; Kavala, Dedeağaç ve bütün Trakya’yı alacak. Sırbistan; Orta ve Kuzey Makedonya’yı alacak. Arnavutluk ve Ege adalarının geleceği büyük devletlere bırakılacak. Sonuçları: Arnavutluk savaş sırasında bağımsızlığını ilan etmiştir. Londra Görüşmeleri devam ederken Bâb-ı Âlî Baskını gerçekleşmiştir (1913). Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır. Osmanlı Devleti’nin batıda yalnızca Bulgaristan’la sınırı kalmıştır. Osmanlıcılık fikri sona ermiştir. Balkanlar’dan kaçan Türkler Anadolu’ya göç etmiştir. Mustafa Kemal’in; “Ordu siyasete karışmamalıdır” sözünün doğruluğu anlaşılmıştır. Arnavutluk, Balkanlar’da Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız olan son devlettir. Balkan Savaşı (1913) Nedenleri Bulgaristan’ın çok güçlenmesi Osmanlı Devleti’nden alınan Balkan topraklarının paylaşılamaması Balkanlar’daki tüm devletler Bulgaristan’a saldırmıştır. Daha sonra cephe değişmiş, Bulgaristan ile Romanya, Yunanistan ile Sırbistan arasında savaş olmuştur. Osmanlı Devleti Edirne ve Kırklareli’ni geri almıştır. Bulgaristan mağlup olmuştur. Balkan devletleri, aralarında Bükreş Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son vermiştir (10 Ağustos 1913). Antlaşmaya göre Bulgaristan; Yunanistan, Sırbistan ve Romanya’ya toprak vermiştir. Osmanlı Devleti’nin II. Balkan Savaşı sonunda imzaladığı antlaşmalar şunlardır: İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913 Bulgaristan ile) Kırklareli, Dimetoka ve Edirne Osmanlı’da kalacak. Meriç Nehri batı ile sınır olacak. Bulgaristan’daki Türkler dört yıl içinde göç edebilecek. Bulgaristan’da kalan Türkler din ve mezhep hürriyetinden yararlanabilecek. Türklerin okuduğu ilk ve orta dereceli okullarda eğitim dili Türkçe olacak. Türklerin mülkiyet hakkına saygılı olunacak. Atina Antlaşması (14 Kasım 1913 Yunanistan ile) Girit; Yunanistan’a bırakılacak. Yunanistan’da kalan Türklerin hakları güvence altına alınacak. Ege adalarının geleceğini büyük devletler belirleyecek. İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914 Sırbistan ile) Sırbistan’da kalan Türklerin hakları güvence altına alınacaktır. Osmanlı Devleti’nin Sırbistan ile sınırı olmadığından antlaşmada sınır problemi yaşanmamıştır. İmroz, Bozcaada, Meis ve Kaş adaları dışındaki tüm adalar Yunanistan’a verilmiştir. Dağılmayı Önleme Çabaları Osmanlıcılık Osmanlıcılık akımı, Tanzimat Dönemi’nde doğmuştur. Osmanlıcılık akımını Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) savunmuştur. Tüm halka aynı hak ve yetkilerin verilmesini istemişlerdir. Meşrutiyet’in ve Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesinde etkili olmuşlardır. Osmanlıcılık düşüncesi Berlin Antlaşması ile zayıflamış (1878), Balkan Savaşları ile etkisi kaybolmuştur. İslamcılık İslamcılık akımı I.Meşrutiyet’ten sonra önem kazanmıştır. Abdülhamit döneminde İslamcılık, devletin resmi politikası haline gelmiştir. İslamcılık akımının savunucuları; Mehmet Akif, Said Halim Paşa, Cemaleddin Afganî’dir. İslamcılık düşüncesi I. Dünya Savaşı sonunda etkisini kaybetmiştir. Türkçülük Türkçülük akımı Rus işgalinden kaçan Türk göçmenlerin etkisiyle başlamıştır. Türkçülük akımının en büyük savunucusu Ziya Gökalp’tir. Meşrutiyet’ten sonra gelişme göstermiştir. Osmanlı sınırları içindeki Türkler arasında birlik kurulmasına Türkçülük, tüm dünyada yaşayan Türkler arasında kurulacak birliğe ise Turancılık denmiştir. Türkçülük akımı, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında etkili olmuştur. Turancılık; Türkçülerin bir idealidir. Rusya’nın Pan-Slavizmi’ne karşılık Pan-Türkizm (Türk Birliği) idealini gerçekleştirmeyi düşünmüşlerdir. Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçuraoğlu, Ahmet Ağaoğlu yazılarıyla Turancılık düşüncesini desteklediler. Enver Paşa, siyasî olarak Turancılık düşüncesi için mücadele etti. Batıcılık Batıcılık akımı II. Meşrutiyet’ten sonra gelişme göstermiştir. Batıcılık akımının savunucuları; Abdullah Cevdet, Süleyman Nazif, Celal Nuri’dir. Kadın özgürlüğü, medeni kanun, laiklik, Latin alfabesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi düşünceleri savunmuşlardır. Türkçülerin “Turancılık” akımına karşılık, Batıcılar “İrfancılık” idealini savunmuştur. Adem-i Merkeziyetçilik Merkezi yönetimin yetkilerinin azaltılması, yerinden yönetime önem verilmesi savunulmuştur. Devlet içindeki değişik unsurların yönetime katılması istenmiştir. Savunucusu Prens Sabahattin’dir. Liberal ekonomi modeli benimsenmiştir. Türkçüler, iç politikada Türkçü, dış politikada Batıcı davranmıştır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken Türkçülük ve Batıcılık akımlarından etkilenmiş, inkılâpları da Türkçülük ve Batıcılık akımları doğrultusunda gerçekleştirmiştir. Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti’nin Sonu Savaşın Nedenleri: Avrupalı devletlerin sömürgecilik faaliyetleri, hammadde ve pazar rekabeti Almanya ve İtalya’nın sömürgeciliğe başlamaları İngiltere ve Fransa’nın, Almanya’ya karşı silahlanmaya başlaması Rusya’nın ideallerini gerçekleştirme isteği Balkanlar’da Slav-Germen çekişmesi Fransız İhtilali’nin doğurduğu milliyetçilik akımı Fransa’nın Alsace-Loraine’i Almanya’dan almak istemesi Avusturya-Macaristan prensinin Saray-Bosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi (28 Haziran 1914). I. Dünya Savaşı Öncesi Oluşan Bloklar İttifak (Bağlaşma) Bloğu İtilaf (Anlaşma)Bloğu Almanya Avusturya-Macaristan İtalya İngiltere Fransa Rusya İtalya, İttifak grubunda iken Antalya ve çevresinin kendisine bırakıldığı gizli Londra Antlaşması ile İtilaf Grubu’na geçmiştir. Bulgaristan Çanakkale Savaşı’ndan sonra İttifak Grubu’na katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Girme Nedenleri İttihatçıların Almanlara sempati duyması Alman desteği ile devletin kurtulacağına inanılması Osmanlı Devleti’nin Almanya ile gizli bir anlaşma yapması (2 Ağustos 1914) Osmanlı Devleti’nin siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi Osmanlı Devleti’nin, İngiltere ve Fransa’nın ekonomik baskılarından kurtulmak istenmesi Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi Osmanlı coğrafyasının jeopolitik önemi Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni I.Dünya Savaşı’na Çekme Nedenleri Almanya’nın halifelik makamını kullanarak İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Müslümanları ayaklandırmak istemesi Almanya’nın yeni cepheler açarak İtilaf devletlerinin kendi üzerindeki baskısını hafifletmek istemesi. Almanların, İngilizler’in Osmanlı toprakları üzerinden geçen Uzak Doğu sömürge yollarını ele geçirmek istemesi. Almanya’nın Musul-Kerkük petrollerinden yararlanmak istemesi Almanya’nın, İtilaf devletlerinin Boğazlar yoluyla Rusya’ya yardım göndermesini önlemek istemesi. Almanların İngilizlerden kaçan Goben ve Breslav adlı gemileri Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır. Osmanlı, gemileri satın aldığını açıklamış ve gemilerin adlarını Yavuz ve Midilli olarak değiştirmiştir. Bu gemiler, Rusya’nın Sivastopol ve Odesa limanlarını bombalamıştır. Ruslar bunun üzerine Karadeniz sahillerine ve Doğu Anadolu'ya saldırmıştır. Savaştığımız Cepheler Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler Kafkas Cephesi Kanal Cephesi Filistin-Suriye Cephesi Irak Cephesi Çanakkale Cephesi Hicaz-Yemen Cephesi Topraklarımız Dışında Savaştığımız Cepheler Makedonya Galiçya Cephesi Romanya Kafkas Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri İttihatçıların Orta Asya’daki Türkleri birleştirme ve Hindistan’a kadar toprakları genişletme isteği. Almanların Bakû petrollerini ele geçirmek için Osmanlı’yı kışkırtması. Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmasıyla mücadele başlamıştır (1 Kasım 1914). Enver Paşa Sarıkamış’ta Ruslara karşı cephe açmıştır. 90.000 asker Allahuekber Dağları’nda soğuktan donarak şehit olmuştur (Sarıkamış Faciası). Ruslar, Doğu Anadolu’yu işgal etmiştir. Mustafa Kemal Muş ve Bitlis’i Ruslardan geri almıştır (1914). Rusya’da Bolşevik İhtilali çıkmıştır (1917). Rusya, Brest Litowsk Antlaşması ile I.Dünya Savaşı’ndan çekilmiş; Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne bırakmıştır (3 Mart 1918). Kanal Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı İngilizlerden geri alma düşüncesi. Osmanlı Devleti’nin, İngilizler’in Uzak Doğu sömürgeleriyle olan bağlantısını kesmek ve Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek istemesi. Cephede mücadele 3 Şubat 1915’te başlamıştır. Almanya’nın desteği ile iki kez harekat düzenlenmiştir. Osmanlı Devleti başarılı olamamıştır (1916). Çanakkale Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri İtilaf Devletleri’nin Rusya’ya yardım göndermek istemesi. İtilaf Devletleri’nin Boğazları ele geçirerek, Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile bağlantısını kesmek ve Osmanlı’yı saf dışı etmek istemesi. İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’na saldırmış, savaş başlamıştır (19 Şubat 1915). Mayınlı boğazlardan İtilaf Devletleri geçememiştir. İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası’na ve boğazın iki yakasına asker çıkarmıştır. Türk askeri Gelibolu, Conkbayırı, Anafartalar’da başarı elde etmiştir Mustafa Kemal bu cephede başarılar kazanmıştır. Düşman askerleri sekiz ay sonra savaştan çekilmek zorunda kalmıştır (9 Ocak 1916). Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı, yalnız bu cephede başarılı olmuştur. Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı’nın uzamasına neden olmuştur. 500.000 insan ölmüştür. Bulgaristan İttifak Devletleri yanında savaşa katılmıştır. Rusya’da Bolşevik İhtilali olmuş, SSCB kurulmuştur. Zafer, tutsak milletlere bağımsızlık mücadelesinde bir örnek oluşturmuştur. Hicaz-Yemen Cephesi Cephenin Açılma Nedeni Osmanlı Devleti’nin kutsal yerleri İngilizlerden korumak istemesi. İngilizler Arapları Osmanlı aleyhine kışkırtmıştır. Fahrettin Paşa İngilizler’le ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile mücadele etmiş, başarılı olunamamıştır. Irak Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri İngilizler’in Rusya’ya yardım ulaştırmak istemesi. İngilizler’in Musul-Kerkük petrollerine sahip olmak istemesi. İngilizler’in Hint deniz yolunun güvenliğini sağlamak istemesi. İngilizler’in Basra’ya çıkarma yapmasıyla başlamıştır. Türk ordusu Kut-ül Amare’de başarılı olmuş ise de, İngilizler Bağdat’ı ele geçirmiştir (11 Mart 1917). Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephesi Cephenin Açılma Nedeni Osmanlı Devleti’nin; müttefiklerine (özellikle Almanlara) yardım etmek istemesi. Osmanlı; Rusya, Romanya ve Fransa ile mücadele etmiş, fakat başarılı olamamıştır. Suriye ve Filistin Cephesi Cephenin Açılma Nedeni Osmanlı Devleti’nin İngilizler’in Süveyş’ten kuzeye doğru ilerleyişini durdurmak istemesi. İngilizler Halep’e kadar ilerlemiştir (1918). Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal Paşa, İngilizler’i Halep’in kuzeyinde durdurmuştur. Notlar: Mustafa Kemal; Kafkas, Çanakkale ve Suriye-Filistin cephelerine katılmıştır. Kafkas ve Kanal cepheleri taarruz cepheleridir ve bu cephelerin açılmasında Almanya’nın isteği etkili olmuştur. Kanal cephesinde Almanlar cephane yardımı da yapmışlardır. Osmanlı Devleti Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephesi’nde kendi sınırları dışında savaşmıştır. Brest-Litowsk Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşması ile Rusya'ya verdiği Kars, Ardahan ve Batum'u geri almıştır. Osmanlı'nın kazandığı tek cephe Çanakkale'dir. Başta kazanılmaya çalışılıp kaybedilen cephe Irak'tır. Savaşın Sona Ermesi ve Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) Osmanlının Teslim Olma Nedenleri: Wilson İlkeleri’ne güvenilmesi Bulgaristan’ın I.Dünya Savaşı’ndan çekilmesi. İttihatçılar savaşın kaybedilmesinin sorumluluğu kendi üstlerine kalacağından ülkeyi terk etmişlerdir. Hükümler: Boğazlar tüm devletlere açık olacak ve İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek. İtilaf Devletleri, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durumda herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecek (7. madde). Vilâyât-ı Sitte’de (Altı il; Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Bitlis, Sivas) bir karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri buraları işgal edebilecek (24.Madde). Bütün haberleşme-ulaşım araç ve gereçleri İtilaf Devletleri’nin kontrolüne verilecek. Güvenliği sağlayacak askerden fazlası terhis edilecek. Silah, cephane ve orduya ait tüm mallar İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak. Sonuçları: Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Dünya Savaşı’nın Sonuçları Savaştan en kârlı devlet İngiltere çıkmış ve Avrupa’nın en güçlü devleti olmuştur. Fransa, Almanya’nın etkisinden kurtularak ikinci güçlü devlet haline gelmiştir. İtalya, Avusturya’dan toprak almış ve Oniki Adalar’a hâkim olmuştur. Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları yıkılmış yeni milli devletler kurulmuştur. Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, SSCB kurulan yeni devletlerdir. Yenilen devletlerde rejim değişikliği olmuştur. Dünya barışını sağlamak için merkezi Cenevre’de olan Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Sömürgeciliğin yerini manda ve himayecilik almıştır. I. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmalar, II. Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlamıştır. DÖRDÜNCÜ ÜNİTE AVRUPA TARİHİ II (1600-1918) YAKINÇAĞ’DA AVRUPA Aydınlanma Çağı 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan her konuda akla öncülük tanıyan düşünce sistemine "Aydınlanma", bu düşünce sistemi ile gelen yeni döneme ise "Aydınlanma Çağı" adı verilir. Aydınlanma Çağı'nda "aklın kullanılması ile doğru bilgiye ulaşabileceği" fikri temel olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde deney ve gözlem önem kazanmış, doğa bilimlerinde büyük gelişmeler sağlanmıştır. Aydınlanma Çağı'nın Sonuçları 1. Avrupa'da geçmişten kalan pek çok düşünce sistemi değişmiş, yerini akılcı düşünce sistemi almıştır. 2. Aydınlanma Çağı'ndaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler dünyayı geliştiren Sanayi İnkılâbı'nın temellerini oluşturmuştur. 3. Pek çok alanda önemli eserler verilmiştir. 4. Avrupa'daki sosyal ve siyasal gelişmeler Amerika Birleşik Devleti'nin kurulmasında ve Fransız İhtilâli'nin çıkmasında etkili olmuştur. Mutlakıyetten Parlamentarizm’e Mutlakıyet: Ülke yönetiminin bir kişinin elinde olduğu idare biçimidir Meşrutiyet (Parlamentarizm): Ülkeyi kralla (padişahla) birlikte bir meclisin yönetmesidir. İngiltere’de Demokrasi Hareketleri: Avrupa’da ilk kez Meşrutiyet’e geçiş İngiltere’de yaşandı (1688). Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuruluşu Amerika’ya yerleşen 13 koloninin İngiltere’ye bağlı kalmak istememesi. I. Filadelfiya (Philadelphia) Kongresi’nde İngiltere’ye karşı mücadele kararı alındı ( 1774 ). 4 Temmuz 1776 'da II. Filadelfiya'da toplanan sömürgeler, bağımsızlıklarını ilan ederek İngiltere ile savaşa karar vermişler, İnsan Hakları ve Bildirgesini de kabul etmişlerdir. Amerikalıların birtakım başarıları üzerine, o zamana kadar silah ve cephane yardımı yapan Fransa, İngiltere'ye karşı Amerikalıların yanında savaşa katıldı. Ona İspanya ve Hollanda da katıldı. General Washington’un York Town başarısı, Fransızların Antil ve Hindistan denizlerindeki başarıları üzerine İngiltere barış istemek zorunda kalmıştır. 1783'de 13 koloni ile İngiltere arasında Versay Antlaşması imzalandı. Bağımsızlığını ilan eden eyaletler iç işlerinde serbest olmak şartıyla Amerika Birleşik Devletlerini kurdular (1787). Fransız İhtilali(1789) Sebepleri 1. Halkın çeşitli sosyal sınıflara ayrılması 2. Krallık rejiminin baskısı 3. Fransız aydınlarının etkisi 4. Ağır vergiler, fakirlik 5. ABD’nin kurulması, İngilizlerin Meşrutiyet’e geçişi Sonuçları 1. Soyluların ve rahiplerin ayrıcalıkları kaldırılarak eşitlik ilkesi getirildi. 2. Mutlak monarşi yıkılarak, egemenliğin halktan geldiği kabul edildi. 3. Eşitlik, adalet, milliyetçilik, hürriyet, ulusal egemenlik, laiklik, cumhuriyet gibi kavramlar önem kazandı. 4. Milliyetçilik fikrinin yayılması ile imparatorluklar dağılma sürecine girdi. 5. Fransız İhtilali sonuçları bakımından evrensel olduğundan yeniçağın bittiği, yakınçağın başladığı kabul edildi. 6. İmparatorlukların yıkılması ile milli devletler kurulmaya başladı. 7. Dağınık halde bulunan milletler siyasi birliklerini kurmaya başladılar. 8. Daha önce İngiliz bilgini Locke tarafından ileri sürülen ve Amerika bağımsızlık savaşları sırasında Amerikalılar tarafından kabul edilen İnsan Hakları Bildirisi Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü. Osmanlıya Etkileri Olumlu Etkileri Osmanlı Devletinde demokrasi hareketlerinin başlamasına neden oldu. Olumsuz Etkileri İhtilalın getirdiği Milliyetçilik akımı, Osmanlı Devletinde azınlıkların ayaklanması ve bunun sonucunda toprak kaybına neden oldu. Viyana Kongresi ve Kararları (1815) Napolyon savaşları yüzünden bozulan Avru¬pa'nın siyasal durumunu düzenlemek ve Avrupa'nın gelecekte alacağı durumu belirtmek ve saptamak amacıyla tüm Avrupa Devletleri Viyana'da büyük bir kongre topladılar. Kongreye sadece Osmanlı Devleti katılmamıştır. Viyana kongresi ile Avrupa'da yeni bir statü doğmuş oluyordu. Kongrede Fransız İhtilali’nin Avrupa'ya yaydığı insan ve vatandaşlık haklarından hiçbirisi, yani hürriyet, milliyet ve eşitlik prensipleri göz önünde tutulmamış, sırf siyasal emel ve istekler üzerine kararlar verilmiştir. Bundan dolayı Viyana Kongresi kararları başarılı olmamış, kongre verdiği kararları yürütebilmek için silaha başvurmak zorunda kalmıştır. Viyana Kongresi Kararlarına Tepkiler 1830 İhtilali Mutlakıyet yönetimlerine karşı güçlenen liberal tepki 1830 yılında aniden patlak vererek bütün Avrupa'yı sarstı. Mutlakıyetçi devletlerin karşısına bütün bir Avrupa halkı çıkmıştır. Başta Fransa'da çıkan ihtilal, diğer ülkelerde de çıkmaya başlamıştır. 1830 ihtilalleri Fransa, Belçika ve İspanya gibi ülkelerde liberalizmin başarısıyla sonuçlandı. Viyana Kongresiyle kurulan Avrupa statüsü büyük ölçüde değişerek, Avrupa’da yeni bir güçler dengesi kurulmaya başladı. 1848 İhtilalleri a. Sebepleri 1. Milliyetçilik hareketlerinin ve liberalizmin gittikçe kuvvetlenmesi ve bunların bağımsızlığa dönüştürülmek istenmesi 2. Sanayi inkılâbı ile işçi sınıfının ortaya çıkarak bir takım haklar istemesi. 1848 ihtilali Fransa'da başladı, ihtilalin patlak vermesinde liberallerin ve sosyalistlerin büyük etkisi oldu. Kral Lui Filip'in izlediği politika ihtilalin başlamasında etkili olmuştur. Zira Kral, işçi sınıfının sorunlarını çözmede ihmalkâr davranıyordu. Üstelik kişi hürriyetini kısıtlamış, şahsi iktidarını kuvvetlendirme yoluna gitmişti. Bu durum ihtilalin patlak vermesine neden oldu. Kral istifa etti. Fransa'da cumhuriyet ilân edilerek bütün Fransızlara seçim hakkı tanındı. Ölüm cezası kaldırıldı, esir ticareti yasak edildi. Bunlar gittikçe kuvvetlenen sosyalistleri tatmin etmedi. Yeniden karışıklıklar çıktı. Yeni kurulan meclis cumhuriyeti ilan etti. Lui Napolyon cumhurbaşkanı seçildi. Bir süre sonra meclisi kapatarak Fransa'da ikinci imparatorluğunu ilân etti. b. Sonuçları Fransa'da önce Cumhuriyet ve bir süre sonra da İmparatorluk kurulmuştur. Sosyalist ve komünist akımlar güçlenmiştir. Üçlü İttifak - Üçlü İtilaf Alman Birliği'nin kurulması Avrupa dengesinde önemli değişikliklere neden oldu. Almanya Fransa'nın kendisinden intikam alacağından endişe ederek onu yalnız bırakma yollarını aradı. Bu amaçla 1872'de Rusya, Avusturya ve Almanya imparatorlukları Berlin'de toplanarak Üçlü İmparator Birliği’ni kurdular. Bu birlik kısa zamanda dağıldı. Berlin Kongresi'nde birlik bozuldu. Rusya'nın ayrılmasıyla Almanya, İtalya ile yakınlaşmaya çalışarak, İtalya ile Avusturya arasındaki anlaşmazlıklar gidermiştir. Böylece bu üç devlet üçlü ittifakı kurdular (1883). Üçlü ittifakın kurulması üzerine Fransa ile Rusya arasında da buna benzer bir bağlaşma yapıldı. Daha sonra İngiltere’de Alman korkusundan bu gruba katılarak üçlü ittifaka karşı yeni bir birlik doğmuştur (1907). Sanayi Devrimi Üretimde kol gücünün yerini makinenin almasıdır. Sanayi devrimi önce İngiltere'de başlamış, daha sonra Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde etkisini göstermiştir. a. Sebepleri: 1. Coğrafi keşifler ve sömürgecilikle ele geçen zenginlik kaynakları ve sermaye birikimi 2. Rönesans ve Aydınlanma sürecinde ortaya çıkan bilgi birikimi. Sanayi devriminin önce İngiltere'de başlamasının birkaç nedenini şöyle sıralayabiliriz. 1. İngiltere'de uzun süredir bir anayasal monarşi düzeni oluşmuştur. Bu düzenin temelinde mülkiyet hakkının ve bireysel hak ve özgürlüklerin korunması yatar. 2. 18. yüzyıl İngiltere'si zaten dünyanın mali merkezi konumunda idi. Borsa ve bankacılık sektörleri diğer ülkelerden çok ileri idi. 3. Parlamento, kapitalizm ilkeleri doğrultusunda iç piyasada özgür rekabeti önleyici bütün engelleri kaldırmıştı. 4. İngiltere, sanayi için gerekli en temel hammaddeler olan kömür ve demir yönünden zengin yeraltı kaynaklarına sahipti. 5. İngiltere, dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu idi. Bu da ona hammadde kaynakları ve üretilmiş mallar için geniş pazar olanağı sağladı. 6. İngiliz donanması ve güçlü ticaret filoları, taşımacılığı kolaylaştırdı. 7. İngiltere Avrupa'da zaten Rönesans döneminden beri dokumacılık sanayinde başı çekiyordu. 8. İngiltere bir ada ülkesidir. Bundan dolayı Avrupa’daki derebeylik mücadelesi, savaşlar, mezhep kavgaları gibi olaylardan uzak kalmıştır. b. Sanayi Devrimi’nin Gelişim Aşamaları: Sanayi devriminin en önemli gelişmelerinden birisi buharlı makinenin bulunuşudur. 1763'de James Watt, İskoçya'da buharla çalışan makineyi buldu. Bu makinenin gelişmiş biçimi, makine çağının gerçek başlangıç noktasını oluşturur. 1807'de Robert Fulton adındaki Amerikalı buharlı makineyi gemilere uyguladı. 1840'da ilk düzenli okyanus ötesi buharlı gemi seferleri başladı. 1825 tarihinde ilk kez buharlı makine lokomotiflerde kullanılmaya başlandı. 1844'de Samuel Morse Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk ticaret amaçlı telgraf servisini hizmete soktu. 1876'da Alexander Graham Bell telefonu buldu. Tarım teknolojisinde gelişmeler sağlandı. Almanya bu alandaki gelişmelere öncülük etti. Almanlar pancardan şeker çıkarma tekniğini buldu. Bir başka Alman kimyager suni gübreyi yaptı. 1834'de bir Amerikalı mühendis bir biçerdöver icat etti. 1870'lerden sonra konserve yiyecek imalatı hızlı bir biçimde arttı. 1830–1860 arasında İngiltere'de daha etkili maden tasfiye yöntemlerinin geliştirilmesine paralel olarak kömür üretimi hızla arttı. Çünkü yüksek demir ve çelik talebi bu yöntemler sayesinde kolayca karşılanabiliyordu. Bu üretim sayesinde 1800–1830 arasında köprü, kanal, demiryolu vb. gibi inşaatlar hızla arttı. 1850'lere kadar genelde İngiltere'nin tekelinde olan sanayi devrimi, bu tarihten sonra tüm Avrupa'ya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yayıldı. Günümüzde ise, gelişmekte olan ülkelere doğru bir yönelme gözlenmektedir. c. Sonuçları 1. Üretim artmıştır. 2. Ham madde ve pazar sorunu ortaya çıkmıştır. 3. Sömürge elde etme yarışı hız kazanmıştır. Bu gelişmeler yaşanırken Almanya ve İtalya siyasi birliklerini kuramadıkları için sömürgecilik yarışında geç kalmışlardır. Daha sonra siyasi birliklerini tamamlayan bu devletlerin gelişen sanayileri için sömürge elde etmek istemeleri Avrupa'daki dengeleri değiştirmiştir. Özellikle Almanya ile İngiltere büyük bir rekabete girmişlerdir. BEŞİNCİ ÜNİTE OSMANLILARDA DEVLET YÖNETİMİ Osmanlılarda Devlet Anlayışı Osmanlı Devleti’nde de daha önceki Türk Devletlerinin hâkimiyet anlayışı devam etmiş, ülke hanedanın ortak malı kabul edilmiştir. Hâkimiyet anlayışına göre hanedana mensup bütün erkek çocukların hükümdar olma hakkı vardır. Osmanlı Padişahlarından I. Murat bu geleneği değiş¬tirmiş, ülkeyi bundan sonra "hanedanın değil, sadece hükümdarın ve oğullarının malı" haline getirmiştir. Böylece merkezi otoritenin güçlenmesini sağlamıştır. Taht Kavgaları ve Kardeş Katli Hâkimiyet anlayışının en önemli sonucu olan taht kavgaları ile devletin par-çalanmasının önüne geçmek amacıyla Fatih Sultan Mehmet şehzade katline müsaade eden kanunlar çıkarmıştır. Fatih çıkardığı kanunlar ile (Kanunname-i Ali Osman) Türk tarihinde ilk kez tam olarak merkeziyetçiliği kurmuştur. Tahta çıkan şehzadeye Nizam-ı Âlem için kardeşlerini öldürme yetkisi veren bu kanunlar ile padişah mutlak bir hükümdar haline gelmiştir. l. Ahmet “Ekber ve Erşed” Sistemini getirerek tah¬ta, hanedana mensup erkekler içerisinde en büyük olanının geçmesini kanunlaştırmıştır. Osmanlı Hanedanı ve Padişahlar Os¬manlı hanedanı Oğuzların Kayı boyuna mensuptur. Hükümdara, "Sultan, Padişah, Bey" gi¬bi unvanlar verilirdi. Sultan unvanını, ilk kez I. Murat kullandı. Bundan başka han, hakan, hünkâr gibi unvanlarda kullanılıyordu. II. Murat’tan itibaren padişah unvanı kullanıldı. Görünüşte padişahlar memle¬ketin sahibi sayılırdı. Her türlü yetki sultanın elin¬deydi. Fakat bu yetkisini hiç bir zaman keyfi olarak kullanamazdı. Kanun, nizam ve töreye dayanarak devlet işlerini yürütürdü. Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanı ile tüm İslam dünyasının lideriydiler. Şehzadeler Osmanlı Padişahlarının erkek çocuklarına "Şehzade" veya "Çelebi" kız çocukları¬na ise "Sultan" unvanı verilirdi. Sancağa Çıkma Hâkimiyet anlayışına göre bütün şehzadelerin hükümdarlık hakkı olduğundan hepsinin hükümdar olacakmış gibi yetiştirilmesi gerekmiştir. Şehzadeler sarayda gerekli eğitimi gördükten sonra, yüksek haslarla kendilerine gösterilen sancaklarda bulunurlar ve oraları idare ederlerdi. Bir şehzade tayin edildiği sancağa gönderilir, yanına devlet işlerinde tecrübeli, devrin en iyi bilgili ulemasından "lala" denilen bir hoca ve¬rilirdi. Şehzadeler sadece Anadolu'daki sancaklara gönderilirdi. Rumeli'deki sancaklara kesinlikle tayin edilmezlerdi. Rumeli'de Sancak Verilmemesinin Nedenleri Rumeli halkının isyan eden ve saltanata or¬tak olmak isteyen şehzadeleri her zaman desteklemeleri Rumeli'de başka devletlerden yardım alına¬bilmesi Rumeli'nin sefer yolları üzerinde bulunma¬sı ve şehzadelerin kışkırtılabilmesi Anadolu'nun daha kolay kontrol altında tutu¬labilmesi Anadolu halkının tamamen Müslüman ol¬ması En Önemli Şehzade Sancakları Bursa, Amas¬ya, Antalya Manisa, Balıkesir, Sivas, Kütahya, Eski¬şehir, Aydın, Isparta ve İzmit gibi şehirlerdi. Sancağa Çıkma Uygulamasının Faydaları Şehzadeler, ileride devletin başına geçtik¬leri zaman hiçbir güçlük ve acemilik çekmeden dev¬leti yönetmeye başlarlardı. Zaman zaman bir sefere de gönderilerek komutanlık sanatını da öğrenmele¬ri sağlanırdı. II. Selim döneminden itibaren sadece hükümdarın büyük oğlu sancağa gönderilmeye başladı. (III. Murat ve III. Mehmet bu şekilde tahta çıkmıştır.) Kafes Usulü I. Ahmet devrinde "Sancağa Çıkma" geleneğinin kaldırılma¬sı şehzadelerin tecrübesizliğini de beraberinde ge¬tirmiştir. Sancağa çıkma geleneğinin kaldırılması “Ekber ve Erşed” sisteminin bir sonucu olmuştur. Zira şeh¬zadelerin öldürülmesinin yasaklanmasından sonra onların sancaklara gönderilmeleri devlet için tehlike arz etmiştir. Sancak bölgelerinde güçlenen şehza¬delerin isyanlarını önlemek için merkezde kontrol altında tutulmuştur. “Kafes Usûlü” uygulamasına geçilmiştir. Bu usul şehzadelerin tecrübesiz ve bunalımlı yetişmesine yol açmış, duraklama dönemine girilmesinin en önemli iç sebeplerinden biri olmuştur. Ancak, taht kavgalarının önüne geçilmiştir. Padişah buyruklarına ferman denirdi. Merkez Teşkilâtı Osmanlı Devleti, merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Devlet yönetiminin merkezinde padişah ve saray teşkilatı bulunurdu. Başkent Devletin merkezi İstanbul’du. İstanbul, Dersaâdet, Âsitâne, Bâb-ı Âliyye, Belde-i Tayyibe isimleriyle anılırdı. Saray Padişahlar sarayda hem hayatını devam ettirmiş hem de devleti yönetmiştir. İlk saray Bursa’nın fethi ile Bursa’da yapılmıştır. Edirne’nin alınması ile Edirne’de saray inşa edilmiştir. Fatih döneminde İstanbul’un fethi ile Topkapı Sarayı yapılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren padişahlar, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında oturmuşlardır. Saray, sadece yönetim ve askerlik açısından değil, Osmanlı edebiyatı, sanayi, ekonomik ve sosyal hayatı bakımından da geniş teşkilatlı bir merkez olmuştur. Osmanlı Saray Teşkilâtı Osmanlı sarayı, genel olarak üç bölümden oluşurdu. Enderun ve Bîrun… Bâbüssaade ise bir ara bölümdür ve genelde törenlerin yapıldığı bir alandır. Kapıkulu Sistemi Osmanlılarda yönetim ve askerlik görevlerinin yerine getirilmesinde gerekli olan insanları yetiştirmek için kurulan sistemin adı Kapıkulu Sistemi’dir. Devşirme Sistemi Osmanlılarda, genelde Balkanlarda bulunan Hıristiyan ailelerin küçük yaştaki çocuklarının Müslüman-Türk ailelere verilerek eğitildiği ve zamanla devlet hizmetine alındığı bir uygulamadır. Devşirme sistemiyle alınan oğlanlar, Acemi Ocağı’na seçilirdi. Edirne Sarayı, Galata Sarayı ve İbrahim Paşa Sarayı’nda eğitimlerine devam ederlerdi. Bunlara İç oğlan denirdi. Seçilen çocuklar, Topkapı Sarayı’na alınır, Enderun’da eğitimlerine ve hizmetlerine devam ederlerdi. Enderun Odaları Has Oda Kırk kişilik padişahın günlük hizmetinde bulunan bir odadır. Görevliler Has Odabaşı: Bu görevlilerin başıdır. Silahdâr: Padişahın silahlarıyla ilgilenirdi. Çuhadâr: Padişahın dış giyimiyle ilgilenirdi. Dülbentçi: Padişahın iç giyimiyle ilgilenirdi. Rikabdâr: Padişahın ayakkabılarıyla ilgilenirdi. Hazine Odası Padişahın özel eşyalarıyla ve hazinesiyle ilgilenirlerdi Kiler Odası Sofra hizmetiyle görevli olanların kaldığı odalardır. Seferli Odası Müzisyen, berber gibi görevlilerin bulunduğu odadır. Harem Padişahın özel hayatının geçtiği, eş ve çocuklarının yaşadığı bölümdür. Birun Sarayın dış bölümüdür, devlet işlerinin yürütüldüğü kısımdır. Görevliler Yeniçeriler Kapıkulu Ocağı’nın yaya askerleridir. Altı bölük Halkı Kapıkulu Ocağı’nın atlı askerleridir. Altı kısımdır. Topçular Cebeciler Mehterler Müteferrikalar İstanbul’un Yönetimi Fatih zamanından itibaren devletin merkezi İstanbul oldu. Padişah, sadrazam, şeyhülislam ve tüm merkez örgütü buradadır. Başkent olmasından dolayı İstanbul'un yönetimi ayrı¬ca düzenlenmişti. Şehrin genel düzen ve güvenliği doğ¬rudan sadrazamın sorumluluğundaydı. Sadrazam, se¬fere çıktığında İstanbul'la ilgilenmek üzere bir Sadaret Kaymakamı bırakırdı. Şehrin güvenliği, yeniçeri ağa¬sı, subaşı ve asesbaşı tarafından sağlanırdı. Beledi¬ye hizmetlerinden şehremini, adalet işlerinden taht kadısı sorumluydu. Sivil kuralları çiğneyen yeniçeriler ve diğer askerler arasında düzeni Muhzır Ağa sağlar¬dı. İstanbul'daki her türlü ticaret faaliyetlerinin denet¬lenmesi Muhtesib’in göreviydi. Yapılacak binaların mimarbaşı tarafından onaylanması gerekirdi. Divan-ı Hümayun Kuruluşu Osmanlı Devletinde merkezi teşkilatın en önemli kurumu Divan-ı Hümayun’dur. Devletin en önemli askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal mesele¬lerinin görüşüldüğü en yüksek karar ve yönetim ku¬ruludur. Temelleri Orhan Bey döneminde atılmıştır. Son şeklini ise Fatih döneminde almıştır. Padişah başkanlığında, o bulunmadığı za¬man Vezir-i Azam başkanlığında devlet merkezi (başkent) veya hükümdarın bulunduğu yerde topla¬nırdı. Devlet işlerinin en son karar organı burası idi. Divan bu özelliğini her zaman korumamıştır. Her ne kadar divan kararları uygulanmışsa da yine de son söz padişahındır. Bu yönüyle divan bir danışma or¬ganı durumuna gelmiştir. Divanda devletlerarası ilişkiler görüşülür. Halkın şikâyetleri dinlenir ve bazı davalara bakılarak onlar karara bağlanırdı. Divanda görüşülen ve alınan kararlar "Mühimme Defterleri"ne yazılırdı. Divan haftanın her günü sa¬bah erkenden toplanmakta ve Padişah başkanlık etmekte idi. Divan görüşmeleri öğle vaktine kadar devam ederdi. Fatih, divan başkanlığını Vezir-i Azam'a bırakarak görüşmeleri kafes (kasr-ı adl) arkasından iz¬lemeye başladı. Böylece divan üyeleri görüşlerini serbestçe söyleyebilmeye başlamışlardır. Bu uygulama ile sadrazamlık mevkiinin önemi artmış ve güçlenmesine sebep olmuştur. Divanda halkın din, dil, mezhep, cins ve statü¬süne bakılmaksızın Osmanlı ülkesinde yaşayan herkesin başvurusu dikkatle görüşülürdü. Divan ka¬rarlan kesindi ve değiştirilmesi mümkün değildi. Divan-ı Hümayun duraklama döneminden itibaren güç kaybetmeye başlamıştır. Bab-ı Ali yani sadrazamlık hükümet merkezi haline gelmeye başlamıştır. II. Mahmut döneminde Divan-ı Hümayun kaldırılmış yerine nazırlıklar (bakanlıklar) kurulmuştur. Divanın Üyeleri Divan üyeleri, üç kısımdır. 1.Seyfiye (Sadrazam, vezirler, Kazasker, Nişancı, Defterdar, Yeniçeri ağası, Kaptan-ı derya) 2.İlmiye (Müftü, Şeyhülislam, kadılar, müderrisler) 3.Kalemiye (Defterdar ve Nişancı’ya bağlı kâtipler ve kalemler) Padişah: Padişahlar İstanbul'un fethine ka¬dar divanın tabii üyesi ve başkanıdır. Fatih devrin¬de, divanda üyelerin görüşlerini daha rahat söyle¬yebilmesi amacıyla "kafes sistemi" getirilmiştir. Ye¬ni sistemle padişahlar divan toplantılarına katılma¬mış, ancak dilediklerinde kafes arkasından toplan¬tıyı takip etmişlerdir. Vezir-i Azam : Devlet işlerini Padişah adına yöneten hükümet başkanına Vezir-i Azam veya Sadr-ı Âzam denilirdi. Devletin en yüksek rütbeli me¬murudur. Padişah adına mutlak vekil sayılırdı. Sadr-ı Azamın sözü ve yazısı Padişahın fermanı ve irade¬si kabul edilirdi. Padişah olmadığı zamanlarda Diva¬na başkanlık yaparlardı. Osmanlı Devleti’ndeki tayin¬ler ve görevden almalarla, terfi ve ilerlemelerde birinci derecede sorumlu idi. Padişahlar sefere çıkmadığı zamanlar Vezir-i Azam'lar Başkomutan vekili olarak sefere çıkarlar kendilerine Serdar-ı Ekrem unvanı verilirdi. Padişahın mührünü de taşırdı. Çok önemli bir özrü olduğunda veya sefere çıktığında yerine “Sadaret Kaymakamı “ denilen vekili bakar ve divana başkanlık ederdi. Vezirler: Vezir sayısı ikiye çıkınca bunlar¬dan biri Vezir-i Azam yapıldı. Diğer vezirde Divana katıldı fakat yetkisi geniş değildi. Giderek vezir sa¬yısı arttı. Fatih döneminde dört kişi oldu. Vezirler yalnız merkezde değil taşra örgütünde de görevlen¬diriliyordu. Bugünkü Devlet bakanlarına benzerdi. Kazasker: Divanda büyük davalara bakar¬dı. Şer'i ve örfi konularda görüşü alınırdı. Kendi bölgelerinde kadı ve müderrisleri atama veya görevden alma işlerine bakardı.(İstanbul, Bursa ve Edirne kadılarını sadrazam atardı.) adalet, eğitim, kültür ve diyanet işlerine bakarlardı. I.Murad döneminde kurulmuştur. Fatih döneminde ise Anadolu ve Rumeli kazaskeri olarak sayısı ikiye çıkarıldı. Rumeli kazaskeri protokol bakımından daha önce gelirdi. Divanda rütbe bakımın¬dan vezirlerden sonra gelirdi. Defterdar: Devletin gelir ve giderleri ile büt¬çelerini hazırlardı. Divanda mali işlere dair görüşünü belirtirdi. Fatih'ten sonra sayıları giderek artmıştır. Rumeli defterdarı baş defterdar olarak anılırdı. Nişancı: Padişahın, sancak beylerine, beylerbeyine ve hükümdarlara gönderdiği ferman ve beratlara padişahın imzası olan tuğra çekerdi. Devletinin kanunlarını çok iyi bilir¬di. Yeni çıkartılan kanunların usulüne uygun olarak tertip ve tanzimini yapardı. Divanda alınan kararları usulüne uygun olarak yazmak, padişaha ve sadrazama gelen mektupları tercüme ettirerek bunlara cevap hazırlamak görevleri arasında idi. Divandaki görevleri dı¬şında toprakların Dirliklere (Has, Zeamet, Tımar) dağıtılmasını sağlardı. Ülkenin tapu ve kadastro iş¬lerini düzenlerdi. Reisülküttap: Divan’da ki katiplerin şefi olan reisülküttap nişancıya bağlıydı. Kaptan-ı Derya: Osmanlı devletini ilgilendiren denizlerdeki bütün işlerin sorumlusu ve Donanmayı hümayunun başkomutanıdır. Kendi sorumluluğuna giren davalara bakardı. İstanbul’da bulunduğu zamanlarda kendisini ilgilendiren konularda divan toplantılarına katılırdı. Yeniçeri Ağası: Vezir olan Yeniçeri Ağaları divanın daimi üyesiy¬di. Ancak vezir olmayan Yeniçeri Ağalan ise ihti¬yaç duyulduğunda görüşmelere katılarak gerekli bilgi ve görüşünü divana arz ederdi. Şeyhülislâm (Müftü): 15. yüzyılda Divan'ın doğal üyesi değildi. Ancak yaptığı işler bakımından padişahın en önemli yar¬dımcılarından biriydi Şeyhülislam. Divan'da alınan kararların İslam dinine uygun olup olmadığı konu¬sunda fetva verirdi. Fatih Dönemi'nde rütbe ve ma¬kam olarak kazaskerden sonra gelen müftünün önemi I. Selim Dönemi'nde halifeliğin Osmanlılara geçmesiyle arttı. Kanuni Dönemi'nde Vezir-i Âzam'a eşit hale geldi. Daha önceleri ilmiye sınıfı içersinden seçilen müftüler Kanunî Dönemi'nden itibaren padişah tarafından atanmaya başlamıştır. Bu du¬rum Şeyhülislâmların etkinliğini azaltmıştır. Müftüler, Şeyhülislam ismini 18. yüzyıldan sonra almıştır. Osmanlı Ordusu Kuruluşun ilk yıllarında Osmanlı kuvvetlerini aşiret kuvvetleri oluşturuyordu. Beyliğin kurucusu Osman Bey zamanında düzenli bir ordu yoktu. Sa¬vaş zamanında aşiret kuvvetleri toplanır, savaş bit¬tikten sonra dağılırdı. Orhan Gazi döneminde biner kişilik iki grup askeri kuvvet teşkil edildi. Bu ilk aske¬ri kuvvete "Yaya ve Müsellem" denildi. Yaya ve Mü¬sellemler ilk ücretli askerlerdi. Toprakları ekip biçerlerdi. Bu top¬raklardan dolayı vergi vermezlerdi. Bunlar 15. yüz-yılın ortalarına kadar kullanılmışlar, Kapıkulu As¬kerleri çoğalınca geri hizmete alınmışlardır. Osmanlı Kara Ordusu Kapıkulu Eyalet Yardımcı Ocakları Askerleri Kuvvetler Kapıkulu Ocakları Kapıkulu askerleri, Kapıkulu Piyadeleri ve Ka¬pıkulu Süvarileri olmak üzere iki sınıftan meydana geliyordu. Kapıkulu Piyadeleri Acemi Oğlanlar Ocağı Bütün ocakların temelini oluşturan bu ocak, Rumeli'de fetihlerin ge¬nişlemesiyle kurulmuştur. Fetihlerde esir düşen Hıristiyan çocukları Türk-İslam terbiyesiyle yetişmiş¬ler, acemi oğlanlar ocağına verilmişlerdi. Bu ocak ilk olarak Gelibolu'da kuruldu. Burada savaş usûl ve nizamını öğrendikten sonra Acemiler Yeniçeri ocağına nakledilirlerdi. Yeniçeri Ocağı Acemi ocağı ile birlikte I. Murat tarafından kurulmuştur. Kapıkulu piyadeleri¬nin en itibarlısı idiler. Üç ayda bir "Ulufe" denilen maaş alırlar, savaşlarda, padişahın yanında mer¬kezde bulunurlardı. Evlenmeleri ve askerlik dışında bir işle uğraşmaları yasaktı. III. Murat döneminden itibaren bozulmaya başlamış, II. Mahmut döneminde kaldırılmıştır. Cebeci Ocağı Ordunun savaş malzemele¬rini (ok, yay, tüfek, kurşun, barut) yaparlardı. Topçu Ocağı: Top dökmek, top mermisi yapmak için kurulmuştur. Savaşta yeniçerilerin ön¬lerinde sıralanırlar, hem yeniçerileri korurlar hem de düşmanın ilerlemesine mani olurlardı. Daha sonraki dönemlerde özellikle Fatih zamanında silah sanayisinde büyük gelişmeler mey¬dana geldi. Surları yıkan topların kullanılması gibi. Fatih"ten sonra Kapıkulu Piyadelerine üç yeni sınıf katılmıştır. Humbaracı Ocağı, Top Arabacıları Ocağı, Lağımcılar. Kapıkulu Süvarileri Bunlar, sarayın En¬derun kısmıyla dış saraylardaki iç oğlanların ve Ye¬niçeri Ocağından terfi kişilerden teşkil edilirdi. Altı bölükten oluşmuştu. Sipahiler: Hükümdarın sağında bulunarak sefere giderlerdi. Silahtar: Hükümdarın solunda bulunurlar¬dı. Savaş meydanında Sipahla beraber padişahın çadırını korurlardı. Sağ Ulufeciler ve Sol Ulufeciler: Savaşta saltanat Sancaklarını korurlardı Sol Garipler ve Sağ Garipler: Ordu ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı. Kapıkulu Ocaklarının Özellikleri Genellikle devşirmelerden seçilirlerdi. Masrafları devlet tarafından karşılanırdı. İstanbul'da ya da sınır boylarındaki kale¬lerde otururlardı. İstanbul'un güvenliğini de sağlarlardı. Ulufe adıyla üç ayda bir maaş alırlardı. Her hükümdar değişikliğinde cülus bahşişi alırlardı. Devletin teknik askeri gücünü oluştururlardı. Savaşta, Padişahı, Sancakları ve Hazine¬leri korurlardı. Merkezi otoritenin bozulmasıyla pek çok is¬yan çıkarmışlardır. Eyalet Askerleri Tımarlı Sipahiler Osmanlı devletinin dayan¬dığı en büyük kuvvetti. Bu ordu, sadece savaş, zamanlarında teşekkül ederdi. Osmanlı toprak siste¬mine göre meydana getiriliyordu. Köken olarak Türk olup devletten dirlik almış ve tımarların başın¬da bulunmuşlardır. Sipahiler devletten maaş almaz¬lardı. Anadolu ve Rumeli'nin Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük rol oynamışlardır. Dirlik sahipleri, aldıkları gelirlerin bir kısmı ile geçinirler, geriye kalan kısmı ile atlı asker beslerler¬di. Bunlara cebelu denirdi. Savaş zamanında cebelunun bütün masrafları dirlik sahibine aitti. Böylece devlet hiç masraf yapmadan büyük bir orduyu sava¬şa hazırlamış oluyordu. Azablar: Bunlar Anadolu'dan toplanmış bekâr Türk gençleri idi. Ordunun yaya askerlerini oluştururlardı. Masrafları toplandıkları yerlerin halkı tarafından karşılanıyordu. Akıncılar: Uç ve sınır boylarında görev ya¬parlardı. Hafif süvari birlikleri olup Türklerden oluşur¬du. Akıncılar, ordunun keşif hizmetini yapmak, esir alarak düşman hakkında bilgi edinmek, nehir geçitle¬rini tespit ederek köprü kurmak gibi hizmetleri yapar¬lardı. Çok çabuk hareket ederler, etrafa korku salarak düşman halkının moralleri üzerinde etkili olurlardı. Osmanlı Akıncı Ocağının gayesi, düşmanın askeri ve iktisadi gücünü sarsmak, tahrip etmek, muntazam orduya yol açmaktı. Haber alma işlerin¬de de birinci derecede kullanılırdı. Müsellemler ve Yayalar (Yörükler): Yaya ve müsellemler, Türkmen aşiretlerinden toplanan birliklerdir. Gönüllüler: Beylerbeyleri yeniçeri ordusu¬nun bozulmaya başladığı dönemlerde, ücretli asker¬ler kullanmaya başlamışlardır. Bunlardan atlı olanla¬ra "Sekban", yaya olanlara "Sarıca" denmiştir. Sakalar: Ordunun su ihtiyacını karşılayan birliklerdir. Yardımcı Kuvvetler Osmanlı'ya bağlı olan ve iç işlerinde serbest bulunan beyliklerin gönderdiği kuvvetlerdir. (Erdel, Eflak, Boğdan, Kı¬rım) Kanuni döneminde ordunun mevcudu 180 bin civarında idi. Donanma Türk tarihinde donanmaya en fazla değeri Osmanlı Devleti vermiştir. İlk dönemlerde denizlere kıyısı olmadığı için donanması yoktu. Orhan Bey Dönemi'nde Karamürsel'de tersane kurulması (1327) denizlere kıyısı olan Karesi Beyliği'nin alınması (1345) ve Edincik üssünün kurulması (1350), da¬ha sonraları da Saruhanoğulları, Menteşeoğulları ve Aydınoğulları beyliklerinin alınmasıyla Os¬manlı denizciliği gelişmeye başlamıştır. Beyliklere ait deniz gücü, Osmanlı donanmasının çekirdeğini oluşturmuştur, ilk büyük Osmanlı tersanesi Yıldı¬rım Bayezid Dönemi'nde Gelibolu'da kuruldu. Os¬manlı Devleti'nin en büyük tersanesi ise Haliç tersanesiydi. En önemli savaş gemileri burada yapı¬lırdı. Ayrıca Sinop, Süveyş ve Cezayir'de de tersa¬neler kurulmuştur. Bunların başında bulunan tersa¬ne emirleri Kaptan-ı Derya'ya bağlıydı. Kaptan Paşa ya da Kaptan-ı Derya adı verilen donanma komutanı doğrudan Sadrazama ve Divan'a karşı sorumluydu. Genellikle Batı Anadolu'da yaşayan Türkmen çocukları arasından seçilen deniz asker¬lerine "levent" adı verilirdi. Çalışkan ve başarılı olan leventler paşalığa kadar yükselmişlerdir. Osmanlı donanması ilk büyük gelişmeyi Fatih Dönemi'nde göstermiş, bu dönemde İstanbul’un fet¬hedilmesi amacıyla 400 parçalık bir donanma ku¬rulmuştur. Osmanlı Devleti bu donanmayla Kara¬deniz ve Ege Denizi'nde diğer uluslara üstünlük sağlamıştır. II. Bayezid ve Yavuz Dönemlerinde de gelişmesini sürdüren Osmanlı donanması en parlak devrini XVI. yüzyılda Kanuni Dönemi'nde yaşamıştır. Bu dönemde Akdeniz bir Türk gölü haline geldi. Os¬manlı donanması ilk büyük yenilgisini inebahtı da aldı. Kısa sürede toparlanmışsa da eski gücüne kavuşamamıştır. Sokullu Mehmet Paşa'nın ölümün¬den sonra donanmaya önem verilmemiş ve Osman¬lı donanması önemini kaybetmeye başlamıştır. Osmanlı donanmasıyla fethedilen son yer Girit Adası'dır (1669). Bu tarihten sonra gerekli desteği göremeyen Osmanlı donanması hızla gelişen Av¬rupa devletlerinin donanmalarına karşı koyamaz hale geldi. Çeşme, Navarin ve Sinop baskınların¬da Rus donanması tarafından yakılan Osmanlı do¬nanması, yeniden toparlanamadı. Osmanlılarda Vakıf Sistemi Osmanlı Devleti'nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması zenginlerin kurdukları vakıflara bıra¬kılmıştı. Kişilerin sahip oldukları mallarının tama¬mını veya bir kısmını halkın yararına sunmasına vakıf denir. Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eği¬tim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanında önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devle¬ti'nde başta padişahlar olmak üzere hanedan üye¬leri, yüksek dereceli devlet görevlileri çeşitli vesile¬lerle vakıflar kurmuşlardır. Böylece devlet birçok hizmeti para harcamadan yerine getirebilmiştir. Va¬kıflar yoluyla: Fethedilen topraklarda Türklere yerleşme imkânı sağlanmıştır. Anadolu ve Rumeli'deki şehir, kasaba ve köyle¬rin büyümesi ve bayındır hale getirilmesinde büyük rol oynamıştır. Kurulan imaret, medrese, cami, mescit vb. yapılarla belde ve semtlerin oluşması sağlanmıştır. Devletin egemen olduğu bölgelerde ulaşım, ha¬berleşme ve taşımacılık alanlarında canlı bir hayatın oluşması için yol yapımında vakıflar çalışmalar yapmıştır. Ayrıca yollar kervansa¬raylar ve hanlarla desteklenmiştir. Vakıflar, bütün eğitim ve sağlık kurumlarının fi¬nansmanı için en önemli kaynak olmuştur. Taşınmaz malların vakfedilmesiyle bir yandan tesis edilen kurumların gelirleri karşılanmış bir yandan da bu nakit fonları dönemlerinin kredi kaynağı olarak kullanılmıştır. Vakıflar, devletin askeri yükünü de hafifletmiştir. Vakıflar ticaret hayatının gelişmesi, Kolaylaş¬ması, ortak giderlerin karşılanmasında ve sos¬yal yardımlaşmada etkili olmuştur. Yönetim ve adalet teşkilatındaki bozulmalara para¬lel olarak vakıflar da etkinliklerini kaybetmeye baş¬lamıştır. II. Mahmut tarafından 1836'da Evkaf Ne¬zareti kurularak bütün vakıflar bu bakanlığa bağ¬lanmıştır. MERKEZ TEŞKİLATINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER 18. Yüzyıldaki Değişiklikler 18. yüzyılda, merkez teşkilatında yer alan ku¬rumlardan kaldırılan olmadı. Ancak bu kurumlarda görev yapan kişilerin niteliklerinde değişmeler ol¬muştur: Şehzadelerin sancaklarda tecrübe kazanmadan padişah olmaları etkinliklerini azalttı. Bu geliş¬melerden sonra padişahlar, devlet işlerini sad¬razamlara bırakmaya başladılar. 17. yüzyılın sonlarına doğru Divan'ın devlet yönetimindeki önemi azalmıştır. I. Mahmut ve II. Osman zamanlarında Divan toplantıları kaldırıldı. Devlet işleri sadrazam ko¬nağında görülmeye başlandı. Bu durum sadra¬zamın gücünü artırmıştır. 18. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik ilişkilerin artması kalemiye sınıfının önemini ar¬tırmıştır. Çünkü bu yüzyılda Osmanlı Devleti Batıdaki bazı kurumları alarak ıslahatlara giriş¬miştir. 19. Yüzyıldaki Değişiklikler 19. yüzyılda bütün devlet kurumlarında önemli düzenlemeler yapıldı. Belli başlı bazı düzenleme¬ler şunlardır: II. Mahmut, merkez teşkilatının temel kurumu olan Divan-ı Hümayun'u kaldırarak Avrupa tar¬zında bakanlıklar kurmuştur. Yönetim, adalet ve askerlik işlerinin planlanma¬sı ve yürütülmesi için Dar-ı Şuray-ı Babıali, Meclis-i Valay-ı Ahkam-ı Adliye gibi meclisler kurulmuştur. Tanzimat Fermanı'yla başlayan dönemde yeni meclisler kurulmuştur.(1854’te Meclis’i Âli-i Tanzimat, 1868’te Şura-i Devlet - Danıştay-) dönemde padişahın yetkileri sınırlandırılmış ve kanunun üstünlüğü kabul edilmiştir. Kara kuvvetleri komutanlığı durumunda seraskerlik oluşturuldu. 1876 yılında Kanun-i Esasi ilan edilerek Meşrutiyet yönetimine geçildi. Bu anayasa ile padi¬şahın yanında halkın da yönetime katılması sağlandı. Meşrutiyet Dönemi'nde Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyan adıyla iki tane meclis açıldı. Padişah eski yetkilerini devam ettirdi. II. Meşrutiyet'le (1908) Kanun-i Esasi yeniden uygulanma başlamıştır. 1912 yılından sonra siyasi partiler faaliyete geçti ve hükümetler kuruldu. Taşra Teşkilatı Kuruluş Devrinde devletin merkezleri sırasıy¬la, Söğüt, Bilecik, Yenişehir, İznik, Bursa ve Edirne olmuştur. Sınırların genişlemesi sonucu yönetim yönünden eyaletler oluşturuldu. I. Murat döneminde Rumeli Beylerbeyliği, Yıldırım Beyazıt döneminde ise Anadolu beylerbeyliği oluşturuldu. Anadolu Beylerbeyliği (Önce Ankara sonra Kütahya) Rumeli Beylerbeyliği (Önce Edirne sonra Manastır) Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi Kütahya, Rumeli Beylerbeyliğinin merkezi Manastır idi. Stra¬tejik öneminden dolayı Rumeli Beylerbeyliği daha üstündür. Beylerbeylik değişik sancaklardan oluş¬maktaydı. Sancaklar, Kazalardan Kazalar, Kasaba, Köylerden meydana geliyordu. Bu taksimat sadece idari değil, aynı zamanda askeri idi. Osmanlı Devleti'nde Taşra Teşkilatı Üç Bölüm¬den Meydana Gelmiştir: Merkeze Bağlı Eyaletler (Salyanesiz Eyaletler) Dirlik sisteminin uygulandığı eyaletlerdir. Bu eya¬letler dirliklere ayrılır, maaş karşılığı asker ve görevlilere verilir, "yıllıksız eyaletler" de denilen bu eyaletler, XVI. yüzyılda Rumeli, Bosna. Temaşvar, Budin, Eğri, Anadolu, Zülkadriye, Trab¬zon, Şam, Halep, Hakka, Diyarbakır, Van, Kars. Kıbrıs ve Kefe eyaletlerinden oluşuyordu. Özel Yönetimi Olan Eyaletler (Salyaneli Eyaletler) Bunların gelirleri dirliklere bölünmez, vali ve as¬kerlere belli bir maaş verilirdi. Bu tür eyaletlere salyaneli (yıllıklı) denirdi. Salyaneli eyaletlerin geliri iltizama verilirdi. Bu eyaletlerden alınacak belli miktardaki verginin devlet hazinesine yatı¬rılmasına iltizam, açık arttırmayla vergileri top¬lamaya hak kazanan kişiye mültezim denirdi. Mültezim devlete verdiği peşin vergiyi, salyaneli eyaletlerden kendisi toplardı. Trablusgarp. Tunus, Cezayir, Mısır, Bağdat, Yemen ve Ha¬beş eyaletlerinde bu sistem uygulanmıştır. İmtiyazlı Eyaletler Bunlar içişlerinde serbest olup, siyaset bakı¬mından Osmanlı Devleti'ne bağlıydılar. Yöneti¬cileri padişah tarafından bölgenin ileri gelenleri arasından atanırdı. Kırım Hanlı-ğı, Eflak, Boğdan, Erdel ve Hicaz, Rakuza ve Sakız cumhuriyetleri bu statüye dahildi. Yıllık belli bir miktar vergi verirlerdi. Savaş zamanı yardımcı kuvvet olarak asker göndermek ile yükümlüydüler. Kırım Hanlığı ve Hicaz Emirliği vergi vermezdi. Hicaz emirliği şerif adı verilen peygamber soyundan gelen kişilerce yönetilirdi. Hicaz emirliğinin savaş zamanı asker gönderme yükümlüğü yoktu. Beylerbeylik: Başında o bölgenin en yüksek askeri ve mülki otoritesini elinde bulunduran Beyler¬beyi bulunurdu. Has adı verilen en geniş topraklar tımar olarak verilirdi. Sefere çıkarken Eyâlet deni¬len beylerbeyi mıntıkasındaki, bütün Sancak Beyle¬rini ve Tımarlı Sipahilerini yanma alıp istenilen yer¬de orduya katılırdı. Beylerbeylerinin kendilerine bağlı diğer idari birimler üzerine geniş yetkisi yoktu. Sadece teftiş yaparlardı. Beylerbeyi merkez sanca¬ğının idaresinden sorumlu idi. Sancaklar: Başında Sancak Beyleri bulunur¬du. Adli işlere bakan birde kadı bulunurdu.Sancakların idari, mülki ve asayiş işlerinden so¬rumlu idi. Sancak Beyi bir şehzade ise yetkileri da¬ha geniş olurdu. Sancak Beyi herhangi bir savaş halinde, san¬cağı içindeki tımarlı sipahileri toplayarak Beylerbe¬yinin komutasına girerdi. Kazalar: Başında Kadılar, Alay Beyleri ve Su¬başılar bulunurdu. Güvenlik işlerinden Subaşılar so¬rumlu idiler. Taşra yönetiminde Kadı, her türlü idari işlemi yargı denetimin de tutan önemli bir görevli idi. Kadıların Görevleri: İslam hukukunu uygularlar, kişiler arasında¬ki anlaşmazlıkları çözümlerler. Miras, ticaret ve nikah işlemlerini karara bağlardı.(Noterlik hizmeti yapardı.) Vergilerin toplanması ve bunların hazineye aktarılmasını sağlardı. Görev bölgesinde denetim yapardı. Merkezden gönderilen emirler halka duyu¬rur, halkın şikayetlerini de Divana iletirdi. Köy: Osmanlı Devleti'nde en küçük yerleşme yeridir. Köyün önderi imam veya köy kethüdası idi. Toplanma merkezi ise cami idi. Yönetici seçimle belirlenir ve Kadı’nın ataması ile gerçekleşirdi. Taşra Yönetimindeki Diğer Görevliler Taşra yönetimindeki beylerbeyi veya sancakbeyi kadı ikilisinin yönetimi altında halkın sosyal ve ekonomik faaliyetlerinin yürütülmesi için birçok gö¬revli bulunuyordu. Padişah tarafından görevlendiri¬len bu kişiler hazineden maaş almazlar, reayadan gördükleri hizmete karşılık kanunlarda belirtilen vergi, resim ve harçları alırlardı. Böylece resimler toplanır ve verginin alınmasına neden olan görev¬ler yerine getirilirdi. Taşrada Muhtesip, Kapan Emin¬leri, Beytülmal Emini ve Gümrük Eminleri gibi gö-revliler bulunuyordu. Mahalli Teşkilat Devlete bağlı halkın kendi beldesindeki düzen ve hizmetlerin yerine getirilebilmesi, ortaklaşa harcamaların gerçekleştirilebilmesi ve daha önemlisi bi¬reylerin devlet karşısındaki iradesinin belirlenebilmesi için mahalli örgütler kurulmuştur. Mahalle ve Köy Teşkilâtı Mahalle ve köy teşkilatında en önemli görevliler; Mahalle imamı ve Yiğitbaşı idi. Mahalle imamı, hü¬kümetin temsilcisi sayılır ve padişahın emirlerini halka duyururdu. Yiğitbaşı, mahalle halkı tarafın¬dan seçilir ve mahallede güvenliği sağlardı. Esnaf Teşkilâtı Osmanlı Devleti'nde esnaflar, lonca adı verilen teşkilata bağlıydı. Her esnaf bir loncaya üye olur, loncanın denetimi ve koruması altında bulunurdu. XIII ve XIV. yüzyıllarda Ahi teşkilatı olarak kurulan bu teşkilat, Osmanlılarda lonca adını almıştır. Her loncada yaşlılardan meydana gelen bir kurul bulunurdu ve en yaşlısına şeyh denilirdi. Loncanın işleri şeyhin yardımcısı konumundaki kethüda tarafından yürütülürdü. Lonca ustalardan oluşurdu. Şeyh çıraklık ve ustalık törenlerini yönetir, cezaların uygulanmasını sağlardı. Her loncada mesleği çok iyi bilen fiyat tespitinde yardımcı olan iki uzman (ehl-i ibre) vardı. Loncanın Görevleri: Üye sayısını, malların kalitesini belirlemek. Esnaf hükümet ilişkilerini düzenlemek. Üyelerin zararını karşılamak, kredi vermek Çalışamayacak durumdaki üyeleri korumak. Cemaat idareleri Osmanlı Devleti'nde cemaat kavramı Hıristiyan. Er¬meni ve Musevi topluluklar için kullanılıyordu. Bu cemaatlere mensup olan kişiler, ibadetlerini ser¬bestçe yapar, istediği işle uğraşır, kendi dinlerine ve dillerine uygun eğitim yaparlardı. Bu cemaatler dini kuruluşlar etrafında birleşmiştir. Devletle Hıristiyan halkın ilişkilerini düzenlemek için Fatih Döneminden itibaren Fener Patrikhanesi ve Patrik görevlendirilmiştir. Aynı şekilde Ermeni ve Yahudi Hahambaşılar da kendi cemaatlerinin tem¬silcisiydi. Cemaatler; evlenme ve boşanma konusunda ta¬mamen kendi kurallarını uygular, ceza hukukunda ise. kadıların kararlarına uyarlardı. Taşra Teşkilatında Meydana Gelen Değişiklikler 18. Yüzyıldaki Değişmeler 17. yüzyıldan itibaren taşra teşkilatı, giderek eski özelliklerini kaybetmeye başladı. Bu deği¬şiklik önce taşradaki yöneticilerde görülmüştür. Eyalet ve sancaklara gönderilen idareciler yer¬lerine gitmeyerek vekiller (mütesellim) tayin ettiler. Bu ne¬denle 18. yüzyılda ortaya çıkan ayanlar güç¬lenmeye merkezi yönetimle çatışmaya ve karşı gelmeye başlamıştır. İltizam usulü yaygınlaşmıştır. Bu uygulamanın sonucunda tımar sistemi ve tımarlı sipahiler iş¬levini kaybetmiştir. Bu durum eyaletlerde ve sancaklarda güvenliğin bozulmasına neden ol¬muştur. Tımar sisteminin bozulmasına paralel olarak topraklar boş kaldı, üretim azaldı, ekonomik sorunlar ortaya çıktı. Ayrıca eyalet ordusu öne¬mini yitirmiştir. 19. Yüzyıldaki Değişmeler II. Mahmut, merkezi otoriteyi güçlendirme yolu¬na gitti. Ayanların merkeze olan bağlılıklarını artırmak için onlarla "Sened-i İttifak" denilen belgeyi imzaladı (1808). Ancak bu belge padi¬şahın yetkilerini sınırladığı gibi ayanların varlı¬ğını da meşrulaştırmıştır. II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdıktan son¬ra yönetime tam olarak hakim olmuş ve ayanlık sistemini ortadan kaldırmıştır. Mahalle ve köylerde muhtarlık oluşturuldu. Tanzimat Dönemi'nde iltizam usulü kaldırılmıştır. Güvenlik için zaptiye teşkilatı kuruldu. Eyaletlerde Büyük Meclis denilen meclisler kuruldu. Sonradan bu meclis Eyalet meclisi adını almıştır. 1864'te Vilayet Nizamnamesi çıkarılarak vilayet, liva (sancak), köy birimlerine ayrıldı. 1871 yılında köy ile kaza arasında nahiyeler kuruldu. Sancaklarda mutasarrıflar, kazalarda kaymakamlar yönetici oldular. Nahiyelerin başına seçimle gelen Nahiye müdürü getirilmesi kararlaştırıldı. İdari Birim Yönetici Asayiş Adalet Eyalet Beylerbeyi Subaşı Kadı Sancak Sancak Beyi Subaşı Kadı Kaza Kadı Subaşı Kadı Köy İmam veya Köy Kethüdası Yiğitbaşı Kadı Naibi Toprak Yönetimi: Daha önceleri Türk-İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de toprak üç birime ayrılmıştı. Mülk Arazi: Osmanlı devletinde halkın elinde bulunan tamamen halka ait topraklardı. Bu tür topraklar ikiye ayrılırdı: Öşür Topraklar: Fetih sırasında Müslüman¬lara ait olan veya ele geçirildiğinde Müslümanlara verilmiş olan topraklardır. Bu topraklar sahiplerinin mülkü olup, istedikleri gibi tasarruf edebilirlerdi. Bu mal sahipleri öldükleri zaman öldüklerinde toprakla¬rı varislerine kalabiliyordu. Devlet bu toprak sahip¬lerinden toprak üretim vergisi olan öşür (onda bir oranında alınan vergi) alırdı. Haraci Topraklar: Fetih sırasında Müslüman olmayan yerli halkın ellerinde "mülk" olarak bırakı¬lan topraklardır. Bu şekildeki topraklarda öşrü top¬raklar gibi sahipleri tarafından şahsi tasarrufa açık¬tı. Miras bırakabilirdi. Yalnız bu topraklardan alınan vergi biraz farklıydı. Haraci topraklardan iki türlü vergi alınırdı. Harac-ı Mukaseme: Toprağın verimine göre alman üretim vergisidir. Harac-ı Muvazzaf: Arazinin yüzölçümüne göre alman vergidir. Vakıf Arazileri: gelirleri cami, medrese, hastane, imarethane, han ve hamam gibi topluma hizmet veren kuruluşların masrafları için ayrılmış arazilerdir. Vakıf arazilerinin alınıp satılması kesinlikle yasak olup vergiden muaf tutulmuşlardır. Vakıf topraklar üzerinde çalışan halk, arazisi hangi vakfa ayrılmışsa öşür vergisini o vak¬fın yöneticisine veriyordu Miri (Emiri) Arazi : Memleketteki toprakların büyük bir kısmı bu topraklardır. Bu topraklar devle¬te ait topraklardır. Bunlar devletin olmakla beraber, ekip-biçmek ve boş bırakılmamak şartıyla yine eski sahipleri üzerinde bırakılıyordu. Kendilerine arazi verilenler, şartlara uyarak, o toprağı ekip biçerler ve öldükleri zaman bu yerler vergisini vermek sure¬tiyle çocuklarına kalırdı. Ancak bu topraklar onu iş¬leyenlerin özel mülkü olmadığı için alınıp-satılamaz, vakıf yapılamaz ve hibe edilemezdi. Miri arazi çok çeşitlere ayrılmış olup, bazı önemlileri kısaca şöyledir: Havass-ı Hümayun : Bu toprakların geliri devlet hazinesine giderdi. Bu toprakların bir kısmı doğrudan padişaha ait olup geliri ise Hazineye gi¬derdi. Paşmaklık : Padişahların kızlarına, anneleri¬ne ve ailelerine ayrılan topraklardır. Malikane : Devlet adamlarına hizmetleri se¬bebiyle mülk olarak verilen topraklardır. Bu toprak¬ların mülkiyeti şahıslara aitti. Ancak tasarruf yetkisi devletin olup, istediği kimseye verirdi. Yurtluk : Sınır boylarını bekleyen asker ailelerine verilirdi. Fetih sırasında bazı komutanların hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklar¬dı. Yurtluk herhangi bir yerin gelirinin hayatta oldu¬ğu sürece bir kimseye verilmesidir. Ocaklık : Bu hakka sahip olanlar, öldüklerin¬de miras hakkı söz konusu olan topraklar idi. Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılmıştır. Mukataa : Gelirleri doğrudan hazineye ayrılan topraklardı. Dirlik Toprakları : Belli hizmet karşılığı devlet adamlarına ve görevlilere verilen topraklardır. Üç kısma ayrılmıştır. Has : Yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklerdir. Haslar padişahlara, vezirlere, divan üyelerine, şehzadele¬re, beylerbeylerine, sancak beylerine verilirdi. Has sahipleri dirliklerinin gelirine göre silahlı ve her an savaşa hazır cebelu beslerdi. Zeamet : Yıllık yirmi bin ile yüz bin akçe geli¬ri olan topraklardır. Orta dereceli devlet memurlarına, kadılara, hazine ve tımar defterdarına, alay beylerine,kethüdalara, kale komutanlarına ve divan katiplerine verilirdi. Zeamat sahipleri ilk yirmi bin akçe hariç sonraki her beş bin akçe için bir cebelu beslerdi. Tımar : Yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliklerdir. Bunlar geçimlerini sağla¬mak ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üze¬re bir kısım asker ve memurlara tahsis edilen top¬raklardı. Tımar sahipleri gelirlerinin üç bin akçesini geçimleri için ayırırdı. Buna kılıç tımarı denirdi. Geri kalan her üç bin akçe için bir cebelü beslerlerdi.Tımar toprakları üç kısma ayrılmıştır. Mustahfaz tımarı : Camii imam ve Hatiplerine verilirdi. Eşkinci tımarı : Savaşta yararlılık gösteren¬lere verilirdi. Hizmet Tımarı : Saray da çalışanlara verilirdi. Dirlik Sisteminin Amaçları: Topraktan daha iyi yararlanma Devlet gelirlerini arttırma Üretimde sürekliliği sağlama Devlete masrafsız asker besleme Ülkenin, Tımar bulunan bölgelerinde devlet otoritesini sağlama. Vergilerin toplanmasını kolaylaştırma Halkın ezilmesini önleme Ülkeyi bayındır hale getirme Ekonomik ve sosyal hayatı düzenleme. Miri araziyi ekip biçen halka ve köylüye reaya denirdi. Bunlar vergileri, devlet o yeri hizmet karşılı¬ğı kime vermişse ona ödüyorlardı. Dirlik sahiplerine de sipahi denirdi. Reaya toprağı ekip biçmek ve ba¬kımıyla yükümlüydü. Tımar rejimi içinde Tımar sahiplerinin ve rea¬yanın hakları karşılıklı olarak düzenlenmiştir. Hiçbir zaman reayanın toprağı bırakıp gitmesine tımar sahibi izin vermezdi. Sipahi'nin çift bozan denilen bir tür tazminat vergisi alma hakkı vardı. Bunun yanın¬da haksızlığa uğrayan köylünün de şikayet hakkı vardı. Eğer sipahi haksızsa hakkında işlem yapılır, dirliği elinden alınırdı. Kuruluş ve Yükselme Dönemleri'nde tımar sis¬temi iyi işlemiştir. Sefer esası üzerine kurulan bu sis¬tem: Savaşların uzaması. Tımarların belli kimselerin elinde toplanması Tımarların iltizama verilmesi Tımarların rüşvet ve iltimasla satılması gibi nedenlerden dolayı bozulmuş II. Mahmut devrinde de kaldırılmıştır. İltizam Sistemi Osmanlı Devleti'nde tımar sistemi içine yerleştirilemeyen faaliyetlerin gerektirdiği parayı sağlayabil¬mek için tımar sistemi yanında bir de iltizam usulü uygulanıyordu. XVI. yüzyılda bazı eyaletlerin ver¬gilerinin açık artırma yoluyla belirli bir bedel karşılı-ğı peşin olarak mültezim adı verilen kişilere bırakıl¬masına iltizam denir. XVI. yüzyılda sınırların genişlemesi sonucu devle¬tin giderleri arttı, uzak bölgelerdeki toprakların ver¬gilerinin toplanması zorlaştı. Böylece uzak eyalet¬lerde tımar sistemi yerine iltizam sistemi uygulandı. Bu sistem ilk defa Kanuni zamanında, Sadrazam Rüstem Paşa tarafından uygulandı. Devlet, uzak bölgelerin vergi gelirlerini açık artırmayla nakit ola¬rak satmış, eyaletlerdeki askerler ve yöneticilerin maaşlarını ödemiştir. Mültezim, tımar sahibi gibi vergiye konu olan faaliyeti yapan zümreleri ve böl¬geyi yöneten kişiydi. Dirlik sahibinin hakları mülte¬zime de tanınmıştı. Merkezi idarenin zayıflamasıy¬la, eyaletlerde asker yetiştirilmemiş ve halktan faz¬la vergi alınarak reaya zor duruma düşürülmüştür. Tarım Osmanlı toplumunda ekonominin en önemli kolu tarımdı. Tarım politikasını belirleyen en önemli uy¬gulama tımar sistemiydi. Bu sistemde toprağın mülkiyeti devlete, işleme görevi köylüye, vergisi si¬pahiye aitti. Köylü, toprağı sürekli işleme ve miras bırakma hakkını devam ettirebilmek için bazı yü¬kümlülükleri yerine getirmek zorundaydı: Sebepsiz olarak toprağını terk edemezdi. Öşür ve diğer vergileri sipahiye ödemek zo¬rundaydı. Toprağını sebepsiz olarak üç yıl üst üste boş bırakamazdı. Eğer bırakırsa toprak ken¬disinden alınırdı. Bu yükümlülüklere karşı devlet de halkın güvenliği¬ni korumak ve düzeni sağlamakla görevliydi. Vergi¬yi toplamakla görevli olan sipahinin de reayaya karşı yükümlülükleri vardı: Üretimin devamlılığını sağlama. Reayanın vergilerini toplama. Cebelu denilen asker yetiştirme. Asker toplama. Asayiş ve düzeni sağlama. Bayındırlık faaliyetlerini yapma. Geniş topraklar, çeşitli iklim özelliklerinin varlığı ve toprak yönetiminin iyi olması nedeniyle tarımsal üretim yüksekti. Ürün fazlası Akdeniz ülkelerine sa¬tılarak önemli gelir sağlanmıştır. Hayvancılık Hayvancılık tarım ekonomisinin ve genel ekonomi¬nin önemli unsurlarından biridir. Osmanlı Dönemi'nin teknolojik seviyesi içinde hayvan, ulaşım ve üretimin en önemli güç kaynağı idi. Hayvancılık, daha çok Doğu.,Orta ve Batı Anadolu'daki göçebe¬ler tarafından yapılmaktaydı. Adet-i ağnam adıyla önemli bir miktar teşkil eden hayvanlar için vergi toplanıyordu. Bursa'da ipek, Ankara'da tiftik, Sela¬nik'te çuha, Bulgaristan'da aba üretimi hayvancılı¬ğı önemli sanayilerin hammadde kaynağı durumu¬na getirmiştir. Osmanlı Devleti'nde hayvancılığın gelişmesinde, boy ve Türkmen geleneklerinin yanı sıra ülkenin coğrafi koşullarının da etkisi olmuştur. Sanayi Esnaf Teşkilatı: Esnaf ve zanaatkârların çalışma ve pazar sorunlarını çözmek, mesleğe yeni ele¬man yetiştirmek amacıyla lonca teşkilatı kurulmuştur. Osmanlı şehirlerindeki loncalar, ekonomik ha¬yatın temeli durumundaydı. Loncaların dışında, esnaflık ve zanaatkârlık yapmak mümkün değildi. Loncalar, devletçe belirlenen kurallara uymak zo¬rundaydı. XVI. yüzyıla kadar Müslüman ve Hıristiyan esnaflar aynı loncaya üye olabilirken, daha sonra loncalar ayrıldı. Loncaların Başlıca Görevleri Ürünlerin kaliteli yapılmasını sağlamak ve fiyatları belirlemek Esnafla hükümet arasında ilişkileri düzenle¬mek Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi sağlamak Halka mesleki eğitim vermek Kendi aralarında iyi bir dayanışma sağlayan lonca yöneticileri, esnaf birliğinin sorunları kadar belde¬nin sorunlarıyla da ilgileniyorlardı. Bu teşkilat halka mesleki eğitim vermeyi de ihmal etmemiştir. Ticaret Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde en önemli ti¬caret merkezi Bursa idi. Fatih Dönemi'nde ülke sı¬nırlarının genişlemesiyle birlikte ticaret de gelişti. Karadeniz kıyılarında Amasra ve Trabzon fethedil¬miş, buralar önemli ticaret merkezleri haline gel¬miştir. XV. ve XVI. yüzyıllarda, Türk tüccarları uluslarara¬sı ticaret faaliyetlerinde görülmeye başlamıştır. XVI. yüzyılda Bursa, istanbul, Kahire, Halep, Kefe, Edirne ve Selanik önemli ticaret merkezleriydi. ipek ve Baharat Yollarıyla gelen mallar, Türk tüc¬carları tarafından Avrupa'ya nakledilirdi. Karadan yapılan ticaret, kervanlarla gerçekleştiriliyordu. Ti¬caret devlet tarafından teşvik edilir ve ticaret eş¬yasından alınan vergiler son derece düşük tutu-lurdu. Hukuk Osmanlı Devleti'nin İlk Yıllarında Hukuk İlk dönemlerde yazılı bir hukuk olmadığından hu¬kuksal anlaşmazlıklar töre ve geleneklere göre çö¬zümleniyordu. Ayrıca Türkiye Selçuklularının hu¬kuki uygulamaları da devam ettirilmiştir. Osmanlı nüfusunun artması, topraklarının genişle¬mesi her alanda olduğu gibi hukuk alanında da dü¬zenlemelere yol açmıştır. Osmanlı Devleti fethetti¬ği yerlerdeki halkın Osmanlı yönetimine uyum sağ¬lamasını kolaylaştırmak amacıyla yürürlükteki ka-nunları bir süre kaldırmamıştır. Osmanlı Hukuku'nun Temelleri Osmanlı Devleti'nde hukuk; şer'i ve örfi hukuk ol¬mak üzere iki temele dayanıyordu. Örfi hukukun şer'i hukuk kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir. Osmanlı Hukukunun Gelişmesi XV. yüzyılda Osmanlı hukuku gelişmeye başla¬mıştır, ilk Osmanlı Kanunnamesi Fatih tarafından Kanunname-i Âli Osman adıyla düzenlendi. Fatih'ten sonraki padişahlar da kanunnameler yap¬mışlardır. Bunların en meşhuru Kanuni Sultan Sü¬leyman'ın kanunnamesidir. XV. ve XVI. yüzyıllarda Şeyhülislâmların verdiği fetvalar Şer'i hukukun ge¬lişmesinde etkili olmuştur. Osmanlı Devleti'nde Hukukun Uygulanışı Osmanlı Devleti'nde bütün davalar Şer'i mahkeme¬lerde çözümleniyordu. Mahkemelerde hâkim ola¬rak kadılar görev yapıyordu. Kararlar Şer’iyye Sicillerine yazılırdı. Kadılar, Şer'i hukuk konularında karar veremediklerinde "Müftü"den fet¬va isterlerdi. Mahkemeler herkese açıktı. Mahke¬menin verdiği karan kabul etmeyenler bir üst mah¬keme olan Divan-ı Hümayun'a müracaat ederlerdi. Burada verilen kararlar değiştirilemezdi. Kadıların yardımcıları (naipler) vardı. XVI. yüzyıl sonlarına kadar toprak kadılığı adıyla seyyar kadı¬lar vardı. Soruşturmalar toprak kadıları tarafından yapılıyordu. Kadıların Vazifeleri İslam hukukunu uygularlar, kişiler arasında¬ki anlaşmazlıkları çözümlerler. Miras, ticaret ve nikâh işlemlerini karara bağlardı. (Noterlik hizmeti yapardı.) Vergilerin toplanması ve bunların hazineye aktarılmasını sağlardı. Görev bölgesinde denetim yapardı. Merkezden gönderilen emirler halka duyu¬rur, halkın şikâyetlerini de divana iletirdi. Osmanlı Hukukunda Meydana Gelen Değişmeler XIX yüzyılda Osmanlı hukukunda önemli değişiklikler olmuştur Avrupa hukuk kuralları örnek alınmıştır. Tanzimat Dönemi'nde, II. Mahmut'un kurduğu Davalar Nezareti; Adliye Nezareti adını aldı (1870). Ticaret ve Temyiz Mahkemeleri kurul¬du. Avrupa ile ilişkilerin yoğunlaşması üzerine maliye, hukuk, ticaret, ekonomi, eğitim ve idare alanlarında birçok kanun ve yönetmelik çıkarıl¬dı. Ceza Kanunu (1840), Ticaret Kanunu (1850), Deniz Ticaret Kanunu (1868) ve yeni çıkan ka¬nunları bildiren Düstur adlı dergi çıkarıldı (1865). Ahmet Cevdet Paşa'nın başkanlığında (Mecel¬le adı verilen) İslâm hukukuna dayalı medeni kanun hazırlandı (1866 – 1878). 19. yüzyıl Osmanlı adalet teşkilatının en önem¬li eksiği mahkemelerde birlik olmamasıydı. Bu mahkemeler dört kategoride incelenebilir: Niza¬miye Mahkemeleri (Adliye nezaretine bağlı yeni mahkemeler), Konsolosluk Mahkemele¬ri (Elçilik ve konsolosluklara bağlıydı, yabancıların davalarına bakardı, dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’na bağlıydı), Şer'i Mahkemeler (Şeyhülislama bağlı, Müslüman halkın evlenme, boşanma, miras v.b. gibi davalarına bakardı), Cemaat Mahkemeleri (Gayri Müslimlerin davalarına bakan mahkemeler, sadrazama bağlıydı). ALTINCI ÜNİTE OSMANLI TOPLUMU Osmanlı Toplumu Toplumun Yapısı Örgütlenmiş gruplar halinde yaşayan insanların oluşturduğu bütünlüğe toplum denir, insanların bir arada yaşadığı en üst seviyedeki örgütlenme biçi¬mine devlet denir. Devlet; halk, ülke ve hükümdar¬lık unsurlarından oluşur. XIV. yüzyıldan itibaren sınırlarını sürekli genişleten Osmanlı Devleti, Anadolu'da Türk nüfusu, bir yöne¬tim altında birleştirdi. Balkanlardaki fetihler sonucun¬da değişik soy ve dinden insanlar ülke nüfusuna ka¬tılmıştır. XVI. yüzyılda sınırlarını iyice genişleten Os-manlı Devleti'nin sınırlarına Suriye, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'daki ülkelerde yaşayan insanlar da dâhil olmuştur. Dolayısıyla Osmanlı Devleti, çok uluslu ve çok dinli bir toplum haline gelmiştir. Müslümanlar yönetici konumundaydı. Devletin Resmi Tasnifine Göre Osmanlı Toplumu Osmanlı Devleti'nde toplum, yönetenler (Askeri) ve yönetilenler (Reaya) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Osmanlı Devleti'nin toplum düzeninin sağlanması için yönetim felsefesinin temeli haksızlıkların önü¬ne geçmek, emniyeti sağlamak, adalete dayalı bir toplum nizamı kurmak ve bunu sürdürmekle görev¬li bir yönetici güce, (devlet gücüne), dolayısıyla bir hükümdara sahip olmaya dayandırılmıştır. Yönetenler (Askeriler) Osmanlı Devleti'nde yönetenler, yönetilenlerden farklı olarak vergi ödemezlerdi. Yönetenler, gördük¬leri vazife ve eğitime göre üç gruba ayrılmıştır. Bunlardan birinci grup olan Seyfiye'nin yönetim gö¬revi vardı. Vezirler, Beylerbeyleri, Sancak Beyleri bu gruptan seçilmiştir. İkinci grup ise, ilmiye sınıfıydı. Medreselerde yetişen bu grup içinden Kazasker, Şeyhülislâm, Müderrisler ve Kadılar seçiliyordu. İlmi¬ye sınıfı eğitim, adalet ve fetva görevlerini üstlen¬miştir. Üçüncü grup ise, Kalemiye sınıfıdır. Defter¬darlar, Nişancılar, Reisülküttaplar ve Divan Katipleri bu sınıftan seçilmiştir. Kalemiye sınıfı devletin ya¬zışma işlerini, maliye ve dışişlerini üstlenmiştir. Yönetilenler (Reaya) Osmanlı Devleti'nde yönetilenlere "reaya" denirdi. Reaya askerlerden farklı olarak vergi öderlerdi. Reayayı, çeşitli din, mezhep, ırk ve dilden topluluk¬lar oluşturmuştur. Devlet yönetiminde hakim unsur Türkler olmakla beraber Rumlar, Ermeniler, Arap-lar, Yahudiler, Romenler ve Slavlar yönetimde yer alabiliyordu. Osmanlı Devleti, her inanç topluluğu¬nu kendi içinde serbest bırakmış ve onları asimle etme yoluna gitmemiştir. Devleti oluşturan halkın en önemli unsuru devleti kuran, ona dilini, gelenek ve göreneklerini veren Türklerdi. Anadolu ve Ru¬meli Türk nüfusunun en yoğun bulunduğu yerlerdi. Osmanlı Devleti'nde yönetilenler dini yönden; Müs¬lümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler diye üç gruba ayrılmıştır: Müslümanlar: Türkler, Araplar ve Kafkasya'da ya¬şayan topluluklar Müslüman’dı. Fetihler sonucunda; Arnavutlar, Bosnalılar ve Hersekliler Müslüman ol¬dular. Müslümanlar yönetici olurlar, askerlik yaparlar ve vergi öderlerdi. Osmanlı Devleti'nde yönetici ola¬bilmek için ilk şart Müslüman olmaktı. Müslümanlar çoğunlukla tarım ve zanaatla uğraşmıştır. Hıristiyanlar ve Museviler: Geniş inanç özgürlü¬ğüne sahip olan azınlıklar ticaret ve tarım faaliyet¬leriyle uğraşmışlar, cizye ve haraç adı ile iki vergi ödemişlerdir. Hıristiyanlar ve Museviler askerlik yapmazdı. Ancak Islahat Fermanı'yla (1856) dev-let memuru olma hakkını elde etmişlerdir. Yerleşme Durumuna Göre Osmanlı Toplumu Osmanlı toplumu yerleşme yerine göre; şehirliler, köylüler ve göçebeler şeklinde üçe ayrılmıştır: Şehirliler; askerler, tacirler ve esnaflardan olu¬şuyordu. Şehirliler grubu yönetim, adalet, eği¬tim, güvenlik, üretim, ticaret ve zanaatkarlık gi¬bi işlerle uğraşmıştır. Köylüler; Osmanlı toplumunun en büyük bölü¬münü köylerde yaşayan halk oluşturuyordu. Köylü, işlediği toprağa karşı çift vergisi öderdi. Kanunların yükümlülükleri dışında köylüler, hür ve bağımsızdı. Köylerde yaşayanlar genellikle tarım faaliyetleriyle uğraşırlardı. Köylüler dirlik sahibine vergi öderler, topraklarını üç yıl boş bırakmaları halinde çift bozan vergisi verirlerdi. Göçebeler (Konar - Göçerler); genellikle hay¬vancılıkla uğraşan göçebeler, Rumeli'ye yer¬leştirilerek buraların Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır. Göçebeler, devlete ağnam ver¬gisi yanında kullandıkları otlak, kışlak ve yaylaklar için de ücret öderlerdi. Osmanlı Toplumunda Sosyal Hareketlilik Osmanlı toplumunda kişiler yönetenler (askeri) ve yönetilenler (reaya) diye ikiye ayrılıyordu. Bu sos¬yal gruplar arasında geçiş serbestti. Bu durum ya padişah fermanıyla ya da kişilerin yetenekleriyle oluyordu. Toplumda sosyal hareketlilik iki şekilde yaşanmıştır: Yatay Hareketlilik Bir toplumun ülke toprakları üzerinde köyden şehre veya bir bölgeden başka bir bölgeye gidip gel¬mesi ya da oraya göçerek yerleşmesi olayına top¬lumun yatay hareketliliği denir. Bu hareketlerin bir kısmı kendiliğinden gerçekleşmiş, bir kısmı da devletin imar ve iskân politikası sonunda ortaya çıkmıştır. Bu uygulama doğrultusunda Anadolu'dan bir kısım Türk aileler Balkanlara yerleştirilmiştir. Devlet ya¬tay hareketliliği teşvik etmiş ve bu hareketliliğe ka¬tılanların yerlerini terk etmelerini önlemek için ted¬birler almıştır. Dikey Hareketlilik Dikey hareketlilik; bir toplulukta sınıflar arası geçiş¬leri ifade eder. Osmanlı Dönemi dahil Türk toplu¬munda hiçbir zaman doğuştan gelen ve birbirine geçişi kabul etmeyen bir sınıf sistemi görülmemiş¬tir. Mesela; askeriye mensupları, emekli olduğun¬da veya görevinden alındığında yönetilenler sınıfına (reaya) geçmiş olurdu. Reayadan bir kişi de padi¬şahın fermanıyla askeri sınıfa geçebilirdi. Bunun için gerekli şartlar şunlardı: Müslüman olmak Devlet görevini en iyi şekilde yapmak Padişaha tam bağlı olmak Osmanlı Devleti'nde yönetenler sınıfına geçebil¬menin yollarından biri devşirme sistemi, diğeri de medrese eğitimi görmekti. Savaşlarda başarı gös¬tererek tımar sahibi olmak, kalemiye sınıfına dâhil bir büroya kâtip olarak girmek de yönetenler sınıfı¬na geçmenin yollarındandı. Osmanlı Toplum Yapısında Meydana Gelen Değişmeler XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren taşra yöneti¬miyle ilgi olan dirliklerin büyük bölümünü ele geçiren kapıkullarının merkezden bağımsız olarak çiftlik ve malikaneler kurmaları resmi hüviyet sahibi ye¬ni tip köy zenginini ortaya çıkarmıştır. Bu gelişme-lerden sonra tımarlı sipahilerin büyük bölümü dir¬liklerini kaybetmiştir. Yeni gelişmeler köylünün; Arazilerinin daralmasına, Geçim sıkıntısına düşmesine ve borçlarını ödeyememesine, Elinden çıkardığı topraklarda ücretle çalış¬masına, Köyünü terk etmesi gibi kötü durumlara ne¬den olmuştur. Osmanlı dirlik sisteminin bozulması ve Coğrafya Ke¬şifler’inden sonra Anadolu'da ticari canlılığın kaybol¬ması ekonomik sıkıntılara yol açmıştır. İşsiz kalan halk Anadolu'daki isyanlara katılmıştır. 17. yüzyı¬lın ikinci yarısına kadar devam eden Celali İsyanları Anadolu'daki halkı önemli ölçüde etkilemiştir: Tımarlı sipahiler ortadan kalkmıştır. Celâlilere karşı silahlanan köylüler, ayanla¬rın paralı askeri olmuştur. Köyden şehire ve güvenli bölgelere göçler hızlanmış, yeni köyler kurulmuştur. Tarım üretimi düşmüş ve köy - şehir denge¬si bozulmuştur. Bu olumsuzluklara karşı devlet, köylünün mülkünü gasbeden ehl-i örfe karşı 17. yüzyıl boyunca adaletnameler yayınlanarak halkı korumak istediy¬se de tam başarılı olmamıştır. 18. Yüzyılda Toplumsal Alandaki Değişmeler Avrupa ile diplomatik ilişkilerinin yoğunlaşması¬na paralel olarak kalemiye sınıfının önemi art¬mıştır. Avrupa'nın etkisiyle değişik alanlarda ıslahatlar yapılmıştır. Avrupa'dan uzmanlar getirilmiştir. 18. yüzyılda devşirme sistemi önemini kay¬betti. Bunun sonucunda reayaya mensup kim¬seler yoğun olarak yönetici kadroya girmiştir. Yöneticilerin etnik yapısı Türkler lehine değişti. Bu nedenle 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı yüksek idareci ve bürokrasisi devşirme kaynak¬lı değildir. 18. yüzyılda devlet savaştan çekinmiş, mo¬dern eğilimli, yenilik taraftarı ve İstanbul’daki Avrupalı devletlerin elçileriyle boy ölçüşebile¬cek tecrübeli kişiler yönetime getirilmiştir. Ayan ve Eşraf Osmanlı toplumunda 18. yüzyılda kimlik değişti¬rerek yeni bir rol üstlenen gruplardan biri de ayanlardır. Osmanlı toplumunda her zaman bulunan ayan ve eşraf yönetimle şehir halkı arasında diya¬logu sağlamıştır. 19. yüzyılın başlarında iyice güçlenen ayanlar, merkez üzerinde etkili olmuşlardır. Ancak II. Mah¬mut, yeniçerileri ortadan kaldırdıktan sonra merkezi yönetimi güçlendirmiş ve ayanlara son vermiştir. İskan Faaliyetleri Osmanlı Devleti önceleri fethettiği yerlere Türk nüfusu taşırken, 17. yüzyılın sonlarında ve 18. yüzyılda savaşların kaybedilmesi nede¬niyle elden çıkan topraklardan Anadolu'ya ge¬len insanlar uygun yerlere yerleştirilmeye çalı¬şılmıştır. Elden çıkan topraklardan gelen ürünlerin telafi¬si için göçebe konar - göçerler yerleşik hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Tanzimat ve Sonrasındaki Gelişmeler Batı tarzı okulları bitiren ve yabancı dil bilenler önemli görevlere getirilmiştir. Merkezi hükümet güçlendirilmiş ve bakanlıkla¬rın etkinliği artırılmıştır. Tanzimat Fermanı'yla devlet ile toplum ilişkile¬rinde yeni düzenlemeler yapılmış, halka yeni hak ve güvenceler verilmiş ve padişahın yetki¬leri sınırlandırılmıştır. Islahat Fermanı'yla Müslim - Gayrimüslim halk, din ve ırk ayrımı gözetilmeksizin kaynaştırılma-ya çalışılmıştır. Üst düzey Tanzimat bürokratlarından her biri İstanbul’daki yabancı elçiliklerden biriyle ilişki içindeydi. Bu da yabancıların Osmanlı içişleri¬ne karışmasını kolaylaştırmıştır. Yeni bürokratlar İslâmi normlardan bağımsız olarak akıl yoluyla hareket etmişlerdir. Nüfus Hareketleri ve Yeni Yapılanma 19. yüzyılda Osmanlı genel nüfusu azalırken diğer yandan daralan Osmanlı sınırları içindeki nüfus gittikçe artmaktaydı. Genel nüfusun azal¬ması toprak kayıplarına, mevcut nüfusun art¬ması ise kaybedilen topraklardan gelen göçlere bağlıydı. 18. yüzyılın son yirmi yılında Osmanlı - Rus ve Avusturya Savaşları yüzünden Kazan, Kı¬rım, Kafkasya ve Özi bölgelerinden Anadolu'ya göçler başlamıştır. 1806-1812 yılları arasında Osmanlı - Rus Sa¬vaşı sonunda Balkanlardaki Türkler Rumeli köy ve kasabaları ile İstanbul ve Anadolu'yu dol¬durmuştur. 1820-1830 yılları arasında Türkler Mora, Eflak ve Boğdan'dan Anadolu'ya zorla göç ettirilmiştir. 1854 - 1856 Kırım Savaşı sonunda altı yüz bin Kırımlı Anadolu'ya gelmiştir. 1877'de Kafkaslardan Anadolu'ya göçler devam etti. Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar süren göçler günümüzde de devam etmektedir. 17. ve 18. yüzyıllarda halk karışıklıklar¬dan dolayı yamaçlara ve dağlara yerleşirken 19. yüzyılda ticaretin gelişmesi ve dışarıdan göçlerin gelmesi ovaların da ekilmesini zorunlu hale getirmiştir. YEDİNCİ ÜNİTE OSMANLI EKONOMİSİ Osmanlı İktisat Anlayışı: Osmanlı ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı idi. Bu nedenle iktisat anlayışı toprağın iyi değerlendi¬rilmesi, boş bırakılmaması ve iyi vergilendirilmesi anlayışına dayanıyordu. Sınırların genişlemesi so¬nucu ticaret faaliyetleri Osmanlı iktisat anlayışına yeni bir değişiklik getirdi. Ticari faaliyetler Osmanlı fetihlerini de yönlendirdi. Amasra, Trabzon ve Kırım'ın fethiyle İpek Yolu, Mısır'ın fethiyle Baharat Yolu Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolüne geçti. Siyasi ve askeri yönlerden güçlü olmanın yanında ekonomik yönden de güçlü olmak hedeflendi. Os¬manlı Devleti'nin amacı; ekonomik yönden Avru¬pa'yı kendine bağımlı hale getirmekti. Osmanlı Devleti'nde tüm iktisadi faaliyetler halkın sıkıntıya düşmeden yaşamasını sağlamak ama¬cıyla düzenlenmişti. Bu anlayışın sonucu olarak üretim faaliyetleri ihtiyaç duyulan oranda gerçekleş¬tiriliyordu. Üretimin ihtiyacı karşılamaması halinde satın alma yoluna gidiliyordu. Devlet, ihtiyaçların karşılanması için gerekli koşulları hazırlamış ve üretimin sürekliliğini sağlamak için tedbirler almıştır. Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla kadar kendisine ye¬terli ekonomik bir yapıya sahipti. Ancak, dünya ti¬caret yollarının uzağında kalması ve dış ticaretin yabancıların eline geçmesi Osmanlı ekonomisini olumsuz yönden etkilemiştir. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Avrupa ile eko¬nomik ilişkilerinin artmasına rağmen Avrupa dev¬letlerinin çoğunun kapitülasyonlardan yararlanması Türk dünyasını olumsuz yönde etkilemiştir. Os¬manlı Devleti giderek Avrupa devletlerinin açık pa¬zarı haline gelmiştir. Osmanlı’da Ekonomik Faaliyetler Osmanlı tarihinde ilk para Osman Bey zamanında bastırıldı, ilk gümüş akçe Orhan Bey, ilk altın para Fatih Sultan Mehmet tarafından bastırıldı. Bu ara¬da Osmanlı parasının yanı sıra yabancı altın ve gümüş paralar da kullanılmıştır. Bunun nedeni ise, Osmanlı ülkesinde altın ve gümüş madenlerinin az bulunmasıydı. XV. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti çok zenginleşmişti. Yavuz dönemindeki İran ve Mı¬sır seferleri de maliyeyi güçlendirdi. XVI. yüzyılda savaş ganimetlerinden ve yabancı devletlerden alı¬nan vergiler artış gösterdi. Kanuni devrinde ise ge¬lirler arttığı gibi, masraflar da çoğaldı. Coğrafi Keşifler sonunda Avrupa'dan gelen çok miktarda altın ve gümüşün Osmanlı top¬raklarına girmesi, Akdeniz havzasındaki hızlı nü¬fus artışı, Avrupalıların ticaret faaliyetlerini geniş¬letmesi XVI. yüzyıl sonlarında Osmanlı parasının değer kaybetmesine neden olmuştur. Fiyat artışla¬rının iç ve dış nedenleri vardır, iç nedenler: Savaşların uzun sürmesi Köylülerin topraklarını terk etmesi Tımar sisteminin bozulması ve bunların sonu¬cunda üretimin tüketimi karşılamamasıdır. Bu gelişmeler paranın satın alma gücünü azaltmış ve enflasyonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Fiyatların artmasının bir başka nedeni de, devletin yasaklamasına rağmen kaçak yollardan Avrupa ül¬kelerine mal satılması olmuştur. Fiyat artışlarını engellemek için devlet bazı önlemler almıştır: Ham gümüşün kullanımı sınırlandırılmış ve dışarı çıkışı yasaklanmıştır. Yeni paraların piyasaya çıkması üzerine es¬ki paralar ve gümüşler toplanmıştır. Sahte para basımı engellenmeye çalışılmış¬tır. Sarraflara işleyebilecekleri kadar gümüş ve¬rilmiştir. Ancak bu tedbirler sonucunda da istenilen sonuç¬lar alınamamıştır. Osmanlı parası 1580'lerden iti¬baren büyük bir değer kaybına uğramış ve ilk para düzeltmesi yapılmıştır. Osmanlı Devleti'nin Gelirleri Müslüman çiftçilerden alman öşür ve hay¬van vergisi (Ağnam) Hıristiyan ve Musevilerden alınan haraç ve cizye, Savaşlarda elde edilen ganimetlerin beşte biri Gümrük, maden, orman ve tuzlaların gelir¬leri Bağlı beyliklerin yolladıkları vergiler ve he¬diyeler Müsadereden elde edilen gelirler. Bu gelirler genellikle şu şekilde sarf edilmiştir: Devlet personeline, kapıkulu askerlerine, ulufelilere ve emeklilere verilen maaşlar. Ulemaya ve kadılara verilen maaşlar. Ordunun ve donanmanın teçhizatına yapı¬lan harcamalar. Bayındırlık hizmetlerine yapılan masraflar. Yeniçerilere dağıtılan cülus bahşişleri. 19. Yüzyıl Sonrası Osmanlı Ekonomisi Mali durumun ıslah edilmesi için Maliye Nazırlığı kuruldu. Herkesin gelirine göre vergi ödemesi kabul edildi, iltizam yoluyla aşar toplanması kaldırılarak maliye memurları tarafından toplanmaya başlandı. Gayrimüslim halktan alınan cizye vergisinin ayar-lanması ve toplanması patrikhanelere bırakıldı. Ancak iyi bir sonuç alınamadığı için eski usule dö¬nüldü. 1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi ile özel mülkiyet pekiştirildi ve kişilerin özel mülkiye¬tindeki topraklar güvence altına alındı. Bu nedenle Tapu Nizamnamesi çıkarıldı. Toprak üzerinden alı¬nan vergiler kaldırılarak yerine ürünün % 10'u ora¬nında aşar vergisi alınmıştır. 19. yüzyılda hayvancılık açısından önemli olan Balkanlar, Avrupa'nın ihtiyaçlarını karşılamıştır. 18. yüzyılda Avrupa'da meydana gelen Sanayi inkılâbı Osmanlı Devleti'ni çok etkiledi. Osmanlı lonca düzeni önemli ölçüde çöküntüye uğramıştır. 1820'lerden sonra Avrupa mallarının Osmanlı pa¬zarlarını istila etmesi üzerine ilk tedbirler devlet ta¬rafından alınmıştır. Bu tedbirler şunlardır: Yeni teknolojiden faydalanarak fabrika diye isim¬lendirilen büyük imalathaneler açılmıştır. (1840'ta açılan Hereke Dokuma Fabrikası, Bakırköy bez Fabrikası gibi). 1860 -1873 yılları arasında faaliyet gösteren Islâh-ı Sanayi Komisyonu sanayi alanında faa¬liyet gösteren esnafın canlandırılmasına çalış¬mıştır. Bunun sonucunda birçok kişinin serma¬yesiyle sanayi şirketleri kurulmuştur. Avrupa mallarının pazarlanması ve hammadde ticaretinin yoğunluk kazanması üzerine Avrupa ekonomisinin bir parçası haline gelebilmek için Osmanlı Devleti ulaşıma önem vermiştir. Avru¬pa'da kullanımından kısa bir süre sonra demir¬yolu çalışmaları Osmanlı ülkesine girmiştir, ilk olarak çalışmalar Aydın - Turgutlu hattında başlatılmıştır. Tanzimat Dönemi'nde ticaret ilişkilerinin değiş¬mesi üzerine kademeli olarak iç gümrükler 1874 yılma kadar kaldırılmıştır. Balta Limanı Antlaşması'ndan sonra ticaret sözleşmeleri Osmanlı Devleti'nin ve tüccarlarının aleyhine dönmüş¬tür. 19. yüzyılda İzmir Limanı Anadolu'nun ih¬racatının gerçekleştirilmesinde önemli rol oyna-mıştır. iç piyasada Avrupa mallarıyla rekabet edemeyen Osmanlı Devleti'nde tarım ürünleri ihraç malları haline geldi. Balta Limanı Antlaşmasından sonra bağımsız dış ticaret politikası izleyemeyen Os¬manlı Devleti'ne Avrupalı devletler her krizde ver¬gileri düşürtmüşlerdir. Tanzimat Dönemi'nde Osmanlı Devleti, 1847'de Bank-ı Der saâdet adıyla ilk bankayı kurdu. Ancak bu banka Kırım Savaşı'ndan önce iflas etti. Bu ge¬lişme üzerine İngiliz teşebbüsü olan Bank-ı Osmanî faaliyete geçti (1856). Bu bankaya para basma yet¬kisi verildi. Böylece banka hem devlet bankası, hem de ticaret bankası özelliği taşıyordu. Mithat Paşa'nın girişimleriyle çiftçilere kredi vermek için Mem¬leket Sandıkları kuruldu. 1872'den sonra bankacılık yaygınlaştı. Tarımın geliştirilmesi için 1863'te Ziraat Bankası kurularak çiftçilere kredi sağlanmıştır. 19. yüzyılda Osmanlı ekonomisi iyice bozuldu. Bu nedenle devlet para ayarlaması yaptı ve kağıt para çıkararak iç borçlanma yoluna gitti. Galata bankerlerinden kısa vadeli borçlar alındı. 1854 yı¬lında İngiltere’den ilk defa borç para alınarak dış borçlanma süreci başlamıştır. 19. yüzyılda kapitülasyonlara dayanarak Av¬rupalı devletler Osmanlı ülkesinde şirketler ve bankalar kurdular. Yol, köprü, liman, de¬miryolu, tünel, tramvay, elektrik, havagazı gi¬bi işletmelerin yapımı yabancı şirketler ara¬sında paylaşılmıştır. Yerli mallar ağır bir darbe yedi. Yerli sanayi zayıfladı. Bu yüzyılda başlıca sanayi kuruluş¬ları cam, tuğla, çini, deri, halı, kiremit, pamuk¬lu kumaş ve kağıt fabrikalarından ibaretti. Osmanlı'da Vergiler: Osmanlı maliyesinin muhtelif gelir kaynaklan vardı. Bunların başında halktan alınan vergiler geliyordu. Osmanlılarda Şer'i ve Örfi olmak üzere iki türlü vergi vardı. Şer'i Vergiler: Öşür: Genel anlamıyla toprak ürünlerin¬den devlet adına Müslümanlardan alınan onda bir vergidir. Bu vergi toprağın verim kabiliyetine göre değişiklik gösterirdi. Haraç: Müslüman olmayan halktan alınan vergidir. Harac-ı Mukassem, Harac-ı Muvazzaf ol¬mak üzere ikiye ayrılırdı. Cizye: Müslüman olmayan halktan alınan baş vergisi sağlık vergisidir. Bu vergi çocuk, kadın ve yaşlılardan alınmazdı. Zekat: Müslümanların zengin olanlarından kırkta bir oranında alınırdı. Zekat değişik zamanlar¬da değişik şekillerde alınırdı. Bazen doğrudan ihti¬yaç sahiplerine zenginler tarafından verilir, bazen de devlet tarafından toplanırdı. Örfi Vergiler: Çift-Bozan: Toprağını terk edenlerden Tı¬marlı Sipahi tarafından alınırdı. Bir nevi tazminattır. Resm-i Çift: Müslüman halktan, tasarruf etmiş olduğu tam veya yarım çiftlik yer kar¬şılığı olarak alınırdı. Çiftlik, iki öküzlük yer¬dir. Çift resminin miktarı alındığı yere göre değişirdi. Resm-i Zaman: Kendisine tımar verilen sipahi tarafından, tapuya verilmemiş olan araziyi tasarruf eden kimseden, dönüm ba¬şına alınan bir vergidir. Resm-i Asiyab: Su veya yel ile çalışan un değirmenleri ile, zeytinyağı değirmenle-rinden alınmaktadır. Sipahi tarafından ayni ve nakli olarak alınırdı. Resm-i Arus: Sipahi tarafından tımarında bulunan kadınların evlenmeleri esnasında, kocalarından alınan bir vergidir. Bu vergi kadının dul, bakire, müslüman veya başka bir dinden olmasına göre değişmektedir. Resm-i mücerred: Bekarlardan alınırdı. Bennak Resmi: Evlilerden alınırdı. Mü¬cerred ve bennak resimlerinden bir kimse¬ni kurtulabilmesi için tam veya yarım çift tasarruf etmesi gerekirdi. Resm-i İspenç: Gayri Müslim reayanın buluğa ermiş olan erkeklerinden alınırdı.Müslümanlardan alınan çift resminin karşı¬lığıdır. Adet-i Ağnam: Sipahi tarafından hayvan sayısına göre alınan bir vergidir. Baclar ve Gümrük resimleri: Ticaret ile uğraşanlardan alınırdı. Pençik Resmi: Savaşlarda ele geçirilen esirlerden, askerlikte kullanılmak üzere beşte birinin alınmasıdır. Esir sahiplerin¬den beşte bir olarak aynen alınan esirler, acemi oğlanı sayılarak, kendilerine ayrılan kışlalara giderdi. Olağanüstü durumlarda avarız vergisi toplanırdı. SEKİZİNCİ ÜNİTE OSMANLI'DA KÜLTÜR VE SANAT Osmanlılarda Kültür ve Sanat Osmanlı Kültür Dünyası ve Türk Kültürü¬nün Genel Özellikleri Kültür, bir milletin sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Eğitim, sanat, bilim, gelenek -görenek, folklor, giyim, dil ve sosyal alandaki faali¬yetler, bunların sonucu ortaya çıkan eserler kültü¬rün öğeleridir. Belirli bir topluluğun kendi bilgi ve gücüyle ortaya koyduğu her şey milli kültürü mey¬dana getirir. Klasik Osmanlı Türk toplumu ve kültü¬rünün temelini; 1071 Malazgirt Zaferi'nden bu yana Türkleşen Anadolu, ahiler, gaziler, esnaf ve sa¬natkârlar, İslâm dini, padişahların izledikleri temel kültür politikası. Türk örf ve geleneği meydana ge¬tirmiştir. Osmanlı müesseselerinde kısmen ilhanlılar ve Memlukların de etkisi olmuştur. Osmanlı Dönemi Türk kültürü, genel itibariyle coğrafyaya hakim, dış kül¬tür değerlerini kendi bünyesinde birleştiren ve on¬ları geliştirerek yeni bir mana kazandıran özellik taşır. XIII. yüzyılın sonlarından itibaren Bizans sı¬nırında kurulan uç bölgelerinde, klâsik büyük bir devlete yükselişin tarihim yaşayan Osmanlılar, kültürlerini uçlardaki diğer kültürlerin gelişmelerim de alarak süslemiştir. Kuruluş Dönemi'nde başla¬yan kültürel gelişme Fatih Devri'nde olgunlaştı. XVI. yüzyıl sonunda, bizzat kendisi bir kültür varlı¬ğı olan devlet klasikleşirken. toplumun çeşitli dal¬larda verdiği eserler Osmanlı kimliğinin sembolle¬ri haline geldi. Osmanlı Devleti'nin temel dayana¬ğını ilim ve kültür oluşturuyordu. 17. yüzyıl ve sonrası klasikleşen değerlerin, de¬ğişen dünya şartlarıyla karşılaşma dönemidir. XVI. yüzyılda gücünün zirvesine ulaşan Osmanlı Devle¬ti, bünyesinde birçok kültürü toplamıştı. Diğer kül¬türleri eritme yolunu kullanmayan Osmanlı kültürü¬nün bazı unsurlarını teşkil eden ekonomi, siyaset ve sosyal hayat yeni görünüm kazanmış, Batı kültürüyle tanışma başlamıştır. 19. yüzyılda yem tarz ve değerler gündeme gelmiş, bu dönemde çağdaş¬laşma kültüre yansımıştır. Osmanlı Dönemi Türk Kültürü (Klasik Dönem 1300- 1700) Osmanlılar Dönemi'nde. Türk kültürünün en önem¬li unsurları din. dil. hukuk, töre. ahlâk, sanat, ede¬biyat, ekonomi ve müzikti. Düşünce Hayatı Osmanlılar Anadolu’da siyasi birliğin sağlanması yanında düşünce birliğinin de sağlanmasına önem verdiler. Osmanlıların bütün sistemlerinin te¬orik yapısına İslâm hukuku, eski Türk geleneği ve yaşanılan bölgenin özellikleri birleşerek esas teşkil etmiştir. Osmanlılarda Sünni İslâm akidesi. Anado¬lu'ya gelirken İran’ın tasavvuf düşüncesinden, es¬ki Türk inançlarından ve Anadolu'daki uç bölgelerinin kültüründen yararlanarak senteze ulaşmıştır. Bir Kültür Unsuru Olarak Din Din faaliyetler, özellikle tarikatların çevresinde yo¬ğunlaşıyordu. Ahi ve Babai tarikatları Osmanlı Dev¬leti'nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Tarikat şeyhleri bulundukları yerlerde, devlet işlerine karış¬madan, hem kendi görevlerini yerine getiriyorlar. hem de kültürel gelişmeye katkıda bulunuyorlardı. Böylece, din bir kültür unsuru olarak dil, edebiyat, musiki, mimari, güzel sanatlar ve düşünce hayatı üzerinde etkisini artırmıştır. Güzel Sanatlar Minyatür Sanatı: Osmanlılar resim yerine daha soyut olan minyatürü tercih ettiler. Fatih, III. Murat ve III. Mehmet Dönemlerinde portre, II Bayezid, Yavuz ve Kanuni Dönemlerinde minyatürcülük önem kazanmıştır. Seramik Sanatı: Osmanlılarda ilk defa seramik ve çinicilik XVI. yüzyılda İznik’te başladı. 18. yüzyıldan itibaren İznik çini ve seramik merkezi olarak önemini yitirmiştir Çinicilik ve Hat Sanatı: Osmanlı Devleti'nde önce İznik, daha sonra da Kütahya, Güneydoğuda ise Diyarbakır, çinicilik merkezi oldu. Osmanlı Devle¬ti'nde çinicilik ve hat sanatı çok gelişmiştir. Türk yazı sanatı en parlak dönemini Osmanlı hattatlarıyla yaşamıştır. Osmanlılar Türk müzik geleneğini devam et¬tirmiş ve Mehterhane denilen mızıka takımını i kurmuşlardır. Mimari: Osmanlı mimarisi, XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar Selçuklu mimarisinin etkisinde kaldı. Bu dönemdeki eserler klasik dönem mimarisinin gelişmesinde etkili oldu. Osmanlı mimarisi dini, si¬vil ve askeri mimari olarak üçe ayrılır. Kuruluş Dönemi'nin ilk önemli eserleri: İznik’teki Hacı Özbek. Bursa Orhan Bey Camileri ile Ulu Cami ve Yeşil Cami idi. Fatih Dönemi’yle birlikte gelişmeye başlayan Osmanlı mimarisi. XVI. yüzyılda en olgun dönemine ulaştı. Klasik üslubun ilk örneği II. Bayezid Camii’dir(1506). Türk mimarisi Mimar Sinan ile doruk noktasına ulaşmıştır. Mimar Sinan çıraklık döneminde Şehzade kalfalık döneminde Süleymaniye, ustalık döneminde Selimiye Camilerini yaptı. Güzel Sanatlar Alanındaki Değişiklikler Osmanlı klasik mimarı tarzı Lâle Devri'yle önemin kaybetmeye başladı. Lâle Devri'yle mimaride Avrupa'nın etkisi başladı ve Lâle Devri'nden sonra Türk Barok ve Rokoko devrine (1740-1808) girilmiştir. Tanzimat Dönemi'nde batı müziği ön plana çıkmıştır. DOKUZUNCU ÜNİTE OSMANLI'DA EĞİTİM VE ÖĞRETİM Osmanlı Eğitiminin Hedeflediği İnsan Tipi Osmanlı devlet anlayışında eğitimin hedefi; itaat¬kar, hoşgörülü, sorumluluklarını bilen, kanunlara uyan, başkalarına saygılı, çevresine yararlı kişiler yetiştirmekti. Tanzimat Dönemi'nden itibaren Batı ile ilişkiler art¬tı; yönetim ve eğitim alanlarında değişiklikler görül¬meye başladı. Bu durum dönemin insan tiplerine yeni özellikler kazandırdı, insanlar bu dönemde de itaatkar olmasına rağmen, devlet ve toplum haya¬tında sorumluluklarını görmeye başladılar. Batı tarzında askeri ve sivil okulları bitirenler, ülke so¬runlarıyla ilgilenmeye ve çözüm aramaya başla¬mıştır. Osmanlı Eğitiminin Muhtevası Osmanlı Devleti'nin klasik döneminde temel kuru¬mu medreseydi. Burada hem akli, hem de nakli ilimler okutuluyordu. Eğitim kurumlarının amacı, askeriye ve ilmiye sınıfına yönetici yetiştirmekti. Medreselerin dışında tekke, dergah, cami, lonca, sübyan mektepleri, saray okulları ve konaklarda da eğitim yapılmıştır. Klasik Dönem Osmanlı Eğitim ve Öğre¬tim Kurumları Enderun Devlet memuru, idareci, komutan ve sanatkar ye¬tiştirmek amacıyla kurulan bu saray okulu ilk ola¬rak II. Murat Dönemi'nde Edirne Sarayı'nda açıldı. Bu okul İstanbul’un fethinden sonra Topkapı Sara¬yı'nda faaliyetlerine devam etti. 1833'te yeni dü-zenlemeler yapılan okul 1909'da kapatılmıştır. Devşirme sistemiyle toplanan çocuklar, burada iyi bir Müslüman, güvenilir ve nitelikli bir devlet adamı veya usta sanatkar olarak yetiştirilirdi. Osmanlılara tabi olan ülkelerin rehine olarak gönderdiği çocuk¬lar da Enderun'da eğitilirdi. Daha sonraları Ende¬run'a Müslüman ailelerin çocukları da alınmıştır. Osmanlı Devleti'nde klasik dönemde Enderun Mek¬tebi dışında devletin ihtiyaçlarını karşılamak ama¬cıyla Bab-ı Ali Mektebi, Bab-ı Defterdari Mektebi, Bab-ı Fetva Mektepleri de faaliyet göstermiştir. Medrese Osmanlı Devleti'nin dayandığı sistemlerin temel düşüncesini veren eğitim ve öğretim sisteminin te¬mel kurumu medresedir. Eğitimin ilk basamağı Sübyan Mektebi (mahalle mektebi) idi. Hemen hemen her mahallede ve cami yanında Sübyan Mektebi vardı. Burada öğrencilere Kur'an okutulur ve İslâm dininin ilk bilgileri verilirdi. Yeteneklilere okuma -yazma öğretilirdi. Anadolu Selçuklularını örnek alarak ilk medrese ve vakfı Orhan Bey tarafından İznik’te kurulmuştur (1331). Daha sonraları Bursa, Edirne ve İstanbul başta olmak üzere birçok medresede eğitim zirve¬ye ulaşmıştır. Osmanlı medreseleri Kuruluş Dönemi'nden Tanzi¬mat'a kadar ülkenin bilim ve adalet hayatına önemli ölçüde de yönetime hakim olmuştu. Batıdaki geliş¬melere ayak uyduramayan medreseler, Tanzimat sonrasında gelişmeyi engelleyen kurum haline gel¬miş ve 1924 yılında kapatılmıştır. Osmanlı toplumunda müftü, kadı (yargıç), müder¬ris, astronomlar, matematikçiler, doktorlar vs. med¬reselerde yetişiyordu Medreselerde öğrencilerin bütün ihtiyaçları bağlı oldukları vakıflar tarafından karşılanıyordu. Zamanla yükselerek çeşitli makam-lara gelen ve medreselerde yetişen bilim adamları, kadılar, müftüler, müderrisler ilmiye sınıfını oluş¬turmuştur. Medreseler, çeşitli derece ve kademelere ayrıldık¬ları gibi öğretim alanlarına göre de kendi araların¬da uzmanlaşmışlardır. Medreseler arttıkça bunla¬rın dereceleri ve sınıflarının belirlenmesi gereki¬yordu. Medreselerde ilk teşkilat Fatih Dönemi'nde yapılmıştır. Medreseler, XVI. yüzyılın sonlarına doğru bozul¬maya başladı. Bozulmanın nedenleri şunlardır: Müspet bilimlerin giderek okutulmaması Kanunlara aykırı olarak medreselere müda¬hale edilmesi Medrese ile ilgisi olmayanlara müderrislik verilmesi ve ulema çocuklarına daha beşik-te iken müderrislik payesi verilmesidir. Askeri Eğitim Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde askeri kuv¬vetler aşiret askerlerinden oluşuyordu Kapıkulu ordusuna önceleri savaşlarda ele geçirilen esirlerin gençleri ve askerliğe elverişli olanlar: alınıyordu. Ankara Savaşı'ndan sonra Pencik oğlanı bulma zorlukları ortaya çıktı ve Osmanlı topraklarında ya¬şayan Hıristiyan ailelerden çocukları alınarak "Dev¬şirme usulü" uygulanmaya başladı. Kapıkulu Ocağı'na alınacak kişiler. Türk ailelerinin yanında Türk - İslâm kültürüne göre yetiştirilirdi. 17. yüzyıl son¬larına kadar Osmanlı Devleti'nde askeri eğitim ve öğretim başlıca Tophane, Kılıçhane ve Humbarahane'de verilmiştir. 18. yüzyılda Avrupa'nın etki¬siyle askeri alanda ıslahatlar yapılmıştır. Kara ve Deniz Mühendis haneleri kurulmuş, Avrupa'dan tek¬nisyenler getirilmiştir. 19. yüzyılda Mızıka-i Hüma¬yun, Mekteb-i Harbiye, Erkan-ı Harbiye, Bahriye Mektebi, Askeri idadiler kurularak buralarda askeri eğitim verilmiştir. Dini ve Sosyal Kurumların Eğitim ve Öğretim Fonksiyonu Cami: Müslümanların ibadet yeri olan camiler, üç-yüz yıl boyunca dini merkez olmasının yanında; hükü¬met konağı, misafirhane, mahkeme, genel eğitim ve si¬yasi bilgi edinme yeri ve konferans yeri olarak kullanıl¬mıştır. Esnaf Teşkilâtı: Esnaf teşkilâtı olan Loncalar mes¬leki eğitim veren önemli ve yaygın eğitim kurumlarıydı. Mahalle: Osmanlı Devleti'nde eğitim ve öğretim ko¬nusunda mahallelilerin de rolü vardı. Mahalle sakinleri, bilgisiyle meşhur olmuş şahısların etrafında toplanarak yapılan sohbetlerde her türlü konuyu tartışırlardı. Ca¬mi yanında halkın katkılarıyla kurulan Mahalle mekte¬binde çocuklar okuma, yazma ve dini bilgileri öğrenir¬di. Böylece toplumda yaygın eğitim ve örgün eğitim gerçekleştirilmiş oluyordu. Eğitim ve Öğretimde Gelişmeler ve Yeni Kurumlar 19. yüzyılda Osmanlı eğitim kurumları dört bö¬lümde incelenebilir: Eskiden beri devam eden medreseler. Bura¬larda programlar dünyadaki ilmi ve teknolo¬jik gelişmelerden habersiz bir şekilde de¬vam ediyordu. 18. yüzyılda kurulmaya başlayan önce as¬keri ve 19. yüzyılda kurulan yeni tarz sivil okullar Azınlık ve yabancı okulları Osmanlı vatandaşlarının açtığı okullar Islahat Fermanı eğitim alanında yenileşmede önemli bir dönüm noktası oldu. 1857'de Maârif-i Umûmiye Nezareti (Genel Eğitim Bakanlığı) kurularak Milli Eğitim Bakanlığı'nın temeli atıldı. Bu gelişmeden sonra ilk defa Eğitim Bakan, kabineye girdi 1861'de Nizâmnâme çıkarılarak Harbiye. Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okullar Maarif-i Umûmîye Nezâreti'ne bağlandı. Böylece askeri ve sivil okullar birbirinden ayrılmıştır. Askerî Kurumlar 1845'te Harp Okulu'na öğrenci yetiştirmek için Askerî Liseler açıldı. Günümüze kadar devam eden istan¬bul'da Kuleli, Bursa'da Işıklar ve İzmir'de Maltepe Askeri Liseleri bu dönemde kuruldu. 1849'da Harbi¬ye Mektebi'nde Veteriner bölümü açıldı. 1875'te As¬keri Ortaokullar açıldı. Ayrıca ordunun kurmay subay ihtiyacını karşılamak için kurmaylık bölümü açıldı (1845). Sivil Kurumlar II. Mahmut tarafından zorunlu hale getirilen ilköğretim istanbul dışında uygulanamadı. İlköğretim Sıbyan Mektebi (Anaokulu), İptidaiye (ilkokul) ve Rüşdiye (Or¬taokul) şeklinde üç kademeli düşünüldü. 1861'de İstan¬bul'da ilk Kız Rüşdiyesi açıldı. Bu tarihe kadar kızların yaygın olarak okula gitmedikleri görülmektedir. 1867 den sonra bu okullara Müslüman öğrencilerin yanında Hristiyan öğrenciler de alındı. Rüşdiye'yi bitirenlerin gittiği idadiler 1872'de kuruldu. İdadilerin üstünde eğitim verecek Sultaniler ilk kez 1868'de Galatasaray Sultani'si adıyla açıldı. Bu oku¬lun yönetimi ve programı Fransızlara verildi. Rüşdiye-ler ile Darülfün'un (Üniversite) arasında eğitim vermek üzere 1849'da Darülmaarif Okulu açıldı. Bu okul dev¬let memuru da yetiştirecekti. 1876'da Darül muallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı. 1873'te yetim Müslüman çocukların eğitimi için Darüşşafaka, 1850'de Encü-men-i Daniş (İlimler Akademisi) açıldı. Meslekî Kurumlar 1874'te Sultani Mektebi'nde bir sınıf ayrılarak Hukuk Mektebi açıldı. 1860'da Ticaret Okulu açılmak istendi. Ancak başarılı olunamadı. Tarım alanında ilk okul Amelî Ziraat Mektebi oldu (1847). Orman Mektebi (1870) ve Bursa'da Koza Okulu açıldı. Tanzimat dö¬neminde önem kazanan Telgrafçılık Okulu açıldı. Mit¬hat Paşa'nın girişimleriyle Niş ve Rusçuk'ta yetim ço¬cuklara sanat öğretmek için Islahhaneler açıldı. İlk Si¬vil Tıp Okulu 1866'da, Eczacı Okulu 1867'de açıldı. Heybeliada'da Kaptanlık Okulu açıldı (1870). Mithat Paşa'nın çalışmalarıyla Sanayi Mektebi kuruldu (1868). Ayrıca Kız Sanayi Mektebi de kuruldu. Azınlık ve Yabancı Okulları Azınlıklara kültür, eğitim ve inanç özgürlüğü tanıyan Osmanlı Devleti, okul açma izni de verdi. Azınlık okul¬ları, Patrikhaneler ve Hahamhaneler aracılığıyla yöne¬tildi. Bu okullarda bağlı bulunduğu kilisenin papazı ve¬ya havranın hahamı ders veriyordu. Bağımsız ilk Ermeni Okulu 1790'da Kumkapı'da açıldı. 1824'ten sonra Ermeni Patrikhanesinin emriyle Ermeniler Anadolu'nun en küçük yerleşim birimlerine kadar okullar açtılar. Yahudi Cemaati'ne ait havraların dışında ilk modern okul 1854'te İstanbul'da Musevi Asri Mektebi adıyla açıldı. 1875'ten sonra Alliyans İsrailit'in gayretleriyle birçok okul açıldı. Kapitülasyonlardan faydalanarak Osmanlı ülkesinde okul açma imtiyazını elde eden yabancı ülke misyo¬nerleri akın akın topraklarımıza gelerek çalışmalara başladılar. Önceleri dini nitelik taşıyan kiliselere bağlı olarak kurulan okulların yanında Elçilik Okulları da açıldı. Bu okullar zamanla amacından saparak yaban¬cı devlet okulları haline geldi ve Osmanlı Devleti aleyhine çalışmaya başladılar. Katoliklerin koruyucusu olan Fransa ülkemizde ilk okulu 1583'te açtı (Saint Benoit). Bu okul Osmanlı topraklarında açılan ilk yabancı okuldur. ingilizler, Suriye ve Lübnan'da okullar açtı. Değişik yerlerde açılan İngiliz okullarından Nişantaşı'nda İngi¬liz Erkek Lisesi (1905), Beyoğlu'nda açılan İngiliz Kız Ortaokulu (1857) Türkiye Cumhuriyeti'ne devredil¬miştir. Amerika Birleşik Devletleri, 1830'da Osmanlı Devle-ti'yle yaptığı antlaşmayla en ayrıcalıklı yabancı devlet haline geldi. Ermenilerle işbirliği yapmayı kendisi için daha uygun gören ABD, Ermenileri kullanarak Anado¬lu'da etkinlik kazanmak için birçok okul açtırdı. 1863'te Robert Koleji açıldı. Bu okul Türk eğitimi için modern bir örnek teşkil etti. ABD, Osmanlı topraklarında sayı itibariyle şaşırtıcı miktarda okul açmıştır. 1904 itibariyle 465 Amerikan okulunda 22.867 öğrenci bulunuyordu. İtalya kendi soydaşları için 1861'de İstanbul'da ve 1863'te Hatay'da okul açtı. Osmanlı ülkesinde yaşa¬yan Alman azınlıklar Avusturya eğitim kurumlarından faydalandı. Ancak 1871'de birliğini sağladıktan sonra kendi kültürünü yaymak için Almanlar da okullar açtı. Darülfünun (Üniversite) 1862'de burada halka açık dersler verilmeye başlandı. 1870'te Darülfünun İstanbul'da resmen açıldı. Ancak Darülfünun 1871'de kapatıldı ve tekrar 1900'de açıldı. ONUNCU SINIF KARIŞIK SORU VE CEVAPLAR 1. Yakın Doğu kavramı içerisine hangi coğrafyalar girer? Anadolu, İran, Irak, Suriye, Filistin, Arabistan ve Afrika’daki Mısır’ı içine alan geniş bir bölgedir. 2. 14. Yüzyılda Yakın Doğu’da bulunan devletler hangileridir? Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu Beylikleri, Ceneviz kolonileri, Trabzon Rum İmparatorluğu, İlhanlı Devleti, Bizans İmparatorluğu, Altın Orda Devleti ve Memluk Devleti. 3. 14. Yüzyılda Balkanlarda bulunan devletler hangileridir? Bizans İmparatorluğu, Sırp, Bulgar, Arnavut krallıkları, Eflak ve Boğdan voyvodalıkları, Bosna ve Hersek prenslikleri bulunuyordu. 4. Osmanlı Devletinin kurucuları olan Osmanlı ailesi Oğuzların hangi kol ve boyuna mensupturlar? Oğuzların Bozok kolunun, Kayı boyuna mensupturlar. 5. Koyunhisar Savaşı ne zaman yapıldı? Önemi nedir? 1302’de yapıldı.İlk Osmanlı-Bizans savaşıdır. 6. Anadolu Türk birliğini sağlama yönünde atılan ilk adım nedir? Hangi Osmanlı hükümdarı tarafından atılmıştır? Karesioğulları Beyliğinin alınması, bu adım Orhan Bey tarafından atılmıştır. 7. Osmanlı Devletinde ilk denizcilik faaliyetleri hangi olayla başlamıştır? Karesioğulları Beyliğinin alınması ile. 8. Türklerin Rumeli’ye geçiş amaçları nelerdir? a) Türk cihan hâkimiyeti ideali, b) Bölgedeki stratejik hedefler, c) İstanbul’un fethini kolaylaştırmak, d) Yeni gelir kaynakları elde etmek, e) Türkmenlere yeni yerleşim alanları bulmak, f) Gaza ve cihat ruhu. 9. Türklerin Rumeli’ye ne zaman, hangi olayla geçtiler? 1353’te, Bizans’a yardımdan dönen Süleyman Paşa Bizans tarafından Osmanlılara verilen Gelibolu Yarımadasındaki Çimpe Kale’sine asker bıraktı.Böylece ilk defa Rumeli’ye geçilmiş oldu. 10. Osmanlıların Rumeli’de uyguladıkları iskân politikasının temel amaçları nelerdir? a) Ele geçirilen yerleri en kısa zamanda Türkleştirmek, b) Konar göçer Türkmenleri yerleşik hayata geçirmek. 11. I. Murat tahta geçtikten sonra öncelikli olarak hangi tedbirleri almak zorunda kaldı? a) Balkanlar’daki fetihleri kalıcı kılarak, alınan yerlerin elden çıkmasını önlemek, b) Edirne’yi alarak Bizans’ın Balkanlarla ve Yunanistan’daki topraklarıyla bağlantısının kesmek, c) Karamanoğullarından gelecek tehlikeyi önleyerek, Anadolu’nun siyasi birliğini kurma çalışmalarını başlatmak. 12. Edirne’nin fethinin önemi nedir? a) Bizans’ın Balkanlarla ve Yunanistan’daki topraklarıyla bağlantısı kesildi, b) Balkanların fetih yolu açıldı. 13. Osmanlıya karşı kurulan ilk haçlı ittifakının amacı nedir? Balkanlardaki Türk ilerleyişini durdurmak ve Türkleri Rumeli’den atmak. 14. Sırp Sındığı savaşının sonuçları nelerdir? a) Haçlılara karşı ilk zafer kazanıldı b) Macarların Balkanlar üzerinde ki nüfuzu kırıldı, c) Haçlı saldırılarına anında karşılık verebilmek ve Balkanlardaki fetih hareketlerini yönetmek için başkent Edirne’ye nakledildi, d) 1367’ye kadar Doğu Trakya’nın fethi tamamlandı, e) Bulgar kralı barış isteyerek Osmanlı egemenliğini kabul etmek zorunda kaldı. 15. Çirmen Savaşının sebepleri nelerdir? Bulgaristan’ın Osmanlı egemenliğini kabul etmesi ve Osmanlıların Makedonya’yı ele geçirmek istemesi. 16. I. Kosova Savaşının sonuçları nelerdir? a) Rumeli’ye geçişte Sırp Sındığı ve Çirmen’den sora üçüncü büyük adım atıldı, b) Osmanlı Balkanlardaki gücünü kanıtladı; Hâkimiyeti genişledi, c) Atina’nın kuzeyinden Belgrat’ın güneyine kadar geniş bir alan Osmanlı hâkimiyetine girdi, Balkanlardaki Türk ilerleyişi hızlandı. 17. İstanbul’u ilk kez kuşatan Osmanlı padişahı kimdir? Yıldırım Bayezit 18. Niğbolu Savaşında yer alan haçlı ordusunun amacı nedir? İstanbul’u kuşatmadan kurtarmak ve Türkleri Balkanlardan atmak. 19. Niğbolu savaşının sonuçları nelerdir? a) Bulgaristan bir Türk ili haline geldi. Eflak ve Bosna Osmanlı hâkimiyetini kabul etti. Osmanlı sınırları Tuna’ya kadar genişledi. b) Osmanlının Anadolu ve İslam dünyası üzerindeki nüfuzu artı. c) Haçlılar 1444’de kadar Türklere saldırmaya cesaret edemediler. 20. Osmanlı-Karamanoğulları mücadelesinin temel nedenleri nelerdir? Her iki devletinde Anadolu Türk birliğini kendi kontrolleri altında gerçekleştirme isteği. 21. Yıldırım Bayezit dönemi Anadolu Türk birliğini sağlama çalışmalarının Sonuçları nelerdir? a) Tüm batı ve orta Anadolu Osmanlı idaresine girdi.Anadolu Türk birliği büyük ölçüde sağlandı. b) Akdeniz ve Ege sahillerine sahip olan devletin stratejik önemi arttı. c) Doğuya doğru genişleme siyaseti izlemese Osmanlıyı Timur ile karşı karşıya getirdi. d) Sahillerin genişlemesiyle denizcilik önem kazandı ve Gelibolu tersanesi kuruldu. e) Kütahya merkez olmak üzere Anadolu Beylerbeyliği kuruldu. 22. Ankara Savaşının nedenleri nelerdir? a) Timur’un Çin üzerine sefer düzenlemeden önce batıda güçlü bir devlet bırakmak istememesi b) Her iki hükümdarında cihan hâkimiyeti idealine sahip olması c) Osmanlı’dan kaçan beyler Timur’u, Timur’dan kaçan beylerde Yıldırım’ı kışkırtıyordu d) Karşılıklı hakaret içeren mektuplar e) Timur’un Yıldırım’dan çok ağır isteklerde bulunması 23. Osmanlının Ankara Savaşı’nda yenilgiye uğramasının nedenleri nelerdir? a) Eski Anadolu beyliklerinden kalma bazı birliklerin ve Kara Tatarların Timur tarafına geçmesi, b) Timur ordusunun güçlü, yorulmamış ve fillerle destekleniyor olması, c) Yardımcı Sırp kuvvetlerinin ve şehzadelere bağlı birliklerin savaştan erken çekilmesi. 24. Ankara Savaşında uğranılan yenilginin Anadolu üzerindeki sonuçları nelerdir? a) Yıldırım ile oğulları Musa ve Mustafa Çelebiler esir düştü. Yıldırımın diğer oğulları Timur’a itaat ettiler, böylece bağımsızlığa gölge düştü, b) Anadolu Türk Birliği bozuldu, Anadolu Beylikleri yeniden kuruldu, c) Osmanlı toprakları dâhil tüm Anadolu Timur hâkimiyeti altına girdi, Anadolu’da can ve mal güvenliği kalmadı, d) Yıldırımın oğulları arasında ki mücadeleden dolayı Fetret Devri başladı, Osmanlı dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 25. Ankara Savaşı’nda uğranılan yenilginin Rumeli üzerindeki etkileri nelerdir? a) Bizans’ın ömrü uzadı. İstanbul’un alınması 50 yıl gecikti, b) Rumeli’de fethedilen yerlerin bir kısmı elden çıktı, fakat büyük bir kayıp yaşanmadı 26. Ankara Savaşı sonrasında Rumeli’deki kayıpların az olmasının nedenleri nelerdir? a) Osmanlı’nın hoşgörülü bir politika izleyerek Hıristiyan halkı tekfurlar ve voyvodalara karşı korumuş olması, b) İskân politikası sonrasında fethedilen yerlerin Türkleştirilmiş olması, c) Tımar sistemi sayesinde bölgede refah seviyesinin yüksek olması, d) Niğbolu zaferiyle Balkan devletlerinin cesaretinin kırılmış olması, e) Yüzyıl savaşlarından dolayı Avrupa’da karışıklıkların sürüyor olması. 27. Fetret Devri nedir? Osmanlı Tarihi’nde Ankara Savaşı’ndan sonra Yıldırım’ın oğulları arasında on üç yıl (1402-1413) süren taht kavgaları dönemine Fetret Devri denir. 28. Fetret Devrinde mücadele eden Yıldırım’ın oğulları hangisidir? Süleyman Çelebi, İsa Çelebi, Mehmet Çelebi ve Musa Çelebi 29. Fetret Devrinde Yıldırım’ın oğulları arasında taht kavgalarının çıkmasına etki eden anlayış nedir? “Devlet hanedan üyelerinin ortak malıdır” anlayışı. 30. Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki ilk deniz savaşı hangi hükümdar döneminde yapıldı? I.(Çelebi) Mehmet 31. Anadolu’da ortaya çıkan din karakterli ilk isyan hangisidir? Şeyh Bedreddin İsyanı 32. Şeyh Bedreddin İsyanı’nın en önemli özelliği nedir? Anadolu’da ortaya çıkan dini karakterli ilk isyan olması. 33. II. Murat dönemi iç isyanlar hangileridir Mustafa Çelebi İsyanı ve Şehzade Mustafa İsyanı 34. Edirne-Segedin Antlaşması kimler arasında, ne zaman imzalandı? Osmanlı Devleti ile Macaristan arasında 1444’te imzalandı. 35. II. Murat’ın Edirne-Segedin Antlaşmasını imzalama nedenleri nelerdir? a) Macarlar karşısında Balkanlarda üst üste alınan yenilgiler üzerine bölgedeki Osmanlı hâkimiyetinin tehlikeye düşmesi, b) Balkanlarda alınan yenilgiler üzerine Arnavutluk Beyi İskender Bey’in ayaklanması, c) Karamanoğullarının Osmanlı topraklarına saldırması. 36. Edirne-Segedin Antlaşmasının maddeleri nelerdir? a) Sırbistan bağımsız olacak, fakat Osmanlıya vergi verecek, b) Eflak Macaristan denetimine bırakılacak, Osmanlıya vergi vermeye devam edecek, c) Bulgaristan Osmanlı egemenliği altında kalacak, d) Tuna nehri taraflar arasında sınır olacak, e) Osmanlı ile Macaristan on yıl savaşmayacaktı. 37. Edirne-Segedin Antlaşmasının sonuçları nelerdir? a) Osmanlının başta Macaristan olmak üzere Balkan devletleriyle yaptığı ilk resmi antlaşmayla Balkanlarda zaman kazandırarak, yeniden toparlanmasına fırsat sağlamıştır, b) Eflak tampon bir bölge haline getirilerek, Macarlardan gelecek tehlike kısmen önlenmiştir, c) İlk kez Balkanlarda sınır kavramı kullanılarak, Tuna nehri sınır çizilmiştir. 38. II. Murat’ın 1444’te taht terk etmesinin nedenleri nelerdir? a) II. Murat’ın arka arkaya alınan yenilgiler sonrasında devlet adamları, askerler ve halk üzerindeki güvenini kaybetmesi b) Uzun süren savaşlarda yorgun düşmesi, c) Oğlu Alaeddin’in ölümünden duyduğu üzüntü, d) Edirne- Segedin antlaşmansın batıda sağladığı barış ve güven ortamı. 39. Varna Savaşının sonuçları nedir? a) Osmanlının Balkanlardaki Hâkimiyeti kesinleşti, Balkanlara yerleşme süreci hızlandı. b) Balkanlarda önce uğranılan yenilgilerin izleri silindi. c) Bulgaristan doğrudan Osmanlı egemenliğine alındı. 40. II. Kosova Savaşının sonuçları nelerdir? a) Eflak yeniden Osmanlılara tabi oldu. b) İstanbul’un fethinden önceki son büyük zafer kazanılarak, İstanbul’un fethine zemin hazırlandı. c) Tuna nehrinin güneyinde Osmanlı hâkimiyeti kesinleşti. d) Bizans’ın Avrupa’dan yardım alma ümidi söndü. Haçlıların İstanbul’u kurtarmak üzere düzenledikleri son sefer oldu. e) Avrupa Osmanlıya karşı savunma durumuna geçti, Türkler Balkanlarda taarruza geçti. f) Osmanlının İslam dünyasındaki saygınlığı arttı. 41. İstanbul’un fethine etki eden faktörler nelerdir? Genel olarak a) Dini faktörler b) Siyasi faktörler c) ekonomik faktörler 42. İstanbul’un fethine etki eden dini faktörler nelerdir? a) Hz. Peygamberin şehrin müjdesini yüzyıllar öncesinde vermesi b) İstanbul’un Hıristiyanlığın doğudaki son büyük kalesi olması 43. İstanbul’un fethine etki eden siyasi faktörler nelerdir? 1. İstanbul’un jeopolitik konumunun önemi 2. Osmanlı toprak bütünlüğünün sağlanmak istenmesi, 3. Bizans’ın haçlıları ve Anadolu beyliklerini Osmanlıya karşı kışkırtması, 4. Bizans’ın saltanat iddiasına bulunan şehzadeleri destekleyerek Osmanlıda iç karışıklık çıkarmaya çalışması, 5. Bizans’ın Osmanlı ordusunun Anadolu’dan Rumeli’ye, Rumeli’den Anadolu’ya geçişini zorlaştırması, 6. İstanbul’un alınmasıyla, Avrupa’nın Türkleri Balkanlardan atma ümidinin sona ereceği düşüncesi, 7. Anadolu, Marmara ve Rumeli’nin güvenliğini sağlama isteği. 44. İstanbul’un fethine etki eden ekonomik faktörler nelerdir? İstanbul’un önemli bir ticaret merkezi olması. Kara ve deniz ticaret yollarının, özellikle İpek yolunun İstanbul’dan geçmesi. 45. Fatih İstanbul kuşatması hazırlıklarını yaparken İstanbul’a Avrupa’dan yardım gönderilmesini engellemek amacıyla hangi tedbirleri aldı? a) Bizans’a Karadeniz üzerinden deniz yoluyla gelebilecek yardımları önlemek için Anadolu Hisarının karşısına Rumeli (Boğazkesen) Hisarı yapıldı. b) Avrupa’dan gelebilecek saldırılara karşı Mora ve Balkanlara kuvvet gönderildi. 46. İstanbul’un fethinin Türk dünyası açısından sonuçları nelerdir? a) II. Mehmet Fatih unvanını aldı, b) Askeri, idari, siyasi ve ekonomik açıdan stratejik bir yapıda olan İstanbul başkent yapıldı, c) Osmanlı Devletinin Rumeli’deki ve Anadolu’daki toprakları arasında bütünlük sağlandı, d) Osmanlı devletinin Rumeli’deki ve Anadolu’daki toprakları arasında bütünlük sağlandı, e) Karadeniz ve Akdeniz arasındaki ticaret yolunun denetimi sağlandı, f) Osmanlı Devletinin Kuruluş Devri sona ererek Yükselme Devri başladı, g) Osmanlının İslam dünyasındaki saygınlığı arttı. 47. Osmanlı Devleti toprakları arasındaki bütünlüğü ilk kez hangi olayla gerçekleştirdi? İstanbul’un fethi ile gerçekleştirdi. 48. Fatih Bizans’ın yeniden diriltilmesi ümitlerini söndürmek amacıyla hangi çalışmaları gerçekleştirdi? a) Haçlı dünyasının birleşmesini engellemek amacıyla Venedik’le anlaştı. Böylece Venedik bu birlikten koparılmış oldu. b) Ortodoks kilisesi himaye edilerek Hıristiyan dünyasının birleşmesi engellendi. c) Bizans’ın mirasına sahip çıkma ihtimali bulunan Mora Despotluğu ve Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine sefer düzenledi. d) Haçlı birliğinin kurulmasını engellemek, Balkanlarda ve denizlerde kesin denetim sağlamak üzere fetihlere başladı. 49. Fatih’in Batı Siyasetinin amaçları nelerdir? a) İstanbul’un fethine karşı Avrupa’nın göstereceği tepkiyi önlemek, b) Hristiyan birliğinin oluşmasını önlemek, c) Tuna nehrine kadar Balkanlarda kesin denetim sağlamak, sınırları batı yönünde genişletmek, d) Batı Roma İmparatorluğunun da mirasını alarak, cihan hâkimiyetini gerçekleştirmek, e) Tuna nehrini geçerek İslamiyet’i Avrupa içlerine yaymak. 50. Fatih Batı siyasetinin amaçlarını gerçekleştirmek üzere hangi ülkeler üzerine seferlere çıktı? Sırbistan, Mora, Eflak, Bosna, Hersek, Boğdan ve Arnavutluk seferleri. 51. Fatih’in Anadolu politikasının amaçları nelerdir? a) Anadolu Türk birliğini kurmak ve güvenliğini sağlamak, b) Hıristiyan devletlerin varlığına son vererek, Anadolu’yu bütünüyle İslamlaştırmak, c) Karadeniz ticaretini denetim altına almak. 52. Otlukbeli Savaşı ne zaman, kimler arasında oldu? Osmanlı Devleti ile Akkoyunlu Devleti arasında 1473’te gerçekleşti. 53. Otlukbeli Savaşının sonuçları nelerdir? a) Osmanlı Devleti doğudaki en büyük rakiplerinden birini etkisiz hale getirdi, b) Osmanlı sınırları Doğu Anadolu’ya kadar genişledi.Anadolu Türk birliğinin kurulmasına zemin hazırlandı, c) Osmanlı Devleti ilk kez taarruz amacıyla açık sahada güçlü toplar kullandı. 54. Fatih’in Karadeniz’in Anadolu kıyılarını denetim altına almak amacıyla gerçekleştirdiği seferler nelerdir? Amasra Cenevizlilerden alındı, İsfendiyaroğulları Beyliğine son verildi, Trabzon seferi ile Trabzon Rum İmparatorluğuna son verildi. 55. Fatih döneminde Osmanlı-Memluk ilişkilerinin bozulma nedenleri nelerdir? a)Osmanlı Devleti’ne karşı Memlûklerin Karamanoğullarını koruması, b) Ramazan ve Dulkadiroğulları beylikleri üzerinde her iki devletinde egemenlik kurmak istemesi, c) Hicaz su yolları meselesi. 56. Fatih’in Ege siyasetinin amaçları nelerdir? a) Venedik ve Ceneviz’in Ege’deki üstünlüğüne son vermek, b) Korsan saldırılarını önleyerek, Çanakkale Boğazı, Batı Anadolu kıyıları ve ticaret gemilerinin güvenliklerini sağlamak. 57. Fatih döneminde 16 yıl süren Osmanlı-Venedik savaşlarını sona erdirmek amacıyla imzalanan antlaşmanın sonuçları nelerdir? a) Venedik’e kapitülasyonlara benzer bazı ticari imtiyazlar verildi ( Osmanlı Devleti’nden ilk ticari imtiyazları alan devlet Venedik’tir.) b) Venedik vergi vermekle Osmanlıya bağlı bir devlet konumuna geldi. 58. Fatih’in Karadeniz siyasetinin amaçları nelerdir? a) Ceneviz’in Karadeniz’deki üstünlüğüne son vermek, b) Kırım’ı alarak Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmek, c) İpek Yolu üzerinde kesin denetim sağlamak ve Avrupa’yı ekonomik yönden Osmanlı Devletine bağımlı hale getirmek. 59. Osmanlı tarihinde Cem Sultan Olayının perde arkasında ki nedeni nedir? Bu olay görünüşte iki şehzadenin saltanat mücadelesi olmaktan ziyade, gerçekte Osmanlı Devlet yönetiminde daha fazla yetki sahibi olmak isteyen devşirme kökenli devlet adamları ile Türk kökenli devlet adamları arasındaki yönetimde daha fazla güç sahibi olma mücadelesidir. 60. Cem Sultan olayının sonuçları nelerdir? a) Cem Sultan olayı Osmanlının bir iç sorunu olmasına rağmen, Cem Avrupa’ya sığınmasıyla bir dış sorun haline geldi, b) Devşirme kökenli devlet adamlarıyla Türk kökenliler arasında yönetimde daha fazla güç sahibi olma mücadelesi iyice yoğunlaştı, c) Osmanlı-Memluk ilişkileri daha da bozuldu, d) Balkanlarda fetih hareketleri yavaşladı, e) İtalya’nın fethinden vazgeçildi f) Avrupalılara ödenen bakım masraflarından dolayı devletin ekonomik yükü arttı, g) Karamanoğulları yine sorun oldu, h) İspanya’daki Müslümanlara yeterince yardım yapılamadı. 61. II. Bayezit döneminin sönük geçmesinin nedenleri nelerdir? a) Avrupalıların Cem Sultan’ı Osmanlılara karşı koz olarak kullanmaları, b) II. Bayezit’in savaştan hoşlanmayan yapısı, c) Sağlığında oğulları arasında başlayan taht kavgaları. 62. II. Bayezit dönemi Osmanlı-Memluk ilişkilerinin bozulma nedenleri nelerdir? a) Hicaz su yolları meselesi, b) Memlukların Ramazan ve Dulkadiroğulları beyliklerinin iç işlerine karışmaları, c) Karaman beylerini ve Cem Sultanı himaye etmeleri, d) Hicaz’a giden Türk hacılardan vergi almaları. 63. Şah İsmail’in Doğu Anadolu’da gerçekleştirdiği çalışmaların amacı nedir? Adamları vasıtasıyla fikirlerini yayarak taraftar toplamak ve Osmanlı topraklarını ele geçirmekti. 64. Yavuz Sultan Selim’in hedefi nedir? Türk ve İslam dünyasını Osmanlı yönetimi altında toplamaktı. 65. Yavuz Sultan Selim’in Doğu Siyasetinin amaçları nelerdir? a) Doğuda bulunan Safevileri ortadan kaldırıp, Türkistan’a ulaşmak ve İpek Yolu üzerinde tam bir denetim sağlamak, b) Mısır Seferi ile Memluk Devletini ortadan kaldırmak, İslam dünyasının büyük bir bölümüne hakim olmak ve Kızıldeniz üzerinden gelen Baharat Yolunu da kontrol altını almak. 66. Yavuz Sultan Selim Doğu Siyaseti ile hangi sonuçlara ulaşmak istiyordu? a) Türk-İslam dünyasını Osmanlı idaresi altında toplamak, devleti siyasi açıdan güçlendirmek, b) Ticaret yolları üzerinde tam bir denetim sağlayarak Avrupa karşısında Osmanlının ekonomik üstünlük kurmasını ve Avrupa’yı ekonomik açıdan Osmanlı Devletine bağımlı hale getirmek. 67. Yavuz dönemi Osmanlı-İran ilişkilerinin bozulma nedenleri nelerdir? a) Tarafların Anadolu’da üstünlük kurma mücadelesi, b) Şah İsmail’in Anadolu’da Şiilik propagandası yapması, c) Eski beyleri kışkırtması ve Akkoyunlu mirasına sahip çıkmak istemesi, d) Karşılıklı olarak hakaret içeren mektupların yazılması. 68. Yavuz devri İran seferinin sonuçları nelerdir? a) Tebriz’e kadar Doğu Anadolu Osmanlı Hâkimiyeti altına girdi. Tebriz - Bursa ticaret yolu denetim altına girdi, b) Şii sorunu bir süre için çözümlendi. Fakat Şah İsmail savaşmaktan çekindiği için, Safevi Devleti yıkılamadı. c) İran hazinesi ve İranlı bilginler İstanbul’a getirildi, Osmanlı kültürü İran etkisi altına girdi. d) Dönüşte Dulkadir Beyliği alınarak Anadolu’nun siyasi birliği sağlandı. 69. Yavuz’un Mısır Seferi ile ulaşmak istediği hedefler nelerdir? a) Suriye, Hicaz ve Mısır’ı alarak Türk-İslam birliğini kurmak, b) Mısır’ın ekonomik kaynaklarından yararlanmak, Hindistan deniz ticaretini ve Baharat Yolunu denetim altına almak. Böylece Avrupa’yı ekonomik açıdan Osmanlıya bağımlı hale getirmek. 70. Yavuz Mısır seferi sonrasında nereleri ele geçirdi? Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır 71. Yavuz devri Mısır seferinin dini sonuçları nelerdir? a) Hicaz (Mekke ve Medine) bölgesinin korunması görevi Osmanlı Devletine geçti. b) Mukaddes emanetler İstanbul’a getirildi. c) Halifelik Osmanlıya geçti, Osmanlı Devleti dünyanın en büyük siyasi ve dini kuruluşu haline geldi 72. Kanuni devri iç isyanlar hangileridir? a) Baba Zünnun b) Kalenderoğlu c) Canberdi Gazali d) Ahmet Paşa 73. Macaristan hangi savaş sonrasında Osmanlı hâkimiyeti altına girdi? Mohaç Meydan Savaşı 74. Mohaç Meydan Savaşının sonuçları nelerdir? a) Macaristan Osmanlı Hâkimiyeti altına alınarak tampon bir devlet haline getirildi b) Osmanlı’nın Orta Avrupa’daki Hâkimiyeti gelişti c) Osmanlı-Avusturya mücadelesi başladı d) Fransa Şarlken’in baskısından kurtularak, I. Fransuva Madrid antlaşmasıyla serbest bırakıldı 75. Osmanlının Avusturya üzerinde üstünlük kurduğu antlaşma hangisidir? İstanbul Antlaşması 76. Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan İstanbul Antlaşmasının sonuçları nelerdir? a) Macaristan ikiye ayrıldı b) Avusturya Osmanlı üstünlüğünü kabul etti c) Osmanlı, Avusturya üzerinde yaptırım gücüne sahip oldu d) Osmanlı’nın Avrupa’nın en güçlü devleti olduğu kabul edildi e) Almanya’nın Avrupa üzerindeki üstünlüğüne son verildi. 77. 1535’te Kanuni tarafından Fransa’ya verilen kapitülasyonların amacı nedir? a) Avrupa Hıristiyan birliğini bozmak, Avrupa siyasetinde etkinlik kazanmak b) Almanya’ya karşı Fransa’nın desteğini kazanmak c) Akdeniz ticaretini canlandırmak, gümrük gelirlerini artırmak 78. Osmanlı Devleti ile İran arasında imzalanan ilk resmi antlaşma hangisidir? Amasya Antlaşması 79. 1555 Amasya Antlaşmasının sonuç ve önemi nedir? a) İran’la İmzalanan ilk resmi antlaşmadır b) İran sorunu antlaşmayla bir süre için çözümlendi c) Bağdat alınarak Basra Körfezine ulaşıldı. Böylece Hint Okyanusu ile bağlantı kuruldu. 80. Kanuni devrinde gerçekleştirilen Hint Deniz Seferlerinin amaçları nelerdir? a) Baharat Yolunun Akdeniz üzerinden işlemesini sağlamak b) Kızıldeniz ticaret yoluna hakim olarak, Hint ticaret yolu üzerinde etkinlik kazanmak c) Hac yolunun güvenliğini sağlamak d) Müslüman tüccarlara verilen zararı önlemek e) Bölgedeki Müslüman devletlere yardım etmek 81. Kanuni devri Hint Deniz Seferlerini gerçekleştiren kaptanlar hangileridir? Hadım Süleyman Paşa, Piri Reis, Murat Reis ve Seydi Ali Reis 82. Kanuni devri Hint Deniz Seferlerinde yaşanan başarısızlığın nedenleri nelerdir? a) Hint Deniz Seferlerinin ekonomik değerinin yeterince anlaşılmaması, batı seferlerinin daha karlı olduğunun düşünülmesi b) Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması c) Portekiz donanmasının daha güçlü olması d) Bölgedeki Müslüman devletlerin gereken desteği vermemesi 83. Kanuni devri Hint Deniz Seferlerinin sonuçları nelerdir a) Baharat Yolu ve Hint ticareti elden çıktı b) Asya ticareti Ümit Burnuna kaydı. Akdeniz limanları önemini kaybetti c) Arap yarımadası ve Kızıldeniz denetim altına alındı d) Sudan sahilleri, Habeşistan’ın bazı kısımları, Yemen, Umman ve Eritre Osmanlı nüfuzu altına girdi. 84. 1571 Kıbrıs seferinin nedenleri nelerdir? a) Kıbrıs’ın jeopolitik konumundan yararlanmak, b) Doğu Akdeniz’de kesin egemenlik kurma, c) Anadolu, Mısır ve Suriye arasındaki deniz yolu ticaretinin güvenliğini sağlamak, d) Anadolu’nun güney kıyılarının güvenliğini sağlamak, e) Venedik’in korsanlık faaliyetlerine son vermek f) Adanın iktisadi imkanlarından yararlanmak 85. Kıbrıs’ın fethinin sonuçları nelerdir? a) Doğu Akdeniz de kesin egemenlik kuruldu. b) Mısır deniz yolunun güvenliği sağlandı, c) Osmanlının Akdeniz deki üstünlüğü pekişti d) İnebahtı Savaşına zemin hazırlandı. 86. Sokullu dönemi kanal projeleri hangileridir? Don-Volga Kanal Projesi, Süveyş Kanal Projesi ve Marmara-Karadeniz Kanalı Projesi 87. Don-Volga kanal projesinin amaçları nelerdir? a) Kırım’ın güvenliğini sağlamak b) Rusya’nın Karadeniz’e inmesini önlemek c) Kazan ve Astarhan’ı Rusya’dan almak d) Rusları Hazar kıyılarından çıkarmak e) İran savaşlarında donanmadan yararlanmak f) Türkistan hanlıklarıyla ilişkileri geliştirmek, g) İran engelini aşarak doğrudan Kafkas’lara hakim olmak. 88. Süveyş kanal projesinin amaçları nelerdir? a) Ümit Burnunun keşfiyle değişen Baharat Yolunu tekrar kontrol altına almak b) Güney Asya’daki Müslümanlar üzerendeki Avrupa baskısını ortadan kaldırmak c) Basra ve Kızıldeniz güvenliği için Akdeniz donanmasından faydalanılmak istenmesi 89. Osmanlı Devletinin doğuda en geniş sınırlara ulaştığı antlaşma hangisidir? Ferhat Paşa Antlaşması. 90. Avrupa’da barut ve topun birlikte kullanılmasının sonuçları nelerdir? a) İstanbul kuşatmasında kullanılan büyük toplar feodalitenin çöküşünde etkili oldu. b) Feodalite rejimi yıkılarak yerine merkezi krallıklar kuruldu. 91. Avrupa’da kâğıt ve matbaanın birlikte kullanılmasının sonuçları nelerdir? Kağıt ve matbaanın birlikte kullanılmasıyla; Avrupa’da elle yazılan kitaplar basılıp çoğaltıldı. Buna bağlı olarak bilim ve düşünce hayatı (Rönesans, Hümanizm, Reform) gelişti. 92. Coğrafi keşifler nedir? Tanımlayınız? 15. ve 16. yüzyıllar da Avrupalıların yeni yerler keşfetmek, yeni ticaret yolları bulmak amacıyla gerçekleştirdikleri deniz aşırı yolculuklara denir. 93. Coğrafi keşiflerin nedenleri nelerdir? a) İpek ve Baharat yollarının Türklerin ve Müslümanların eline geçmesi ile Avrupalıların Çin ve Hindistan’a doğrudan ulaşma isteği. b) Avrupalıların doğu ülkelerinin zenginliklerini elde etme isteği. c) Matbaanın etkisiyle coğrafya bilgisinde meydana gelen ilerlemeler. d) Pusulanın geliştirilerek Avrupalılar tarafından kullanılması. e) Avrupalıların dünyayı tanıma ve Hıristiyanlığı yayma istekleri. f) Gemicilik alanındaki ilerlemeler ve cesur gemicilerin yetişmesi. 94. Coğrafi keşiflerin Osmanlı Devletine etkileri nelerdir? a) Coğrafi keşifler sonrasında Ümit Burnunun bulunmasıyla Akdeniz havzası önemini kaybetti. Baharat ticareti Avrupalıların eline geçti. Böylece Osmanlı Devleti gümrük gelirlerinden mahrum kaldı. b) Keşfedilen topraklardan Avrupa’ya taşınan değerli madenlerin Osmanlı ülkesine kaçak yollarla girmesi, akçenin değer kaybetmesine ve hızlı fiyat artışlarına neden oldu. 95. Rönesans nedir? Tanımlayınız? Avrupa’da 15. ve 16. Yüzyıllarda önce İtalya’da başlayan daha sonrada diğer Avrupa ülkelerine yayılan edebiyat, sanat, düşünce ve bilim alanındaki büyük yenilik, gelişme ve anlayışlara denir. 96. Rönesans’ın nedenleri nelerdir? a) Avrupa’nın Endülüs Emevi Devleti ve Sicilya aracılığıyla İslam medeniyetini tanıması. b) Haçlı Seferleri ile doğu uygarlığındaki bilim ve teknolojik gelişmelerin batıya taşınması c) Matbaanın geniş kullanım alanına girmesiyle yeni buluş ve düşüncelerin yayılması d) Coğrafi Keşifler sonrasında düşünce ve sanat eserlerine değer veren Mesen sınıfının ortaya çıkması e) Avrupa’da üstün yetenekli sanatçılar ile düşünce ve bilim adamlarının yetişmesi f) Eski Yunan ve Roma medeniyetinden kalma edebiyat, sanat, bilim ve felsefe eserlerinin incelenmesi, değerlendirilmesi ve okutulması. 97. Rönesans’ın İtalya’da başlamasının nedenleri nelerdir? a) İtalya’nın Mısır, Yunan, Helen ve İslam uygarlıklarıyla yakın ilişkiler içerisinde olması, b) İtalya’nın bir ticaret merkezi olması c) Hıristiyanlığın dini merkezinin Roma olması ve kilisenin sanatçıları koruması, d) Zengin İtalyan şehirlerinde sanatı ve sanatçıyı destekleyen insanların olması e) İstanbul’un fethi sonrasında Bizans alimlerinin İtalya’ya gelerek eski Yunan ve Roma eserlerini İtalyancaya çevirmeleri. 98. Reform nedir? Tanımlayınız? 16. yüzyılda Avrupa’da Katolik mezhebindeki bozulmayı önlemek, yeni düzenlemeler yapmak ve Hıristiyanlığı gerçek şekline döndürmek amacıyla girişilen çalışmalardır. 99. Reform’un nedenleri nelerdir? a) Katolik kilisesinin bozulması; ıslah fikrinin yayılması b) Hıristiyanlığın temel kaynaklarına inilmesi c) Matbaa sayesinde iletişimin gelişmesi d) Dini metinlerin ulusal dillere çevrilmesi e) Rönesans’la birlikte skolastik düşüncenin önemini kaybetmesi f) Kilisenin ekonomik sömürüsünün halkın tepkisine neden olması. 100. Reform’un sonuçları nelerdir? a) Avrupa’da mezhep birliği parçalandı. b) Katolik kilisesi kendine çeki düzen vermek zorunda kaldı. c) Eğitim ve öğretim kilisenin elinden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu. d) Katolik kilisesinden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına el konuldu. e) Katolik kilisesi kendini koruya bilmek için engizisyon mahkemeleri ve Cizvit tarikatını devreye soktu. f) Protestan kral ve prensler din işlerinin hakimi oldular, kiliseyi kontrolleri altına aldılar. g) Avrupa Hıristiyan birliğinin parçalanması sonrasında Osmanlı devleti Avrupa içlerine rahatça ilerleme imkanı buldu. 101. Reform hareketleri sonrasında Avrupa’nın mezhep yapısı nasıl şekillendi? Katolik, Ortodoks, Protestan, Kalvenizm ve Anglikanizm 102. Reform hareketlerinin Osmanlıya etkileri nelerdir? Osmanlı Devletinde yaşayan Hıristiyan halka din ve inanç yönünde geniş haklar tanınmıştı. Osmanlı Hıristiyanları huzur içinde yaşıyorlardı. Bu nedenle reform hareketlerine katılma gereği duymadılar. Reform hareketleri sonrasında Avrupa Hıristiyan birliğinin parçalanması Osmanlının Avrupa siyaseti açısından uygundu.Bu ortamdan yararlanan Osmanlı Devleti Avrupa’da Viyana’ya kadar ilerledi. 103. Osmanlı tarihinde Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü ile başlayan dönem hangisidir? Duraklama dönemi. 104. Osmanlı Devletinin duraklama dönemine girmesinin iç nedenleri nelerdir? a) Merkezi yönetimde görülen bozulmalar b) Ekonominin bozulması c) Askeri sistemde bozulmalar d) Sosyal alandaki bozulmalar e) Eğitimde bozulmalar 105. Osmanlı Devletinin duraklama dönemine girmesinin dış nedenleri nelerdir? a) Güçlü devletlere komşu olma ve doğal sınırlara ulaşma b) Coğrafi keşiflerin etkisi c) Rönesans’ın etkisi d) Kapitülasyonların etkisi e) Haçlı zihniyeti 106. I.Ahmet’in Osmanlı veraset sisteminde yaptığı düzenlemeler nelerdir? Ekber ve Erşed (yaşça en büyük ve en olgunun başa geçmesi) geleneğini getirdi. Şehzadelerin sancağa gönderilme geleneğinden vazgeçildi.. 107. Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanan ilk resmi antlaşma hangisidir? Hotin Antlaşması 108. 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasının önemi nedir? a) Yaklaşık olarak bu günkü Türk-İran sınırı çizildi. b) Doğu’da uzun süren bir barış dönemi başladı. c) Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri arasındaki bağ koptu. 109. Köprülü Mehmet Paşa sadrazamlık görevine getirilirken hangi şartları ileri sürdü? a) Saray devlet işlerine karışmayacak b) Devlet işleriyle ilgili sunacağı teklifler kabul edilecek c) Memurluklara istediği kişiyi atayacak d) Hakkında şikâyet olursa, önce savunması alınacak, sonra karar verilecek 110. Osmanlı Devletinin batıda toprak kazandığı son antlaşma hangisidir? Bucaş Antlaşması 111. 1683 Viyana Seferinin nedenleri nelerdir? a) Avusturya baskısı sonrasında Macarların Osmanlı dan yardım istemeleri ve bu isteğin kabul edilmesi. b) Zitvatoruk Antlaşmasıyla Avusturya karşısında kaybedilen üstünlüğün yeniden oluşturulmak istenmesi. c) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Viyana’yı alarak yönetimdeki gücünü arttırma isteği. 112. 1683 Viyana bozgunun nedenleri nelerdir? a) Kuşatmada büyük topların bulunmayışı b) Avrupa devletlerinin Avusturya’ya yardımı gelmesi c) Kırım Hanı’nın görevini yerine getirmemesi d) Viyana’nın güçlü surlarla çevrili olması e) Grideki kalelerin alınmamış olması f) Devletteki iç çekişmelerin orduya yansıması 113. 1683 Viyana bozgunun sonuçları nelerdir? a) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa idam edildi b) II. Viyana kuşatması Avrupa’yı telaşa düşüren son sefer oldu c) Uğranılan yenilgi Avrupa’dan geri çekilme süreci başlattı. d) Osmanlının başarısızlığı Avrupa’yı harekete geçirdi, Haçlı zihniyetini canlandırdı e) Avusturya, Lehistan, Venedik, Malta ve Rusya’nın katılımıyla Kutsal İttifak kuruldu 114. II. Viyana kuşatması sonrasında Osmanlı Devletine karşı kurulan Kutsal İttifakta yer alan devletler hangileridir? Avusturya, Venedik, Lehistan, Malta ve Rusya 115. Karlofça Antlaşmasına göre Avusturya nereleri aldı? Banat yaylası ve Temeşvar hariç, Macaristan ve Erdel’i Avusturya ele geçirdi. 116. Karlofça antlaşmasına göre Lehistan nereleri aldı? Podolya ve Ukrayna Lehistan’a verildi. 117. Karlofça Antlaşmasına göre Venedik nereleri aldı? Mora Yarımadası ve Dalmaçya Venedik’e verildi. 118. Osmanlı Devletinin batı karşısında askeri üstünlüğünü kaybederek,geri çekilme sürecine girdiği antlaşma hangisidir? Karlofça Antlaşması. 119. Hangi antlaşma sonrasında Osmanlının Karadeniz’deki egemenliği İlk kez tehlikeye girdi? Yazınız. İstanbul Antlaşması. 120. 17. yüzyıl isyanları nitelik bakımından kaça ayrılır? Yazınız. a) İstanbul İsyanları b) Celali İsyanları c) Eyalet İsyanları 121. Osmanlı Tarihi’nde 17. yüzyılda meydana gelen iç isyanların amaçları bakımından gösterdikleri farklılıklar nelerdir? Yazınız. İstanbul ve Celali İsyanları devlet düzenini değiştirmeye yönelik olmayıp, şahıslara ve kötü devlet yönetimine karşı meydana gelen isyanlardır. Bu yüzyılda meydana gelen eyalet isyanları ise Osmanlı Devleti’nden ayrılarak, mevcut düzeni yıkmaya yönelik isyanlardır. 122. 17. yüzyıl ıslahatlarının amaçları nelerdir? Devlet içindeki bozulmaları düzeltmek ve devleti yükselme dönemindeki güç ve ihtişamına kavuşturmak amacıyla gerçekleştirildi. 123. 17. yüzyılda daha çok hangi alanlarda ıslahatlar gerçekleştirildi? Bu yüzyılda daha çok askeri, mali ve ahlaki alanlarda ıslahatlar yapıldı. 124. 17. Yüzyıl ıslahatçı padişahları kimlerdir? II. Osman, IV. Murat. 125. 17. yüzyıl ıslahatçı devlet adamları kimlerdir? Kuyucu Murat Paşa, Kemankeş Mustafa Paşa, Tarhuncu Ahmet Paşa, Köprülü Mehmet Paşa, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa 126. Rus Çarı I.Petro’nun Rusya’yı güçlü bir devlet haline getirmek amacıyla belirlediği politikalar nelerdir? a) Rusya’nın Karadeniz’deki etkinliğini arttırmak, b) Kırım ve çevresini ele geçirmek c) Kafkasları denetim altına almak d) Lehistan’ı egemenlik altına almak e) Balkanlardaki Ortodoksları himayesine almak. f) Boğazları ele geçirerek, Akdeniz’e açılamak. 127. 18. yüzyıl başlarında Osmanlı devlet adamlarının batıda izledikleri politika ve sonuçları nelerdir? 18. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti kaybettiği toprakları geri almak için mücadele etti. Bu politika doğrultusunda yaptığı savaşlarda istenen amaca ulaşamadı, hatta yeni topraklar kaybetti. 128. Osmanlı Devleti’nin batıya bakış açısının değişmesi ile sonuçlanan antlaşma hangisidir? Pasarofça Antlaşması 129. 1746’da Osmanlı-İran arasında imzalanan Kerden Antlaşmasının önemi nedir? Bu antlaşma ile Osmanlı- İran savaşları sona erdi ve taraflar arasında barış dönemi başladı. 130. Küçük Kaynarca Antlaşmasının en önemli maddesi nedir? Dini bakımdan Osmanlı’ya bağlı kalması şartı ile Kırım’a bağımsızlık verilmesi. 131. Rusya kapitülasyonlardan yararlanma hakkını ilk kez hangi antlaşma ile elde etti? Küçük Kaynarca Antlaşması 132. Rusya Karadeniz’de donanma bulundurma hakkını ilk kez hangi antlaşma ile elde etti? Küçük Kaynarca Antlaşması 133. Grek Projesi’ne göre Osmanlı toprakları nasıl paylaşılmak istenmektedir? Sırbistan, Bosna ve Hersek Avusturya’ya bırakılacak, Türkler Rumeli’den atılabilirse İstanbul merkez olmak üzere Bizans Devleti yeniden kurulacaktı. 134. Ziştovi Antlaşmasının önemi nedir? Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan son barış antlaşmasıdır. 135. Yaş Antlaşmasının sonuçları nelerdir? Kırım kesin olarak Rusya’nın eline geçti. Osmanlı’nın Kırım’ı geri alma ümitleri bitti. Yaş Antlaşması’yla Osmanlı’da gerileme süreci sona erdi, dağılma süreci başladı. 136. Fransa’nın Mısır’ı işgal etmesindeki amaçları nelerdir? a) İngiltere’nin Uzakdoğu’daki çıkarlarını engellemek, Hindistan’daki sömürgelerine giden yolu kesmek. b) Mısır’ın zenginliklerinden ve ticari imkanlarından yararlanmak. c) Akdeniz’i bütünüyle kontrol altına almak, Yedi Yıl Savaşları’nda İngiltere’ye kaptırdığı sömürgelerin boşluğunu Akdeniz’de kapatmak. 137. Fransa Mısır’ı işgalindeki amaçlarına ulaşmak için hangi yolları izledi? a) Osmanlının Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki etkinliğini azaltmaya, b) Osmanlı himayesindeki Rumlara ve Araplara ulusçuluk düşüncesini aşılamaya, c) Osmanlının gücünü kırarak zayıflığından faydalanmaya çalıştı. 138. Osmanlı devlet adamları denge politikasını ilk kez hangi olay sırasında kullandılar? Fransa’nın Mısır’ı işgali sırasında. 139. 18.yüzyıl ıslahatlarının en önemli özellikleri nelerdir? a) 18. yüzyılda Osmanlı aydının batıya bakışı değişti. Batının askeri ve teknik üstünlüğü kabul edilerek, ilk batılılaşma hareketleri başlatıldı b) Avrupa’daki gelişmelerden yararlanılarak, özellikle askeri ve teknik alanda bazı yenilikler yapıldı. Yenilik çalışmalarında ilk kez batılı uzmanlardan faydalanılmaya başlandı. 140. Osmanlı tarihinde Lale Devri olarak adlandırılan dönem hangi olaylar arasında yaşandı, dönemin mimarları kimlerdir? 1718 Pasorofça Antlaşması’ndan 1730 Patrona Halil İsyanı’na kadar geçen süre Osmanlı Tarihi’nde Lale Devri olarak adlandırılır. Dönemin mimarları Padişah III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. 141. Askeri alanda ilk kez batı tarzı yenilikler yapan ve bu yeniliklerde ilk kez batılı uzmanlardan faydalanma yolunu seçen Osmanlı padişahı kimdir? I.Mahmut 142. Osmanlı Devletinde batıda geçici elçilikler açılması uygulaması ilk kez hangi dönemde başlatıldı? Lale Devri 143. 18.yüzyıl ıslahatlarının başarısız olmasının nedenleri nelerdir? a) Yenilikler bir önceki yüzyıla göre daha köklü olmasına rağmen, bilinçli bir kadroya dayanmadığı ve kişilere bağlı kaldığı için başarısızlıkla sonuçlandı. b) Ulemanın yeniliklere cephe alması da etkili oldu. c) Yenilikler sırasında çıkarları zedelenen bazı çerceler özellikle yeniçeriler çıkardıkları isyanlarla yeniliklerin başarısızlıkla sonuçlanmasında etkili oldular. 144. Fransız İhtilal öncesinde Fransız halkı hangi sosyal sınıflara ayrılmaktaydı? Soylular, Rahipler, Burjuvalar ve Köylüler 145. Fransız ihtilalinin ortaya çıkmasında etkili olan dış etkenler nelerdir? a) İngiltere’de kurulmuş olan Meşruti yönetimin Fransız halkını etkilemesi. b) Fransa’nın yardımlarıyla Amerikalıların bağımsızlığa kavuşmaları ve demokrasiye geçmeleri, Fransız halkına örnek oldu. 146. Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti üzerindeki olumsuz etkileri nedir? Yazınız. İhtilalin ortaya çıkardığı Ulusçuluk (Milliyetçilik) akımı çok uluslu bir devlet olan Osmanlı’nın yıkılmasını sağlayan temel faktör oldu. 19. ve 20. yüzyıllarda başta Rusya olmak üzere Avrupa devletlerinin kışkırtmasıyla önce Balkanlarda daha sonra tüm ülkede azınlıklar arasında ayrılık hareketleri başladı. Zaman içerisinde Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız devletlerini kurdular. 147. Fransız İhtilalinin Osmanlı Devleti üzerindeki olumlu etkileri nelerdir? a) İhtilalin getirdiği hürriyet adalet ve eşitlik gibi kavramlar Osmanlı aydınları üzerinde etkili oldu. Osmanlı Devleti’nde demokratikleşme hareketlerini başlattı. b) Azınlıkların bağımsızlık istekleri Türk milletine örnek teşkil etti. Türk milliyetçiliği esasına dayanan bir devlet yapısı kurmak üzere çalışmalara başlandı. Osmanlı Devletinin yıkılmasını sağlayan en temel faktör olan milliyetçilik, Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında kurulmakta olan yeni Türk devletinin en temel dayanağı oldu. 148. Sanayi İnkılabı nedir? Yazınız. Sanayi İnkılabı, İnsan ve hayvan gücüne dayalı üretim tarzından, makine gücüne dayalı üretim tarzına geçiştir. 149. Sanayi İnkılâbının İngiltere’de ortaya çıkmasının nedenleri nedir? a) Büyük sömürgelere sahip olması, b) Yönetimde merkezi otoritenin olması, c) Araştırma ve özgür düşünce ortamının olması, d) Kömür ve demir madenlerin ülkede bol miktarda bulunması, e) Hammadde birikiminin ve geniş pazar imkanlarının olması. 150. Osmanlı tarihinde 1808’de ayanlarla imzalanan Sened-i İttifak’ın sonuçları nelerdir? a) Ayanlar merkezi otoriteye bağlandı, yönetim güçlendi. b) Ayanların varlığının resmen tanınmış olması, devletin ne kadar güçsüz düştüğünü de açığa çıkardı.Bu yönüyle Sened-i İttifak, merkezi devlet yönetimine ters düşen bir uygulamadır. 151. 1812 Bükreş Antlaşmasının sonucu nedir? Osmanlı Tarihi’nde ilk defa bir azınlık (Sırplar), bazı imtiyazlar (ayrıcalıklar) elde etti. 152. 1829 Edirne Antlaşmasının sonuçları nedir? a) İlk kez bir azınlığa, Yunanlılara bağımsızlık verildi. b) Osmanlı kendi gücüyle topraklarını koruyamayacağını anladı. Batılı devletlerin desteğine olan ihtiyaç iyice belirginlik kazandı. c) Tuna Nehri kıyılarındaki kalelerin Ruslara bırakılması Rusya’nın Balkanlardaki siyasi ve ticari etkinliğini arttırdı. d) Doğudaki kalelerin elden çıkmasıyla Doğu Anadolu Rus tehdidi altına girdi. 153. 19. Yüzyılda Balkanlarda görülen bağımsızlık hareketlerinin temel nedenleri nelerdir? a) Fransız İhtilali ile ortaya çıkan Milliyetçilik (Ulusçuluk) düşüncesi. b) Osmanlı Devletinin bölgedeki varlığını sona erdirmek isteyen batılı devletlerin Osmanlıyı zayıflatmak amacıyla Balkan uluslarını kışkırtmaları. 154. 19. Yüzyılda meydana gelen Yunan İsyanın nedenleri nelerdir? a) Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı. b) Batılı devletlerin özellikle Rusya’nın kışkırtmaları. c) Osmanlıda merkezi otoritenin zayıflaması. d) Rönesans’la Yunan medeniyetinin Avrupa’da tanınması ve batıda Yunanlılara karşı sempatinin artması. e) Avrupa’nın etkisiyle Yunanlıların Bizans mirasına sahip çıkmak istemeleri. f) Yunan aydınlarının halkı bağımsızlığa yönlendirmeleri ve kurdukları cemiyetler. 155. 19. Yüzyılda meydana gelen Yunan İsyanı Avrupa diplomasisinde hangi unsurları ön plana çıkardı? Yazınız. Din ve Kültür unsurları ön plana çıkarıldı. 156. 1833 Kütahya Antlaşmasının sonuçları nelerdir? a) Doğu Akdeniz’de Osmanlının etkinliği azaldı. Denetim Kavalalı’nın eline geçti. b) Mısır ve Boğazlar uluslar arası bir sorun haline geldi. c) Osmanlı Devleti’nin bir valisi ile başa çıkamayacak kadar güçsüz düşmesi, batılıların Osmanlı üzerindeki ticari ve siyasi baskılarını arttırdı. 157. Hünkar İskelesi Antlaşmasının sonuçları nelerdir? a) Rusya’nın Karadeniz’deki güvenliği arttı. b) Rusya ile Osmanlı arasında bir ittifak ve dayanışma oluştu. c) Osmanlı son kez boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kullandı. Boğazlar İngiltere ve Fransa’ya kapandı. d) Antlaşma İngiltere’nin çıkarlarına ters düştüğü için Rusya ile karşı karşıya geldi. e) Batılılar antlaşmanın yürürlüğe girmemesi için çaba sarf ettiler. Mısır sorununa ek olarak boğazlar sorunu da uluslar arası bir sorun haline geldi. 158. 1840 Londra Antlaşmasının sonuçları nelerdir? a) Mısır sorunu çözümlendi. Mısır’a özerklik verildi. Osmanlı Devletinde ilk kez bir valilik bu kadar güçlenerek saltanat niteliği kazandı. b)İngiltere bağımsız bir Mısır Devletinin kurulmasını engelleyerek, sömürgelerine giden yolu güvenceye aldı. Fransa’nın Kavalalı kozunu kullanmasını engelledi. c) Doğu Akdeniz’de İngiltere’nin daha aktif bir rol oynaması, Rusya açısından olumsuz bir gelişme oldu. 159. 1841 Boğazlar sözleşmesine göre İstanbul ve Çanakkale boğazlarının statüsü nasıl belirlendi? Boğazlar, Osmanlı egemenliğinde kalacak, Boğazlardan hiçbir savaş gemisi geçmeyecekti. 160. 19. yüzyılda İngiltere’nin Osmanlı politikası nedir? Yazınız. İngiltere 19.yüzyılın son çeyreğine kadar bölgede Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikası izledi.1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra ise bölgede Osmanlı varlığını yok etmek amacıyla oluşan paylaşım planları içerisinde yer aldı. 161. 19. yüzyılda İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğü politikasını hangi amaçla uygulamıştır? İngiltere bölgede Osmanlı toprak bütünlüğünü koruyarak, sömürgelerine giden yolun güvenliğini sağlamaya ve Akdeniz’deki çıkarlarını korumak istiyordu. 162. 19. yüzyılda Avusturya hangi nedenle Osmanlının yanında yer aldı? Balkanlarda Rusya tarafından sürdürülen milliyetçilik hareketlerinin yayılmasından ve Rusya’nın güçlenmesinden çekindiği için Osmanlı toprak bütünlüğünü korumaya çalıştı. 163. Kırım Savaşının çıkmasında etkili olan Rus politikaları nelerdir? a) Ortodoksların koruyucusu sıfatıyla Osmanlı’nın içişlerine karışması ve Kutsal Yerler konusunda bazı isteklerde bulunması. b) Hünkar İskelesi Antlaşmasıyla elde ettiği ve daha sonra kaybettiği hakları geri almak istemesi. c) Balkanlarda kendisine bağlı devletler kurdurmak istemesi. 164. Kırım Savaşının çıkmasında Osmanlıdaki ıslahat hareketlerinin etkisi nedir? Osmanlı Devletinin Tanzimat Fermanı doğrultusunda yönetim, maliye, hukuk, askerlik ve eğitim alanında kapsamlı bir yenilik hareketine girişmesi, Osmanlının bölgede durumunu güçlendirmesini istemeyen Rusya’yı korkutması. 165. Kırım Savaşının çıkmasında Batılı devletlerin tutumlarının etkileri nelerdir? a) Balkanlarda Avusturya’nın, Doğu Akdeniz’de İngiltere ve Fransa’nın Rusya karşısında çıkarlarını korumak istemeleri. b) Macar mültecileri koruduğu için, Avrupa’da Osmanlı lehine bir kamuoyu oluşması. 166. 1856 Paris Barış Antlaşmasında Osmanlının yenik devlet muamelesi görmesine yol açan madde hangisidir? Yazınız. a) Karadeniz’in tarafsızlığı sağlanacak;bütün ticaret gemilerine açık, savaş gemilerine kapalı olacak. b) Rusya ve Osmanlı Karadeniz’de donanma bulunduramayacak ve tersane kuramayacak. 167. 1856 Paris Barış Antlaşması hangi yönleriyle Osmanlı Devleti için olumlu bir antlaşmadır? Rus tehlikesinin önlenmesi, Avrupa devletler topluluğuna kabul edilme, Avrupa hukukundan faydalanma ve toprak bütünlüğünün garantisi açısından olumlu bir antlaşmadır. 168. 1856 Paris Barış Antlaşması hangi yönleriyle Osmanlı Devleti için olumsuz bir antlaşmadır? Karadeniz’in tarafsızlığı ve ıslahatların antlaşmada yer alması bakımından olumsuz bir antlaşmadır. 169. 19. Yüzyılda Rusya tarafından ilk kez kullanılan Şark Meselesi terimi yüzyıl boyunca hangi anlamlarda kullanılmıştır? Şark Meselesi; 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma, 19. yüzyılın ikinci yarısında ise Avrupa’da ki topraklarının paylaşılması anlamında algılanmıştır. 170. Pan-slavizm nedir? Hangi ülke tarafından geliştirilmiştir? Ortodoks ve Slav ırkından olan balkan uluslarının Rusya egemenliği altında birleştirilmesini hedef alan Rusya tarafından geliştirilen siyasi bir akımdır. 171. 1876 İstanbul Tersane Konferansı hangi amaçla toplandı? İngiltere’nin girişimleriyle Balkan olaylarını yatıştırmak, Osmanlı-Rus anlaşmazlığını barış yoluyla çözümlemek. 172. 1876’da Osmanlı Devlet adamlarının Kanun-i Esasiyi ilan etmelerinin amaçları nelerdir? a) Batılıların iç işlerimize karışmasını önlemek, b) Balkan uluslarına yönetimde temsil hakkı tanıyarak devletten kopmalarını engellemek, c) İstanbul Tersane Konferansının toplanmasını gereksiz kılmak, d) Balkan sorununun çözümünde Rusya’ya karşı batılı devletlerin desteğini elde etmek. 173. 1878’de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayestefanos Antlaşması’nın uygulanmamasının nedenleri nedir? Bu antlaşma ile Rusya himayesinde Karadeniz ve Ege’ye kadar uzanan büyük bir Bulgaristan kuruluyordu. Böylece Ruslar hem Balkanlarda etkinliğini arttıracak, hem de Bulgaristan üzerinden Akdeniz’e ulaşacaktı. Antlaşma bu yönü ile İngiltere, Almanya ve Avusturya’nın çıkarlarına ters düştüğü için bu devletlerin itirazına uğradı ve uygulanamadı. 174. Ermeni Sorunu ilk kez hangi antlaşma ile Osmanlı Devletinin karşısına fiili olarak ortaya çıktı? Berlin Antlaşması (1878). 175. Ermeni Sorunun ortaya çıkışında rol oynayan Rusya’nın amacı nedir? Doğu Anadolu’da yaşayan Osmanlı Ermenilerini kullanarak, bölgede kendi himayesinde kurulacak bir Ermeni devleti aracılığı ile Akdeniz’e ve Orta Doğuya inmek. 176. Ermeni Sorunun ortaya çıkışında rol oynayan İngiltere’nin amacı nedir? Doğu Anadolu’da İngiltere koruyuculuğunda bir Ermeni devleti kurulmasını sağlayarak Rusya’nın güneye inmesini önlemek. 177. 31 Mart Olayı nedir? Osmanlı Tarihi’nde meşrutiyet karşıtlarının, Meşrutiyet yönetimine son vermek amacıyla 13 Nisan 1909’da çıkardıkları isyan hareketidir. 178. Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’daki varlığı hangi antlaşma ile sona erdi? Uşi (Ouchy) Antlaşması 179. Balkan Savaşlarının nedenleri nedir? a) Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisi b) Rusya’nın Balkanlarda izlediği Panslavizm politikası ile Balkan milletlerinin birleştirilmek istenmesi c) Reval görüşmelerinde İngiltere’nin Rusya’yı Balkanlardaki isteklerinde serbest bırakması d) Balkan devletlerinin Rusya önderliğinde Osmanlı Devletinin Balkan topraklarını paylaşma isteği e) Osmanlının Trablusgarp’ta savaşması ve ordudaki siyasi bölünmüşlük 180. I. Balkan Savaşlarında yer alan ülkeler hangileridir? Osmanlı Devleti, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ 181. I. Balkan Savaşları hangi antlaşma ile sona erdi yazarak, batı sınırımız nasıl çizildi belirtiniz? I. Balkan Savaşları Londra Antlaşması ile sona erdi.Bu antlaşmaya göre Midye-Enez hattı batı sınırımız olarak belirlendi. 182. I. Balkan Savaşlarının temel nedeni nedir? I. Balkan Savaşları sonunda Bulgaristan’ın daha fazla toprak alması ve sınırlarını Ege denizine kadar genişletmesi diğer Balkan devletlerinin tepkisine yol açtı. Bu da II. Balkan Savaşlarının temel nedenini oluşturmaktadır. 183. Osmanlı Devleti Balkan Savaşları sonunda nereleri kaybetti? Batı Trakya, Makedonya, Arnavutluk, Ege Adaları ve Girit 184. Osmanlı Devletini içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya yönelik ortaya çıkan fikri akımlar hangileridir? Osmanlıcılık, İslamcılık, Türk Birliği (Turancılık), Türkçülük, Batıcılık. 185. Osmanlıcılık nedir? Bir “ Osmanlı Milleti” bilinci oluşturarak azınlıkların devletten kopmasının önlenebileceğini savunan bir akımdır. 186. İslamcılık nedir? Devletin kurtuluşunu dini esaslara bağlılıkta ve halifenin etrafında birleşmekte gören bir fikir akımıdır. 187. Turancılara göre Rusya’nın Panslavizm politikası nasıl engellenebilirdi? Bölgedeki Türklerin birlik halinde hareket etmesiyle engellenebilirdi. 188. Osmanlıcılık ve İslamcılık fikirleri neden başarısız olmuşlardır? Osmanlıcılık ve İslamcılık fikirleri milliyetçilik akımı ile çeliştiği için başarısız olmuştur. 189. 20. yüzyıl başlarında yeni Türk Devletinin kurulmasında hangi fikir akımları etkili olmuştur? Türkçülük ve Batıcılık. 190. Birinci Dünya Savaşı öncesinde İttifak ve İtilaf blokları hangi Avrupa devletlerinin katılımı ile kuruldu? Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya tarafından İttifak devletleri grubu. İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından İtilâf devletleri grubu. 191. Almanya Osmanlı Devletini kendi yanında savaşa girdirmekle hangi hedeflere ulaşmak istiyordu? a) Savaşı geniş bir alana yayarak kuşatma altına alınmaktan kurtulmak. b) Yeni cephelerin açılmasını sağlayarak, İtilaf devletlerinin askeri gücünü bölmek. c) Boğazları İtilaf devletlerine kapatarak Rusya’ya yardım ulaşmasını engellemek. d) Süveyş Kanalını alarak, İngiltere’nin sömürgelerinden yardım almasını engellemek. e) Ortadoğu petrollerinden faydalanmak. f) Osmanlı ordusunu donatarak savaş gücünden faydalanmak. g) Halifenin Müslümanlar üzerindeki nüfuzundan yararlanmak. 192. Osmanlı Devletinin Almanya yanında savaşa girerek ulaşmak istediği hedefler nelerdir? a) Balkan Savaşlarında kaybedilen yerleri geri almak. b) Almanya’nın yardımıyla bozulmuş olan ekonomik durumu düzeltmek. Kapitülasyonlardan ve dış borçlardan kurtulmak. c) Türk dünyasını ortak bir çatı altında toplayarak büyük bir güç elde etmek. Böylece Turan idealini gerçekleştirmek. d) İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Müslümanları ayaklandırarak, bu devletleri içerden çökertmek; böylece Kuzey Afrika’daki toprakları geri almak. e) Doğuda Rus işgali altındaki yerleri kurtarmak. 193. Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına girmesinin sonuçları nelerdir? a) Savaş geniş bir alana yayıldı. İtilaf devletlerinin gücü bölündü. Almanya kuşatma altına alınmaktan kurtuldu. b) Ruslar kuvvetlerinden bir kısmını doğuya kaydırmak zorunda kalınca Almanların yükü hafifledi. c) İtilaf devletlerinin Rusya’ya yardım ulaştırması zorlaştı. 194. I. Dünya Savaşı’nda çarpıştığımız taarruz cepheleri hangileridir? Kafkas cephesi ve Kanal Cephesi 195. Çanakkale Cephesinin açılış nedenleri nelerdir? a) Boğazlar ve İstanbul alınarak Osmanlı savaş dışı bırakılacak, b) Rusya’ya gerekli silah ve yardım yapılarak Almanlar ve Bolşeviklere karşı güçlendirilecek, c) Almanya’nın doğuya yayılması önlenecek, d) Trakya üzerinden yeni bir cephe açılarak Balkan devletlerinin desteği sağlanacak, e) İngiltere Mısır’daki varlığını güvenceye alacak, f) Ortadoğu’daki zengin petrol yataklarına ulaşılacaktı. 196. Çanakkale Cephesinin sonuçları nelerdir? a) Çanakkale Savaşları Osmanlının zaferi ile sonuçlandı, b) Savaşı erken bitirme düşüncesi başarısız oldu. Savaş iki yıl uzadı, c) Yardım alamayan Rus ekonomisi bozuldu. Rusya’da çıkan ihtilal sonrasında savaştan çekildi, d) Yarım milyona yakın insan öldü. e) Osmanlının başarısını gören Bulgaristan Almanya’nın yanında savaşa girdi, f) Mustafa Kemal’in kazandığı başarılar ulusal mücadelede önder olarak benimsenmesinde etkili oldu. 197. Kanal Cephesinin açılış nedenleri nelerdir? a) Mısır’ı geri almak b) İngilizleri Mısır’dan çıkararak, sömürgeleriyle bağlantısını kesmek 198. Irak Cephesinin açılış nedenleri nelerdir? a) Türk kuvvetlerinin İran’a girip Hindistan’ı tehtid etmesini engellemek, b) Kuzeye doğru ilerleyerek, Ruslara yardım ulaştırmak, c) Ortadoğu petrollerini ele geçirmek. 199. Sınırlarımız dışında müttefiklerimize yardım amacıyla savaştığımız cepheler hangileridir? Makedonya, Romanya ve Galiçya cepheleri. 200. Vak’a-yı Hayriye nedir? 1826’da II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması olayıdır. 201. Mahmut devrinde hangi alanlarda ıslahatlar yapıldı? Askerlik, hukuk ve yönetim, eğitim ve kültür, ekonomi alanlarında ıslahatlar yapıldı. 202. Tanzimat Fermanının kabul edilmesinin nedenleri nelerdir? a) Mısır ve Boğazlar sorununun çözümünde batılıların desteğini sağlamak, b) Batılıların azınlık sorununu bahane ederek devletin iç işlerine karışmalarını engellemek, c) Daha kalıcı ıslahatlar yaparak devleti dağılmaktan kurtarmak, d) İngiltere ve Fransa’nın ıslahat yapılması yolundaki baskı ve taleplerini karşılamak. 203. Tanzimat Fermanı hangi yönü ile İngiltere’deki Manga Carta’ya benzetilebilir? Tanzimat Fermanı padişahın otoritesini kanun gücüyle sınırladığı için Manga Carta’ya benzetilebilir. 204. Tanzimat’tan itibaren Osmanlı adliye teşkilatında yapılan düzenlemeler sonucunda kurulan mahkemeler hangileridir? Şer’iye mahkemeleri, Azınlık cemaat mahkemeleri, Konsolosluk mahkemeleri, Ticaret mahkemeleri, Nizamiye mahkemeleri. 205. Islahat Fermanına niçin “imtiyazlar fermanı” da denmektedir? Islahat Fermanında azınlıklar lehine yeni düzenlemeler yapıldığı için Müslüman halk tarafından imtiyazlar fermanı olarak ta adlandırılmıştır. 206. Kanun-i Esasinin ilanı ile kurulan Osmanlı Mebusan Meclisi hangi üyelerden oluşmaktaydı? Osmanlı Meb’usan Meclisi; Âyan ve Mebusan olmak üzere iki ayrı gruptan oluşmaktadır. 207. Osmanlı Devletinde anayasal düzen ilk kez ne zaman, hangi olayla başladı? 1876’da Kanun-i Esâsî’nin kabulü ile başladı. 208. Devlet nedir? Devlet; insanların sınırları belli bir toprak parçası üzerinde kendi kendini idare edebilmek için meydana getirdiği siyasi bir teşkilatlanmadır. 209. Devleti meydana getiren ana unsurlar nelerdir? Halk (melet), Yurt (vatan), Egemenlik (devlet kudreti), Bağımsızlık. 210. Osmanlı devlet anlayışı ve yönetim sisteminin temelleri nelerdir? a) Eski Türk gelenekleri, b) İslam dininin devlet anlayışı, c) Hakim olunan topraklardaki toplumların devlet anlayışları. 211. Kuruluştan itibaren Osmanlı Devletinin başkentleri hangi şehirlerdir? Söğüt, Bilecik, Karacahisar, İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul. 212. Merkeziyetçi bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nde toplum kaça ayrılır? Askerî (yönetenler) ve Reaya (yönetilenler) olmak üzere iki sınıfa ayrılır. 213. Fatih Sultan Mehmet hazırlattığı Kânunnâme’de hangi nedenle kardeş katlini yasallaştırdı? Kardeşler arasındaki taht kavgalarını önlemek devletin devamlılığını sağlamak ve huzura kavuşmasını sağlamak amacıyla kardeş katlini yasallaştırdı. 214. I. Ahmet’in Osmanlı veraset sisteminde yaptığı yasal düzenlemeler nelerdir? I. Ahmet veraset sisteminde yaptığı düzenleme ile saltanat boşalırsa hanedanın en büyüğü (Ekber) ve en olgunu (Erşed) padişah olur hükmünü getirmiştir. 215. Osmanlı hükümdarlarının kuruluştan itibaren kullandıkları unvanlar nelerdir? Bey, Gazi, Hüdavendigâr, Han, Hakan, Sultan, Padişah, Halife, Şahane, Hümayun gibi unvanlar kullandılar. 216. Osmanlı Devleti’nde hükümdarlık sembolleri nelerdir? Hutbe, Sikke (para bastırmak), Davul (tabl, nevbet), Sancak, Tuğ. 217. Klasik dönem Osmanlı devlet yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı kaç bölümden oluşmaktadır? Birun (dış saray), Enderun ve Harem. 218. Enderun’daki hizmet ve eğitim odaları nelerdir? Has oda, Hazine odası, Kiler odası, Seferli odası. 219. Osmanlı devlet yönetiminde Divan nedir? Devlet ve ülke sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı en üst yönetim ve en yüksek mahkeme organıdır. 220. Osmanlı devlet yönetiminde Divan-ı Hümayun’un daimi üyeleri kimlerdir? Padişah( Fatih dönemine kadar), Veziriazam, Kubbealtı vezirleri, Kazasker(Kadıasker), Defterdar, Nişancı. 221. Osmanlı devlet yönetiminde gerek duyulduğunda divan toplantılarına çağrılan üyeler kimlerdir? Kaptan-ı Derya, Yeniçeri Ağası, Şeyhülislam. 222. Divan üyesi olan Nişancı’nın görevleri nelerdir? Padişah adına yazılan ferman, berat, name gibi belgelere padişahın tuğrasını çekerdi. Kanunları düzenlemek, tapu ve kadastro işlerini yürütmek, yeni fethedilen toprakları kaydetmek ve dirlik defterlerini tutmak. Ayrıca divanda alınan kararların mevcut hukuk kurallarına uygunluğunu denetlemek gibi görevleri vardı. 223. Divan üyesi olan Defterdar’ın görevleri nelerdir? Hazine ile ilgili işlerde hüküm yazmak, rütbe ve dirlik verilecek kimseleri hükümdara teklif etmek, akçenin değerini korumak, bütçeyi hazırlayarak padişaha sunmak. 224. Divan üyesi olan Kazasker’in görevleri nelerdir? Divanda askeri ve sivil adalet işlerine bakmak, kadıların, müderrislerin ve naiplerin özlük işlerini takip etmek. 225. Osmanlı Devlet yönetiminde Defterdar’ın görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olan kalemler (daireler) hangileridir? Ruznamçe Kalemi, Maliye Emirleri Kalemi ve Tarihçi Kalemi. 226. Osmanlı Devletinde hazine kaça ayrılır? Hazine-i Hassa (İç Hazine) ve Hazine-i Amire (Dış Hazine) 227. Tımar sistemi nedir? Tımar Sistemi; Bir kısım asker ve devlet görevlilerine belirli bölgelerden vergi tahsis edilmesi ve buna karşılık onlardan devlet için hizmet beklenmesi usulüdür. 228. İltizam nedir? İltizam kanunların saptadığı vergileri yükümlülerinden toplama ve devlet hazinesine aktarma görevinin açık arttırma yoluyla ve belli şartlarla bazı şahıslara devredilmesi yöntemidir. 229. Osmanlı taşra teşkilatında eyaletler kaça ayrılır? Salyaneli (Yıllıklı) Eyaletle, Salyanesiz (Yıllıksız) Eyaletler ve Bağlı Hükümet ve Beylikler. 230. Kapıkulu Piyadeleri hangi askeri sınıflardan oluşmaktadır? Acemi oğlanlar ocağı, Yeniçeri ocağı, Topçu ocağı, Top Arabacıları ocağı, Cebeci ocağı, Humbaracı ocağı, Lağımcı ocağı. 231. Kapıkulu Sipahileri (süvarileri) hangi askeri sınıflardan oluşmaktadır? Sipahlar (Sipahiler), Silahtar, Sağ Ulufeciler, Sol ulufeciler, Sağ Garipler, Sol Garipler. 232. Osmanlı kara ordusundaki yardımcı kuvvetler hangileridir? Akıncılar, Azaplar, Yaya ve Müsellemler, Deliler, Yörükler, Gönüllüler, Beşliler, Sakalar. 233. Osmanlı kara ordusu kaç gruptan oluşuyordu? Kapıkulu Ordusu, Eyalet Askerleri ve Yardımcı Kuvvetler. 234. Osmanlı hukuk sisteminin temeli kaça ayrılır? Şer’i hukuk ve Örfî hukuk 235. Osmanlı hukuk sisteminde yer alan şer’i hukukun temelleri nelerdir? Şer’i hukukun temelini Kur’an-ı Kerim ve hadisler oluşturmaktadır. 236. Osmanlı hukuk sisteminde yer alan örfî hukuk nedir? Açıklayınız? Örfî hukuk, şer’i hukuka ters düşmemek şartı ile padişahın koyduğu kanun, kanunname ve ferman gibi kurallardır. Bu kurallar töreye uygun olurdu. Örfî konulardaki kurallar padişahın ağzından yazılır ve bunlara ferman denirdi. Fermanlar devlet hayatını ve sosyal hayatı düzenlerdi. 237. Vakıf nedir? Vakıf, Müslümanların, mallarından bir kısmı insanların hayrına sonsuza kadar bağışlamasıdır. 238. İlmiye sınıfının devlet yönetimi ve toplum içindeki görevleri kaça ayrılar? Tedris (eğitim-öğretim), Kaza (yargı), İftâ (fetva). 239. Osmanlı toplum yapısında ilmiye sınıfının temsilcileri kimlerdir? Şeyhülislam, Kazasker, Kadılar, Müderrisler, Müftüler, Nakibüleşraf, Hekimler, İmamlar, Müezzinler, Müneccimler, Şeyhler ve Şerifler. 240. İlmiye sınıfının tedris görevi nedir? Kimler tarafından kullanılır? Tedris, eğitim ve öğretim görevidir. Müderrisler tarafından kullanılır. 241. İlmiye sınıfının kaza görevi nedir? Kimler tarafından kullanılır? Kaza (yargı), İslâm hukukuna göre hüküm verme görevidir. Kazasker (Kadıasker) ve kadılar tarafından kullanılır. 242. Şeyhülislâm kimdir? Divan-ı Hümâyun’un veya padişahın verdiği kararların İslâm dininin esaslarına uygun olup olmadığına dair görüş (fetvâ) belirten makamdır. 243. İlmiye sınıfının iftâ (fetva) görevi nedir? Kimler tarafından kullanılır? İftâ (fetva), yapılanların, kararların dine uygun olup olmaması konusunda fikir beyan etmek yetkisiydi. Şeyhülislam ve müftü tarafından kullanılır. 11. SINIF TARİH DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI ÜNİTELER VE SÜRELERİ Tarih Dersi (11. sınıf) Öğretim Programı haftada 4 ders saati esas alınarak hazırlanmıştır. Tarih dersi (11. sınıf) öğretim programı 6 üniteden oluşmaktadır. 1. Ünite: TÜRK DEVLET TEŞKİLATI 2. Ünite: TÜRKLERDE TOPLUM YAPISI 3. Ünite: TÜRKLERDE HUKUK 4. Ünite: TÜRKLERDE EKONOMİ 5. Ünite: TÜRKLERDE EĞİTİM 6. Ünite: TÜRKLERDE SANAT 11. SINIF İNKILÂP TARİHİ DERS NOTLARI GİRİŞ II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918) • Meşrutiyet, hükümdar ile birlikte bir meclisin ülke yönetiminde bulunmasıdır. • Osmanlı Devleti’nde I. Meşruiyet, 23 Aralık 1876’da Jön Türklerin baskısıyla II. Abdülhamit tarafından ilan edilmişti. • İlk Osmanlı Mebusan Meclisi 20 Mart 1877’de açıldı. • İlk Osmanlı anayasası, Kanun-i Esâsî yürürlüğe girdi. • I. Meşruiyet Dönemi, fazla uzun sürmedi. • 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkması ve azınlık milletvekillerinin yıkıcı faaliyetleri üzerine Sultan II. Abdülhamit, Meşrutiyet’i kaldırdı ve Mebusan Meclisi’ni kapattı. • Meşruiyet taraftarı olan Jön Türkler, İttihad-ı Osmânî Cemiyeti’ni kurdular. Sonra bu cemiyet, İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı (1889). • Osmanlıcılık fikrini savunan bu cemiyet, Makedonya’da örgütlendiler. • İngiltere ve Rusya’nın 10 Haziran 1908’de Reval’de bir araya gelerek Makedonya’nın özerkliğine karar vermeleri İttihatçıları harekete geçirdi. • Osmanlı Devleti’nin parçalanacağından endişe eden İttihatçılar, II. Abdülhamit’e Meşrutiyet’i ilan etmesi için baskı yaptılar ve Rumeli'de ayaklandılar. • Hürriyet Taburları kurularak halk ayaklandırıldı. • Resneli Niyazi ve Enver Paşa’nın isyanları üzerine, ülkenin iç savaşa sürüklenmesini istemeyen II. Abdülhamit, Meşrutiyet’i tekrar ilan etmek zorunda kaldı (1908). • Kanun-i Esâsî tekrar yürürlüğe kondu. • Osmanlı Mebusan Meclisi, tekrar oluşturuldu. • Seçimlerde, İttihat ve Terakki üyeleri başarılı oldu. Not: İttihatçıların, Meşrutiyet ve ülke yönetimi için ciddi bir hazırlığı olmadığından beklenen sonuçlar alınamamış, Meşrutiyet’e geçişte iktidar boşluğu ve kargaşa yaşanmıştır. 31 Mart Olayı • İttihat ve Terakki içinde zamanla farklı görüşler belirdi. • Muhalifler, Ahrar adıyla yeni cemiyet kurdular. • Muhalefetin Volkan Gazetesi ve Serbesti Gazetesi ile yürüttüğü muhalefet İttihat ve Terakki’yi bunalttı. • Her iki gazetenin başyazarları Derviş Vahdet ve Hasan Fehmi, Galata Köprüsü’nde öldürüldüler. • Bu gelişmeler üzerine, muhalifler İstanbul’da gösterilere başladılar. Gösterilere engel olmayan Avcı Taburları da, harekete destek verdiler. 31 Mart günü, (13 Nisan 1909) Mebusan Meclis’ine gelerek, hükümet yetkililerinin idamını istediler. • İsyanı bastıramayan hükümet, istifa etti. • Komutanlığını Mahmut Şevket Paşa’nın, Kurmay Başkanlığı’nı Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu Selanik’ten İstanbul’a geldi. • Hareket Ordusu, 31 Mart Ayaklanması’nı bastırdı. • II. Abdülhamit, tahttan indirildi, yerine V. Mehmet (Reşat) tahta çıkarıldı (1909). II. Meşrutiyet’e geçiş sürecinde; • Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiştir. • Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bosna-Hersek’i topraklarına katmıştır. • Girit, Yunanistan’a bağlanma kararı almıştır. Notlar: • II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra ülkede huzur sağlanamadı. • Balkan Savaşı sonrası, Londra Görüşmeleri devam ederken İttihatçılar, Bâb-ı Âlî Baskını'nı gerçekleştirmiş ve yönetimi tamamen ele geçirmişlerdir (1913). Trablusgarp Savaşı (1911-1912) İtalya’nın Trablusgarp’ı İşgalinin Nedenleri 1.Birliğini geç kuran İtalya’nın ham madde ve pazar arayışı Açıklama: Birliğini geç tamamlayan İtalya sömür¬gecilik yarışında geç kalmıştır. 1896’da Habeşis¬tan’a saldırdıysa da; İtalya’nın bu saldırısı başarı¬sızlıkla sonuçlanmıştır. 2.Trablusgarp’ın İtalya’ya yakın olması 3.Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı savunacak gücünün olmaması Açıklamalar: • Osmanlı Devleti, Trablusgarp’a karadan yardım edemezdi; çünkü Mısır, İtalya’nın Trablusgarp’ı işgalini onayla¬yan İngiltere’nin elindeydi. • Osmanlı Devleti, donanmasının güçsüzlüğünden dolayı da Trablusgarp’a denizden yardım edemezdi. 4.İtalya’nın, Trablusgarp’ın işgali için, Avrupa devletlerinin onayını alması Açıklamalar: • 1900’de, Fransa, Fas’ı almasına yar¬dımcı olduğu takdirde Trablusgarp’ı İtalya’nın işgal etmesine razı olabilece¬ğini açıkladı. • 1902’de ise Avusturya, Bosna-Hersek üzerindeki emellerini İtalya’ya kabul ettirdiği için; İtalya’nın Trablusgarp’a yönelik olan emellerini kabul etti. • Fransa’nın işgali altındaki Tunus ile kendi işgali altındaki Mı¬sır arasında Trablusgarp’ı tampon bölge olarak gören ve İtalya’yı bloklaşmada ya¬nında tutmak iste¬yen İngiltere de İtalya’nın Trablusgarp’a yöne¬lik emellerini olumlu karşıladı. • İtalya’nın Rusya’nın Boğazlara yönelik olan plan¬larını desteklemesinden dolayı; Rusya da İtalya’nın Trablusgarp’a yönelik olan emellerini onayladı. • Almanya ise oluşan blok¬laşma hareketinde İtalya’yı kaybetmek istemedi¬ğinden dolayı İtalya’nın Trab¬lusgarp’a yönelik olan emellerini kabul etti. 5.İtalya’nın, Trablusgarp’ın uygarlıkta geri bırakıl¬dığı ve burada İtal¬yanlara kötü davranıldığı iddi¬ası. 6.İtalya’nın Habeşistan’daki başarısızlığını telafi etmek istemesi 7.İtalyan hükümetinin, kendi halkı karşısında, saygınlığını ar¬tırmak istemesi. Trablusgarp’ın İşgali • Büyük devletlerle gizli görüşmeler yaparak Trablusgarp’ı ele geçirme serbestliği elde eden İtalya, haklı bir gerekçe göstermeden 28 Eylül 1911’de Trablusgarp üzerine harekete geçti. • Osmanlı böl¬geyi savunabilecek durumda olmadığından dolayı bir grup vatansever subay (Mustafa Kemal, Enver Paşa) halkı teşkilatlandırmak için Trablusgarp’a gitti. Bölgeye giden subaylardan Mustafa Kemal Derne ve Tobruk’u; Enver Paşa da Bingazi’yi teşkilatlandırdı. • İtalyanlar, teşkilatlanmış olan asker ve Ömer Muhtar liderliğinde ayaklanan Araplar karşısında başarısız duruma düştüler. • İtalya, Trablusgaprp’ta başarılı olamayaca¬ğını anla¬yınca; Osmanlı’yı barışa zorlamak için On İki Ada’yı işgal etti. Osmanlı buna rağmen barışa yanaşmamıştır. • Fakat 8 Ekim 1912’de Bal¬kan Devletleri Osmanlı’ya saldırınca; Osmanlı Devleti, İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzalamak zorunda kal¬mıştır. Uşi (Quchy) Antlaşması (18 Ekim 1912) 1.Trablusgarp İtalyanlara verilecek. 2.On İki Ada, Yunan işgali ihtimaline karşı, geçici olarak, İtalyanlara bırakılacak. Açıklamalar: • Balkan Savaşlarından sonra Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması On İki Ada meselesini küllen¬dirdi. Savaş esnasında ise İtilaf Devletleri gizli anlaşmalarla On İki Ada’yı İtalya’ya bıraktılar. • Lozan Antlaşması ile adalara resmen sahip olan İtalya II. Dünya Savaşından sonra ise bölgeyi Yu¬nanis¬tan’a bıraktı. Uyarı: On İki Ada meselesi Balkan Savaşları esna¬sında gün¬deme gelmemiştir. 3.İtalya Osmanlı Devletine kapitülasyonların kaldı¬rılması konusunda destek verecek. 4.Trablusgarp, dini bakımdan halifeye bağlı kala¬cak. (Böylelikle Osmanlı Devleti, Araplarla olan dini bağını sürdürmeyi hedefle¬miştir.) Trablusgarp Savaşı’nın Sonuçları 1.İtalyanlar, Trablusgarp’ı ele geçiremeyince Os¬manlı Devleti’ni barışa zorlamak için On İki adayı işgal etti. 2.Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine Osmanlı Devleti İtalya ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. 3.Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprak parçasını İtalya’ya verdi. 4.Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta kazandığı başarılar (Derne-Tobruk) sonucu binbaşı oldu. 5.Kuzey Afrika’da İtalyan sömürgesi başladı 6.On İki Ada fiilen Osmanlı’nın elinden çıktı. 7.İtalyanlar ilk defa Ege Denizi’ne yerleşti. 8.Balkan devletlerinin Osmanlı üzerine harekete geçişi kolaylaştı 9.İttihat ve Terakki Partisi saygınlığını kaybetti. Not Mustafa Kemal, ilk defa sömürgeciliğe karşı savaştı. Not: Uşi, İsviçre’de bir kenttir. Balkan Savaşları Birinci Balkan Savaşı (1912-1913) Savaşın Nedenleri 1.Rusya’nın Balkanlarda takip ettiği Panslavist politika 2.Balkanlardaki gelişmelerin, Osmanlı tarafından, takip edilememesi 3.Fransız ihtilalinin etkisi (Milliyetçilik ve bağım¬sızlık) 4.Türklerin Balkanlardan tamamen atılmak isten¬mesi Açıklama: Savaş başlamadan önce; Arnavutluk, Make¬donya, Selanik ve Yanya Osmanlı’nın elin¬deydi. 5.Trablusgarp Savaşı esnasında, Osmanlı Dev¬leti’nin güçsüz olduğunun anlaşılması 6.Kiliseler sorununun Balkan devletlerinin lehine sonuçlanması 7.Balkan devletlerinin Osmanlı’ya karşı ittifak kur¬maları 8.İngiltere’nin, 1908’de Estonya’nın başkenti Reval’de yapılan görüşmeler sonucunda, Rusya’yı Balkan politikasında serbest bırakması Katılan Devletler ve Savaşın Sonucu • Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan Osmanlı Devleti’ne karşı savaştılar. • Bu devletlerin Bulgaristan önderliğinde birleşip; Osmanlı’ya saldırmasında Rusya etkili oldu. • Savaş, 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı topraklarına saldırması ile başladı. • Bulgarlar Çatalca’ya kadar gelmeyi başa¬rırken; Rauf Orbay’ın Hamidiye Kruvazörü ile yap¬tığı başarılı mücadelelere rağmen Yunanlılar, Ege Adalarını işgal etmişlerdir. • Osmanlı Devleti, bütün cephelerde yenilerek Ça¬talca’ya kadar geriledi Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşları’ndaki Başarısızlığının Nedenleri 1.Ordunun siyasete ka¬rışması 2.Savaştan önce askerlerin bir bölümünün terhis edilmesi 3.Ordunun savaşa hazır olmaması 4.Osmanlı donanmasının yetersiz olması 5.Avrupa devletlerinin Balkan uluslarını desteklemesi 6.İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Balkan sınırlarının değişmeyeceğine dair verdikleri teminata güvenen Osmanlı’nın Balkanlar’da gelişen olayları takip etmemesi. 7.Balkan devletlerinin birlikte hareket etmesi 8.Balkan devletlerinin ulaşım ve iletişim imkânlarını etkisiz hale getirmelerinden dolayı Osmanlı ordusunda iletişim ve ulaşım bozukluğu olması. 9.Osmanlı’nın siyasal yalnızlık içinde olması. Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913) 1.Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar, Balkan devletlerine bırakıldı. (Osmanlı, Gelibolu Yarımadası hariç olmak üzere, Doğu Trakya ve Balkan topraklarının tamamını kaybetti.) 2.Ege adalarının durumu ve Arnavutluğun sınır durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı Açıklama: Ege Adaları fiilen elden çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı başlayınca; Ege Adaları meselesi askıya alınmış; Lozan Antlaşması ile Ege Adaları resmen Yunanistan’a verilmiştir. Birinci Balkan Savaşı’nın Sonuçları 1.Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı tamamen sona erdi. 2.Edirne ve Kırklareli Bulgaristan’a bırakıldı 3.Gökçe Ada ve Bozca Ada hariç, Ege Adaları fiilen elden çıktı 4.28 Kasım 1912’de, Arnavutluk, bağımsızlığını ilan etti. Bu durum İslamcılık politikasını da olumsuz etkiledi. Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti Arnavutluk’tur. 5.İttihat ve Terakki Partisi, 23 Ocak 1913’de düzenlediği Bâb-ı Âli Baskını sonucunda hükümeti tam olarak ele geçirdi. (Bu partinin resmî iktidar dönemi başladı.) Açıklama: İttihat ve Terakki Partisi 1889’da kurulan II. Meşrutiyetin ilanında etkili olan, 31 Mart Olayı’ndan itibaren yönetimde etkili olmaya başlayan, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğü devletin siyasi düşüncesi haline getiren, Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşına sokan bir partidir. 6.Mustafa Kemal’in ordunun siyasete girmemesi şeklindeki görüşünün doğruluğu ispatlandı. 7.Bulgaristan, Ege Denizi’ne ulaştı. 8.Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlık sonucunda İkinci Balkan Savaşı çıkmıştır. 9.Balkanlar’dan Anadolu’ya göç başladı 10.Mustafa Kemal, siyaseti bırakmıştır. Açıklamalar: • Birinci Balkan Savaşı’nda İstanbul tehdit altına girmiştir. • Londra Antlaşması, İkinci Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine yürürlükten kalkmıştır. İkinci Balkan Savaşı Savaşın Nedenleri 1.Bulgaristan’ın Birinci Balkan Savaşı sonucunda en büyük payı alması (Özellikle Makedonya üzerindeki anlaşmazlıklar) ve Ege Denizine ulaşmasından dolayı Balkan devletlerinin aralarında anlaşmazlığa düşmesi. 2.Bulgaristan’ın Ege Denizi’ne kadar genişlemesini Yunanistan’ın uygun görmeyişi. 3.Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesiyle meydana gelen otorite boşluğu Yunanistan’ın çalışmaları sonucunda Sırbistan, Karadağ ve Romanya Bulgaristan’a karşı birleşmiştir. Bulgaristan’ın zor durumda olduğunu gören Enver Paşa harekete geçerek, Edirne ve Kırklareli’ni Bulgarlardan almıştır. İkinci Balkan Savaşı sonucunda Bulgaristan yenildi. Savaş Sonucunda Yapılan Antlaşmalar 1. Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913): Balkan devletleri arasında yapıldı. Açıklamalar: 1.Bulgaristan, Birinci Balkan Savaşı’nda aldığı toprakla¬rın büyük bir kısmını kaybetti. 2.Bükreş Antlaşması, Balkanlarda huzuru sağlaya¬madı. 3.Bu antlaşmaya Osmanlı Devleti katılmadı. 4.Bulgaristan, Ege Denizi ile bağlantısını devam ettirdi. 2. İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) İstanbul Antlaşması Osmanlı Devleti ile Bulgaris¬tan arasında imza¬landı. Antlaşmanın İçeriği: 1.Meriç nehri iki ülke arasında sınır kabul edildi. 2.Edirne, Kırklareli Dimetoka ve Kırkağaç Osmanlı Devle¬tinde kaldı. 3.Bulgaristan’daki Türklerin yasal hakları garanti altına alındı. 4.Bulgaristan’daki Türklerin; isterlerse dört yıl içe¬risinde Türkiye’ ye göç edebilecekleri karalaştırıldı. Açıklamalar: • Bulgaristan’ın Ege Denizi ile bağlantısı kesil¬medi. • Bu günkü Türk-Bulgar sınırı yaklaşık olarak çizildi. • Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı öncesinde; sa¬vaş esnasında Bulgaristan üzerinden Almanya ile kara bağlantısı kurabilmek için Dimetoka’yı Bulga¬ristan’a bıraktı. 3. Atina Antlaşması (14 Kasım 1913): Atina Antlaşması Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imza¬landı. Antlaşmanın İçeriği: 1.Yunanistan’daki Türklerin hakları güvence altına alındı. 2.Yanya, Girit ve Selanik Yunanistan’a bırakıldı. 3.Ege Adalarının durumu büyük devletlerin kara¬rına bırakıldı. Not: Büyük devletler 16 Kasım 1913’te aldıkları karar ile İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki Ege Adalarını Yunanistan’a, On İki Ada’yı da İtalyanlara verdiler. 4. İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914): İstanbul Antlaşması Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasında imzalandı. Osmanlı’nın Sırbistan ile sınırı olmadığı için; bu antlaşma ile yal¬nızca Sırbistan’da kalan Türklerin hakları görü-şüldü. İkinci Balkan Savaşı’nın Sonuçları 1. Balkanlar’da azınlık durumuna düşen Türklerin hakları imzalanan antlaşmalarla güvence altına alındı 2. Edirne ve Kırklareli Bulgaristan’dan geri alındı. 3. Bulgaristan mağlubiyetini telâfi etmek için Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Açıklamalar: • İttihat ve Terakki Partisi savaştan sonra; orduyu, gençleştirmek ve Almanya’dan subaylar getirerek modernize etmek için hare¬kete geçtiyse de; Birinci Dünya Savaşı başladığı için İttihat ve Terakki Parti¬sinin düşüncesi sonuçsuz kaldı. • Mustafa Kemal, Edirne’nin kurtuluşuna katılmıştır • Arnavutluk, Balkan Savaşları’na katılmamıştır • Balkan Savaşları’ndan sonra Balkanlarda Rusya, Osmanlı yerine Avusturya ile karşı karşıya geldi • Osmanlı’nın Almanya’dan faydalanarak orduyu ıslah etmek istemesi Osmanlı ile Almanya’yı birbi¬rine daha fazla yaklaştır¬mıştır. • Türk ordusu, İkinci Balkan Savaşı’nda sadece Bulga¬ristan ile savaşmıştır • İkinci Balkan Savaşı esnasında Avrupalı devletlerin tepkisinden çekindiği için Osmanlı ordusu Meriç’in batısına geçmemiştir. • Balkan Savaşları Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesinde etkili olmuştur. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Savaşın Genel Nedenleri 1.Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan düşünce¬lerin hızla yayılması 2.Sanayi İnkılâbı sonucunda gelişen sanayi, berabe¬rinde hammadde ve pazar ihtiyacını da ortaya çı¬karmıştı. Hammadde ve pazar ihtiyacı ise sömür¬geci devletleri karşı karşıya getirdi. 3.Almanya ve İtalya’nın siyasi birliklerini kurma¬ları sonucunda Avrupa’nın siyasi dengesinin bo¬zulması 4.Bloklar arası silahlanma yarışının hızlanması Açıklamalar: • Almanya, Fransa’dan Alsas-Loren böl¬gesini al¬dıktan sonra kendisini Fransa karşısında güvensiz hissetmeye başladı ve kendini güvende hissetmek için ittifaklar ve bloklaşmalar döne¬mini başlattı. • Devletlerarası bu çıkar çatışmaları sonucunda Avrupa bloklara ayrılmıştır.1883’te Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında üçlü itti¬fak (Bağlaşma Devletleri) kurulmuştur. • Savaş başla¬dıktan sonra kendine Anadolu’dan pay verilen İtalya bu gruptan ay¬rılmış; ancak bu boşluk Os¬manlı Devleti ve Bulgaristan’ın ittifak bloğuna katılmasıyla dol-durulmaya çalışılmıştır. • 1907’de ise İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Üçlü İtilaf (Anlaşma Devletleri) kurulmuş bu gruba daha sonra Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Portekiz, Brezilya, ABD ve Yuna¬nis¬tan gibi dev¬letler de katılmıştır. Bloklaşmanın Önemi: 1.Devletlerarası gerilim arttı. 2.Fransa ile Almanya arasında 19. yüzyıl sonla¬rında başlaması muhtemel olan ikili savaş ertelendi. 3.Silah ve bloklu tehdide dayalı zoraki barış dö¬nemi oluştu. 4.Avusturya ile Sırbistan arasında 28 Temmuz 1914’de başlayan özel savaş dünya savaşına dö¬nüştü. Savaşın Özel Nedenleri 1.Almanya ile İngiltere arasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik rekabet Açıklama: Özel sebepler arasında en etkili sebep bu sebeptir. Sömürgeleri kendi topraklarının 104 katına çıkan İngiltere, Almanya’yı sömürgeleri için bir tehdit unsuru olarak görüyordu. Almanya’nın İngiltere aleyhine büyümek istemesine rağmen; İngiltere mevcut durumunu korumak istiyordu. 2.Fransa’nın Sedan Savaşı sonucunda Almanya’ya kaptırdığı Alsas-Loren bölgesini geri almak iste¬mesi Açıklama: Almanya 1871 yılında, taş kömürü yönünden zengin olan Alsas-Loren ’i Sedan Savaşı ile Fransa’dan almıştı. 3.Boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmek iste¬yen Rusya’nın Almanya ve Avusturya-Macaristan’ı etkisiz hale getirme düşüncesi. 4.Rusların Slavları birleştirme (Panslavizm) politikasının Avusturya-Macaristan’ı etkilemesi (Slav-Germen çatışması) 5.Rusya’nın Balkanlara yönelik politikasının Bal¬kanlar üzerinden Orta Doğu’ya açılmak isteyen Al¬manya’yı tedirgin etmesi. 6.Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın yeni sömürgeler ele geçirmek ve Akdeniz’de etkili ol¬mak istemesi. Açıklama: İtalya Akdeniz’e yönelik emelleri için Avusturya ile karşı karşıya geliyordu ki bu durum İtalya’nın Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra İttifak Grubu’nu terk ederek İngil-tere’nin yanına geçme¬sinde de etkili oldu. 7.Dini ve kültürel yayılma yarışı Açıklama: Sömürgeci devletler sömürmek istedik¬leri bölge¬lerde öncelikle dinlerini ve kültürlerini yaymaya çalışıyordu 8.Hanedanlar arası mücadeleler Savaşın Başlaması • Avusturya-Macaristan veliahdının Bosna-Hersek ziyareti sırasında öldürülmesi savaşın başlaması için bir kıvılcım olmuştur. Bu olaydan sonra Avus¬turya Sırbistan’a savaş açmıştır. Bunun üzerine Rusya Sır¬bistan’ın; Almanya da Avusturya’nın ya-nında yer almış ve İngiltere ile Fransa’nın da dev¬reye girmesiyle Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. • Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Japonya da sa¬vaşa girmiş; Uzakdoğu’daki Alman sömürgelerini ele geçirerek kısa süre içinde amacına ulaşmış ve sa¬vaştan çekilmiştir. İttifak (Bağlaşma) Grubu 1.Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 2.Almanya, 3.İtalya (İtalya savaş başlamadan önce İttifak Gru¬bu’ndaysa da savaş başladıktan sonra; Avus¬turya ile çıkarları çatıştığı, Almanya’dan beklediği başarıyı bulamadığı, isteklerine İtilaf Grubu’nda ulaşacağına inandığı ve Gizli Antlaşmalar’la kendi¬sine yapılan teklifleri cazip bulduğu için 1915’den itibaren İtilaf bloğuna geçmiştir.) 4.Osmanlı Devleti 5.Bulgaristan (Bulgaristan’ın savaşa girmesi ile Almanya ile Osmanlı arasında kara bağlantısı ku-rulmuştur.) Not: Balkan Savaşları, Osmanlı ile Bulgaristan’ın Birinci Dünya Savaşı’na girmesinde etkili olan ortak sebeptir. İtilaf (Anlaşma) Grubu 1.İngiltere 2.Fransa 3.Rusya 4.İtalya 5.Japonya 6.Sırbistan (Savaştan sonra Yugoslavya’nın çatısı altında siyasi varlığı sona erdi) 7.Romanya (Rusya’nın baskıları ve Avusturya topraklarındaki emellerinin bir sonucu olarak sa¬vaşa girdi) 8.Belçika (Almanya’nın Fransa’ya saldırırken Bel¬çika üzerinden geçmesi, Belçika’yı savaşın içine çekti.) 9.Karadağ (Savaştan sonra Yugoslavya çatısı al¬tında siyasi varlığı sona erdi.) 10.Yunanistan (Savaşın başlangıcında, gidişatında ve sonucunda önemli bir etkisi olmayan Yunanis¬tan; savaşa en son katılan devlettir.) 11.Portekiz 12.ABD (ABD, Almanya’nın ticaret ve yolcu ge¬milerini batırması ve ABD ile arasında gerginlik bulunan Meksika ile işbirliği yapması üzerine 2 Nisan 1917’de savaşa katıldı. ABD'’in savaşa gir¬mesiyle savaşın dengesi itilaf lehine bir şekil aldı. Savaşın başlangıcında etkili olmayan ABD savaşın sonu¬cunda etkili olmuştur. ABD savaşa girerken Wilson Prensiplerini yayınladı. ABD’nin savaşa girmesi savaşın süresinin kısalma¬sında, savaşın İtilaf Devletleri lehine sonuçlanmasında, Rusya’nın savaştan çekilmesinden dolayı oluşan boşluğun doldurulmasında etkili oldu. ABD savaşa girmekle tarafsızlık politikasını da bozmuş oldu). 13.Brezilya Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni Yanına Çek¬mek İstemesinin Nedenleri Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumundan faydalanarak; 1.Savaşı Ortadoğu’ya kaydırarak Avrupa’da ra¬hatlamak 2.Rusya’nın dikkatini Avrupa dışına çekmek 3.İngilizlerin sömürge yollarını kesmek (Süveyş Kanalı...) 4.Rusya ile İtilaf Devletleri’nin bağlantılarını kes¬mek. Osmanlı’nın halifelik gücünden faydalanarak; 1.Sömürgelerdeki Müslümanları İngiltere ve Fransa’ya karşı kışkırtmak 2.Rus hâkimiyeti altında yaşayan Müslüman Türk¬leri Rusya’ya karşı kışkırtmak Açıklama: Çok iyi teçhiz edilip hazırlandığı tak¬dirde Os¬manlı ordusunun savaşabileceğine inanan Almanya’nın gerek bu beklentisi; gerekse Os¬manlı’nın jeopolitik durumuna yönelik olan beklen¬tisi büyük oranda gerçekleşti. Fakat Almanya, halifelik müessesesinden umduğunu bulamadı. Not: Almanya, Osmanlı’ya ait olan Musul-Kerkük petrollerinden de faydalanmak istemiştir. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Giriş Nedenleri 1.Son dönemlerde kaybettiği toprakları geri al¬mak. 2.Siyasi yalnızlıktan kurtulmak (İtilaf grubu savaş esnasında Osmanlı’nın yükünü çekmemek ve Rusya’yı küstürmemek için Osmanlı’yı yanlarına al¬mamışlardır.) 3.İttihat ve Terakki Partisi’nin; Alman hayranlığı ve Alman desteğiyle ülkenin kalkınabileceği düşüncesi 4.Kapitülasyonlar ve dış borçlar nedeniyle artan İngiliz ve Fransız baskısından kurtulmak. 5.2 Ağustos 1914’te Almanya ile Osmanlı arasında gizli bir antlaşma yapılması 6.19 Ağustos 1914’te Bulgaristan ile Osmanlı ara¬sında bir dostluk antlaşması imzalanması 7.Turan İmparatorluğu kurma fikri. Not: Enver Paşa, Osmanlı bayrağı altında bütün Türk dünyasını bir¬leştirmeyi hayal ediyordu. Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü koruyamadığı bir dönemde Turancılı¬k’ın düşünülmesi İttihatçıların hayalciliğini göste¬rir. 8.Almanya’nın savaşı kazanacağına inanılması 9.Yunanlıların “Megali İdea”sını sonuçsuz bırakmak 10.Almanya ile gizli ittifak yapılmış olması. 11.Rus, İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Türk ve İslam ülkelerinin istiklale kavuşturulacağı dü¬şüncesi Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi • İngilizlerden kaçan Goben ve Breslav adlı Alman gemileri Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır. Osmanlı Devleti bu gemileri satın aldığını açıklamış ve ge¬milere Yavuz ve Midilli isimlerini vermiştir. • Bu ge¬milerin Rusya’nın Sivastopol ve Odesa li¬manlarını bombalamaları üzerine Osmanlı Devleti savaşa girmek zorunda kalmıştır. • Rusya, İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açınca; Osmanlı Devleti de 14 Ka¬sım 1914’tde Kutsal Cihat ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesinin Sonuçları 1.Yeni cepheler açılmıştır. 2.Savaş daha geniş alana yayılmış ve uzamıştır. 3.Almanya ve müttefikleri avantaj sağlamıştır. 4.İngiltere Kıbrıs’ı kendi topraklarına kattığını açıklamıştır. 5.Savaş Orta Doğu’ya kaymıştır. 6.Almanya Avrupa’da rahatlamıştır. 7.Gizli antlaşmalar gündeme gelmiştir. 8.İngiliz sömürge yolları tehlike altına girmiştir. 9.Rusya’nın İtilaf devletleri ile bağlantısı zedelen¬miştir. Osmanlı’nın Savaş Öncesi Durumu 1.Osmanlı Devleti İttihat ve Terakki Partisi tara¬fından yönetilmektedir. 2.Ordu Almanya’nın desteği ile modernize edil¬meye çalışılmaktadır. 3.Suriye, Filistin, Irak, Lübnan ve Hicaz Os¬manlı’nın elindedir. 4.Ege adalarının durumu belirsizdir. 5.Oniki Ada hâlâ İtalya’nın elindedir. 6.Kıbrıs İngiltere’nin elindedir. 7.Balkan Savaşlarından çıkan Osmanlı Devleti savaşa hazır değildir. İtilaf Grubu’nun Osmanlı’nın Savaşa Girme¬sini İstememe Nedenleri 1.Savaşın alanının genişleyecek olması. 2.İngiliz sömürge yollarının tehlikeye girecek ol¬ması. 3.Rusya ile İtilaf devletlerinin bağlantılarının kesi¬lecek olması 4.Şark meselesinin karışık bir ortama gelecek ol¬ması 5.Sömürgelerdeki Müslümanların İngiltere ve Fransa’ya isyan etme ihtimalinin olması. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti • Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yıpranmış olarak çıkan Osmanlı Devleti, savaşın başında taraf¬sızlığını ilan etmiş, boğazları kapatmış, seferberlik ilan etmiş (seferberlik ilanı; devletin savaşa girece¬ğinin bir habercisidir) ve kapitülasyonları da tek taraflı olarak kaldırarak meclisi de tatil etmiştir. • Kapitülasyonların kaldırılmasına en büyük tepki Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan gelmiştir. İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin ittifak teklifle¬rini kabul etmedikleri gibi kapitülasyonların kaldı¬rılmasına da önemli bir tepkide bulunmamıştır. • İttifak teklifi İngiltere ve Fransa tarafından redde¬dilen Osmanlı Devleti, Almanya’ya daha fazla ya¬kınlaşmıştır. Almanya da bu durumu değerlendire¬rek Osmanlı’yı kendi yanına çekme gayretini artır¬mıştır. • Savaş başladıktan sonra İngilizlerin önünden ka¬çan Goeben ve Breslav isimli Alman gemilerini Osmanlı; uluslararası hukuka aykırı olmasına rağ¬men, Marmara’ya aldı. Bu gemilerin İngilizlerin Osmanlı’dan parasını aldığı halde, Osmanlı siparişi olan Sultan Osman ve Reşadiye gemilerine karşılık satın alındığı bildirildi. 11 Ağustos 1914’de mey¬dana gelen bu olay halka da kabul ettirildi. Fakat halk devletin savaşa gireceğinden habersizdi. • Yavuz ve Midilli adları veri¬lerek Türk bayrağı çekilmiş olan Alman gemileri, Enver Paşanın emri ile Alman komutan Amiral Souchon komutasında Karadeniz’e çıkarıldı. Bu gemiler, 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusya’nın Odesa ve Sivastopol liman¬larını bombaladılar. Rusya bunun üzerine Os¬manlı’ya 1 Kasım 1914’de savaş ilan etti. • Tarafsızlığını 12 Kasım 1914’e kadar koruyan Os¬manlı; bu tarihte Rusya’ya savaş ilan etti. Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler Kafkas Cephesi: Cephenin Açılma Sebepleri: 1.Başlamış olan Rus taarruzunu durdurmak 2.Bakü petrol bölgelerini el geçirme düşüncesi 3.Orta Asya Türk dünyası ile irtibatlaşarak Rusya’yı zor duruma düşürmek 4.İngiltere’nin Hint sömürge yollarını kesmek 5.Enver Paşanın Turan imparatorluğu kurma fikri 6.Avrupa’da rahatlamak isteyen Almanya’nın Os¬manlı’yı kışkırtması. • 1 Kasım’da harekete geçmiş olan Rus birliklerine karşı Osmanlı 22 Aralıkta harekete geçti. Os¬manlı’nın Ruslar karşısında Azapköy ve Köprüköy savaşlarında kazandığı başarılar geçici oldu. • Böl¬geye yazlık elbiselerle gönderilen ve yardım getiren geminin Ruslar tarafından batırılmasından dolayı desteksiz kalan Osmanlı askeri, Rusya’nın teknik üstünlüğü ve bölgenin ağır kış şartları karşı¬sında büyük bir mağlubiyet aldı. • Erzurum, Erzincan, Bitlis, Muş, Van ve Trabzon Rusların eline geçti. • Çanakkale savaşlarından sonra Kafkas cephesine atanan Mustafa Kemal, 1916’da Muş ve Bit¬lis’i Ruslardan geri aldı. • Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin başlaması (Ekim Devrimi/1917) Kafkas Cephesi’nde Osmanlı lehine sonuçlar ortaya çıkarmış; Ruslarla Osmanlı arasında 15 Ara¬lık 1917’de Erzincan Mütarekesi; Ruslar ile İttifak devletleri ve Osmanlı arasında 3 Mart 1918 ise Brest-Litowsk Antlaşması imzalanmıştır. Brest-Litovsk Antlaşması (3 Aralık 1918) Rusya Kafkas cephesini terk ederek Kars, Arda¬han ve Batum’u Osmanlı’ya geri verdi. Önemi: 1.Kafkas, Galiçya, Makedonya ve Romanya cep¬hesi kapandı 2.Berlin Antlaşması ile kaybedilen Elviye-i Selase (Üç İl: Kars, Ardahan, Batum) Rusya’dan geri alındı 3.Osmanlı askerî yönden rahatladı 4.İtilaf bloğu sarsıldı. Açıklamalar: 1.Brest-Litowsk Antlaşmasını İtilaf Devletleri onay¬lamadı. 2.Ruslar Kafkaslardan çekilince; Gümrü civa¬rında, İngilizlerin desteğiyle Ermeni Devleti kuruldu. 3.Türkler antlaşmadan sonra geçici olarak Hazar’a kadar ilerle¬miştir. 4.Ruslar Elviye-i Selase’de halkoylaması yapılma¬sını istemiştir. Cephenin Özellikleri: 1.Osmanlı’nın savaştığı ilk taarruz cephesidir. 2.Osmanlı, mağlup olduğu halde, bu cephede toprak kazandı. 3.Ruslar tarafından Osmanlı’ya karşı kullanılmaya çalışıldığından dolayı; bölge¬deki Ermeniler 14 Mayıs 1915’de çıkarılan tehcir kanunu ile Suriye böl¬gesine gönderildi. Kanal Cephesi Cephenin Açılma Sebepleri: 1.İngiltere’nin Hint sömürge yolarını kontrol altına almak. 2.Mısır’ı İngiltere’den geri almak. 3.İslam âlemini İngilizlere karşı harekete geçirmek. 4.Almanya’nın telkinleri. Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu İngi¬lizler karşısında tutunamayarak Filistin’e çekilmiş¬tir. Cephenin Özellikleri: 1.Osmanlı’nın ikinci taarruz cephesidir. 2.Osmanlı’nın ilk kapanan cephesidir. 3.Türk ordusu Tih sahrasında sıcaktan kırılmıştır. 4.İngilizler deniz yoluyla sömürgelerinden yardım almıştır. 5.Cephe, 14 Ocak 1915’de açılmıştır. 6. Almanlar Osmanlı’ya destek göndermiştir. 7.Cephenin açılmasında bölgenin jeopolitik özelliği etkili olmuştur. 8.Osmanlı, bazı Arap topluluklarından beklediği yardımı alamamıştır. Irak Cephesi Açılma Sebepleri: 1.İngilizler, Hint Deniz yolunun güvenliğini sağla¬yarak bölgedeki Alman tehlikesini ortadan kaldır¬mak istemiştir. 2.İngilizler Musul-Kerkük petrollerini ele geçirmek ve Ku¬zeye çıkarak Rusya’ya yardım etmek iste¬miştir. 3.İngilizler Almanların Orta Doğu’daki etkisini kırmak istemiştir. Not: Çanakkale Cephesinin açılış sebeplerinden biri de Rusya’ya yardım etmekti. Cephenin Özellikleri: 1.İngilizler, 24 Kasım 1915’de Ktesifon; 29 Nisan 1916’da Kutü’lamare’de Türklere mağlup olmuş ve İngiliz General Towsend Türklere esir olmuş¬tur. 2.İngilizler 17 Mart 1917’de Bağdat’a girmeyi başarmıştır. Çanakkale Cephesi İtilaf devletleri tarafından açılmıştır. Açılma nedenleri: 1.İstanbul ve boğazları ele geçirerek Osmanlı Dev¬leti’ni saf dışı bırakmak Açıklama: Savaşın alanını daraltmak ve süresini kısaltmak 2.Rusya’ya askeri ve ekonomik yardım götürmek 3.Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak 4.Balkan uluslarını savaşın içine çekmek İtilaların Balkanları Savaşa Sokma Nedenleri: a-Osmanlı ile Almanya’nın kara bağlantısını kes¬mek. b-Rusya ile karadan bağlantı kurmak. c-Avusturya’yı Balkanlarda zor duruma düşürmek. Açıklama: İtilaf Devletleri, bu cephede başarılı olunduğu takdirde, Balkan devletlerinin bu başarı¬dan cesaretlenerek Os¬manlı ve Avusturya’dan pay almak için harekete geçebilecekle¬rini tahmin edi¬yordu. 5.Osmanlı ordularının Kafkas ve Kanal cephele¬rinden çekilmesini sağlamak 6.Balkanlarda yeni cephe açarak ittifak devletleri¬nin birbirine olan irtibatını zayıflatmak. 7.İngiltere’ni Kanal Cephesindeki yükünü hafiflet¬mek. 8.İngiliz sömürge yollarının kontrolünü sağlamak 9.Osmanlı ile Almanya’nın bağlantılarını kesmek. 10.Rus buğdayının Avrupa’ya naklini sağlamak. İngiliz ve Fransız donanmalarının saldırısıyla 19 Şubat 1915’te denizde başlayan savaş 18 Mart 1915’de Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlanmış (Seddülbahir ve Kumkale başarısı); 25 Nisan’da başla¬yan kara savaşları da ittifak devletlerinin mağlubi¬yeti ile sonuçlanmıştır. Açıklama: Askerlerine “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen, 19. Tümen komutanı Mus¬tafa Kemal’in Anafartalar, Conkbayırı ve Arıburnu’nda kazan¬dığı başarılar onun tanınmasına ve ileride millî mücadelenin başına geçmesinde etkili olmuştur. Not: Nusret mayın gemisinin boğaza döşediği mayınların zaferdeki payı büyüktür. Çanakkale Zaferi’nin Sonuçları: 1.Birinci Dünya Savaşı uzadı. 2.Rusya’ya yardım götürülemediğinden dolayı Rusya’da artan ekonomik kriz Bolşevik İhtilâli’ne zemin hazırlandı. 3.İngiltere ve Fransa itibar kaybetti ve büyük zarar gördü. 4.İttifak devletleri safında Sırbistan ve Yunanis¬tan’a karşı savaşa giren Bulga¬ristan Osmanlı ile Almanya arasında kara bağlantısı kurdu. (Bulgaris¬tan Rusya’nın başarılı olarak Bal¬kanlar’a inmesini de istemiyordu). 5.Türk ulusunun kendine olan güveni arttı. Bu gü¬ven milli mücadeleye taşındı 6.Yaklaşık yarım milyon insan hayatını kaybetti 7.Askerlerine “Ben size Taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal, bu cephede kazandığı başarılarla tanın¬mış, generalliğe terfi etmiş ve Milli Mücadele’de önder olarak kabul edilmiştir. 8.Osmanlı’nın saygınlığı arttı. 9.İngiliz ve Fransız donanmalarının da mağlup ola¬bileceği görüldü 10.Sömürge altındaki milletler cesaretlenmiştir. 11.Yunanistan ve Romanya’nın savaşa girip gir¬meme konusundaki tereddütleri artmıştır. 12.İngiltere ve Fransa’nın boğazlara saldırmasını çıkarlarına uygun bulmayan Rusya’nın; boğazlar ken¬disine terk edilmediği takdirde Almanya ile barışa¬cağını ileri sürerek İngiltere ve Fransa’yı tehdit etmesi, ilk defa gizli antlaşmaları gündeme getirdi. Cephenin Özellikleri: 1.Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlanan tek cephedir. 2.İstanbul’u tehdit eden tek cephedir. 3.Saldırının İstanbul’u tehdit etmesi Türk milletinin savunma azmini artırmıştır. 4.Mustafa Kemal, savaş esnasında albay; savaş sonrasında ise general olmuştur. Hicaz ve Yemen Cephesi Osmanlı Devleti; bu cephede kutsal yerleri koru¬mak için savaşmış; ancak Arapların İngilizlerle beraber hareket etmesinden dolayı başarılı olama¬mıştır. İngi¬lizlerin 1917’de Akabe’yi ele geçirme¬leri sonu¬cunda bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti sona ermiştir. Cephenin Özellikleri: 1.Araplar arasında milliyetçiliğin güçlendiği ve İslamcılık fikrinin etkili olmadığı görülmüştür. Açıklamalar: 1.Fahrettin Paşa’nın Medine savunması meş¬hurdur. 2.I.Dünya Savaşından sonra Arap bölgelerinde İngiltere ve Fransa mandater sistemler kurmuştur. Filistin ve Suriye Cephesi Kanal harekâtının başarısız olması üzerine karşı taarruza geçen İngilizler Kudüs’ü Osmanlı’dan almıştır. İngiliz ilerleyişi Mustafa Kemal Paşa tara¬fından Halep’in kuzeyinde durdurulmuştur. Cephenin genel komutanı Alman Liman Von Sanders idi. Mondros Mütarekesi imzalanınca; Yıldırım Orduları Komutanlığı Liman Von Sanders’ten alınarak Mustafa Kemal’e verilmiştir. Mustafa Kemal, bundan sonra bölgede savunma tedbirleri al¬maya başladıysa da; bir süre sonra İstanbul’a geri çağrılmıştır. Cephenin Özellikleri: 1.I.Dünya Savaşı esnasında Mustafa Kemal’in sa¬vaştığı son cephedir. 2.Bu cephede savaşlar sürerken, Mondros Mütare¬kesi imzalandı. 3.Mustafa Kemal’in mütareke sonrasında Türk ordusunu hızlı bir şekilde Anadolu’ya çekmesi, mütareke gereğince İtilaf Devletleri’ne teslim edil¬mesi gereken Türk askerinin, teslim olmasını ön¬ledi ki bu askerler Kurtuluş Savaşı’nın askeri gü¬cünü oluşturdu. Not: Bu cepheye İtalyanlar ve Fransızlar da asker göndermiştir. Galiçya-Makedonya-Romanya Cepheleri Osmanlı Devleti, bu cephelerde müttefiklerine yardım etmek ve Makedonya üzerinden geçen ve Al¬manya ile kara bağlantısını sağlayan demiryolunun güvenliğini sağlamak için savaşmıştır. Osmanlı Devleti, bu cephelerde Rus, Sırp, Romen ve Fran¬sız güçlerine karşı savaşmıştır. Brest-Litowsk Ant¬laşması ile bu cephe kapanmıştır. Bu cepheler, Os¬manlı’nın toprakları dışında savaştığı cephelerdir. Savaşı Bitiren Ateşkes Antlaşmaları 1.Bulgaristan ile: (Selanik, 29 Eylül 1918) 2.Osmanlı ile: (Mondros, 30 Ekim 1918) 3.Avusturya ile: (Villagusti, 3 Kasım 1918) 4.Almanya ile: (Redhondes, 11Kasım 1918 ) Açıklamalar: 1.Almanya’da 9 Kasım 1918’de cumhuriyet ilan edildi. 2.Avusturya’nın savaştan çekilmesinde kendisine bağlı azınlık¬ların isyan etmeleri etkili oldu. 3.Romanya, Rusya savaştan çekilince savaştan çekildi 4.Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi Osmanlı ile Al-manya’nın kara bağlantısını kesti. Barış Antlaşmaları 1.Versailles / Versay Antlaşması (28 Haziran 1919) Versay Antlaşması, Almanya ile imzalanmıştır. Bazı Maddeleri: 1.Almanya Alsac bölgesi ve Saar bölgesini Fransa’ya; deniz aşırı bölgelerini İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya’ya bıraktı. 2.Kiel Kanalı ve Alman nehirleri uluslararası hale getirildi. 3.Almanya, Avusturya ile birleşmemeyi garanti etti. 4.Almanya, Yugoslavya ve Çekoslovakya’yı tanıdı. 5.Askerlik mecburi olmaktan çıkarıldı 6.Almanya ekonomik yükümlülüklere uyacağını ve savaş tazminatını vereceğini kabul etti. Önemi: 1.İngiltere en güçlü rakibinden kurtuldu 2.Almanya, uzun süre savaşamayacak hale getirildi 3.Antlaşma hükümlerini uygun bulmayan Almanya, II. Dünya Savaşının çıkmasında etkili oldu 4.Alman sömürgeleri, İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya arasında paylaşıldı. 2.Saint Germain Antlaşması (10 Eylül 1919) Bu antlaşma, Avusturya ile imzalanmıştır. Bazı Maddeleri: 1.Avusturya Macaristan, Yugoslavya ve Çekoslo¬vakya’yı tanıdı 2.Almanya ile birleşmemeyi garanti etti 3.Mağlubiyetin gerektirdiği yükümlülükleri kabul etti. Not: Avusturya’nın denizle bağlantısı kesildi. 3.Neuilly (Nöyyi) Antlaşması (27 Kasım 1917) Bu antlaşma Bulgaristan ile imzalanmıştır. Bazı maddeleri: 1.Bulgaristan Gümülcine ve Dedeağaç’ı Yunanis¬tan’a; Dobruca’yı Romanya’ya bıraktı. 2.Mağlubiyetin getirdiği yükümlülükleri kabul etti. 3.Ordu 25.000 ile sınırlandırıldı. Not: Bulgaristan’ın Ege ile bağlantısı kesildi. 4.Trianon (Triyanon)Antlaşması (6 Haziran 1920) Macaristan’daki rejim değişikliği nede¬niyle bu antlaşmanın imzalanması gecikmiştir. Macaristan bu antlaşma ile bağımsız bir devlet olarak tanın¬makla beraber denize çıkışı olmayan küçük bir devlet haline gelmiştir. Not: Macaristan’a mağlup devlet muamelesi ya¬pılmıştır. Barış Antlaşmalarının Özellikleri: 1.Yeni devletler kuruldu 2.Askeri ve ekonomik sınırlamalar getirildi 3.Sınırlar değiştirildi. İtilaf Grubu’nun Savaştaki Dezavantajları 1.Rusya’nın savaştan çekilmesi 2.Sömürgelerde bıkkınlık görülmesi 3.Çanakkale’nin geçilememesi 4.Osmanlı’nın savaşı Orta Doğu’ya çekmesi 5.Bulgaristan’ın İttifak Grubuna girmesi İttifak Grubu’nun Savaştaki Dezavantajları 1.İngilizlerin denizlerde güçlü olması 2.İngiltere’nin sömürgelerinden destek alması 3.Avusturya ve Osmanlı’nın etnik problemlerle uğraşması 4.ABD’nin İtilaf Grubunda savaşa girmesi 5.İtalya’nın İtilaf Grubuna geçmesi Rusya’nın Savaştan Çekilmesinin Sonuçları 1.İngilizler, Anadolu için Yunanlıları ön plana çı¬karmaya başladı 2.Ermenilerin koruyuculuğu ABD’ye verildi 3.Gizli antlaşmalar değişti 4.Brest-Litowsk Antlaşması imzalandı 5.Kafkas, Galiçya, Romanya ve Makedonya cep¬heleri kapandı 6.Osmanlı Kars, Ardahan ve Batum’u geri aldı 7.İtilaf bloğunda oluşan boşluk önce İtalya ile sonra ise ABD ile doldurulmaya çalışıldı Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Sonuçları 1.Avrupa’daki mevcut dengeler değişti 2.Rakiplerini etkisiz hale getiren İngiltere ve Fransa en kazançlı devletler olurken; galipler safında yer alan İtalya ve Rusya hedefledikleri amaçlarına ulaşamamışlardır. 3.Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu parçalanmış; Çarlık Rusya’sı yıkılmıştır. 4.Türkiye, Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Letonya, Litvanya ve Ukrayna gibi yeni devletler kurulmuştur. Açıklama: Yugoslavya, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek, Makedonya ve Slovenya’nın birleşmesi sonucunda kurulmuştur. 5.Cemiyet-i Akvam kurulmuştur(1920). 6.Sömürgecilik yerini manda ve himayeye bırakmıştır. 7.Barış Antlaşmalarında milliyetçilik prensibine dikkat edilmemesi azınlık sorununun ortaya çıkma¬sına sebep olmuştur. 8.Merkezi İmparatorlukların parçalanması sonucu Avrupa ve Ortadoğu’da denge boşlukları ortaya çıkmıştır. 9.Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi, demokratik olmayan, totaliter rejimler ortaya çıkmıştır. 10.Sivil savunma düşüncesi ortaya çıkmış; böylece cephe gerisindeki sivil halkın korunması amaçlan¬mıştır. 11.Barış Antlaşmaları devletlerin eşitliği ilkesine aykırı olduğu için sürekli bir barış ortamı sağlanamamış, bu yüzden İkinci Dünya Savaşı çıkmıştır. 12.Bazı devletler ekonomik krizlere girdi 13.Ümmetçilik ve Turancılık iflas etti. 14.Milliyetçilik güçlendi ve ulusal devletlerin kuru¬luşu hızlandı 15.Deniz altı gemileri önem kazandı 16.ABD tekrar içine kapandı 17.İngiltere ve Fransa Ortadoğu kaynaklarını ele geçirdi 18.Suriye, Irak, Lübnan ve Hicaz Osmanlı’dan ay¬rıldı. 19.Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’de mandater yönetimler kuruldu. 20-İttihat ve Terakki Partisi dağıldı. Açıklamalar: 1.Birinci Dünya Savaşı’nda ilk defa tank ve kimyasal silah kullanıldı. 2.Savaştan sonra sınırlar çizilirken milliyetlerin dağılımı dikkate alınmadığından dolayı savaştan sonra da milliyet olayları devam etti. 3.İtalya savaş başlamadan önce Fransa ile gizli antlaşma yaptı 4.Paris Konferansı’nda Doğu Trakya Yunanistan’a verildi. 5.ABD I. ve II. Dünya Savaşı’nın bitmesinde etkili oldu. 6.ABD savaşa girerken uluslararası dengede yerini almak istedi. 7.ABD savaşa 2 Şubat 1918’de fiilen girdi. 8.Savaştan sonra; Almanya’nın güçlenmemesi İngiltere ve Fransa için temel politika oldu. 9.Versay, Nöyyi, Sen-Jermen ve Trianon antlaşma¬ları II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile yürürlükten kalktı 10.Osmanlı, ABD, Yunanistan, Bulgaristan, Japonya ve Romanya savaşın başlangıcında et-kili olma¬mış¬tır. 11.Boğazların Osmanlı Devleti’nin elinde olması; Mustafa Kemal’e göre Osmanlı Devleti’ni savaşa sokabilecek stra¬tejik bir etkendi. 12.Rusya’da Bolşevik ihtilali çıkınca; Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan bağımsız oldu. 13.Ukrayna 22 Ocak 1918’de bağımsız oldu 14.Savaştan önce İngiliz sömürgeleri kendisinin 104 katı, Fran¬sız sömürgeleri ise kendisinin 20 katıdır. 15.Osmanlı’yı paylaşmak savaşın başlangıç sebeple¬rinden değildir. 16.Mağlup devletlerin bir daha savaşmaya cesaret edememesi için antlaşmalara ağır maddeler kondu. 17.Birinci Dünya Savaşı’nda Danimarka, Norveç, İsveç, İsviçre ve İspanya tarafsız kalmıştır BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONUNDA OSMANLI DEVLETİNİN DURUMU Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Osmanlı’nın Ateşkes’i İmzalama Sebepleri: 1.Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi sonucunda Osmanlı ile Almanya’nın kara bağlantısının kesil¬mesi 2.Osmanlı’nın savaşacak gücünün kalmaması 3.Wilson Prensiplerinden cesaret alınması 4.Güney cephelerinin çökmesi 5.Savaş taraftarı olan İttihat ve Terakki Partisi liderlerinin (Cemal Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa) ülkeyi terk etmesi sonucunda başa barış isteyen Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın gelmesi. Mondros Ateşkes Antlaşması, 30 Ekim 1918’de Osmanlı adına Bahriye Nazırı Rauf Orbay ile İtilaf Devletleri adına İngiliz Amirali Calthrope arasında Limni adası¬nın Mondros limanında Agamemnon zırhlısında imzalanmıştır. Ateşkes Antlaşması’nın Şartları (Tümü 25 maddedir): 1.Anlaşma devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında istedikleri stratejik bir bölgeyi işgal edebilecektir. (7. madde) Açıklamalar: • Mütarekenin en önemli maddesi 7. maddedir. • Bu madde itilaf devletlerinin Anadolu’da yaptık¬ları işgallerin hukuki dayanağı olmuştur. • İtilaf Devletleri bu maddeyi ateşkese koya¬rak Wilson ilkele¬rine ters düşmekten kurtulmuşlar¬dır. • Bu madde Osmanlı ülkesini işgale açık hale geti¬rip ülke bütünlüğünü bozmuştur. 2.Doğu Anadolu’da altı ilde (vilayat-i sitte: Erzu¬rum, Van, Elazığ, Sivas, Bitlis, Diyarbakır)bir karı¬şıklık çıktığında itilaf devletleri bu illerin herhangi birini işgal edebilecektir. (24. madde) Açıklama: Bu madde anlaşma devletlerinin Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurma projelerinin en önemli göstergesidir. 3.Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlan¬ması dışındaki Osmanlı orduları terhis edilecek; ayrıca orduya ait cephane, taşıtlar ve donanma anlaşma devletlerine bırakılacaktır. Açıklama: Böylece Osmanlı Devleti yapılacak işgaller karşı¬sında savun¬masız hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu madde Anadolu’nun işgal edileceğini gösterir. 4.İran ve Kafkasya’daki Osmanlı birlikleri geri çekilecek. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bulunan Osmanlı askerî birlikleri en yakın itilaf devletine teslim ola¬caktır. 5.Ermenilerle itilaf devletlerinden alınan esirler serbest bırakılacak; Türk esirler itilaf devletlerinin denetiminde kalacaktır. Açıklama: Bu durum devletlerin eşitliği ilkesine aykırıdır. 6.Haberleşme ve ulaşıma ait bütün araç ve gereçler anlaşma devletinin denetiminde bırakılacaktır. Açıklamalar: • Böylece, işgalci devletlere karşı topyekûn bir mü¬cadelenin Türkler tarafından başlatılması engellen¬meye çalışılmıştır. • Bu durum bölgesel direniş hare¬ketlerinin vatanın bütününe yönelik hale getirilme¬sini kısa bir için de olsa geciktirmiştir. • Bu madde işgallerin başlayacağını gösterir. 7.Limanlar, Toros tünelleri, tersaneler ve demir yolları anlaşma devletlerine bırakılacak 8.Anlaşma devletleri akaryakıt ve kömür ihtiyaç¬larını Osmanlı Devleti’nden karşılayacak ve bu mad¬deler ihraç edilmeyecektir. Açıklama: Anlaşma devletleri bu tür maddelerle Osmanlı Devleti’nin eko¬nomik bağımsızlığını ortadan kal¬dırmış ve Osmanlı’yı ekonomik bakımdan kendile¬rine bağımlı hale getirmeye çalışmışlardır. 9.Boğazlar İtilaf Devletleri’nin işgalinde olacaktır. Açıklama: Bu madde Osmanlı’nın boğazlar üzerindeki ege¬menliğini sona erdirdiği gibi; İstanbul’u güvenliksiz hale getirdi ve Anadolu ile Rumeli’nin bağlantısını kesti. 10.Batum işgal edilecektir. Açıklama: İngiltere bu madde ile Kafkasya’yı işgal ederek Osmanlı ile Rusya’nın bağlantılarını kesmek iste¬miştir. 11.Osmanlı ittifak grubu ile ilişkilerini kesecektir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Önemi: 1.Osmanlı Devleti İtilaf devletlerine teslim olmuş¬tur. 2.Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. 3.Gizli antlaşmaların uygulama safhası başlamıştır. 4.Milli cemiyetler kurulmuştur. 5.Mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay gözden düş¬müştür. Açıklamalar: • Mütarekenin imzalandığı tarihte Mustafa Kemal, Suriye’dedir. • Gizli antlaşmaların var olması mütarekenin ağır şartlar taşıma¬sında etkili oldu. Ateşkes Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’ne Etkileri • Ateşkes’in imzalanmasının ardından İtilaf Devletleri, 7. maddeyi bahane ederek, Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar. Ateşkes Antlaşması’ndan 19 Mayıs 1919’a Kadar Meydana Gelen Önemli Olaylar • İtilaf Devletleri, antlaşma şartlarına uymayarak 7. maddeyi istedikleri gibi yorumlamışlar ve yurdumuzu işgale başladılar. • Bu işgaller, Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli paylaşım antlaşmalarının uygulamasından başka bir şey değildi. İşgaller İngiliz İşgalleri: • İngilizler, 3 Kasım 1918’de Musul’a, 9 Kasım 1918’de İskenderun’a girdi. • 1919 başlarında da, Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal ettiler. • Zamanla, Samsun ve Merzifon da işgal edildi. Fransız İşgalleri: • Fransızlar, Adana ve çevresini işgal ederek buradaki Ermenileri harekete geçirdiler. İtalyan İşgalleri: • İtalyanlar, Konya, Antalya, Söke, Kuşadası, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettiler. • 3 Kasım 1918’de İtilaf donanması, İstanbul’u işgal etti. • İtilaf kuvvetleri, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı uygulaması konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başladılar. • Bu işgaller karşısında Türk milleti, vatanını ve bağımsızlığını korumak amacıyla mücadele kararı aldı. İşgallere Karşı Neler Yapıldı? • Mitinglerle Türk milletinin haklı davası dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıldı. • Yurdun dört bir yanında teşkilatlanarak, silahlı güçler oluşturulmaya başlandı. Osmanlı Devleti’ni Paylaşma Tasarıları Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda İtilaf Devletleri, aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Osmanlı topraklarını paylaştılar. Gizli Antlaşmalar Gizli Antlaşmaların Yapılma Sebepleri: 1.Şark meselesi (Osmanlı ülkesini paylaşma mese¬lesi)’ni halletmek. 2.İtilaf bloğunun birlik ve istikrarını sağlamak 3.Savaştan sonra Osmanlı’yı paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşmemek 4.İtalya’yı İtilaf bloğuna katmak. 5.Rusya’yı İtilaf bloğunda tutmak Gizli Antlaşmalar: 1.Boğazlar Antlaşması (Mart-Nisan 1915) Çanakkale Savaşı esnasında Rusya boğazlar konu¬sunda tedirginleşince; İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan antlaşma ile boğazlar ve çevresi Rusya’ya bırakılmıştır. Antlaşmanın Önemi: 1.Rusya’nın Almanya tarafına geçmesi önlendi 2.Gizli antlaşmalar başladı 3.İngiltere ve Fransa ilk defa Rusya’nın boğazlar konusundaki isteklerini kabul etti. Not: Rus Çarlığı yıkıldıktan sonra; tekrar yapılan gizli antlaşmalar sonucunda boğazlar bölgesinin yönetiminin İtilafların ortak kontrolünde olmasına karar verildi. 2.Londra Antlaşması (26 Nisan 1915) Bu antlaşma İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalandı. İtalya’ya On İki Ada ve Antalya bırakıldığı gibi; İtalya’ya, Osmanlı’nın Libya üzerindeki halifelik haklarının da kaldırılacağı vaat edildi. Bu antlaşma sonucunda İtalya İtilaf Grubu’na geçti. 3.Sykes-Picot Antlaşması (1916) Bu antlaşma, İngiltere ile Fransa arasında imzalan¬mıştır. 1.Musul hariç, Irak İngiltere’ye bırakıldı 2.Adana, Antakya, Lübnan ve Suriye kıyıları Fransa’ya bırakıldı. 3.Musul, Ürdün ve Suriye’nin bir kısmında Arap krallığının kurulması ve bu devletin Fransa ile İn¬gil¬tere’nin ortak denetiminde olması kararlaştırıldı. 4.Filistin’de, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Şerif Hüseyin tarafından kararlaştırılarak, uluslararası bir yönetimin kurulması kararlaştırıldı. 5.Hicaz’ın serbest bölge olması kararlaştırıldı. Önemi: 1.Arap bölgeleri (Orta Doğu) paylaşıldı 4.Petrograt Protokolü Bu antlaşma Rusya, Fransa ve İngiltere arasında imzalandı. Rusya'ya, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu çıkarlarını kabul etmesine karşılık boğazlar bölge¬sine ek olarak Trabzon’a kadar Doğu Karade¬niz, Erzurum, Van ve Bitlis verildi. 5.Mc Mahon Antlaşması (1916) İngiltere’nin Mısır valisi ile Şerif Hüseyin ara¬sında imzalanmıştır. Şerif Hüseyin’e bağımsız bir Arap devleti vaat edilmiştir. Arapları Osmanlı’ya karşı savaştırmak isteyen İngilizler bu tür gizli antlaş¬malarla amaçlarına ulaşmıştır. 6.Saint Jean de Maurienne Antlaşması (19 Nisan 1917) • Bu antlaşma, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanmıştır. • Oniki Ada, Antalya, İzmir, Aydın ve Muğla İtalya’ya bırakılmıştır. İngiltere; İzmir’in İtalya’ya verilmesini Rusya istemeyeceğinden dolayı; bu antlaşmanın geçerli olabilmesini, Rusya’nın ant¬laşmayı imzalamasına bağlamıştır. Rusya kısa bir süre sonra savaştan çekildiği için bu antlaşma Rusya tarafından imzalanamamıştır. • Paris Konfe¬ransı’nda İzmir’i Yunanistan’a bırak¬mak isteyen İngiltere’ye İtalya karşı çıkınca; İngil¬tere Saint Jean de Maurıenne Antlaşması’nın geçersizli¬ğini ileri sür¬müş¬tür. Gizli Antlaşmaların Önemi: 1.İtilaf Devletleri aralarında çıkar birliği sağlamış¬lardır. 2.Savaş daha bitmeden, Osmanlı toprakları payla¬şılmıştır. 3.Bu antlaşmalar, Mondros Mütarekesinin ağır şartlar taşımasında etkili olmuştur. 4.İtilaf Devletleri aralarındaki birlik ve bütünlüğü güçlendir¬mişlerdir. 5.Gizli antlaşmalar İtilaf devletlerinin zaferden emin olduğunu göste¬rir. Gizli Antlaşmaların Özellikleri: 1.Şark meselesini halletmeye yöneliktirler 2.Osmanlı toprakları paylaşılmıştır. 3.İtilaf Devletleri çıkar birliği sağlamıştır. 4.Osmanlı’nın savaşa girmesinin bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. Açıklamalar: • Yunanistan gizli antlaşmalara katılmadığı halde; savaştan sonra toplanan Paris Konferansında İzmir ve civarını alarak Osmanlı’nın paylaşımına açıkça katılmıştır. • Rusya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan çekildiğin¬den dolayı; savaştan sonra Osmanlı’nın paylaşımına katılama¬mıştır. • İtalya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan sonra ant¬laşmalardan umduğunu bulamamış ki bu durum İtalya ile İngiltere ve Fransa’nın arasını açmıştır. • Gizli antlaşmaları dünyaya ilk defa Çarlık Rusyası’nı, İngiltere, Fransa ve İtalya’yı dünya kamuoyuna kötü göstermek isteyen Bolşevikler duyur¬muştur. • Wilson İlkeleri, gizli antlaşmaları hukuken geçer¬siz saymıştır. • İngiltere ve Fransa, ABD ile çelişkiye düşmeden gizli antlaş¬maları uygulayabilmek için, Paris Konfe¬ransı’nda mandater sistem düşüncesini ortaya attılar. Mondros Ateşkes Antlaşması’na 7 ve 24. maddeleri koydular. Azın¬lıkları Osmanlı’ya karşı kışkırttılar. • Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra başlayan işgaller, genelde, gizli antlaşmalar doğrultusunda oldu • Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine; Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti ku¬rulmasına; Ermenile¬rin koruyuculuğunun ABD’ye verilmesine ve Bo¬ğazlar üzerinde ortak yönetim kurul¬masına karar verildi. • Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması ile gizli antlaşmalar uygulamaya girdi. • İşgal güçleri gizli antlaşmaları daha rahat uygula¬yabilmek için Mondros Ateşkes Antlaşması’nı işlerini ko¬laylaştıracak şekilde hazırladılar. Wilson İlkeleri / Prensipleri (8 Ocak 1918) • ABD Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılacak barışın esaslarını ya¬yınladığı on dört ilke ile açıklamış, İtilaf devletleri de ABD’yi yanlarında tutmak istediklerinden dolayı bu ilkeleri kabul ettiklerini bildirmişlerdir. • ABD başkanı Wilson, savaştan sonra barışın de¬vam etmesini bir daha böyle büyük savaşların çık¬mamasını istiyordu. İlkeler: 1.Galip devletler yenilen devletlerden toprak ve savaş tazminatı almayacak. Açıklama: • Bu madde yeni sömürgeler oluşmasına karşıdır. • Mağlup devletlerin mütareke imzalamasını hızlan¬dırmıştır. • Savaştan sonra imzalanan antlaşmalar, bu mad¬deye uymamış¬tır. 2.Devletlerarası antlaşmalarda açık diplomasi esası uygulanacak. Açıklama: Gizli antlaşmalar hukuken geçersiz sayılmıştır. 3.Karasuları dışındaki denizlerde tam serbestlik sağlanacak 4.Uluslar arası ekonomik engeller kaldırılacak ve devletlerarasında eşitlik sağlanacak 5.Silahlanmanın azaltılması yolunda karşılıklı gü¬venceler verilecektir. Açıklama: İlk silahsızlanma çağrısıdır. 6.Rusya, Belçika, Romanya, İtalya, Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın sınırları tekrar saptanacak 7.Devletlerarası anlaşmazlıkları barış yoluyla çöze¬cek uluslararası bir örgüt kurulacak Açıklama: Milletler Cemiyetinin kurulması istenmiştir. Bu cemiyet Paris Konferansı’nda kurulmuştur. Bu madde Wilson Prensipleri’nin uyulan tek maddesi¬dir. Savaş uluslararası meselelerin çözülme¬sinde araç olmaktan çıkarılmak istenmiştir. 8.Boğazlar bütün ulusların ticaret gemilerine açık olacak. 9.Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturduğu bölgelerin egemenliği sağlanacak; diğer bölgeler¬deki uluslara da kendilerini geliştirme hakkı verile¬cektir. Açıklama: Osmanlı Devletinin devam edeceği, fakat parça¬lanacağı vur¬gulanmıştır. Bu madde Mondros müta¬rekesinden sonra Ana¬dolu’da başlayan işgallerin hukuk dışı; bu durum karşısında Türk Kurtuluş Savaşının ise hukuka uygun olduğunu gösterir. Bu madde azınlıklar için ilham kaynağı olmuştur. 10.Alsas-Loren Fransa’ya geri verilecektir. Açıklama: Bu madde “savaştan sonra mağlup devletlerden toprak alınma¬yacaktır” maddesi ile çelişmektedir. Wilson Prensipleri’nin Önemi: 1.İttifak grubu mütareke imzalama konusunda cesaretlendi. (Savaşın bitişi hızlandı). 2.Çok uluslu imparatorlukların parçalanması ön görüldü 3.Wilson ilkeleri itilaf devletlerinin çıkarlarına ters düşmüştür. Bu nedenle kabullenmiş gibi göründükleri bu ilkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumla-mışlardır. İttifak devletleri ise bu ilkeleri barışın anahtarı olarak görüp benimsemişlerdir. 4.Savaştan sonra prensiplerine uyulmadığını gören ABD belli bir dönem Avrupa siyasetinden çekildi. 5.İmzalanan antlaşmalarda prensiplere uyulmadı 6.Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı’nın çıkması Wilson Prensiplerinin amacına ulaşmadığını göste¬rir. Paris Konferansı (18 Ocak 1919) • İtilaf Devletleri yenilen devlet¬lerle imzalanacak barış antlaşmalarının şartlarını tespit etmek ve bo¬zulan dengeleri kendi lehlerine kurmak için Paris’te bir barış konferansı toplamış¬tır. • Bu konferansa 32 devlet katılmıştır. • Konferans, İngiltere ve Fransa’nın etkisi altında kalmıştır. • Pa¬ris’te ilk ola¬rak Milletler Cemiyeti’nin kurulması kararlaştırıl¬mıştır. • Ancak ABD diğer konularla fazla ilgilen¬memiş ve yalnızlık politikasına geri dön¬müştür. • En fazla tartışılan mesele Osmanlı ile imzalanacak olan antlaşma olmasına rağmen; aralarında çıkar çatışmasına düşen galipler, Osmanlı ile imzalanacak olan antlaşmayı karara bağlayamamışlardır. • Batı Anadolu’nun kendisine bırakılması için çaba harcayan Yunanistan, konferansa Batı Anadolu’da Rumların çoğunlukta olduğunu gösteren ve İzmir civarında Rumların Türkler tarafından katledildiğini ileri süren sahte raporlar ile geldi. • Güçlü bir İtalya’nın Batı Anadolu’da varlığını istemeyen İngiltere, Yunanistan’ın verdiği sahte raporları kul¬lanarak İzmir ve civarının Yunanistan tarafından işgal edilmesini konferansa kabul ettirdi. İtalya ise bu durumdan dolayı konferansı terk etti. • İtilaf Dev¬letleri arasında ilk çatlak oluştu. • Osmanlı ülkesini milletler prensibine göre böle¬rek; ilgilendiği bölgeleri mandater sistem aldatma¬cası ile sömürü sınırları içine almak isteyen İngil¬tere, konferansa Kürt, Ermeni, Rum ve Arapları da davet etti. Bu milletler konferansa İngiliz çıkarla¬rına hizmet edecek şekilde sahte raporlarla geldiler. • İlk defa bu konferansta Doğu Anadolu’da bir Ermeni devletinin kurulmasına karar verildi. • Wilson Prensipleri’nde kurulması istenen Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kurulmuştur. • Görevi uluslararası anlaşmazlıkları çözümleyerek dünya barışının devamını sağlamak olan bu cemiyet, İngi¬liz çıkarlarına hizmet etmekten başka bir işe yara¬mamıştır. • Kurtuluş Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması bu durumu açıkça göstermektedir. Bu ce¬miyetin iç tüzüğü Birinci Dünya Savaşı sonucunda im¬zalanan bütün antlaşmalara konulmuştur. • Bu cemi¬yetin kurulması Wilson Prensipleri’nin kısmen uy¬gulandığını gösterir. • İngiltere ve Fransa, ABD ve dünya kamuoyuna dürüst görünerek sömürgeciliklerini devam ettire¬bilmek için; yeni kurulan bir devletin büyük bir devlet tarafından Milletler Cemiyeti adına yönetil¬mesi esasına dayanan Mandater Sistem düşüncesini konferansa kabul ettirdiler. Bu sistem sömürgecili¬ğin şekil değiştirmiş halidir. İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919) Yunanlılar, Paris Konferansı’na verdirttikleri karar doğrultusunda İzmir’i işgal etmişlerdir. İşgalin Önemi: 1.Kuva-yı Milliye ortaya çıkmaya başladı 2.Milli bilinç uyandı 3.Halkı Milli Mücadele için örgütlemek kolaylaştı 4.Mitingler düzenlendi 5.Redd-i İlhak Cemiyeti kuruldu 6.Halk, işgalcilere güvenilemeyeceğini anladı. Amiral Bristol Raporu: İzmir’in işgali dünya kamuoyunda büyük bir yankı ve kınamaya sebep olunca; olayın sorumlusu duru¬munda olan İtilaf Devletleri kamuoyunu yatıştırmak ve İzmir bölge¬sindeki durumu öğrenebilmek için bölgeye Amiral Bristol önderliğinde bir he¬yet göndermişler¬dir. Bristol Raporu’nun İçeriği: 1.Bölgedeki olayların sorumlusu Türkler değil; Rumlardır. 2.Bölgede Türkler çoğunluktadır. 3.Yunanlıların bölgeyi işgali ilhaka yöneliktir. Böl-genin güvenliğini sağlamaya yönelik değildir. 4.Bölgeden Yunanlılar çekilerek; bölgeye İtilaf devletlerinin güvenlik birlikleri yerleşmelidir. Bristol Raporu’nun Önemi: 1.Yunanlıların Paris Konferansına sahte rapor ver¬diği ortaya çıkmıştır. 2.Yunan işgalinin niteliği dünyaya duyurulmuştur. 3.İşgalin gereksiz ve haksız olduğu belirtilmiştir. 4.İlk defa uluslararası bir belge Türk Milli Müca¬delesi’nin haklılığını göstermiştir. Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler • Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan çok ağır bir güç kaybı ile çıktı. • Savaş sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması şartları daha da ağırlaştırdı. • Devleti, savaşa sürükleyen İttihat ve Terakki’nin lider kadrosu yurt dışına kaçtılar. • İtilaf Devletleri ise, antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgal bölgelerini genişlettiler. • İstanbul Hükümeti’nin çaresizliği ve acizliği karşısında Türk milleti örgütlenmeye başladı. • Kuvay-ı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri şeklinde olan bu örgütlenme tüm Anadolu’ya yayıldı. • Bu arada İtilaf Devleri’nin kışkırtmaları ile harekete geçen azınlıklar da örgütlendiler. Amaçları yönünden bu cemiyet örgütlenmeleri üç gruba ayrılır: 1. Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler, 2. Millî Varlığa Düşman Cemiyetler, 3. Millî Cemiyetler Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler 1. Mavri Mira Cemiyeti Özellikleri: 1.Fener Rum patrikhanesi tarafından kuruldu 2.Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmayı ve Ege’de ilerleyen Yunanlılara yardım ederek Batı Anadolu ve Trakya’yı Yunanistan’a katmayı amaç¬lıyordu. (Megali idea/Büyük İdeal) 3.Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Komisyonu ve Rum izcilik kuruluşları bu cemiyetin alt kollarıydı 2. Pontus Rum Cemiyeti Özellikleri: 1.1904’de Merzifon’da Amerikan Koleji’nde ku¬ruldu 2.Batum’dan Sinop’a kadar uzanan ve merkezi Samsun veya Trabzon olabilecek bir Rum devleti kurmayı amaçlıyordu. Açıklama: MÖ281’de kurulan Pontus Devleti’ni MS 63’de Romalılar yıktı. 1204’de tekrar kurulan Pontus Devleti’ni 1461’de Fatih Sultan Mehmet yıktı. 3. Kardos Cemiyeti Özellikleri: 1.Bu cemiyet Rum göçmenlerine yardımcı olmak görüntüsü altında Pontus Cemiyetine yardımcı oluyordu. 4. Etnik-i Eterya Cemiyeti Özellikleri: 1.Bu cemiyet bağımsız Yunanistan’ı oluşturmak için 1814 yılında, Filiki Eterya adıyla kurulmuştur. 2.I. Dünya Savaşından sonra ise Yunanistan’ı bü¬yütmek ve Bizans Devleti’ni kurmak için çalıştı 5. Hınçak ve Taşnak-Sütyun Cemiyetleri Özellikleri: 1.Doğu Anadolu toprakları, Çukurova toprakları ve Kara Deniz bölgesinin bir kısmını Ermenistan’a katmak için çalıştılar. 6. Makabi-Alyans İsrailit Cemiyetleri Özellikleri: 1.Yahudi devleti kurmak için çalışmışlardır. 2.Ekonomik çıkarlarının korunması ön planda ol¬muştur. 7. Rum-Ermeni Birlik Komitesi Özellikleri: 1.Rum ve Ermeni cemiyetleri arasındaki koordi¬nasyonu sağladı. Açıklama: 1.Azınlıklar Türkleri Hıristiyan katliamı yapı¬yor olarak göstere¬rek Anadolu’nun işgalini başlat¬mak istediler. 2.Azınlıklar giriştikleri yıldırma faali¬yetleri ile hedefledikleri bölgelerden Türkleri kaçı¬rarak ilgili bölgelerde çoğunluk olmak istediler. Azınlık Cemiyetleri’nin Özellikleri: 1.Wilson Prensiplerinden ilham aldılar 2.Mondros Mütarekesi, azınlıkların çalışmaları için uygun ze¬min oluşturdu 3.Azınlıklar Osmanlı ülkesini sömürmek isteyen işgalciler tarafından kullanıldılar 4.Kiliseleri ve yabancı okullarını üs edindiler 5.İşgal devletlerinden yardım gördüler 6.Çıkardıkları olaylar ile TBMM’yi meşgul ettiler Milli Varlığa Düşman Cemiyetler 1. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti Özellikleri: 1.Kurtuluşun padişahın emirlerine bağlı kalmakla mümkün olacağını savunmuştur. 2. Teali İslam Cemiyeti Özellikleri: 1.Kurtuluşun halifenin emirlerine ve İslâm’ın pren¬siplerine uymakla mümkün olacağını savunmuştur. 3. İngiliz Muhipleri Cemiyeti Özellikleri: 1.Kurtuluşun İngilizlerin himayesi ile mümkün olacağına inanıyordu 2.Bu cemiyet, Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından da desteklenmiş¬tir. 4. Wilson Prensipleri Cemiyeti Özellikleri: 1.Bu cemiyetin taraftarları Wilson ilkelerinden ilham almıştır 2.Kurtuluşun ABD mandasına girmekle mümkün olacağına inanmışlardır. 5. Kürt Teali Cemiyeti Özellikleri: 1.Bu cemiyetin taraftarları Wilson Prensiplerine dayanarak; halifeye bağlı olarak bir Kürt devleti kurmayı planlamışlardır. 6. Hürriyet ve İtilaf Fırkası Özellikleri: 1.1911 yılında İttihat ve Terakki Partisi’ne karşı kuruldu 2.1918’den itibaren yönetimde etkili olmaya baş¬ladı 3.Anadolu hareketini İttihatçıların hareketi olarak gören parti Kurtuluş Savaşına karşı gelişin liderli¬ğini üstlendi. Milli Cemiyetler 1. Trakya Paşaeli Cemiyeti Özellikleri: 1.Mavri Mira Cemiyetinin Trakya’ya yönelik ola¬rak yürüttüğü bölücü faaliyetlere karşı kurulmuştur. 2.İstanbul ve boğazların işgal edilmesi bu cemiyetle Anadolu’nun bağlantısını kesmiştir. 3.Bu cemiyet Osmanlı Devleti’nin yıkılması halin-de Trakya’da bir cumhuriyet kurmayı planlamakta¬dır. 4.Edirne Kongresini düzenlemiştir. 2. İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Özellikleri: 1.Ege Bölgesinde Yunanlıların bölücü faaliyetle¬rine karşı çalıştı. 2.2.9 Mart 1919 tarihinde İzmir’de Müdafaa-i Hu¬kuk Kongresi’ni düzenledi. 3. Kilikyalılar Cemiyeti Özellikleri: 1.Adana ve civarının Ermeni ve Fransızlara karşı bütünlüğünü korumak için kuruldu 4. Redd-i İlhak Cemiyeti Özellikleri: 1.İzmir’in işgaline tepki olarak kuruldu 2.Balıkesir ve Alaşehir kongrelerini düzenleyerek Ege Bölgesi’ni örgütledi 3.Kuvay-ı Milliye’yi harekete geçirerek silahlı dire¬niş başlattı. 5. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Özellikleri: 1.Orta ve Doğu Karadeniz’deki Rum ve Ermeni faaliyetlerine karşı kuruldu. 2.Erzurum Kongresi’nin toplanmasına yardımcı oldu. 3.Erzurum Kongresi’nde Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birleşti. 6. Milli Kongre Cemiyeti Özellikleri: 1.İstanbul’da kuruldu 2.İlk defa Kuvay-ı Milliye tabirini kullandı 3.Milli mücadele için birleşmeyi savundu 4.Genelde basın yayın yoluyla propagandayı ilke edindi. 5.16 Mart 1920’de İstanbul’un işgaliyle bu cemiyet dağıldı. 7. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Özellikleri: 1.Doğu Anadolu’nun Ermenilere karşı bütünlüğünü korumak için kuruldu. 2.XV. kolordunun Erzurum’da dağılmamış halde olması bu cemiyeti daha da etkin hale getirdi. 3.Erzurum Kongresini düzenledi 4.Le Pays Gazetesi’ni çıkardı. 5.Cemiyet; Türkleri azınlıklara göre daha güçlü tutmak için şu kararları aldı: ¨İşgallere karşı dilenilecektir. ¨Basın yayın yoluyla propaganda yapılacaktır ¨Bölge dışına göç edilmeyecektir. ¨Bilim, iktisat ve din teşkilatları kurulacaktır. Milli Cemiyetlerin Özellikleri 1.Türk halkının Mondros Mütarekesi’ne ilk tepkisi¬dir. 2.Basın yayın faaliyetlerinin elverişli olmasından, elçiliklerin varlığından ve merkez durumunda ol¬masından dolayı İstanbul’u merkez edindiler 3.Milli Mücadele’ye örgütsel zemin hazırladılar 4.Halk arasında milli bilinci uyandırdılar 5.İşgalleri ve azınlıkların bölücü faaliyetlerini ön¬lemeye çalıştılar 6.Bölgesel niteliklidirler 7.Mustafa Kemal gibi birleştirici bir liderden yok¬sun oluşları en büyük eksiklikleridir. 8.İstanbul hükümetine, bağlı olmadıkları gibi; karşı da değillerdir. 9.Sivas Kongresi’nden önceki en büyük eksiklikleri tek elden idare edilmemeleridir. 10.Milliyetçilik ve vatanseverlik duyguları ile kurulmuşlardır. 11.Önce basın yayın yoluyla propagandayı ilke edin¬diyseler de; kanlı işgallerin başlamasıyla silahlı mücadeleyi başlattılar. 12.Programları, bölgesel kurtuluşa yöneliktir. Bü¬tünü, tüm yurdu kapsayan plan ve programları yoktur. 13.Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Cemiyeti adı altında birleştiler İşgaller İşgalcilerin İşgallere Hazırladığı Zemin 1.Mondros Mütarekesi’ne 7 ve 24. maddeler kondu. 2.Osmanlı ordusu terhis edildi. 3.Osmanlı’nın savaş araç ve gereçleri kontrol altına alındı. 4.Haberleşme ve ulaşım kontrol altına alındı. 5.Osmanlı yönetimi denetim altına alındı. 6.Boğazlar denetim altına alınarak Anadolu ile Rumeli’nin bağlantısı kesildi. 7.Azınlıklar kışkırtıldı. İşgaller Mondros Ateşkes Antlaşması’na dayanılarak başlamıştır. 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal ederek İngilizler işgal faaliyetlerini başlattılar. 13 Kasım 1918’de ise Yunanlılar da içinde olmak üzere İtilaf donanması İstanbul’u filen işgal etti. Açıklamalar: • İşgallere karşı ilk tepki, 19 Aralık 1918’de Ha¬tay’a bağlı Dörtyol’un Karakese Köyü’nde Mehmet Kara’nın Fransızlara attığı kurşundur. • Batı cephesinde ilk Kuva-yı Milliye direnişi ise Ali Çetinkaya komutasında Ayvalık’ta, Yunanlılara karşı, gerçekleştirdi. İşgal edilen Yerler: İngilizlerin İşgalleri: Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Maraş, Konya, Bilecik, Samsun, Merzifon Fransızların İşgalleri: Adana, Dörtyol, Mersin, Osmaniye, Afyon, Antep, Maraş, Urfa İtalyanların İşgalleri: Antalya, Kuşadası, Fet¬hiye, Marmaris, Bodrum İtilaf Devletleri’nin İstanbul’a Gelişi (13 Kasım 1918) • Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra 13 Kasım 1918 günü İtilaf kuvvetleri donanması İstanbul’a geldi. • Donanmanın İstanbul’a geliş amacı; Osmanlı Hükümeti’ni baskı altına alıp işgalleri kolaylaştırmaktı. • İstanbul’a gelen İtilaf kuvvetleri, önemli yerleri ve devlet kurumlarını işgal ettiler. Padişahın ve Osmanlı Devleti’nin Duruma Bakışı • Mondros Ateşkesi’nden sonra başlayan işgaller karşısında İstanbul Hükümeti, çaresiz kaldı. • 8 Ekim 1918’de İttihat ve Terakki liderleri ülkeden kaçınca Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kuruldu. Fakat bu hükümet, uzun ömürlü olmadı. • 11 Kasım 1918’de Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu. Tevfik Paşa Hükümeti, İngilizlerin baskısıyla meclisi kapattı, bir süre sonra da istifa etti. • 4 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu. • Damat Ferit Paşa, padişah Vahdettin’de ayrı hareket ederek, ülkede iki başlı bir yönetim oluşturdu. İngiliz yanlısı politikalar izledi. Mustafa Kemal’in İstanbul’a Gelişi ve Duruma Bakışı • Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Mustafa Kemal, Suriye’de VII. Ordu Kumandanıydı. • Mondros Ateşkesi’nden sonra Alman subayı Liman von Sanders’in yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na getirilen Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerine karşı çıkarak işgaller konusunda hükümeti uyardı. • Mustafa Kemal, İstanbul’un işgal edildiği gün İstanbul’a geldi (13 Kasım 1918). • Boğazda İtilaf donanmasını gören Mustafa Kemal o gün; “Geldikleri gibi giderler!” dedi. • Mustafa Kemal, İstanbul’da yurdun nasıl kurtarılabileceği ile ilgili arayışlar içindeydi. Bu aşamada Padişah Vahdettin ile de görüştü. • O, bu görüşmeler sonrasında memleketin içinde bulunduğu durumdan kurtulması için İstanbul’dan çıkıp milletin içine girmek ve orada çalışmak olduğuna karar verdi. İKİNCİ BÖLÜM MUSTAFA KEMAL’İN HAYATI Atatürk’ün Hayatı Öğrenim Hayatı • Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. • Babası bir gümrük memuru olan Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. • aba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. • Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. • Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. • Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına kadar yaşadı. • Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. • Ancak Mustafa Kemal babasını çok küçük yaşlarda kaybetti (1888). • Bu nedenle okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Mustafa ve annesi dayıları ile birlikte yaşamak üzere taşraya Rapla Çiftliği'ne gittiler. Onu annesi büyüttü. • Mustafa çiftlikte çalışmaya başlamış, ancak annesi okula gitmemesi nedeniyle endişelenmeye başlamıştı. Sonunda, annesinin Selânik'teki kız kardeşi ile birlikte yaşamalarına karar verildi. Böylece Mustafa Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. • Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. • Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okuldaki Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. Askeri Rüştiyeyi 1895 yılında bitirdikten sonra, Mustafa Kemal, Manastırdaki Askeri İdadiye girdi. • 1899 yılında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, 3 Mart 1899'da İstanbul'da Harbiye'nin hazırlık sınıfına kaydoldu. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. • Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te kurmay yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. Özetle Atatürk’ün Okuduğu Okullar: ¨ Mahalle Mektebi, ¨ Şemsi Efendi İlkokulu, ¨ Mülkiye Rüştiyesi, ¨ Selanik Askeri Rüştiyesi, ¨ Ma¬nastır Askeri İdadisi, ¨ İstanbul Harp Okulu ¨ Harp Akademisi Askerlik Hayatı • 1905-1907 yılları arasında Şam'da V. Ordu emrinde görev yaptı. • Arkadaşları ile Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adında bir dernek kurdu. • 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. • 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. • 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. • 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. • 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal kendi isteğiyle bir grup arkadaşıyla birlikte Trablus'a gitti; Tobruk ve Derne savunmalarında görev aldı. Mustafa Kemal henüz Libya'da iken Balkan Savaşı başladı. • Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. • Balkan Savaşı’nda (1912-1914) başarılı bir kumandan olarak hizmet verdi. • Balkan Savaşı sonunda, Mustafa Kemal Sofya'ya askeri ataşe olarak atanmıştır. • 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. • 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliği’ne atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı başlamış ve Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. • 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. • İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. 8 Ağustos 1915 tarihinde Anafartalar Grup Kumandanlığına getirildi. • Birinci Dünya Savaşı esnasında, Anafartalar'daki Türk kuvvetlerine kritik bir zamanda kumanda etti. Bu sırada Çanakkale Boğazı'na çıkarma yapılmış ve Mustafa Kemal bu durumu kişisel gayretiyle kurtarmıştır. Savaş esnasında, Mustafa Kemal'in kalbinin üzerine bir şarapnel parçası isabet etmiş, ancak göğüs cebinde bulunan saati onun hayatını kurtarmıştır. • Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. • Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilâf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine verdiği "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. • Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’ndan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. • 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. • Daha sonra Kafkaslarda ve Suriye'de hizmet etti. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. • Veliaht Vahdettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyahatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. • 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunmalar yaptı. • Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Suriye'de bulunan Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a dönüp Harbiye Nezâreti'nde göreve başladı. • Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilâf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. • 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilân edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. • 23 Temmuz -7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. • 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. • 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. • Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabûl edip uygulamaya başladı. • Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgâli sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 1 • 0 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan Birinci Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. • Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâyi Milliye ile ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı. Siyasi Hayatı • Mustafa Kemal, Harp Akademisi’ndeyken siyasi konulara ilgi duydu. • Osmanlı Devleti’nin tarihi ömrünü tamamladığı ve milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurmak gerektiği düşüncesini benimsedi. • Şam’da görevliyken arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. • Daha sonra Selanik’e geçerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Ancak bir süre sonra görüş ayrığı yaşayarak ayrıldı. • Mondros Ateşkesi sonrası, işgaller başlayınca Mustafa Kemal, Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Örgütlenme aşamalarında olan kongrelere başkanlık yaptı. • TBMM2nin ilk meclis başkanı, cumhuriyetin ilanından sonra ilk cumhurbaşkanı oldu. Atatürk’ün Kişiliği ve Özellikleri Vatan ve Millet Sevgisi Atatürk, kendi milletini ve bütün insanları samimî duygularla seven, iyi kalpli bir insandı. Bütün milletleri bir vücut, her milleti de bu vücudun bir organı olarak görürdü. Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa ilgisiz kalamazdı. "İnsanları mesut edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir" derken insanlar için ne kadar iyi duygular beslediğini açıklıyordu. Atatürk, çocukları ve gençleri çok sever, onların en iyi şartlarda yetişip yükselmesini isterdi. Çünkü bir milletin ancak iyi nesiller yetiştirebilirse yükseleceği düşüncesini taşıyordu. Önder Oluşu İşgal günlerinde, toplumu olaylar karşısında yönlendirecek bir öndere ihtiyaç vardı. İşte o karanlık günlerde Atatürk, milletine rehber oldu. Anadolu'ya geçerek kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Millî Mücadele, Atatürk'ün önderliğinde başarıya ulaştı. Türk Milleti'nin her alanda çağdaşlaşmasını hedef alan inkılâplar onun önderliğinde gerçekleşti. O'nun ilke ve inkılâpları, Türk milletine günümüzde de rehber olmaya devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, askerî zaferlerini ve başardığı inkılâpları kendisine mal etmemiştir. Büyük eserlerin, ancak büyük milletle başarılabileceğine inanan bir önderdi. Çok Yönlülüğü Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü ve üstün kişiliği olan bir liderdir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'yla ortaya çıkan tehlikeli durumu ilk olarak görüp milletin dikkatini çeken odur. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi'nde, vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklâlinin tehlikede olduğunu söyledi. Erzurum Kongresi'nde, millî sınırlar içinde vatanın parçalanmaz bir bütün olduğunu bütün dünyaya ilân etti. Kurtuluş Savaşı'nı bunun için başlattı. Bu konuda hiçbir taviz vermedi. Vatan savunmasını her şeyin üzerinde tuttu. Sakarya Savaşı sırasında "Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz" diyerek bu konudaki kararlılığını gösterdi. İleri Görüşlülüğü Mustafa Kemal Atatürk, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti'nin hızla felâkete doğru sürüklendiğini görüp çareler aramaya başlamıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu en doğru şekilde tespit etmiş ve ilerisi için en doğru kararları almıştır. Atatürk'ün gençlere söylediği "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır" sözü, onun ileri görüşlü bir lider olduğunu açıkça ortaya koymaktadır Açık Sözlülüğü Mustafa Kemal Atatürk, doğru bildiği şeyleri açıkça söylemekten çekinmezdi. Şu sözleri bunun en güzel örneğidir: "Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda lüzumu olmayan bir sırrı kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim". Öğreticiliği Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği onun Millî Mücadele'nin lideri olmasını sağlamıştır. Samsun'a çıktıktan sonra, Kâzım Karabekir Paşaya çektiği bir telgrafta, o günlerdeki ağır durumu belirttikten sonra "Bununla beraber bütün umutlar kaybolmuş değildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin mukavemet azmi kurtarabilir" diyordu. Eskişehir-Kütahya Savaşları'ndan sonra Yunanlılar, Ankara'ya doğru ilerlemeye başladıkları zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından başkomutanlık görevine getirilmişti. Başkomutan olarak yaptığı ilk konuşmasındaki "Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, behemehal (ne yapıp edip) yeneceğimize dair güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır" sözleri onun hiçbir zaman ümitsizliğe yer vermediğini ve mücadelesindeki kararlılığı gösteren başka bir örnektir. Planlılığı Atatürk, bütün çalışmalarını bir plân dahilinde yapardı. Bir işe karar verdiğinde; bu kararı bütün yönleriyle inceler, en iyi sonucu alacak şekilde uygulamaya geçerdi. Mustafa Kemal, yapacağı inkılâpları önceden düşünmüş, kamuoyunu bu değişiklikler konusunda aydınlattıktan sonra inkılâplarını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın plânını, İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeden önce yapmış ve bunu yakın arkadaşlarıyla tartışmıştı. Zamanı geldikçe düşündüklerini uyguladı. Uygulamaya başladıktan sonra hiç taviz vermedi. Bütün hayatı boyunca metotlu çalışmayı hiç bırakmadı. Tarihine Bağlılığı Atatürk, tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet meydana getirmiş olan Türk Milleti'nin büyüklüğüne inanan ve bununla gurur duyan bir insandı. Atatürk; kahramanlık, vatan sevgisi, çalışkanlık, bilim ve sanata önem verme gibi değerlerin, Türklüğün yüksek vasıflarından olduğunu ifade etmiştir. O, milletinin bu özelliklerini her fırsatta dile getirip insanlık ailesi içinde lâyık olduğu yeri almasına çalıştı. Milletimizin yüksek karakteri, çalışkanlığı, zekâsı ve ilme bağlılığı ile millî birlik ve beraberlik duygusunu geliştirmeyi başlıca ilke kabul etti. Ona göre: "... Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır". Birleştirici ve Bütünleştiriciliği Atatürk'ün birleştirici ve bütünleştirici özelliği sayesinde, Millî Mücadele başarıya ulaşmıştır. Atatürk, Millî Mücadelenin karanlık günlerinde, değişik fikirlere sahip insanları bir mecliste, kendi etrafında toplamayı başardı. Kısacası, Atatürk'süz Millî Mücadele düşünülemezdi. Atatürk'ün birleştirici gücü, kişisel özelliğinden ve karakterinden geliyordu. O, yalnız askerlerin değil, sivil halkın da güvenini kazanmıştı. İnkılapçılığı Atatürk, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak ileri bir zihniyetin yerleşmesi çabasındaydı. Bu yolda birtakım inkılâplar yaptı. İnkılâpların amacı, modern bir devlet, çağdaş bir toplum meydana getirmekti. Atatürk, Türk Milleti'nin çağdaş milletlerin seviyesine çıkartmak için siyasal, toplumsal, ekonomik alanlarda inkılâplar yapmıştır. O'nun şu sözleri inkılâpçı karakterini ortaya koyar: "Büyük davamız, en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de temelli inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti'nin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz". Devlet Adamlığı İyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini sağlamak için çalışır. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı boyunca bunu yapmaya çalıştı. Milleti için çalışmayı bir görev saydı. "Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur" sözü ile yöneticilerde bulunması gereken özelliği belirtmiştir. Mustafa Kemal, hayatı boyunca Türk devletinin ve milletinin çıkarlarım kendi çıkarlarının üstünde tutan, ender devlet adamlarından birisidir. Savaştaki kahramanlığı kadar, devlet kurup yönetmedeki ustalığı, ileri görüşlülüğü ve barışseverliği ile Atatürk, tarihte eşine az rastlanan bir yöneticidir. Sanatseverliği Atatürk, Türk milletinin manevî ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkınmaya büyük önem veriyordu. Atatürk, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak için çok çalıştı. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik etti. Sanat ve sanatçılar hakkında takdir ve teşvik edici sözler söyledi. Bunlardan bazıları: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." "Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsınız." ''' "Bir millet, sanat ve sanatkârdan mahrum ise tam bir hayata malik olamaz." Atatürk, sanatçı yetiştiren kurumlar açtı. Çağdaş Türk sanatını geliştirmek amacıyla Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçıya ne kadar önem verdiğini gösterir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KURTULUŞ SAVAŞI Kurtuluş Savaşı Kurtuluş Savaşı’nın Genel Özellikleri: 1.Halk kongreler yolu ile örgütlenip birleştirilmiş¬tir. 2.Güneyde Fransız ve Ermenilere karşı Kuva-yı Milliye; Doğu Anadolu’da Ermenilere karşı, Os¬manlı’dan kalan XV. Kolordu; Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı, TBMM’nin kurduğu, düzenli ordu kullanılmıştır. 3.Ordu taarruz gücüne ulaşana kadar Yunanlılara karşı batı cephesinde savunmada kalınmıştır. 4.Kurtuluş Savaşı’nda bağımsızlık ve egemenlik birlikte yürütülmüştür. 5.Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin I. Dünya savaşı¬nın sonuçlarına bir tepkisidir. 6.Mondros Mütarekesinin Osmanlı devletini etkisiz duruma getirmesi, kurtuluş mücadelesini halkın yapmasına sebep olmuştur. 7.Kurtuluş savaşı için ilk adımları milli cemiyetler atmış, kurtuluşu TBMM tamamlamıştır. 8.İtalyan ve İngilizlerle askeri mücadele olmama¬sına rağmen; en fazla diplomatik mücadele İngiliz¬lerle olmuştur. 9.TBMM’de ilk bunalım ordu, ikinci bunalım ise hükümet meselesinden dolayı çıkmıştır. Hazırlık Dönemi Kuva-yı Milliye Hareketi’nin Başlaması Kuva-yı Milliye’, işgaller karşısında, halkın hare¬kete geçerek kendi bölgelerini korumaya çalışması hareketidir. Kuva-yı Milliye’nin Özellikleri 1.İşgallere tepki olarak ortaya çıktılar. 2.Bölgesel olarak hareket ettiler. 3.Düzenli ordu kurulana kadar düşmanı oyaladılar. 4.Düzenli ordunun temelini oluşturdular. 5.TBMM’ye karşı oluşan isyanları bastırdılar. 6.Desteğini halktan aldılar. 7.Tutarsız davranışları halk ile Kuva-yı Milliye’’nin vurucu gücü olan milislerin arasını açtı. 8.Ortaya çıkışında işgaller ve işgaller karşısında Osmanlı Devletinin tepkisizliği etkili oldu 9.Milli cemiyetlerin silahlı koludurlar. 10.Disiplin ve birlikten yoksun oluşları en büyük eksiklikleridir. Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkışı (19 Mayıs 1919) • Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Pontus Rum Cemiyeti’nin çalışmaları sonucunda bölgedeki Rum halkı karışıklıklar çıkarıyor ve olayın sorumlusu olarak da Türk halkı gösteriliyordu. Bu durum kar¬şısında İngilizler, Osmanlı hükümetine bölgede güvenliğin sağlanmasını; aksi takdirde, bölgeyi işgal edeceklerini bildirdiler. • Rumların da zaten bek¬lentisi, bölgenin İngilizler tarafından işgal edilerek Rumların işlerinin kolaylaştırılmasıydı. • Bölgede güvenliğin sağlanması için İstanbul yöne¬timi IX. Ordu Müfettişliği’ne getirerek Mustafa Kemal’i görevlendirdi. Mustafa Kemal bölgede hare¬ket edebilmek için IX. Ordu Bölgesindeki sivil makamlara da emir verme yetkisini aldı. Mustafa Kemal’in Görevi: 1.Görev bölgesindeki orduları terhis etmek 2.Asayiş ve güvenliği sağlamak 3.Halkın elindeki silah ve cephaneyi toplamak 4.Halka silah ve cephane dağıtan kuruluşları orta¬dan kaldırmak Samsun’a Çıkışın Önemi: 1.Mustafa Kemal, milli mücadeleyi başlattı 2.“Ya istiklal! Ya ölüm!” pa¬rolasını benimsendi. 3.Kurtuluşun millî olacağı vurgulandı. Havza Genelgesi (28 Mayıs 1919) • Samsun bölgesini, İngiliz ve Rumların varlığından dolayı, milli mücadele çalışmalarının başlaması için uygun görmeyen Mustafa Kemal; Samsun’dan Havza’ya hareket etti. • Anadolu’daki komutanlarla da irtibat kurarak orduların terhis edilmemesini sağlamaya çalışan Mustafa Kemal; Havza’da, milli bilincin uyanması ve İtilaf devletlerinin Türk halkının tepkisini gör¬mesi için İzmir’in işgalini protesto eden bir miting düzenledi. Bu tür mitinglerin tüm yurtta da yapıl¬masını istedi. • Mustafa Kemal yurdun çeşitli yerlerinde başlayan halk heyecanını ortak bir çizgi üzerinde birleştir¬mek istiyordu. Ferdi bilinçten ulusal bilince ulaşıl¬masını istiyordu. Açıklamalar: • Mustafa Kemal İzmir’in işgalini halkın uyarıl¬ması ve birleşti¬rilmesi için kullanmak istemiştir. • Mustafa Kemal’in isteği üzerine bundan sonra mitingler düzenlenmesi, Mustafa Kemal’in lider olarak benimseneceğini göstermektedir. • Mustafa Kemal’e Havza’daki faaliyetlerinin so¬nucu olarak; İngilizlerin baskısıyla, 8 Haziran 1919’da İstanbul hükümetin¬den, kendisini İstan¬bul’a geri çağıran bir telgraf geldi. Amasya Genelgesi / Tamimi (22 Haziran 1919) Sebep: Ülkenin içinde bulunduğu durumu millete duyura¬rak milleti bağımsızlık ve egemenlik için mücade¬leye çağırmak. Genelgenin Hazırlayıcıları: Mustafa Kemal, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Kazım Karabekir (Erzurum’da) Genelgenin Maddeleri: 1.Yurdun bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikede¬dir. Açıklama: 1.Durum ve Kurtuluş Savaşının gereği ortaya kon-maktadır. 2.Kurtuluş Savaşının bölgesel değil; bütünsel ol¬duğu vurgulan¬mıştır. 3.Bölücülere ve bölgesel kurtuluşu amaçlayanlara bir tepkidir. 2.İstanbul’daki hükümet baskı altında olduğundan dolayı, üzerine almış olduğu sorumluluğun gerekle¬rini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor. Açıklama: 1.İlk defa İstanbul hükümetine tepki gösterilmiştir. 2.İstanbul hükümetinin bu tutumu da, durumun bir parçası olarak, belirtilmiştir. Uyarı: Mustafa Kemal Milli Mücadele esnasında milli güçte bölünme yaşanmaması için padişaha karşı doğrudan tepki gös¬termeyip; tepkilerinde İstanbul hükümetini hedef almıştır. 3.Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Açıklama: 1.Milli egemenlik fikri ilk defa üstü kapalı bir şe¬kilde vurgu¬landı. 2.Kurtarıcı olarak, padişah, mandacı ve himayeci devletlerin yerini milletin kendisi aldı. 3.Kaderine razı olmaya bir karşı çıkış vardır. 4.İleride milli egemenliğe dayalı devletin kurulaca¬ğına dair ilk işaretler verilmiştir. 5.Mustafa Kemal’in Türk milletine güvendiği ve mücadeleyi millete mal etmek istediği anlaşılmak¬tadır. 4.Milletin durum ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığı gereklidir. Açıklama: 1.İlk defa Temsil Heyeti’nin kurulması istenmek¬tedir. 2.Kurtuluş savaşına, kişisellikten çıkarılarak, ulusal karakter kazandırılmaya çalışılmaktadır. 3.Genelgenin ihtilalci yönü görülmektedir. 5.Anadolu’nun her yönden güvenli yeri olan Si¬vas’ta milli bir kongre toplanmalıdır. Açıklama: 1.Ulusal bir kongrenin toplanması istenmiştir. 2.Milli birlik ve beraberliğin sağlanması amaçlan¬mıştır. 6. Kongreye her sancaktan milletin güvenini ka¬zanmış üç delege katılmalıdır. Delegeleri, Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri ve belediyeler seçmelidir. Dele¬gelerin kongreye geliş güzergâhları ve zamanları milli bir sır olarak saklanmalıdır. Açıklama: 1.Kararların ulusal olması amaçlanmıştır. 2.Delegelerin milletin güvenini kazanmış kişilerden olmasının istenmesi kongrede alınacak kararların bütün millet tarafından kabul edilebilmesi içindir. 3.Delegelerin milli mücadele taraftarı olması için delegelerin Müdafaa-i hukuk cemiyetleri tarafından belirlenmesi istenmiştir. 4.Delegelerin seçimle belirlenmek istenmesi ileride seçime dayalı bir sistemin olabileceğini de göster¬mektedir. 7.Doğu ileri adına 10 Temmuz 1919’da Erzu¬rum’da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse; Erzurum kongresine katılmış olan delegeler Sivas’a hareket edecektir. Amasya Genelgesi’nin Önemi: 1.Kurtuluş Savaşı’nın gereği (ülkenin bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir); amacı (vata¬nın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlık ve ege¬menli¬ğinin sağlanması) ve yöntemi (mücadeleyi halk yapa¬caktır) 2.İşgalciler ve İstanbul hükümetine bir tepkidir. 3.Milli mücadelenin programıdır. 4.Mustafa Kemal’in millete ilk çağrısıdır. 5.Türk inkılâbının ihtilal safhası başlamıştır. 6.Kurtuluşun tek elden yürütülmesi için ortam ha¬zırlanmaya çalışılmıştır. 7.Milli bağımsızlık hukuki yönden belgelere bağ¬lanmıştır. 8.Evrensel haklar dile getirilmiştir. 9.Mustafa Kemal bu genelgeyi yayınlayarak ilk defa İstanbul’un verdiği yetkileri aşmıştır. Açıklamalar: 1.Amasya Genelgesinin yayınlanmasından sonra içişleri bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal’e göre¬vinden alındığını ve İstanbul’a geri dönmesi gerek¬tiğini bildirdi. (Gerekçe olarak ise yetkilerini aştığı bildirildi.) Vakit kazanmak isteyen Mustafa Kemal ise “Ben sadece padişahtan emir alırım” diyerek karşılık vermiştir. 7.8 Temmuz 1919 günü İstan¬bul’dan Mustafa Kemal’in görev¬den alındığına dair telgraf geldi. Mustafa Kemal ise 8.9 Temmuz 1919 günü askerlik mesleğinden ayrılarak sine-i millete döndü¬ğünü bildirdi. 2.Amasya Genelgesinin esasları ilk defa Erzurum Kongresinde karara dönüştü. 3.Genelgeden sonra, İstanbul’un Anadolu’ya egemen değil tabi olması gerektiği bildirildi. 4.Genelgenin uygulanması ile ordu mensuplarının görevlendi¬rilmesi Türk ordusunu da ihtilalin içine çekmiştir. Erzurum Kongresi (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919) Erzurum Kongresi Doğu Anadolu Müdafaa-i Hu¬kuk Cemiyeti ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti tarafından Rum ve Ermenilere karşı Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nin bütünlüğü¬nün korunması için toplanmıştır. Kongrede Alınan Kararlar: 1.Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez Açıklama: 1.Bu madde Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli karar¬larının da ilk maddesidir. 2.Bölgesel amaçlı olarak toplanan kongre bütünü ilgilendiren karar almıştır. 3.Bütün bölücülere tepki gösterilmiştir. 2.Her türlü yabancı müdahalesine karşı millet, birlik olarak kendisini müdafaa edecektir. 3.Vatanın ve istiklalin muhafaza ve teminine İstan¬bul Hükümeti muk¬tedir olamadığı takdirde; gayeyi temin için Ana¬dolu’da geçici bir hükümet kurula¬caktır. Hükümeti milli kongre seçecektir. Kongre toplantı halinde değilse; bu işi temsil heyeti yapacaktır. Açıklama: 1.İlk defa geçici hükümetten bahsedildi 2.İlk defa açıkça yeni bir devletten bahsedildi. 4.Kuvay-ı Milliye’yi âmil, irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır. Açıklama: 1.İlk defa millet iradesinden açıkça bahsedildi. 5.Hıristiyan azınlığa siyasi hâkimiyetimizi zedele¬yici ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklar veri¬lemez. 6.Manda ve himaye kabul edilemez Açıklamalar: 1.Bağımsızlığın koşulsuz olarak sağlanacağı vur¬gulanmıştır. 2.Mandacılığa ilk defa tepki gösterilmiştir. 7.Milli meclisin derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclisin denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır. Açıklamalar: 1.İlk defa Meclis-i Meb’usan’ın toplanması istenmiş¬tir. 2.Tutarsız davranışlar içinde olan Damat Ferit Paşa hükümeti kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. 8.Milli irade padişah ve halifeyi de kurtaracaktır. Açıklama: 1.Mustafa Kemal birlik ve beraberliğin devamı için böyle bir kararı da kongrede almıştır. 9.Milletimiz insani ve asri gayeleri tebcil; sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Açıklama: 1.Dışarıdan gelebilecek yardımların insani amaç¬larla olması durumunda kabul edilebileceği vurgu¬lanmıştır. Kongrenin Önemi: 1.Erzurum Kongresi toplanış amacı ve katılımı yönüyle bölgeseldir. Fakat Mustafa Kemal kong¬reye katıldığı için kongrede ulusal kararlar da alın¬mıştır. 2.İstanbul’un muhalefetine karşı toplandığından ve aldığı karalardan dolayı ihtilalci bir kongredir. 3.Tam bağımsızlık ve milli egemenlik fikirleri açıkça vurgulandı. 4.Mustafa Kemal başkanlığında, dokuz kişiden olu-şan ve Doğu illerini temsil eden temsil heyeti ku¬ruldu. 5.İlk defa ulusal sınırlardan bahsedildi 6.Doğu Anadolu’daki cemiyetler ve Trabzon Muha¬faza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Doğu Ana¬dolu Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin çatısı al¬tında birleştirildi. 7.Azınlık haklarına ilk defa tepki gösterildi 8.Sivil bir vatandaş olan Mustafa Kemal’in, kong¬reye ve temsil heyetine başkan seçilmesi, Mustafa Kemal’in yetki problemini ortadan kaldırdı. 9.İstanbul hükümeti Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Refet Bele için tutuklama kararı çıkardı (30 Temmuz 1919). 9 Ağustos 1919’da ise Mustafa Kemal askerlikten ihraç edildi. 10.Millî güçlerin birleştirilmesi için ilk adım atıldı 11.Ermenilere karşı takip edilecek yol belirlendi 12.Bağımsızlık, dış politika ilkesi olarak benim¬sendi. 13.Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli kararlarına zemin hazırlandı. Açıklamalar: 1.Gücün tüm yurttan alınması için Sivas Kongresi¬’nin toplanma¬sına da gerek duyuldu 2.Mustafa Kemal ilk defa sivil bir vatandaş olarak Erzurum Kongresi’nde görev almıştır. 3.Erzurum Kongresi’nde dış işlerle de ilgili kararlar alınması, kongrenin meclis gibi hareket ettiğini gösterir. 4.Askeri yetkileri alınan Mustafa Kemal’in emrine Kazım Karabekir’in gönüllü olarak girmesi Mustafa Kemal’in liderlik sorunun çözülmesinde etkili ol¬duğu gibi örgütlenme döneminde Mustafa Kemal’in işini de kolaylaştırmıştır. 5.Mustafa Kemal, bölge dışından olduğu için ilk anda Erzurum Kongresi’ne alınmak istenmedi. Kongre’den Kazım Bey ve Cevat Dursun’un istifa etmesi sonucunda Mustafa Kemal ve Rauf Orbay kongreye alındı. 6.Kongreye 56 delege katıldı. İstanbul’un baskıları sonucunda Elazığ valisi Ali Galip Elazığ, Mardin ve Diyarbakır delegeleri¬nin kongreye katılmasını engelledi. Balıkesir Kongresi (26-31 Temmuz 1919) Balıkesir Kongresi Yunanlılara karşı Batı Ana¬dolu’nun bütünlüğü için; Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çalışmaları sonucunda Hacim Muhittin başkanlı¬ğında toplanmıştır. Alınan Kararlar: 1.Yunanlılara karşı Kuva-yı Milliye’’nin güçlendirile¬ceği kararlaştırıldı. 2.Batı Anadolu’daki güçlerin birleştirileceği kararlaştırıldı. 3.Seferberlik ilan edildi. 4.Padişaha bağlılık bildirildi. Balıkesir Kongresi Amasya Genelgesinin bağım¬sızlık yönünü kabul etmiştir. Batı Anadolu örgüt¬lenmeye çalışılmıştır. Alaşehir Kongresi (16-25 Ağustos 1919) Batı Anadolu’nun Yunanlılara karşı bütünlüğünün korunması için Redd-i İlhak Cemiyetinin çalışma¬ları sonucunda Hacim Muhittin başkanlığında top¬lanmıştır. Alınan Kararlar: 1.Erzurum ve Balıkesir Kongresinin kararları görü¬şüldü 2.Milli mücadeleyi destekleme kararı alındı 3.Yunanlılarla savaşma kararı alındı 4.Gerektiğinde büyük devletlerin yardımının alına¬bileceği vurgulandı Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Bütünlük ve bağımsızlığı korumak için nasıl bir politika izleneceğinin saptanması; saptanan politi¬kanın bütünü kapsayacak şekilde tüm milletçe uy¬gulanması amaçlanmıştır. Kongrenin Karşılaştığı Sorunlar: 1.İstanbul hükümeti ve işgal güçlerinin engellemesi sonucunda kongreye beklenildiği kadar üye katıla¬madı (38 kişi katıldı.) 2.Elazığ valisi Ali Galip’in kongreyi basacağı şayi¬ası yayıldı (Ali Galip Sivas’taki askeri birlikten çekindiği için kongreyi basamadı) 3.Fransızların Sivas’ı işgal edeceği haberleri ya¬yıldı. (Mustafa Kemal böyle bir şeyin mümkün olmayacağını belirtti) 4.İlk anda Mustafa Kemal kongreye başkan seçil¬mek istenmediyse de; uzun tartışmalar sonucunda Mustafa Kemal kongreye başkan seçildi. 5. Delegelerin büyük bir çoğunluğu ABD manda¬sını savundu. Fakat Mustafa Kemal, ABD mandası¬nın Türk milleti için uygun olmadığını delegelere anlatıp kabul ettirince; ABD mandası da kesin ola¬rak reddedildi.( ABD Doğu Anadolu’da bir Ermeni devletinin kurulmasını istiyor; Osmanlı ülkesinin parçalanmasını öngörüyor; Türkiye’nin mandaterli-ğini ise istemiyordu) 6.İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal ve kongreye katılanlar için tutuklama kararı çıkardı. Açıklama: Erzurum Kongresi’nin kararları Sivas Kongre¬si’nin birinci maddesi olarak kabul edildiği için Sivas Kongresi Erzu¬rum Kongresi’ne göre daha kısa sürmüştür. Alınan Kararlar: 1.Osmanlı hükümeti bir dış baskı karşısında vatanın her hangi parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa; halife ve saltanatın, vatan ve milletin ko¬runmasını sağlayacak her türlü tedbir alınmıştır. 2.İtilaf devletlerinden haklarımıza saygı gösteren haklı ve adaletli bir karara varmalarını bekleriz 3.Milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti altında toplanmıştır. Açıklama: 1.Birlik sağlanmıştır. 2.Cemiyetler bölgesel olmaktan çıkarak ulusallaş¬mıştır. 3.Kuva-yı Milliye için komuta birliği sağlanmıştır. 4.Kurtuluş Savaşının tek elden yönetilmesi kolaylaşmıştır. 4.Mustafa Kemal başkanlığında tüm yurdu temsil edecek şekilde 15 kişiden oluşan temsil heyeti ku¬ruldu. 5.Ali Fuat Cebesoy batı cephesi Kuva-yı Milliye komutanlığına tayin edildi. Açıklama: 1.Heyet-i Temsiliye ilk defa hükümet gibi yürütme yetkisi kullandı. 2.Batı cephesinin oluşturulması için ilk adım atıldı 6.İrade-i Milliye Gazetesinin çıkarılmasına karar verildi. 7.Damat Ferit Paşa hükümetinin iş başından uzak¬laştırılmasına kadar İstanbul ile ilişkilerin kesildiği bildirildi. Açıklama: • Bu karardan yaklaşık yirmi gün sonra Damat Ferit Paşa hükü¬meti istifa ederek yerine Ali Rıza Paşa hükümeti geldi. Bu durum Sivas Kongresinin olumlu bir sonucudur ve Milli Müca¬delecilerin İstanbul karşısında güçlendiğini gösterir. Kongrenin Önemi: 1.Kongreler dönemi kapandı 2.Misak-ı Milli esasları belirlendi 3.Heyet-i Temsiliye bütün vatanı temsil eder hale geldi 4.Milli birlik ve beraberlik büyük oranda sağlandı 5.Ulusal örgütlenme tüm vatanı kapsadı 6.Gücünü halktan alan yeni bir otorite ortaya çıktı 7.Mustafa Kemal lider olarak benimsendi 8.Erzurum Kongresi kararları ulusallaştı 9.Mondros Mütarekesi reddedildi 10.Sivas Kongresi milleti temsil eden tek kurul oldu 11.Tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkeleri temel prensip olarak kabul edildi 12.Mandacılık kesin olarak reddedildi 13.Kuva-yı Milliye cepheleri arasında kumanda bir¬liği sağlandı Açıklamalar: 1.Erzurum Kongresi; Doğu Bölgesinin, Osmanlı tarafından terk edilmek istenen yerinde geçici bir yönetim kurulacağından bahsederken; Sivas Kong¬resi bu kararı bütün yurdu kapsayacak şekilde aldı. 2.Mustafa Kemal ve arkadaşları 1 Mayıs 1919’da idama mahkûm edildi 3.İzinsiz toplanmasından; hakkında tutuklama kararı olan Mustafa Kemal’i kendisine başkan seçti¬ğinden ve aldığı karar¬lardan dolayı Sivas Kongresi de ihtilalcidir. Milli Mücadele Ve İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’e Karşı Mücadele Kararı • 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, milli mücadeleyi başlatmış oldu. • İtilaf Devleri’nin baskısıyla İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i geri çağırdı. • Mustafa Kemal, bu çağrıyı dinlemeyerek teşkilatlanma çalışmalarına devam etti. • Bunun üzerine İstanbul hükümeti, Mustafa Kemal’i görevinden uzaklaştırarak tutuklama emri çıkardı. • Mustafa Kemal, görevinden ve askerlik mesleğinden istifa etti. • Milli Mücadele’nin güçlenmesi ve Sivas Kongresi hazırlıkları Mustafa Kemal’e karşı sert mücadele kararlarının alınmasına neden oldu. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin Tutumu ve Sonuçları • 4 Mart 1919’da göreve getirilen Damat Ferit Paşa Hükümetleri, Millî Mücadele’ye bilinçli olarak karşı çıkmışlardır. • Damat Ferit Paşa’ya göre; Mondros şartlarına uymaktan başka çözüm yoktur. İşgallere karşı çıkmak İtilaf Devletleri’ni daha çok kızdırır ve işgallerin yayılmasına sebep olabilirdi. • Mustafa Kemal’in Damat Ferit Paşa Hükümeti ile ilişkilerini kesmesi onu istifaya sürüklemiş, yerine Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruluştur. Not: Bu sonuç, Mustafa Kemal’in İstanbul Hükümeti’ne karşı ilk siyasi başarısıdır. Ali Rıza Paşa Kabinesi Amasya Görüşmeleri (20-22 Ekim 1919) • Damat Ferit Paşa, 2 Ekim 1919’da istifa edince, hükümeti Ali Rıza Paşa kurumuştur. • Ali Rıza Paşa, Anadolu hareketini milli mücadelecilerle iyi geçinerek kontrol altına almaya çalışan bir kişiydi. Bundan dolayı da Mustafa Kemal ile iyi geçinmeyi ilke edindi. • Mustafa Kemal, Ali Rıza Paşa hükü¬metini Damat Ferit Paşa hükümetine nazaran daha ılımlı olduğundan dolayı desteklediği gibi; birliğin sağla¬nıp korunması için İstanbul hükümeti ile iyi geçinmeye de çalışmıştır. • Mustafa Kemal ile Ali Rıza Paşa’nın karşılıklı görüşmeleri sonucunda Amasya’da, her iki tarafın uzlaşması amacıyla bir mülakat yapılmasına karar verildi. • Amasya Görüş¬melerine İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa katıldı. Milli mücadele adına Mustafa Kemal ve arkadaşları katıldı. Alınan Kararlar: 1.Hiçbir vilayet terk edilmeyecek, himaye kabul edilmeyecektir. Bütünlük ve istiklal korunacaktır. 2.Azınlıklara siyasi hâkimiyetimizi zedeleyici ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklar verilmeye¬cektir. 3.Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İstanbul hükümeti tarafından tanınacaktır. 4.Meclis-i Mebusan toplanmalıdır. 5.Meclis-i Mebusan İstanbul dışında toplanmalıdır. (Meclisin, İstanbul’da toplanması halinde, mili mü¬cadele ruhunu yansıtamayacağı ve rahat çalışama¬yacağı düşünülmüştür.) 6.Sivas Kongresi kararları meclis tarafından onay¬lanmalıdır. 7.Yapılacak antlaşmalar için Heyet-i Temsiliye’nin onayı alınmalıdır. 8.Seçimlerin serbest yapılmalıdır. Önemi: 1.Milli mücadele, Heyet-i Temsiliye ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İstanbul hükü¬meti tarafından hukuken tanındı 2.Temsil Heyeti ile İstanbul arasındaki ilişkiler yumuşadı 3.İstanbul Anadolu’ya bağlı olmaya başladı. 4.İtilaf devletleri Anadolu hareketini İstanbul vası¬tasıyla kontrol altına alamayacaklarını anlamıştır. 5.Meclis-i Meb’usan’ın toplanması kararlaştırılmış¬tır. Açıklamalar: 1.Görüşmelerde egemenlikten değil; bağımsızlıktan bahsedilmiştir. 2.Meclisin İstanbul dışında toplanması meselesinde anlaşmaya varılamadı 3.Salih Paşa kararların tamamını kendisinin kabul etmesinin bir anlam ifade etmediğini; kararların hükümet tarafından kabul edilmesinin önemli oldu¬ğunu; kararların hükümet tarafından kabul edilmesi için elinden geleni yapacağını; bu konuda başarılı olamadığı takdirde istifa edeceğini açıkladı. Hükü¬met sadece Meb’usan Meclisinin açılması kararını tam olarak onayladı. Salih Paşa ise istifa etmedi. Temsil Heyeti’nin Ankara’ya Gelmesi (27 Aralık 1919) Sebepleri: 1.Ankara’nın güvenli olması 2.Meb’usan Meclisi çalışmalarının yakından izlen¬mek istenmesi 3.Ankara’nın batı cephesine yakın olması 4.Ankara’nın iletişim ve ulaşım yönünden uygun olması. Son Osmanlı Meb’usan Meclisi • İşgal güçleri seçimlerden saltanat yanlılarının ço¬ğunluk olarak çıkacağını zannettiğinden dolayı seçimlere pek müdahale etmediler. Fakat Kasım 1919’da yapılan seçimlerden milli mücadele taraf¬tarlarının çoğunluk olarak çıkması işgalcilerin Ana¬dolu hareketini hâlâ anlayamadığını gösterdi. • İşgal¬ciler padişahın kontrolünde toplanacak olan bir meclisten kendi aleyhlerine bir kararın çıkmayacağını zannettiklerinden dolayı meclisin açılma¬sın da karışmadılar. • Meclisin Misak-ı Milli kararla¬rını alması ise işgalcilerin Anadolu hareketini anla¬yamadığını bir defa daha gösterdi. • Padişah meclisin İstanbul dışında toplanmasını, meclisin kendi kontrolünden çıkmasından dolayı, uygun görmüyordu. Meclisin İstanbul dışında top¬lanmasını anayasaya uygun olmayışı ise padişaha bu konuda dayanak oluyordu. • Mustafa Kemal ise işgal altındaki İstanbul’da, padişah başkanlığında toplanacak olan bir mecliste milli mücadele adına sağlıklı kararların çıkmayaca¬ğını tahmin ediyor ve meclisin Anadolu’da toplan¬masını istiyordu. • Mustafa Kemal, meclisten sağlıklı kararlar çıktığı takdirde milli mücadelenin yasallaşacağına inanı¬yordu. Fakat her şeye rağmen Mustafa Kemal bu meclisin kurtuluşu gerçekleştiremeyeceğini biliyor ve bu durumu milletin de görmesini istiyordu. • Bu açıdan meclisin İstanbul’da toplanması ve Misak-ı Milli kararlarından dolayı İstanbul’un işgal edilerek meclisin dağıtılması olumlu oldu. • Erzurum mebusu seçilen Mustafa Kemal, güvenlik meselesinden dolayı İstanbul’da toplanan meclise katılmadı. Mustafa Kemal’in İstanbul’a gönderdiği Me¬bus Arkadaşlarından İstekleri: 1.Mecliste Milli Mücadeleci’lerin birlikte hareket etmesini sağlayacak olan bir Müdafaa-i Hukuk grubu oluşsun. Açıklama: Mecliste müdafaa-i hukuk grubu bazı mebusların çekimser davranmasından dolayı kuru¬lamayıp; bu grubun yerine içinde saltanat yanlıları¬nın da olduğu ve Misak-ı Milli’yi ilan edecek olan Felah-ı Vatan grubu kuruldu. 2.Sivas Kongresi kararları mecliste onaylansın. Açıklama: Meclis Sivas Kongresinin bağımsız¬lıkla ilgili kararlarını onayladı( Misak-ı Milli). Fakat padişah kontrolün¬deki mecliste Sivas Kongre¬sinin milli egemenlikle ilgili madde¬leri tartışma konusu dahi yapılamadı. 3.Mustafa Kemal meclise başkan seçilsin. Açıklama: 1.Mustafa Kemal işgalcilere ve İstanbul otoritesine milli eyle¬min gücünü göstermek istiyordu. 2.Meclis dağıtıldığı takdirde, meclis başkanı sıfa¬tıyla, meclisi Anadolu’da toplamayı amaçlıyordu. 3.Mustafa Kemal meclise başkan seçilmemiştir. (Bu durum mebusların padişaha ve saltanata bağlı olduklarını gösterir.) Misak-I Milli / Peymân-ı Milli [ Milli Ant] (28 Ocak 1920) 1.Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölüne¬mez. Açıklamalar: 1.Bu madde, Erzurum ve Sivas Kongresi’nin de ilk maddesidir. 2.Ülkeyi bölmek isteyenlere karşı bir tepkidir. 3.Kurtarılacak vatanın sınırları belli olmuştur. 2. İşgal altındaki Arap topraklarının geleceği bölge halkının vereceği oylara göre belirlenecektir. 3.Kars, Ardahan ve Batum’un geleceğinin belir¬lenmesi için halk oylaması yapılacaktır. 4.Batı Trakya’nın geleceğinin belirlenmesi için halk oylaması yapılacaktır. 5.İstanbul ve Marmara Denizi her türlü tehlikeden uzak tutulursa; Boğazların dünya ticaret ve ulaşı¬mına açılması mümkündür. 6.Azınlık hakları komşu ülkelerde Müslüman azın¬lığa verilen haklar kadar olacaktır. 7.Siyasi, iktisadi ve hukuki gelişmemizi engelleyen sınırlamalar (kapitülasyonlar) kabul edilemez. Misak-ı Milli’nin Önemi: 1.Milli mücadelenin hedefi kesin olarak belli oldu 2.Milli sınırlar meclis onayından geçti 3.Milliyetçilik anlayışının yerleştiği görüldü 4.Meclis kapitülasyonlara ilk ciddi tepkiyi gösterdi. 5.Milli mücadele için meclisin desteği alındı 6.Kurtarılacak vatan belli oldu 7.Türk halkının temel hakları dile getirildi. 8.Ulusal devlet anlayışı kabul edildi 9.Alınan kararlar Turancılığın benimsenmediğini gösterdi 10.Ümmetçiliğin yerini ulusçuluk aldı 11.Mustafa Kemal’in askerlik hakları iade edildi 12.Misak-ı Milliyi öfkeyle karşılayan İtilaf Dev¬letleri İstanbul’u resmen işgal etti. 13.Tam bağımsızlık ilkesi benimsendi Açıklamalar: 1.Misak-ı Milli’de hedefler belirlendiği halde; he¬deflere gidilecek yolun belirtilmemesi Mustafa Kemal’e hareket serbestliği verdi. 2.Misak-ı Milli kararları Wilson Prensipleri ile çelişmez. 3.Misak-ı Milli’de Osmanlı borçlarının ödenmesine de değinil¬miştir. 4.Ulusal egemenlikten bahsedilmedi 5.Misak-ı Milli, Lozan Konferansı’nda bütün dün¬yaca kabul edildi. 6.Sınırların belirlenmesinde Mondros Mütarekesi¬nin imzalandığı anda işgal edilmeyen yerler ve Türkle¬rin çoğunlukta olduğu bölgeler ölçü alındı. 7.Misak-ı Milli, ilk defa Londra Konferansı’nda dün¬yaya duyu¬ruldu. İstanbul’un Resmen İşgali (16 Mart 1920) Osmanlı Meb’usan Meclisi’nin Dağıtılması Sebepleri: 1.Meclis-i Meb’usan’ın Misak-ı Milli’yi ilan etmesi 2.Mustafa Kemal’in otoritesini kırmak 3.Milli mücadeleyi Türk halkının gözünde kötü göstermek 4.Pan-islamist eğilimlerin ve giderek güçlenen Bol¬şevik yayılmacılığın İngiltere’nin bölgesel çıkarla¬rını tehdit edecek duruma gelmesi Sonuçları: 1.Osmanlı Meclisi dağıtıldı 2.Damat Ferit Paşa tekrar hükümet başkanı oldu 3.İstanbul’daki Türkler de kurtuluş adına İstan¬bul’da ümit kalmadığını görünce Anadolu’ya geçti 4.Damat Ferit Paşanın tekrar yönetime getirilmesi halkı İstanbul hükümetinden soğuttu 5.TBMM’nin açılışına zemin hazırlandı 6.Padişah tutuklu duruma düştüğünden dolayı; Mustafa Kemal’e padişah adına söz söyleme imkanı doğdu 7.Türk halkı, güvendikleri İngilizlerin, çirkin yüzü-nü gördü. 8.İngilizler Osmanlı meclisine saldırmakla milli iradeye ve demokrasiye karşı olan saygısızlıklarını gösterdiler 9.Bazı mebuslar sürgün edildi, bazı mebuslar tu¬tuklandı; bazıları ise Anadolu’ya kaçtı. 10.İstanbul’dan Anadolu’ya göç başladı 11.Mustafa Kemal’in meclisin İstanbul’da toplan¬mamasını isteme haklılığı ortaya çıktı. İşgalciler halkın kendilerine karşı tepkisini önle¬mek ve işgalden Milli Mücadelecileri sorumlu tut¬mak için şu genelgeyi yayınladılar: 1.İşgal geçicidir 2.Saltanatın devamını ve güçlenmesini istemekteyiz 3.Anadolu’da işgal devletlerinin isteklerine muhale¬fet edildiği takdirde; İstanbul da Türklerin elinden alınacaktır. 4.İstanbul’dan verilecek emirlere uyulmalıdır. Mustafa Kemal’in İşgale Tepkisi: 1.İşgalciler kınandı 2.İstanbul ile ilişkiler kesildi 3.Anadolu’daki bazı işgalci subaylar, Malta’ya sürgün edilen Türk mebuslarına karşılık tutuklandı 4.Osmanlı’nın Anadolu’daki gelir kaynaklarına el kondu 5.İşgalcilerin sevkiyat yaptıkları Ulukışla-Geyve Demiryolu işlemez hale getirildi. Not: İstanbul’un işgal edildiğini Anadolu’ya Telgrafçı Hamdi Bey haber vermiştir. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin Açılması Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Kurulması TBMM’nin Açılış Amaçları: 1.Milli iradeyi egemen kılmak 2.Ulusal güçleri bir arada tutmak 3.Bağımsızlığı sağlamak 4.Bağımsızlı ve egemenliği sağlayacak otorite ve gücü oluşturmak TBMM’ye öncelikle, işgal dolayısıyla İstan¬bul’dan kaçıp gelen mebuslar kabul edilerek; meclis Meclis-i Meb’usan’ın devamı gibi gösterilmiştir. Mustafa Kemal’in Meclisin Çalışma Şartlarını Belirlemek İçin Meclise Sunduğu Öneri: 1.TBMM’nin fevkinde hiç bir güç yoktur. Açıklama: 1.TBMM bütün güçlerin üzerinde kabul edilmiştir. 2.İstanbul’daki otorite meclis otoritesinin altında kabul edilmiş¬tir. 2.Hükümet kurmak gereklidir. Açıklama: 1.Bu madde meclisin kuruculuk yönünü gösterir 3.Geçici olduğu bildirilerek bir hükümet başkanı tanımak; ya da padişah vekili çıkarmak doğru de-ğildir. Açıklama: 1.Bu madde açılan meclisin daimi olduğunu vurgu¬lamaktadır. 4.Mecliste yoğunlaşan ulusal iradenin yurdun alın yazısına doğrudan doğruya el koymasını kabul et-mek temel ilkedir. 5.Yasama ve yürütme TBMM’ye aittir. Açıklama: 1.18 Eylül 1920’de kurulan İstiklal Mahkemeleri¬nin üyeleri de milletvekillerinden oluştuğundan dolayı yargı da meclisin eline geçmiştir. 2.Yasam, yürütme ve yargının mecliste toplanma¬sına güçler birliği ilkesi denilir. 3.Güçler birliği ilkesi olağan üstü durumdan dolayı kabul edil¬miştir. Hızlı karar alınıp; alınan kararların hızlı uygulanması amaçlanmıştır. 4.Güçler birliği ilkesi demokrasiye uygun değildir. Demokrasiye uygun olan kuvvetler ayrılığı ilkesi 1961 Anayasası ile kabul edilmiştir. 6.Meclisten seçilecek bir kurul meclis adına hükümet işlerine bakar. Oluşturulan bu İcra Vekilleri Heyetinin başkanı meclisin de başkanıdır. Açıklama: 1.Kurulan bu sisteme meclis hükümeti sistemi deni¬lir. Bu sis¬temde bakanlar meclisten tek tek seçilir. 2.Meclis hükümeti sisteminde hükümet üyeleri meclisten tek tek seçildiğinden dolayı hükümetin kurulması gecikir; dolayısıyla da yürütme olumsuz etkilenirdi. 3.Meclis hükümeti sistemi cumhuriyet ilan edilene kadar devam etmiştir. 4.Saltanat devam ettiğinden dolayı devlet başkan¬lığı kurumu oluşturulamamıştır. Meclis başkanlığı ile hükümet başkanlığı aynı kişide toplanmıştır. 7.Padişah ve halife baskı ve zordan kurtulduğu zaman, meclisin düzenleyeceği yasal ilkeler doğrultu¬sunda yerini alır. Açıklama: 1.Birliğe ihtiyaç duyulan bu dönemde padişahlık ve halifelik kurumunun açıkça karşısına geçilmemiştir. 2.Bu madde ileride saltanat ve halifeliğin kaldırıla¬bileceğini göstermektedir. Çünkü padişah ve halife¬nin durumunu meclisin belirleyeceği dile getiril¬miştir. Not: Bu önerge Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilene kadar meclisin çalışma şartlarını belirlemiştir. TBMM’nin Açılmasının Önemi: 1.Milli egemenlik ilkesi kurumlaştı 2.Halkçı, ulusçu ve demokratik bir Türk devleti oluştu 3.Temsil heyetinin görevi sona erdi 4.Ulusal örgütlenme tamamlandı TBMM’nin Özellikleri: 1.İhtilalcidir; İstanbul’daki otoriteye rağmen mec¬lis açılmış, yeni bir devlet oluşturulup; hıyanet-i vata¬niye gibi kanunlar çıkarılmıştır. 2.Kurucudur; yeni bir hükümet ve yeni bir devlet ortaya çıkarılmış; bir devlet için gerekli olan ka¬nunlar ve anayasa hazırlanmıştır. 3.Halkçı, demokratik ve ulusçudur. 4.Milli egemenlik ilkesi temel ilkedir. 5.Güçler birliği ilkesi kabul edilmiştir 6.İstiklal mahkemelerini kurmakla yargı gücünü ortaya koymuştur. 7.Kurtarıcı bir meclistir. 8.Meclis hükümeti sistemi kabul edilmiştir. 9.İlk meclisteki vekiller arasında fikir birliği yok¬tur. Misak-ı Milli (bağımsızlık) birleştikleri tek fikirdir. Meclisin bu özelliğinden dolayı da bu mec¬lis inkılâpları yapmaya uygun değildir. Saltanatı kaldır¬ması, bu meclisin inkılâpçı olduğunu göster¬mez. Çünkü saltanatın kaldırılması Lozan öncesinin olağan üstü durumundan kaynaklanmıştır. 10.İlk ilişkilerini Rusya ile kurdu ve ilk elçisini Rusya’ya gönderdi. 11.30 Nisan 1920’de varlığını dünya devletlerine duyurdu. TBMM’nin Otoritesini Artırma Çalışmaları: 1.İstanbul hükümetinin çalışmaları yok sayıldı 2.Otoriteyi artırıcı tedbirler alındı 3.Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı 4.İstiklal mahkemeleri kuruldu 5.İsyanlar bastırıldı 6.Anayasa ilan edildi TBMM’nin Birliği Sağlama ve Devam Ettirme Çalışmaları: 1.Devrimler savaş sonrasına bırakıldı 2.Meclis-i Meb’usan’ın üyeleri TBMM’ye kabul edildi 3.Kurulan devletin yeni bir cumhuriyet olduğu açıkça ifade edilmedi 4.Güçler birliği ilkesi kabul edildi 5.Padişah ve halifeye karşı, savaş bitene kadar açıkça tavır takınılmadı I. Meclis 23 Nisan 1920 ile 1 Nisan 1923 tarihleri arasında çalışmıştır. 11 Ağustos 1923’de ise II. Meclis çalışmalarına başlamıştır. Yeni Türk Devleti’nin İlk Anayasası (20 Ocak 1921) Anayasa: Bir devletin en temel kanunudur. Devletin yönetim şeklini, hak ve sorumlukları tespit eder. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Teşkilat-ı Esasiye’nin Yapısı: 1.Gerekli görüldüğünde Kânun-i Esâsi’nin uygu¬lanması uygun görülmüştür. 2.Yasama, yürütme ve yargı meclise aittir. 3.Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. 4.TBMM süre dolmadan seçimleri yenileyebilir. 5.Savaşa ve barışa TBMM karar verir. 6.Şer’i hükümlerin yürürlüğünü TBMM yapar. 7.Bakanlar meclis tarafından seçilir. 8.Vekiller iki yılda bir seçilir. 9.TBMM başkanı icra vekilleri heyetinin de başka¬nıdır. Teşkilat-ı Esasiye’nin Özellikleri: 1.Olağan üstü durum için hazırlandığından dolayı geniş kapsamlı değildir. 2.Milli Egemenliği yansıtan ilk siyasi belgedir. 3.Temel hak ve hürriyetlere yer verilmemiştir. 4.23 madde bir ek bölümden oluşur. 5.Yeni devlete işlerlik kazandırdı. 6.Laik bir anayasa değildir. 7.Kuvvet ve yetkinin kaynağı millettir. 8.Meclisin üstünde güç yoktur. 9.En önemli değişikliğini cumhuriyetin ilanı ile gördü. 10.Yeni devletin kurulduğunu belgeledi. 11.TBMM’nin meşruluğunu tanıttı. 12.Amasya Genelgesinden itibaren oluşan ruh resmi hüviyet kazandı. 13.Meclis hükümeti sistemi benimsendi. 14.Milli egemenlik ilkesi yasallaştı. Teşkilat-ı Esasiye’nin Geç İlan Edilme Sebepleri: 1.Kânun-i Esâsi’nin varlığı. 2.TBMM’nin kendisini tam olarak ispatlayama¬ması. 3.Yeni bir anayasanın kabulü yeni bir devletin oluştuğunu gösterir ki bu da birliği zedeleyebilirdi. Büyük Millet Meclisi’ne Karşı Ayaklanmalar Sebepleri: 1.İşgal devletlerinin işgallerini yerleştirmek iste¬mesi 2.Osmanlı yönetiminin Mustafa Kemal ve arka¬daşlarını etkisiz duruma getirmek istemesi 3.TBMM’nin halktan yeni fedakârlıklar istemesi 4.İtilaf devletlerinin milli mücadeleyi iç karışık¬lıklarla yıpratmak istemesi 5.Osmanlı ordusunun terhis edilmiş olmasından dolayı asayişsizlik olması 6.Bazı Kuva-yı Milliye’cilerin tutarsız davranışları 7.Bazı milli mücadelecilerin tutarsız davranışları 8.Milli mücadele politikasının bazı çıkar çevrele¬rini rahatsız etmesi 9.Kürtçülük düşüncesi ve Kürtlerin kışkırtılması 10.Azınlıkların emelleri 11.Bazı Kuva-yı Milliye’cilerin düzenli ordunun em¬rine girmek istemeyişi 1. İstanbul Hükümeti’nce Çıkarılan Ayaklanmalar Kuva-yı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) Sebepleri: 1.İngilizlerin, milli mücadelecileri Boğazlar çev¬resine yanaştırmak istememesi 2.İstanbul yönetiminin duyduğu tedirginlikler Halifelik ordusu denilen isyancı birliğini Süleyman Şefik İngilizlerin istek ve desteği ile hazır¬ladı. Birliğin oluşturulmasında genellikle Enver Paşa’nın ordudan tasfiye ettiği eski subaylar kul¬lanıldı. Özellikleri: 1.İsyan Adapazarı civarında başladı 2.Çerkez Ethem ve Refet Bele tarafından bastı¬rıldı 3.İsyanın bastırılması sonucunda Kuva-yı İnziba¬tiye birliğinin çoğu milli mücadele saflarına geçti Açıklama: Ahmet Anzavur ve Kuva-yı İnziba¬tiye İsyan¬larının başarısız olması İngilizlere; İs-tanbul hükümetinin isyan düzenleme konusunda başarı¬sız olduğunu gösterdi ki bundan sonra İn¬gilizler kendileri isyan düzenlettirmeye başladılar. Not: 28 Nisan 1920’de Anadolu’da, padişah adına, asayiş sağlamak için Anadolu Fevkalade Müfettişliği kuruldu. Ahmet Anzavur Ayaklanması: Sebep: 1.İngilizlerin, milli mücadelecileri Çanakkale Bo¬ğazı çevresine yanaştırmak istemeyişi 2.İstanbul yönetiminin milli mücadeleden duy¬duğu tedirginlik. Özellikleri: 1.İsyan Marmara’nın güneyinde Susurluk civa¬rında çıkmıştır. 2.Milli mücadelecilere karşı bölgedeki Çerkezler kışkırtıldı 3.İsyan TBMM açılmadan önce başladı 4.Saltanat yanlısı bir isyandır 5.İsyan önce Çerkez Ethem tarafından bastırıl¬dıysa da; Ahmet Anzavur tekrar isyan çıkardı. Bu isyanı ise Ali Fuat Cebesoy 20 Mayıs 1920’de ke¬sin olarak bastırdı. 2. İstanbul Yönetimi ve İşgalcilerce Çıkarılan İsyanlar Bozkır-Zeynelabidin İsyanı (27 Eylül - 4 Ekim 1919) 1.Milli mücadeleye karşı çıkan ilk isyandır 2.Padişah taraftarı bir isyandır 3.Konya havalisinde çıkmıştır. Bolu-Düzce Ayaklanması: 1.12 Nisan 1920’de başladı 2.Çerkez Ethem tarafından bastırıldı 3.Çapanoğulları İsyanı (15 Mayıs-27 Ağustos 1920) Özellikleri: 1.Yozgat, Çorum ve Tokat havalisinde etkili oldu 2.Bölgedeki Aleviler de kullanılmak istendi 3.Çerkez Ethem tarafından bastırıldı 4.Delibaş Mehmet-Konya İsyanı (2 Ekim-15 Ka¬sım 1920) Özellikleri: 1.Halifelik taraftarı bir isyandır 2.Konya ve Isparta’da etkili oldu 3.İsyanın çıkarılmasında İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar etkili oldu 4.Milli kuvvetler karşısında tutunamayan Delibaş Mehmet önce Fransızlara sonra Yunanlılara sığın¬mıştır. 5.Cemil Çeto İsyanı (17 Haziran 1920): Özellikleri: 1.Kürtçü bir isyandır. 6.Milli Aşireti İsyanı (8 Haziran 1920): Özellikleri: 1.Kürtçü bir isyandır 2.Fransızlardan destek almıştır 7.Koçgiri Ayaklanması: Özellikleri: 1.Kürtçü bir isyandır 2.Kemah ve Divriği’de etkili oldu 3.Bu isyanı II. İnönü Savaşı döneminde kurulmuş olan merkez ordusu bastırdı 8.Ali Batı İsyanı (11 Mayıs -18 Ağustos 1919): Özelikleri: 1.Kürtçü bir isyandır 2.Diyarbakır’da etkili oldu 3.Ali Batı çatışma esnasında öldürüldü 9.Çopur Musa Ayaklanması: Özellikleri: 1.İsyan Afyon’da çıktı 2.İsyanın çıkmasında Yunanlıların kışkırtmaları da etkili oldu 3.İsyan Refet Bele tarafından bastırıldı 3. Kuva-yı Milliye’cilerin Çıkardığı Ayaklanmalar Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: Özellikleri: 1.Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler vermiş olan Mehmet Efe, düzenli ordu kurulurken ilk gün¬lerde düzenli ordunun emrine girmek istemedi 2.Demirci Mehmet Efe ikna edildi ve efeleriyle birlikte düzenli ordunun emrine alındı. Çerkez Ethem Ayaklanması: Özellikleri: 1.Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler veren ve isyanların bastırılmasında büyük katkıları olan Çerkez Ethem düzenli ordunun emrine girmeyerek isyan etmiştir. 2.Çerkez Ethem, düzenli orduya karşı girdiği müca¬delede başarılı olamayınca; 5 Ocak 1921’de Yu¬nanlılara sığınmış; Çerkez Ethem’e bağlı birlikler ise 20 Ocak 1921’de düzenli ordunun emrine gir¬miştir. 4. Azınlıkların Çıkardığı İsyanlar Sebepleri: 1.Osmanlı’dan toprak koparma düşüncesi 2.Emellerinin olduğu bölgelerde çoğunluk olma düşüncesi ile, Türk milletini yıldırarak, bölgeden kaçırma 3.İşlerini kolaylaştırma düşüncesi ile işgallere ze¬min hazırlama 4.İşgal devletlerinin kışkırtmaları Ermeni isyanları Gümrü ve Ankara Antlaşmaları ile bitirilirken; Karadeniz’deki Rum isyanları Şubat 1923’e kadar devam etti. TBMM’nin İsyanlara Karşı Aldığı Önlem¬ler: 1.İstanbul ile ilişkiler kesildi 2.İstanbul hükümetinin icraatları yok sayıldı 3.İstanbul’un halkı milli mücadelecilere karşı kış¬kırtmak için yayınladığı fetvalara karşı; Ankara müftüsü Rıfat Börekçi fetva yayınladı 4.Damat Ferit Paşa vatan haini kabul edildi 5.29 Nisan 1920’de Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıka¬rıldı 6.18 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kuruldu 7.İsyanlara karşı Kuva-yı Milliye’, merkez ordusu ve düzenli ordu kullanıldı İsyanların Sonuçları: 1.Anadolu daha fazla işgal altında kaldı 2.Milli mücadelenin başarıya ulaşması gecikti 3.Yunanlılar Anadolu’da daha fazla ilerledi 4.Kardeşkanı akıtıldı 5.Anadolu birliği zedelendi 6.Ekonomik zayiatlar oldu 7.İsyanları bastıran TBMM’nin otoritesi arttı Açıklamalar: 1.İsyanları kışkırtanlar ve çıkaranlar kutsal değer¬leri kullandılar 2.Padişaha bağlılık, milli mücadeleyi halka kötü gös¬terdi 3.Asker kaçaklarının bir kısmı isyanların insan gücünü oluşturdu 4.Yunan ordusu dahî bazı dönemlerde halifelik ordusu olarak tanıtıldı 5.İsyanların bastırılmasında TBMM’nin güçler birliği ilkesi etkili oldu 6.TBMM’ye karşı çıkarılan isyanlarda İstanbul yönetimi Milli Egemenliği; İşgalciler Milli Bağım¬sızlığı hedef almıştır. 7.Milli Aşireti TBMM açılana kadar milli mücadele taraftarıydı 8.Mayıs 1919’da başlayan isyanlar 1921 yılı sonla¬rına kadar devam etti. Sevr Barış Antlaşması (10 Ağustos 1920) Antlaşmanın Geç İmzalanmasının Sebepleri: 1.Mondros Mütarekesinin kalıcı hükümler içer¬mesi. 2.Osmanlı’yı paylaşmak isteyen devletlerin çıkar çatışmasına girmesi 3.İşgalcilerin iç isyanlar ve Yunan işgalinin sonu¬cunu beklemesi 4.Kurtuluş Savaşının başlamış olması 5.Yunanlıların İzmir’i işgal etmesinin paylaşım planlarını değiştirmesi. • İtilaf devletlerine göre Osmanlı ile imzalanacak olan antlaşma, Türk halkını kısmen rahatlatır ve Mustafa Kemal’den koparırdı. • Yunan güçleri, 22 Haziran 1920’de, imzalanacak olan antlaşmanın kabulüne zemin hazırlamak için, Milne Hattını aşarak; Bursa-Uşak çizgisinde harekete geçti. Yunanlılar 20 Temmuz 1920’de Doğu Trakya’yı işgal ettiler. • 3 Kasım 1919’da İngilizler tarafından Yunanlıların güvenliğinin sağlanması ve Yunan işgalinin yerleşmesi için, İzmir, Aydın, Ma¬nisa’nın bir kısmı, Soma ve Ayvalık’ın bir kısmını Yunan işgali altında bırakacak şekilde çizilen ve Yunanlıların ve Kuva-yı Milliye’nin karşılıklı olarak geçmesi yasaklanan hatta Milne Hattı denilir. • Bu gelişmeler üzerine Saltanat Şurası meseleyi görüşmek üzere 22 Temmuz 1920’de toplandı. Yapılan şurada Rıza Paşa hariç tüm üyeler Sevr Antlaşması’nın imzalanması yönünde kararını bildirdi. Saltanat Şurası’nın Sevr Antlaşması’nı imzalamak istemesinde Bursa ve Doğu Trakya’nın işgal edil¬mesi etkili oldu. • Antlaşmanın maddelerini hafifletmek için Damat Ferit Paşa Fransa’daki Sevr kasabasına gittiyse de etkili olamadı. • Sevr Antlaşması’nı imzalamak için Rıza Tevfik, Reşat Halis ve Hadi Paşa’dan oluşan grup Fransa’ya gönderildi. • İşgalci devletler Sevr Antlaşması’nın imzalanması ile Şark Meselesinin hallolacağına inanıyordu. • TBMM, Sevr Antlaşmasını tanımadığı gibi; 19 Ağustos 1920’de aldığı kararla, antlaşmayı imzala¬yanları vatan haini kabul etti. Türk milletinin bu antlaşmaya cevabı ise kurtuluş savaşı oldu. Halk bu durum karşısında milli mücadelenin gereğini daha iyi anladı. • Padişah, Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını kabul etmekle hukuka ve milli iradeye aykırı davranmış¬tır. Çünkü Kânun-i Esâsi’ye göre bir antlaşmanın imzalanabilmesi için Meclis-i Me’busan’ın onayının alınması gerekir. • Sevr Antlaşması bu yönüyle hu¬kuka aykırı olduğu gibi; Meclis-i Me’busan’ın aldığı Misak-ı Milli kararları ile çeliştiği için milli ira¬deye de aykırıdır. • Türklerin çoğunlukta olduğu Ana¬dolu’yu böldüğü için evrensel beyannamelere de (Fransız İhtilali’nin yaydığı fikirler ve Wilson Prensipleri) aykırıdır. Sevr Antlaşması’nın İçeriği: 1.Osmanlı ülkesi; Giresun, Ordu, Samsun, Tokat, Çorum, Amasya, Sinop, Kastamonu, Çankırı, An¬kara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak, Bilecik, İstanbul ve Kayseri’nin doğusu ile sınırlı kalıyordu. 2. Boğazlar, her zaman bütün devletlerin gemilerine açık tutulacak; Türklerin hiç bir etkisinin bulunma¬dığı, kendine has polis gücü, bütçesi ve bayrağı olan bir komisyon tarafından yönetilecek. (İlk defa boğazların yönetimi için komisyon kurulması ka¬rarı verilmiştir. Bu madde İstanbul’u güvenliksiz hale getirmiştir). 3.Midye-Büyük Çekmece hattının batısı ve İzmir dâhil Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek 4.Doğu Anadolu’da sınırları Wilson tarafından çizilecek ve Karadeniz ile Akdeniz’e çıkışı olan bir Ermeni devleti kurulacaktır. 5.Doğu Anadolu’da bir Kürt devleti kurulacaktır. 6.Antalya ve Konya havalisi İç Batı Anadolu’nun içlerine kadar İtalyanlara verilecektir. 7.Mardin, Urfa, Antep, Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölge ve Suriye Fransa’ya verilecektir. 8.Hicaz hariç olmak üzere Arabistan ve Musul İngiltere’ye verilecektir. 9.Rodos ve On İki Ada İtalya’ya; Ege Adaları Yu¬nanistan’a verilecektir. 10. Brest-Litovsk Antlaşması tanınmayacaktır. 11.Osmanlı ordusunun mevcudu 50.700’ü geçme¬yecek; askerlik mecburi olmaktan çıkarılacak, deniz gücü 13 ufak gemiyi geçmeyecek, orduda tank, ağır makineli tüfek, top ve uçak bulunmayacaktır. 12.Osmanlı maliyesini işgalcilerin oluşturacağı bir komisyon düzenleyecektir. 13.Kapitülasyonlar genişletilerek bütün devletlere verilecektir. 14.Azınlık hakları artırılacak; azınlık haklarının garantisi için bir komisyon kurulacaktır. 15.Osmanlı savaş tazminatı ödeyecektir. Antlaşmanın Önemi: 1.Osmanlı Devleti sömürge durumuna getirildi 2.İşgalciler şark meselesini hallettiklerine inandı 3.Halkın direnme gücü kamçılandı 4.Türk milleti İstanbul yönetimine ve İngilizlerle güvenilemeyeceğini bir defa daha anladı. 5.Azınlıklar emellerine ulaştığını zannetti. Açıklamalar: 1.Osmanlı yönetimine göre Sevr Antlaşması tama¬men yok olmaktan daha iyiydi 2.Bu antlaşma Ayestefanos Antlaşması gibi geçer¬siz ve uygu¬lanmayan bir antlaşmadır. Sevr Barış Antlaşması’na Karşı Tepkiler • TBMM, Sevr Antlaşması daha imzalanmadan Türk topraklarının parçalanmasına razı olmayacağını tüm dünyaya ila etti. • TBMM’nin amacı; Misak-ı Milli’yi kabul ettirmekti. • TBMM, 19 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalayanları ve onaylayanları vatan haini olarak kabul ettiğini duyurdu. • Sevr Antlaşması, Türk milletini umutsuzluğa sürüklemedi. Aksine azim ve karalılığını artırdı. Düzenli Ordu’nun Kurulması • İzmir’in işgalinden sonra Kuva-yı Milliye birlikleri Ayvalık, Bergama, Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli ve Aydın’da Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler vermiştir. • Kuva-yı Milliye düşmanı oylayabiliyor fakat düş¬manı yurttan atacak şekilde karşı taarruza geçemiyordu. Bu durumu bilen Mustafa Kemal, düzenli ordunun kurulmasının şart olduğuna inanıyor; fakat bu düşüncesini meclise kabul ettiremiyordu. • 22 Haziran 1920’de başlayan Yunan Taarruzu Gediz muharebelerinde Kuva-yı Milliye’nin mağlubiyetine sebep oldu. Kuva-yı Milliye’nin komutanı olan Ali Fuat Cebesoy mağlubiyete Kuva-yı Milliye’nin disiplinsizlik ve düzensizliğini sebep gösterir¬ken; Kuva-yı Milliye’ciler de mağlubiyetin sebebi olarak Ali Fuat Cebesoy’un başarısızlığını ileri sürüyor¬lardı. • Gediz muharebeleri, Mustafa Kemal’in dü¬zenli ordu konusundaki düşüncelerini haklı çıkar¬mış ve bunun üzerine 8 Kasım 1920’de yapılan meclis toplantısı sonucunda Ali Fuat Cebesoy’un Moskova büyük elçiliğine tayin edilmesine ve dü¬zenli ordunun kurulmasına karar verilmiştir. • Batı Cephesi’nde düzenli orduyu kurmakla İsmet İnönü görevlendirildi. Cephenin güneyi ise Refet Bele’nin komutasına verildi. • 27 Aralık 1920’de düzenli ordunun kurulması kararlaştırıldı Düzenli Ordunun Kurulma Sebepleri: 1.Halk ile Kuvay-ı Milliye birliklerinin karşı karşıya gelmeye başlaması 2.Yunan ilerleyişinin durdurulamayışı 3.Kuvay-ı Milliye’nin merkezi otoriteden yoksun oluşu 4.Kuvay-ı Milliye’nin bölgesel amaçlı olması Düzenli Ordunun Özellikleri: 1.Kurtuluş savaşında sadece Yunanlılara karşı sa¬vaştı 2.TBMM’ye karşı oluşan bazı isyanları bastırdı 3.Tekâlif-i Milliye Emirleri’nin uygulanması sonu¬cunda taarruz gücüne ulaştı 4.I. İnönü Muharebesi ilk savaşı ve ilk başarısıdır. 5.Eskişehir-Kütahya Muharebeleri tek başarısızlığı¬dır. Muharebeler ve Sonuçları Ermeni Meselesi ve Ermenilerle Savaş Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Ermeni Meselesi • Ermeniler Osmanlı ülkesinde rahat bir şekilde yaşıyordu. Osmanlı Devletinde bakanlık ve yargıç¬lık yapan Ermeniler dahi vardı. Van, Bitlis, Diyar¬bakır, Tokat ve İstanbul yoğun olarak yerleştikleri yerlerdi. Osmanlı ülkesinin her yerine istedikleri gibi yayılmışlardı. • Fatih zamanında İstanbul’da Ermeni patrikhanesi kurulmuştur. Tanzimat döneminde Fransızlar Katoliklerin; İngilizler Protestanların koruyuculuğunu yaparken; Ruslar da Ortodoksların ve Ermenilerin koruyucu¬luğunu yapıyordu. • Osmanlılar, Ermenilere, devlete bağlılıklarından dolayı millet-i sâdıka diyordu. XIX. yüzyılda birçok ayaklanma olurken; Ermeniler bu ayaklanma¬lardan pek etkilenmemiştir. Doğu Anadolu’da karı¬şıklıklar çıkararak, bu bölgeden güneye inmeyi planlayan Rusya, Ayestefanos Antlaşması’ndan itibaren Ermeni meselesini gündeme getirmiştir. Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurdurarak Rusya’nın güneye inmesini önlemek isteyen İngil¬tere ise Berlin Konferansı’nda Ermeni meselesini gündeme getirdi. Böylece Ermeni meselesi İngiltere ile Rusya’nın meselesi olarak ortaya çıktı. • Rusya ve İngiltere’nin kışkırtmaları sonucunda XIX. yüzyılın sonlarında Ermeniler arasında da milliyetçilik çalışmaları görülmeye başladı. Ermeniler teşkilatlanmak için Hınçak (1887) ve Taşnak-Sütyun (1890) cemiyetlerini kurdular. • Osmanlı ülkesinde en son isyan eden azınlık olan ve hiç bir bölgede yeterli çoğunluğu olmayan Er¬menilerin, Osmanlı ülkesinde isyanlar çıkararak başarıya ulaşmaları mümkün değildi. • Ermeniler 20. yüzyılın başlarında Osmanlı Ban¬kası’nı bastılar, • 1904’de Sason İsyanı’nı; • 1914’de Zeytun İsyanı’nı çıkardılar. • II. Abdülhamit’e suikast düzenlediler. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Meselesi • Birinci Dünya Savaşı esnasında Ruslar, tarafından kul¬lanılan Ermeniler, yıllarca birlikte yaşadıkları Türklere saldırmaktan çekinmediler. • Osmanlı Dev¬leti, Doğu Anadolu’da Türklerle Ermeniler arasında olayların çıkmaması için Ermenileri 14 Mayıs 1915’de çıkardığı Sevk ve İskan Kanunu ile Suriye bölge¬sine göç ettirdi. • Brest-Litovsk Antlaşması ile Rusya I. Dünya Sa¬vaşı’ndan çekilince; İngilizler Batum petrol bölge¬sinde etkili olabilmek ve Osmanlı ile Rusya ara¬sında tampon bölge oluşturmak için Gümrü civa¬rında Ermenilere devlet kurdurdu (28 Mayıs 1918). • Paris Konferansı’nda, Doğu Anadolu’da, Ermeni devletinin kurulması kabul edildi. Mondros Müta¬rekesi’nin İngilizce metninde Doğu illerine Ermeni vilayetleri denmesi de İngilizlerin Ermenilerle ilgili düşüncesini, daha Paris Konferansı’ndan önce ortaya koyuyordu. • Doğu Anadolu’da kurulacak olan Ermeni devleti¬nin mandaterliği Paris Konferansı esnasında ABD’ye verilmiştir. ABD Ermeni mandaterliğinden Aralık 1919’da oluşturulan Harbord Raporu sonu¬cunda vazgeçmiştir. Bu rapor Ermenilerin Doğu Anadolu’da azınlıkta olduğunu, Türklerin mücade¬leye hazır olduğunu ve ABD için Doğu Anadolu’ya yönelik olarak alınacak bir mandaterliğin zararlı olacağı belirtiyordu. Kurtuluş Savaşı’nda Ermeni Meselesi Doğu Anadolu’daki Ermeni olaylarından dolayı Kâzım Karabekir komutanı olduğu XV. Kolordu’yu dağıtmamıştı. Bu kolordunun varlığı Ermeniler için kısmen de olsa caydırıcı bir unsurdu. Bölge, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çalışmaları sonucu örgütlenmişti. • 9 Haziran 1920’de Kâzım Karabekir’in, TBMM tarafından, doğu cephesi komutanlığına atanması sonucunda devletin ilk cephesi oluşmuş oldu. • 28 Ekim 1920’de harekete geçen Türk ordusu karşısında tutunamayacağını anlayan Ermeniler, barış isteyince, 3 Aralık 1920’de Kâzım Karabekir, TBMM adına Ermenilerle Gümrü Antlaşması’nı imzaladı. Not: 5 Aralık 1920’de Ermenistan, Sov¬yet Rusya yönetimine girdiği için Gümrü Antlaş-ması, Ermeni meclisinden geçememiştir. Gümrü Antlaşması (3 Aralık 1920) 1.Ermeniler, Kars, Gümrü ve Sarıkamış’ı terk ede¬cek. 2.Aras Nehri ile Çıldır Gölü arası Türk-Ermeni sınırı olacak. 3.Ermeniler TBMM aleyhine olan antlaşmaları tanımayacaktır. 4.Göç ettirilmiş olan Ermeniler altı ay içinde Tür¬kiye’ye geri dönebilecektir. Ermeniler Kars civarından çekilince; Türkiye, Gürcülerle sınır komşusu oldu. Arda¬han’ın bir kısmı, Artvin ve Batum Gürcülerin elin¬deydi. TBMM’nin verdiği ültimatom (kesin uyarı) sonucunda 23 Şubat 1921’de Gürcüler, Artvin, Ardahan ve Batum’u terk etti (Batum Antlaşması). Gümrü Antlaşması’nın Önemi: 1.Mondros Mütarekesi ile belirlenen sınırlar ilk defa aşılmıştır. 2.TBMM’nin ilk askeri ve siyasi başarısı görüldü. 3.Ermenistan TBMM’yi antlaşma imzalayarak tanı¬yan ilk devlet oldu. 4.Misak-ı Milli yönünde ilk adım atıldı. 5.Sevr Antlaşması’na ilk darbe vuruldu. 6.Doğu sınırının belirlenmesi yönünde ilk adım atıldı. 7.Doğudaki güçleri batıya kaydırma imkânı oluştu. Güney Cephesi’nde Maraş ve Urfa’nın Kurtarılması, Antep Savunması Mondros Mütarekesi’nden sonra İngilizler, 9 Kasım 1918’de İskenderun’u, 17 Aralık 1918’de Antep’i, 22 Şubat 1919’da Maraş’ı ve 24 Mart 1919’da Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Mersin, Adana, Hatay ve Osma¬niye’yi işgal ettiler. İngilizler petrol bölgelerine karşılık Maraş (30 Ekim 1919), Urfa (30 Ekim 1919) ve Antep’i (5 Kasım 1919) Fransızlara devrettiler. Fransızlar Suriye ve Mısır’dan getirdikleri Erme¬nilere intikam alayları kurdurarak, Ermenileri böl¬gedeki Türklere karşı kullandılar. Ermeniler Çuku¬rova’da devlet kurmak istediklerinden dolayı Türklere karşı saldırıya geçtiler. Batı Anadolu’da düşmana karşı seçilmiş gerilla güçleri savaş verirken; güney cephesinde kadın, çocuk, ihtiyar olmak üzere halk düşmana karşı topyekûn bir mücadeleye girmiştir. Sivas Kongresi’nde, güney cephesinin, gönderile¬cek subaylarca düzenlenip halkın düşmana karşı harekete geçirilmesi planlanmıştır. Fransızlar ile Türk halkı arasında ilk ciddi çarpış¬malar, Sütçü İmam’ın harekete geçmesi ile Maraş’ta başlamıştır. Maraş halkı Fransızları 10 Şubat 1920’de Maraş’tan atmayı başardı. 11 Nisan 1920’de ise Urfa halkı Fransızları mem¬leketlerinden atmayı başardı. Şahin Bey mücadelesi ile ünlenen Antep ise bütün gayretlerine rağmen Fransızlara teslim olmak zo¬runda kaldı (Şubat 1921). TBMM daha sonraki yıllarda Maraş’a kahraman; Urfa’ya şanlı; Antep’e ise gazi unvanını vermiştir. Adana’da ise mücadeleler 20 Ekim 1921’de im¬zalanan Ankara Antlaşması’na kadar devam etti. Açıklama: Güney cephesi, Ankara Antlaşması ile kapanmış ve Adana ile Antep savaş yapılmadan Fransızlardan geri alın¬mıştır. Batı Cephesi Muharebeleri • Kurtuluş Savaşı’nda Doğu ve Güney cephelerinin dışında asıl ve uzun savaşlar Yunanlılara karşı Batı Cephesi’nde yapıldı. • İzmir’i işgal eden Yunanlılara karşı Batı Anadolu’da cepheler oluşturuldu. • Düzenli ordunun kurulmasından sonra Yunan ordusuna karşı daha yoğun bir mücadele verildi. Çerkez Ethem Olayı • Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ordudan ayrılan Ethem Bey, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi üzerine silahlı mücadeleye başladı. • Kendisini Salihli Cephesi Komutanı ilan etti. • Emri altındaki insanlara maaş bağladı. • Milli Mücadeleye ve TBMM’ye karşı çıkan isyanlarda büyük ölçüde Ethem Bey’in birliklerinden faydalanıldı. • Fakat zamanla kendine duyduğu aşırı güven ve düzenli orduya katılmama tavrı bir soruna dönüştü. • Bağımsız hareket etmeye başlayan Ethem Bey, düzenli ordunun emrine girmedi. • Batı Cephesi komutanı olan İsmet Bey, askeri bir harekâtla Ethem Bey’i ve birliklerini kontrol altına almaya çalıştı. • Taraflar arasında çatışmalar yaşandı. • Bir süre sonra Ethem Bey can güvenliği sebebiyle yurdu terk ederken, birlikleri de düzenli orduya katıldı. Yunanlıların Anadolu’da İlerleme Sebepleri: 1.Osmanlı ordusunun terhis edilmiş olması 2.Cephede ilk dönemde disiplin olmaması 3.İsyanlardan dolayı Anadolu’da birliğin geç sağ¬lanması 4.İngilizlerin Yunanlılara yardım etmesi 5.Mondros Mütarekesi’nin taşıdığı ağır maddelerden dolayı Osmanlı Devleti’nin üzerine düşen sorumlu¬luğu yerine getirememesi Paris Konferans’ında, Türkiye’nin mandaterliğinin hiç bir devlet tarafından alınmamasını savunan Fransa; Yunanistan’ın İzmir’i terk etmesini de isti¬yordu. Dünya Müslümanlarından çekinen İngilizler, İs¬tanbul’u paylaşım planları içine almamıştır. Paris Konferansında Kürtlerin mandaterliğini İngilizler kabul etmiştir. Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı ilk mücadeleyi Kuva-yı Milliye birlikleri verdi. 1921 yılının başla¬rında oluşan düzenli ordu ise ilk savaşını Çerkez Ethem’e karşı vermek zorunda kaldı 8.9 Temmuz 1920’de Bursa işgal edilince meclis kürsüsüne siyah bir örtü çekildi. Bu örtü 6 Eylül 1922’de kaldırılmıştır. Birinci İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921) Sebepleri: 1.Demir yolu hattından dolayı Yunanlılar Eskişe¬hir’i ele geçirmek istiyordu. 2.Yunanlılar, yardım alabilmek için, batılı devlet¬lere güçlerini ispatlamak istiyordu. 3.Yunanlılar Çerkez Ethem’in isyanından fayda¬lanmak istiyordu. 4.Yunanlılar TBMM’ye Sevr Antlaşmasını kabul ettirmek istiyordu. İsmet İnönü komutasındaki düzenli ordu Yunan¬lıları durdurmayı başarmıştır. Birinci İnönü Zaferi’nin Önemi: 1.Düzenli ordu ilk zaferini kazandı. 2.İtilaf devletleri arasında anlaşmazlık yaşandı. 3.İsmet İnönü tuğgeneral rütbesi aldı. 4.TBMM’nin içte ve dışta saygınlığı arttı. 5.Çerkez Ethem isyanı bastırıldı. 6.Afganistan ve SSCB ile dostluk anlaşması imza¬landı. 7.İstiklal Marşı’mız kabul edildi (12 Mart 1921). 8.Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi. 9.Halkın orduya ve TBMM’ye karşı güveni arttı. 10.Asker toplama işi kolaylaştı. 11.İstanbul hükümeti ve TBMM Londra Konferan¬sına davet edildi. İstiklal Marşı’nın Kabulü (12 Mart 1921) • 1920 yılında Erkân-ı Harbiye (Genel Kurmay Başkanlığı) tarafından ifade edildi. • 1921 yılı başında Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) Türk milletinin ruhuna uygun mili bir marş yarışması açtı. • Yarışamaya 724 şair başvurdu, ancak birinciliğe lâyık eser bulunamadı. • Para ödüllü olduğu için yarışmaya katılmayan Mehmet Akif’e, bir şiir yazması için teklif götürüldü. Ödül kaldırıldı. • Mehmet Akif’in yazdığı şiir, 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’nde coşkuyla kabul edildi. • Birincilik ödülünü kabul etmeyen Mehmet Akif, parayı Dârü’laceze’ye bağışlamıştır. Londra Konferansı (23 Şubat-12 Mart 1921) Sebepleri: 1.Düzenli ordunun I. İnönü Savaşı’ndaki başarısı. 2.İtilaflar arasındaki anlaşmazlıklara çözüm aramak. 3.Rusya ile TBMM’nin yaklaşmaya başlaması. 4.TBMM’ye Sevr Antlaşması’nın kabul ettirilmek istenmesi. 5.Yunan ordusuna zaman kazandırma düşüncesi. 6.TBMM’nin Gümrü başarısı. 7.Güneyde Fransızlara karşı başarılı mücadeleler verilmesi. Konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Osmanlı Devleti ve TBMM katıldı. TBMM’yi hukuken tanımak istemeyen İngilizler, TBMM’yi konferansa direkt olarak davet etmeyip Londra Konferansı’na Türkiye’den öncelikle İstan¬bul hükümetini çağırmıştır. İngilizler, konferansta ikilik çıkarmak amacıyla ve TBMM’ye Sevr Ant¬laşması’nı kabul ettirmek için İstanbul hükümetin¬den TBMM adına Mustafa Kemal’in uygun göre¬ceği bir temsilci getirmesini istemiştir. Mustafa Kemal, konferansa direkt olarak davet edilmedikçe TBMM’nin katılamayacağını bildi¬rince; TBMM de İtalya aracılığı ile konferansa direkt olarak davet edildi. Konferansa, TBMM adına Bekir Sami Bey; İstan¬bul hükümeti adına ise Tevfik Paşa katıldı. Konfe¬ransta Türk delegeleri arasında ikilik çıkarmak isteyen İtilaf Devletleri ilk konuşma hakkını Tevfik Paşa’ya verdiler. İtilaf devletlerinin oyununu boz¬mak isteyen Tevfik Paşa “Söz milletimin asıl tem¬silcilerinindir, sözün Anadolu Kurulu’na verilmesini rica ederim” der. TBMM’nin Konferansa Katılma Sebepleri: 1.Türklerin haklı davasını ve misak-ı millisini dün¬yaya duyurmak. 2.İşgalcilerin “Türk milleti barışa yanaşmıyor” tezini çürütmek. 3.Yeni kurulan orduya zaman kazandırmak. 4.TBMM’yi hukuken tanıtmak. Konferansta işgalciler Türklere sürekli olarak Sevr Antlaşmasını kabul ettirmeye çalışmıştır. Sadece Sevr Antlaşması’nda belirlenen asker sayısının bir miktar artırılabileceği söylenmiştir. Bekir Sami Bey, Fransa, İngiltere ve İtalya ile esir mübadelesine ve ekonomiye yönelik antlaşmalar imzalamıştır. Bekir Sami Bey, bu antlaşmalarda eşitlik ilkesini gözetmemiştir. İtalya ve Fransa’ya ekonomik tavizler verirken; İngilizlerle yaptığı esir mübadelesi antlaşmasına göre İngilizlerin sadece Malta’daki esirleri serbest bırakmasını; diğerlerini ise değişim dışı tutmasını kabul etmiştir. Bekir Sami Bey’in yaptığı bu antlaşmaları TBMM eşitlik ilkesine uymadığı için kabul etmediği gibi; Bekir Sami Bey’i de Dışişleri Bakanlığı’ndan almıştır. Bu antlaşmalar, TBMM’nin antlaşma imzalanabilecek diplomatik saygınlığa ulaştığını göstermiştir. Londra Konferansı’nın Önemi: 1.TBMM hukuken tanındı. 2.Sevr Antlaşması’ndan işgalcilerin taviz verebile¬ceği görüldü. 3.İşgalciler arasındaki görüş ayrılıkları büyüdü. 4.Konferanstan sonuç çıkmaması, Türk milletine tam zafer kazanılması gerektiğini gösterdi. Türk-Afgan Dostluk Antlaşması (1 Mart 1921) TBMM ve Afganistan karşılıklı olarak birbirinin meşruluğunu tanımayı ve yardımlaşmayı kabul ettiler. Önemi: İlk defa bir doğulu İslam devleti, TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi tanıdı. Not: Afganistan, 1919’a kadar İngiliz sömürgesi altındaydı. Moskova Antlaşması (16 Mart 1921) Türk-Rus Yakınlaşmasının Sebepleri: 1.TBMM’nin Gümrü başarısı 2.I. İnönü Zaferi’nin kazanılması 3.TBMM’nin güvenilir dost imajı vermesi 4.SSCB’nin dost arayışı 5.TBMM’nin İtilaf devletleri ile yaklaşıyor olması 6.Boğazların açık halde oluşunun SSCB’yi kendi adına endişelendirmesi 7.Güneyde Fransızlara karşı başarılar kazanılması 8.Mustafa Kemal’in diplomatik çabaları 9.Her iki ülkenin de ortak düşmanının olması 10.Rusya’nın Anadolu mücadelesini kendi rejimine dönüştürmek istemesi Antlaşmanın Maddeleri: 1.Liman hizmetlerinden Türkiye’nin faydalanması şartıyla, Batum, Gürcistan’a bırakılacaktır. 2.Ermeni ve Gürcüler ile yapılan antlaşmalar kabul edilecektir. 3.Boğazların yönetimi, Türkiye’nin egemenlik hakları korunmak şartıyla Karadeniz’e kıyısı olan devlet¬lerce düzenlenecektir. 4.Birinin tanımadığı uluslararası antlaşmayı diğeri de tanımayacaktır. 5.Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı’nın yaptığı ant¬laşmalar geçersiz sayılacaktır. 6.Artvin ve Ardahan TBMM’de kalacaktır. 7.Gerekli durumlarda karşılıklı yardımlaşılacaktır. Antlaşmanın Önemi: 1.İlk defa Avrupalı bir devlet, antlaşma imzalayarak TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi tanıdı 2.Rusya, Sevr Antlaşması’nı geçersiz saydı 3.Batum’un Gürcistan’a bırakılması ile Misak-ı Milli’den ilk taviz verildi 4.Rusya kapitülasyonları kaldıran ilk devlet oldu 5.TBMM ile SSCB arasında ilk antlaşma imzalandı 6.Doğu cephesinin güvenliği pekiştirildi. 7.TBMM diplomatik bir zafer elde etti. 8.İşgalci devletlere karşı denge politikası izlenebil¬mesi için önemli bir koz elde edildi. 9.İki devlet karşılıklı olarak birbirinin rejimini ta¬nıdı. Not: Rusya ile ilişkiler Mayıs 1920’de başlamış¬tır. Haziran 1920’de ise Rusya Misak-ı Milli’yi tanı¬mıştır. İkinci İnönü Muharebesi (23 Mart-31 Mart 1921) Sebepleri: 1.Londra Konferansı’nda TBMM’nin Sevr Antlaş¬ması’nı kabul etmemesi. 2.Yunanlıların Eskişehir’i ele geçirmek istemesi 3.Yunanlıların güçlerini Avrupalı devletlere göste¬rerek, onlardan yardım almak istemesi. İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu Yunanlı¬ları ikinci defa durdurmayı başarmıştır. Mustafa Kemal, İsmet Paşaya çektiği telgrafta “Siz orada yalnız düşmanı değil; milletin makûs talihini de yendiniz“ demiştir. Zaferin Önemi: 1.I. İnönü Zaferinin rastlantı olmadığı görüldü 2.Ordunun taarruza hazır olmadığı görüldü Not: 8 Nisan 1921’de Türk ordusu Aslıhanlar’da karşı taarruza geçtiyse de başarılı olamadı. 3.Cephenin güneyi de Refet Bele’den alınarak İsmet Paşa’nın komutasına verildi. 4.İtilaf bloğundaki ayrılık düşüncesi güçlendi. Eskişehir-Kütahya Muharebeleri (10-24 Temmuz 1921) Türk ordusunun daha fazla güçlenmeden imha edilmesi gerektiğine inanan Yunanlılar, 10 Tem¬muzda tekrar harekete geçmiştir. Zaferden emin olan Yunan kralı bu savaş öncesinde İzmir’e gel¬miştir. Yunanlılar karşısında Türk ordusu tutunamayınca; Türk ordusunun yok olmasını önlemek isteyen Mustafa Kemal, İsmet Paşa’dan Türk ordusunu Sakarya’nın doğusuna çekmesini istedi. Yunanlılar Sakarya’nın doğusunu hem tam olarak bilmiyorlar; hem de Yunanlıların bu bölgeye ait savaş planları yoktu. Önemi: 1.Türk ordusu Kurtuluş Savaşı esnasında ilk ve tek mağlubiyetini almıştır. 2.Afyon, Kütahya ve Eskişehir, Yunanlıların eline geçmiştir. 3.Mecliste tartışmalar başlamıştır. 4.Fransızlar barış yapmaktan vazgeçti. Ordunun Sakarya’nın Doğusuna Çekilmesi ve Büyük Millet Meclisi’nin Tepkileri İlerleyen Yunanlılar karşısında Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi mecliste ve ülkede karamsarlığa yol açtı. Meclisteki bazı milletvekilleri başkentin Kay¬seri’ye taşınmasını teklif etmiştir. Kuvay-ı Milliye’ye geri dönme tartışmaları başladı. Mustafa Kemal’in Başkomutan Seçilmesi (5 Ağustos 1921) Kanunun Çıkarılma Sebebi: Olağan üstü durumdan dolayı kararların hızlı alınıp; hızlı uygulanması gerekiyordu. Mustafa Kemal, millî iradeye olan saygısından dolayı başkomutanlık yetkisini meclisten sadece üç aylık kısa bir süre için istemiştir. Başkomutanlık yetkisi daha sonradan, Büyük Taarruz öncesinde süresiz olmak üzere (20 Temmuz 1922), iki defa uzatıldıysa da Cumhuriyet’in ilanı ile sona ermiştir. Önemi: 1.Meclis ilk defa bütün yetkilerini bir kişiye ver¬miştir. 2.Mustafa Kemal, tekrar askerlik mesleğine dön¬müştür. 3.Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını daha rahat idare etme imkânına kavuşmuştur. Başkomutanın Yetki ve Sorumlulukları: 1.Meclisin tüm yetkilerini taşır. 2.Meclis kararı ile yetki süresi uzatılır. 3.Kararları kanun niteliğindedir. 4.Görev süresi dolmadan yargılanamaz Açıklama: Başkomutanlık süresinin uzatılması ve süresiz hale getirilmesi; meclisin Mustafa Kemal’e güvendiğini ve Mustafa Kemal’in başkomutanlık yetkisini iyi kullandığını gösterir. Tekâlif-İ Milliye Emirleri (7-8 Ağustos 1921) Kanunun Çıkarılış Sebebi: Türk ordusunun taarruz gücüne ulaşabilmesi için Türk milleti topyekûn seferber edilmek istenmiştir. Maddeleri: 1.Her ilçede bir Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurula¬caktır. 2.Kanunun uygulanması için İstiklal Mahkemeleri çalışacaktır 3.Her aile bir giyimlik elbise; bir çift çorap; bir çift çarık verecektir. 4.Bedeli sonradan ödenmek üzere; halk ve esnafın elinde bulunan yiyecek, giyecek gibi her türlü temel gereksinim maddeleri ve teknik araç gereçlerle ulaşım araç gereçlerinin %40’ına el konulacaktır. 5.Halk elinde bulunan ulaşım araçları ile her ay Milli Mücadele adına 100 kilometre taşıma yapa¬caktır. 6.Gerekirse sahipsiz mallara el konulacaktır. 7.Halk elinde bulunan silah ve cephanenin tümünü teslim edecektir. 8.Gerektiğinde, zanaat erbabı orduya katılacaktır. Açıklamalar: 1.Halktan yardımlar toplanamadan Sakarya Savaşı başlamıştır. 2.Bu vergiler, Osmanlı zamanında toplanan avarız vergisi ile benzerlik gösterir. Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos-12 Eylül 1921) Yunanlılar, Ankara’ya kadar ilerleyerek savaşı kesin olarak sonuçlandırmak için harekete geçmiş¬tir. Yüz kilometrelik bir alana yayılmış olan Türk ordusu düşman karşısında dağılma emareleri gös¬terdiyse de; Mustafa Kemal’in “Hattı müdafaa yok¬tur. Sathı müdafaa vardır. O satıh tüm vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanma¬dıkça terk olunamaz” sözü Türk askerinin savunma azmini artırmıştır. 10 Eylül’den itibaren kendisini toparlayan Türk ordusu, Yunanlıları, durdurduğu gibi; Sakarya Nehri’nin batısına atmayı da başar¬mıştır. Ordunun taarruz gücü olmadığı için savaşa devam etmemiştir. İngilizler, Yunanlılara zaman kazandırmak için ateşkes teklifinde bulundular: 1.Savaş durdurulacak. 2.İki tarafın kuvvetleri denetlenecek. 3.Kuvvetler artırılmayacak. 4.Askersiz ara bölge oluşturulacak. 5.İtilaflar her iki tarafın askeri gücünü denetleyebi¬lecek. Bağımsızlık olgusu ile bağdaşmayan bu ateşkes önerisi ilke olarak kabul edildiyse de; TBMM bu ateşkesin şartlarını bütün olarak kabul etmedi. TBMM ateşkesin tam olarak kabul edilebilmesi için Yunanlıların Anadolu’yu terk etmesini iste¬miştir. Fakat asıl amaçları Yunanlılara zaman ka¬zandırmak olan işgal devletleri bu öneriyi kabul etmemiştir. Açıklamalar: • Türk ordusu, Kurtuluş Savaşı’nda, en fazla Sa¬karya Savaşı’nda şehit vermiştir. • Türkler ve Yunanlılar, Sakarya Savaşı’nda uçak kullanmıştır. Sakarya Zaferi’nin Önemi: 1.Türk ordusunun II. Viyana Bozgunu’ndan beri devam eden geri çekilişi ve savunması sona erip; taarruz dönemi başladı. 2.İtilaf bloğu dağıldı. 3.İtalyanlar, Anadolu’yu terk etti. 4.Fransa ile TBMM arasında Ankara Antlaşması imzalandı 5.İngiltere ile 22 Ekim 1921’de TBMM esir müba¬delesi antlaşması imzaladı 6.Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ile TBMM arasında Kars Antlaşması imzalandı. 7.2 Ocak 1922’de TBMM ile Ukrayna arasında dostluk antlaşması imzalandı 8.İngilizler, TBMM’ye ateşkes teklifinde bulundu. 9.Yunanlıların taarruz gücü kırıldı. 10.Mustafa Kemal’e gazilik unvanı ve mareşallik rütbesi verildi (19 Eylül 1921). 11.Yunanlılar Doğu Trakya üzerinden İstanbul’a yapmak istedikleri saldırıdan vazgeçtiler. Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) Sakarya Zaferi Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ı Rusya’nın da teşviki ile TBMM ile ant¬laşma imzalamaya yönlendirdi. TBMM ile üç Sovyet cumhuriyeti arasındaki antlaşma Türkiye’nin doğu sınırına son halini verdi. (Türkiye’nin Batum’un liman hizmetlerinden faydalanma hakkı da sona erdi.) Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921) Sebepleri: 1.TBMM’ni Sakarya Zaferi kazanması. 2.Fransızların Yunan zaferinden ümidini kesmesi 3.İngiltere’nin Almanya’ya yaklaşmaya başlaması 4.Türklerin her türlü bölücü harekete karşı olması ve bu tür pürüzleri gidermek için mücadeleyi göze alması Açıklama: Fransa ile TBMM arasında Eskişehir-Kütahya Savaşlarından önce barış görüşmeleri başlamış; fakat Türk ordusunun bu savaştaki başarı¬sızlığı Fransızları ümitlendirmiş ve Fransızlar Yu¬nanistan ile Türkler arasındaki mücadelenin kesin sonucunu beklemeye başlamıştır. Antlaşmanın İçeriği: 1.Fransa işgali altında bulunan Adana ve Antep’i terk edecektir. 2.Hatay ve İskenderun Fransa’nın mandaterliği altında bulunan Suriye’de kalacaktır. 3.Fransa Hatay’ın nüfusuna ve kültürüne müdahale etmeyecektir. 4.Fransa bölgeden çekilmek zorunda kalırsa; Hatay ve civarını Suriye’ye bırakmayacaktır. Açıklama: Bu madde Mustafa Kemal’in ileri gö¬rüşlülüğünü gösterir. Çünkü Fransa 1936’da böl¬geyi terk edecek ve bölge¬deki statünün yeniden belirlenmesi gerekecektir. Önemi: 1.Güney cephesi kapanmıştır. 2.Misak-ı milliden taviz verilmiştir. 3.Dış politikada başarılı ve sözü geçer olmanın şartının iç politikada da başarılı olmaktan geçtiği görülmüştür. 4.Güney sınırı ilk haliyle çizilmiştir. 5.İtilaf bloğu parçalanmıştır. 6.Adana ve Antep kurtarıldı. 7.Hatay, Misak-ı Milli sınırlarının dışında kaldı. 8.Güneydeki Ermeni sorunu kapandı. İtilaf Devletleri’nin Barış Teklifleri • 22 Mart 1922’de İtilaf Devletleri, dışişleri bakanları Türk ve Yunan taraflarına ateşkes teklifinde bulundular. • Teklifte, iki taraf arasında askersiz bir bölge bırakılması, iki tarafın asker ve silah bakımından İtilaf Devletleri’nce denetim altına alınması ve çatışmaların 3 ay süreyle durdurulması vardı. • Türk tarafı bağımsızlık anlayışına ters düşen denetim teklifini kabul etmediğini bildirdi. • Ateşkesin ancak, yabancı kuvvetlerin yurdu tamamen terk etmeleriyle mümkün olabileceği belirtildi. • 26 Mart 1922’de Paris’te bulunan İtilaf Devletleri, dışişleri bakanları barış esaslarını bildirdiler. Buna göre: § İzmir ve Tekirdağ Türklere bırakılacak; Edirne, Kırklareli, ve Babaeski yunanlılarda kalacak. § Doğu’da bir Ermeni Devleti kurulacaktı. § Türkiye’de mecburi askerlik olmayacak, ordu mevcudu 55.000’den 85.000’e çıkacaktı. § Sevr Antlaşması’nda Türkiye lehine değişiklikler yapılacaktı. § Antlaşma yapıldıktan sonra İtilaf Devletleri kuvvetleri İstanbul’u terk edecekti. ü Bu teklifler, Sevr Antlaşması’nın hafifletilmiş bir haliydi. TBMM’nin karşı teklifleri reddedilince Büyük Taarruz hazırlıkları başlamıştır. Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922) Taarruz İçin Yapılan Hazırlıklar: 1.Mustafa Kemal’in başkomutanlık süresi uzatıldı. 2.Rusya’dan ve bazı doğulu ülkelerden yardım sağlandı. 3.Doğu ve güney cephesinde tam güvenlik sağ¬landı. 4.İstanbul’dan silah ve cephane kaçırıldı. 5.Kamuoyu oluşturmak için Avrupa’ya diplomat¬lar gönderildi. 6.Fransa ve İtalya’nın bıraktığı silahlar toplandı. 7.Fransa ve İtalya’dan silah satın alındı. 8.Tekâlif-i Milliye emirleri uygulandı. 9.Ordu yoğun bir eğitime tabi tutuldu. • Türk ordusu, 26 Ağustos 1922’de taarruza geçti. Başkomutan Meydan Muharebesi ve Anadolu’nun Düşmandan Temizlenmesi • 30 Ağustos 1922’de ise Dumlupınar’da Yunan ordusu ile Türk ordusu arasında Başkomutan Meydan Mu¬harebesi oldu. • Başkomutan Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu karşısında mağlup olan Yunan ordusu batı yönünde kaçmaya başladı. • Mustafa Kemal, Türk ordusunun bu zaferi üzerine Yunanlıların ülkeden tamamen atılması için orduya “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir İleri!” emrini verdi. • 9 Eylül’de Yunanlılar, İzmir’den atılırken son Yu¬nan kalıntıları ise 18 Eylül’de Kapıdağ Yarıma¬dası’ndan atıldı. • Türk ordusu, 18 Eylül’den itibaren Marmara’ya yönelince; İngilizler ile karşı karşıya geldi. İngiliz¬ler bu durum karşısında TBMM’ye ateşkes tekli¬finde bulundular. İngilizler Türk ordusu Mar¬mara’ya girdiği takdirde Türk ordusuna karşı sava¬şabilecekle¬rini bildirdiler. • SSCB kozunu İngilizlere karşı çok iyi kullanan Mustafa Kemal ise Doğu Rumeli, Yu-nanlılar tarafından boşaltılmadığı tak¬dirde Türk ordusunun savaşa devam edeceğini bildirdi. İngi¬lizler, Yunanlıların Doğu Rumeli’yi boşaltması şartını kabul ederek mütareke yapılma¬sın istediler. Büyük Taarruz’un Önemi: 1.Yunanlılar Anadolu’dan atıldı. 2.TBMM eşit devletler konumuna geldi. 3.İngilizler ile Türk ordusunun savaşma ihtimali oluştu. 4.Mudanya Mütarekesine zemin oluştu. 5.Yunan başkomutanı esir alındı. Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922) Sebepleri: 1.Yunanlıların kesin olarak mağlup olması 2.İngiltere’nin politik yalnızlığa düşmesi. 3.İngiliz dominyonlarının bıkkınlık göstermesi. 4.Lloyd George hükümetinin sert eleştirilere maruz kalması 5.Mustafa Kemal’in SSCB ile yardımlaşma manev¬ralarına girmesi. TBMM, İngiltere, Fransa, İtalya‘nın doğrudan katıldığı ve Yunanlıların Mudanya açıklarından bir gemiden dolaylı olarak takip ettiği Mudanya Müta¬rekesi görüşmeleri 3 Ekim 1922’de başladı. Ateşkesin Şartları 1.Yunanlılar, Doğu Trakya’yı 15 gün içinde Meriç’e kadar boşaltacak; bölgede Türk yönetimi 30 gün sonra başlayacaktır. 2.İstanbul ve çevresinin yönetimi TBMM’ye bırakılacaktır. 3.Türk ordusu barış imzalanana kadar; Çanakkale ve Kocaeli Yarımadası’nda belirlenen çizgide dura¬caktır. 4.Türkiye barış imzalanana kadar Doğu Trakya’da 8000 jandarmadan daha fazla güç bulundurmaya¬caktır. 5.Boğazların durumu yapılacak olan antlaşma ile belirlenecektir. Ateşkesin Önemi: 1.Savaşın silahlı mücadele dönemi sona erip; dip¬lomatik mücadele dönemi başladı. 2.Lloyd George hükümeti istifa etti. 3.İsmet Paşa diplomatik başarısını ispat etti. 4.Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı. 5.Osmanlı yönetimi mütarekeye çağrılmamakla ve İstanbul ve çevresinin yönetimi TBMM’ye bırakıl¬makla Osmanlı Devleti’nin hukuken sona erdiği kabul edildi. 6.İngiltere TBMM’nin meşruluğunu tanıdı. Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Sebepleri: 1.İstanbul hükümeti de İtilaf devletleri tarafından Lozan Görüşmelerine çağrıldı. Bu durum, TBMM ile İstanbul hükümeti arasında ikilik oluşturabilirdi. 2.Saltanatın milli egemenlik ilkesine aykırı olması. 3.Bazı çevrelerin hâlâ saltanat yönetimini istemesi Saltanatın Kaldırılmasının Önemi: 1.Lozan’da ikilik çıkması önlendi. 2.Milli egemenlik ilkesi güçlendirildi. 3.Osmanlıların siyasi varlığı sona erdi. 4.Devlet başkanı sorunu ortaya çıktı. 5.Siyasi yetki ile dini yetkinin birbirinden ayrılması ile laiklik yönünde ilk adım atılmış oldu. Açıklamalar: 1.Vahdettin, saltanatın kaldırılmasından sonra gü¬venliğini tehli¬kede gördüğünden dolayı İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı. 2.Vahdettin’in halifeliği yurt dışında kullanabileceğini düşünen TBMM, 18 Kasım 1922’de Abdülmecit Efendi’yi halife olarak belirledi. 3.Mustafa Kemal birleştirici yönünden dolayı Milli Mücadelenin ilk yıllarından saltanata açıkça karşı çıkmadı. 4.Teşkilat-ı Esasiye Kanunu padişah ve halifeyi sembolik hale getirmiştir. Lozan Konferansı (24 Temmuz 1923) Mustafa Kemal; Yunanlıların İzmir’de yaptığı tahri¬batın görülerek, Yunanistan’dan daha fazla savaş tazminatı alınması ve görüşmeleri daha ya¬kından takip edebilmek için barış görüşmelerinin İzmir’de olmasını istemiştir. Görüşmelerin tarafsız bir ülkede olmasını isteyen Avrupalı devletler ise görüşmelerin İsviçre’nin Lozan kentinde olmasına karar vermiştir. Rauf Orbay, Bakanlar Kurulu başkanı olduğu için görüşmelere katılmak istemiş; fakat görüşmelere Mondros Mütarekesi’ni imzalayan bir kişinin gide¬meyeceğini savunan Mustafa Kemal; barış görüş¬melerine İsmet Paşa’nın gitmesini uygun bulmuştur. Görüşmelere TBMM adına baş delege olarak İsmet İnönü, Rıza Nur ve Hasan Saka katılmıştır. Mustafa Kemal, TBMM delegelerinden; barış görüşmeleri esnasında kapitülasyonlar ve Ermeni meselesi hakkında taviz verilmemesini istemiştir. Görüşmelere Katılan Devletler: Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Yugoslavya. Sovyet Rusya, Bulgaristan (Boğazlar konusunda katıldı.) Görüşülen Konular: • Türk-Yunan barışının esasları • Türkiye’nin tanınması. • Kapitülasyonların tanınması. • Azınlıkların durumu. • Dış borçlar ve ödeme şartları. • Türkiye’nin Irak, Suriye ve Batı sınırları Lozan’da barış görüşmeleri 20 Kasım 1922’de başladı. Borçlar, Irak sınırı, kapitülasyonlar, Bo¬ğazlar ve İstanbul’un boşaltılması meselesinden dolayı görüşmeler 4 Şubat 1923’de kesildi. Yahudi cemaati lideri Haim Naim Efendi’nin arabuluculuğu sonucunda görüşmeler 23 Nisan 1923’de tekrar başlayıp, 24 Temmuz 1923’de sonuçlandı. Lozan Antlaşması’nın Maddeleri: Sınırlar: 1.Doğu Sınırı: Kars Antlaşması ile belirlenen sınır ölçü alındı. 2.Irak Sınırı: Musul petrol bölgesini Türkiye’ye bırakmak istemeyen İngiltere Irak sınırının çizilme¬sinde sorun çıkardı. Görüşmelerde vakit kaybedil¬mek istenmediğinden dolayı, Irak sınırı meselesinin, Lozan Görüşmelerinden sonra Türkiye ile İngiltere arasındaki ikili görüşmelerle halledilmesi kararlaştırıldı. Açıklama: Irak sınırının çizilmesi, Lozan’da çö¬züme ka¬vuşturulamayan tek meseledir. 3.Suriye Sınırı: Ankara Antlaşması ile belirlenen sınır ölçü alındı. Oniki Ada: İtalya’ya bırakıldı. Ege Adaları: Bozcaada ve Gökçeada dışındaki diğer adaların Yunanistan’a, silahlandırmamak şartıyla bırakılmasına karar verildi. Boğazlar: Boğazlar başkanlığını Türk delege¬nin yapacağı şekilde bir komisyon tarafından yöne¬tilecektir. Bu komisyon milletler cemiyeti tarafın¬dan denetlenecek ve statü milletler cemiyetinin garantisinde olacaktır. Boğazlardan serbest geçiş olacaktır. Ticaret gemilerinin geçişi serbest olacak; fakat savaş gemileri tonaja tabi tutulacaktır. Türk askeri olağanüstü durumlar hariç boğazlar bölgesi¬nin 20 km gerisinde duracaktır. Açıklama: Türkiye açısından Lozan Antlaşması’nın en sakat maddesi boğazlarla ilgili maddesi olmuş¬tur. Bu madde adeta Türkiye’yi mağlup durumuna düşürerek, Türkiye’nin egemenlik haklarını kısıt¬lamıştır. İstanbul’un Boşaltılması: Antlaşmanın imzalanma-sından 6 hafta sonra İstanbul boşaltıla¬caktır. Açıklama: İşgalciler 2 Ekim 1923’de İstanbul’u terk etti. Kapitülasyonlar ve Düyun-ı Umumiye: Kapitülasyonlar ve Düyun-ı Umumiye kaldırıldı. Borçlar: Osmanlı’nın en fazla Fransa’ya borcu olduğundan dolayı, borçlar en fazla Fransa ile tartı¬şıldı. Borçların Birinci Dünya Savaşı sonucunda Os¬manlı’dan ayrılan devletlerle TBMM arasında pay¬laştırılarak ödenmesine ve TBMM’nin üzerine düşen borcu taksitler halinde ödemesine karar ve¬rildi. Ermeni Meselesi: Kapandı. Azınlıklar: TBMM, azınlıklar bahane edilerek iç işlerine karışılmaması için bütün azın-lıkları Türk vatandaşı kabul etti. İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler hariç; diğer azınlıkların ve dışarıdaki Türklerin ülkelerine dö¬nebileceği kabul edildi. Yabancı Okullar: Yabancı okulları iç mese¬lesi sayan TBMM, Lozan görüşmelerinde yabancı okulları tartışma konusu yaptırmadı. Savaş Tazminatı: Yunanistan, Karaağaç bölge¬sini savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verecektir. Açıklama: Bu madde, Trakya’nın Birinci Dünya Savaşı öncesin¬deki sınırını değiştirmiştir. Patrikhane: Patrikhane İstanbul’da kalacaktır. Patrik seçimini, başka devletleri iç işlerine karıştırmak istemeyen Türkiye yapacaktır. Türkiye, Or¬todoks din adamlarının belirlediği üç adaydan birini patrik olarak tayin edecektir. Patriğin siyasal yetki¬leri olmayacaktır. Kıbrıs: İngiltere kendi toprağı saydığı Kıbrıs’ı görüşmeler esnasında tartışma konusu yaptırmadı. Lozan Antlaşması’nın Önemi: 1.Türkiye Devleti tanındı. 2.Osmanlı devletinin sona erdiği kabul edildi. 3.Türk devletinin tam bağımsızlığı kabul edildi. 4.Osmanlı’nın bıraktığı asırlık sorunlar kapandı. 5.Devrimler için ortam hazırlandı. 6.Sevr Antlaşması yürürlükten kalktı. 7.Sömürge altında yaşayan milletlere örnek oldu. Lozan Antlaşması’nın Eleştirilen Yönleri: 1.Batı Trakya ve Ege Adaları’nın geri alınamaması 2.Patrikhanenin İstanbul’da kalması 3.Musul’un alınamaması 4.Boğazların statüsü Lozan Antlaşması’nın Özellikleri: 1.Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan antlaşma¬lar arasında günümüze kadar geçerliliğini koruyan tek antlaşmadır. 2.Birinci Dünya Savaşı sonucunda imzalanan en son antlaşmadır. 3.Yeni bir devletin kurulduğunu belgelemiştir. 4.23 Ağustos 1923’de II. Meclis tarafından onaylandı. 5.Rusya ve Bulgaristan sadece boğazlar için görüşmelere katıldı. 6.Toplam 143 maddedir. Lozan’ı Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra İmzala-nan Antlaşmalardan Ayıran Farklar: 1.Askeri kısıtlamalar yoktur. 2.Türkiye savaş tazminatı vermemiştir 3.Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulanmamış¬tır. 4.Zaferi simgelemektedir. 5.Türkiye eşit devletler statüsündedir. İkinci Büyük Millet Meclisi Birinci Meclis’in Yenilenme Nedenleri: 1.Devlet sisteminin geliştirilmesi ve barıştan sonra izlenecek olan politikaların belirlenmesi konusunda milletvekillerinin anlaşmazlığa düş¬mesi. 2.İtilaf Devletleri’nin Lozan görüşmelerini keserek Türkiye’deki tartışmalı ortamdan yararlanmak is¬temesi 3.Meclisin savaş döneminde yıpranmış olması 4.Meclisin inkılâpları yapmaya uygun olmayışı • TBMM, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar verdi. • Mustafa Kemal kendisi gibi düşünen, idealistleri bir araya toplayarak 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası’nı kurdu. • 11 Ağustos 1923’te İkinci TBMM açılmış oldu. • Bazı siyasi bunalımların giderilmesi ve inkılâplar bu meclis tarafından yapıldı. • İkinci TBMM, 1 Ekim 1927 tarihine kadar çalışmasını sürdürdü. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM CUMHURİYET DÖNEMİ Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) • TBMM’nin açılması ile cumhuriyete dayalı bir devlet kurulmuş fakat ortamın müsait olmamasın¬dan dolayı kurulan sistemin adı açıkça söyleneme¬miştir. • İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u boşaltması ile devlet merkezinin neresi olacağı sorunu ortaya çıkmış; 13 Ekim 1923’de Ankara’nın başkent ilan edilmesi ile bu sorun ortadan kalkmıştır. • Ekim 1923’de Meclis Başkanı Yardımcısı ve İçişleri Bakanı seçilmesi gerekiyor, fakat meclis bu seçim işinde anlaşma sağlayamıyordu. • Meclisin çalışamaz hale gelmesi ise hükümet bunalımını oluş¬turdu. Bunun üzerine Ali Fethi Okyar hükümeti istifa etti (27 Ekim). • Yeni hükümetin kurulması ko¬nusunda da problemler çıktı. Bu aksaklıklar meclis hükümeti sisteminden kaynaklanıyordu. Bu sisteme göre bakanlar, meclisten tek tek seçiliyordu. • Mus¬tafa Kemal, mecliste oluşan bunalımın rejimden kaynaklandığını ve bu bunalımın kabine sistemi ile aşılacağını belirterek cumhuriyetin ilan edilmesine karar verdi. • Kabine sistemine göre meclis, Cumhurbaşkanı’nı seçecek, Cumhurbaşkanı Başbakan’ı tayin edecek; Başbakan da meclisten uyumlu çalışabile¬ceği kişileri Bakan olarak belirleyerek kabineyi kuracak¬tır. • Mustafa Kemal, ilk Cumhurbaşkanı, • İsmet İnönü ilk Başbakan, • Ali Fethi Okyar ilk Meclis Başkanı oldu. Cumhuriyetin İlanı’nın Önemi: 1.Rejimin ve devletin adı belli oldu. 2.Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. 3.Kabine sistemine geçildi. 4.1921 Anayasası’nda ilk önemli değişiklik yapıldı. 5.Daha uyumlu ve yürütmeyi aksatmayacak hükü¬metlerin oluşması için zemin hazırlandı. 6.Meclis başkanlığı ile hükümet başkanlığı birbirin¬den ayrıldı. Not: Yasama ve yürütme görevlerinin TBMM’nin açıldığı zaman TBMM’ye verilmesi cumhuriyet sisteminin oluşacağının habercisiydi. Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) Sebepleri: 1.Halife Abdülmecit’in TBMM’nin belirlediği kurallara uymaması. 2.Halifeliğin laiklikle bağdaşmaması. 3.Halifeliğin cumhuriyet rejimi ile çelişki içinde olması 4.Halifelik makamının cumhuriyet karşıtları için sığınak haline gelmesi. 5.Halifelik makamının yapılacak inkılâplar için engel görülmesi. 6.İslam ülkelerinde sömürgeleri olan Avrupalı dev¬letlerin halifeliği temsil eden Türkiye’yi kendileri için potansiyel tehlike olarak görmesinin Tür¬kiye’nin dışişlerini olumsuz etkilemesi. Halifeliğin Kaldırıldığı Gün; 1.Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi. 2.Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Baş¬kan¬lığı kuruldu. 3.Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının yetkilerini bünyesinde bulunduran Er¬kan-ı Harbiye Vekâleti kaldırılarak; yerine Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı oluşturuldu. Böylece askeri yetki ile siyasi yetki birbirinden ayrılmış oldu. Açıklama: 19 Aralık 1924’de komutanlık ile mil¬letve¬killiği birbirinden ayrıldı. Olağanüstü durum¬dan dolayı Kurtuluş Savaşı yıllarında komutanlardan bir kısmı aynı zamanda milletvekiliydi. 4.Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıka¬rılmasına karar verildi. Açıklama: 1921 Anayasası şer’î hükümlerin yü¬rürlüğünü TBMM’ye vermekle halifeliği yetkisiz ve sembolik duruma getirmiştir. Halifeliğin Kaldırılmasının Önemi: 1.Laikliğe geçişin en önemli aşması oldu. 2.Cumhuriyetin karakteri tam olarak belli oldu. 3.Ümmetçilik en önemli dayanağını kaybetti. 4.Ulusal egemenlik pekiştirildi. 5.İnkılâp süreci hızlandı 6.Dış ilişkilere yönelik soğukluk ortadan kalktı. 7.Ümmetçilikten milliyetçiliğe geçişte önemli bir adım daha atıldı. Partiler ve Çok Partili Döneme Geçiş Denemeleri • 23 Nisan 1920’de açılan ilk TBMM’de siyasi partiler yoktur. Bütün vekiller Misak-ı Milli’yi gerçek¬leştirme fikri etrafında birleşmişti. • İlk anayasa ha¬zırlanırken; mecliste Tesanüt, İstiklal, Islahat ve Halk Zümresi gibi gruplar oluştu. Mustafa Kemal bu zor durumun aşılabilmesi için meclis de 1. Grup da denilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurdu. • Mustafa Kemal, yapacağı işleri bu grupla beraber yapmaya çalıştı. Bu grubun karşı¬sında olanla¬rın tümüne birden 2. Grup ya da Mu¬hafaza-i Mu¬kaddesat Grubu dendi. • Lozan görüşmelerinin olduğu dönemde, devletin yönetim şekli ve barıştan sonra izlenecek iç siyaset konusunda mecliste görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bu durum karşısında meclis, 1 Nisan 1923’de se¬çimlerin yeniden yapılarak meclisin yenilenmesi kararını alarak dağıldı. • Mustafa Kemal yeni meclis için yapılan seçimlere inkılâpçı kişilerin aday olmasını sağladı. • Seçimler, 23 Nisan 1923’de yapıldı ve II. Meclis 11 Ağustos 1923’de çalışmaya başladı. Lozan Antlaşması’nın onaylanması, Ankara’nın başkent ilan edilmesi ve cumhuriyetin ilan edilmesi gibi birçok iş II. Meclis tarafından yapıldı. • 1923.1927 arasındaki büyük inkılâpları yaptığından dolayı II. Meclise inkılâpçı meclis de denilir. Cumhuriyet Halk Fırkası • Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu, 9 Eylül 1923’de Halk Fırkası’na dönüştü. Mustafa Kemal, gerçekleştirmeyi düşündüğü inkılâpları parti programına koymuş ve bu partiyi her hangi bir toplumsal sınıfın değil; bütün halkın partisi yap¬maya çalışmıştır. Mustafa Kemal bu şekilde inkılâpları halka mal etmek istiyordu. • Halk Fırkası, 1924’de Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF); • 1935’de ise Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır. Bu partinin başkanlığını ve cumhurbaşkanlığını 1938’e kadar Mustafa Kemal yürüttü. • 1938 ile 1950 arasında İsmet İnönü, CHP’nin başkanlığını yürüttü. Parti, 1980’de kapatıldı. • CHF, devletçilik ilkesini benimsemiş olmasından dolayı kendisinden sonra kurulan partilerden ayrılır. Açıklama: • Halkın istek ve şikâyetlerinin meclise daha iyi yansıması için çok partili hayat denendi. Fakat gerek halk buna hazır olmadı¬ğından gerekse inkılâplar tam olarak oturmadığından dolayı çok partili hayatın uygulanması sonraya bırakıldı. • Tek Parti Sistemi, hükümetin denetlenmesini ve eleştirilmesini güçlendirmekteydi. Terakkiperver (İlerici) Cumhuriyet Fırkası • Milletvekilleri arasında saltanatın kaldırılması, halifeliğin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı sonu¬cunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı. • Halk Fırkası içinde en fazla karşı çıkılan konular devletçilik ve inkılâpçılık oldu. • Görüş ayrılıklarının giderek art¬ması sonucunda CHF’den ayrılan milletvekilleri ile ordudaki görevlerinden ayrılan milletvekilleri, 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırka¬sı’nı kurdular. • Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Adnan Adıvar partinin ileri ge-lenleridir. • TCF, devletçilik ile inkılâpların hızlı ve köktenci olmasına karşıydı. • Ekonomide liberalizmi benimsi¬yordu. • Partinin dini inançlara saygılı olduğunu slogan haline getirmesi, eski düzeni isteyenleri bu partide topladı. • TCF, Şeyh Sait İsyanı sonucunda Bakanlar Kurulu kara¬rıyla kapatıldı. Açıklama: • TCF ilk muhalefet partisidir. • Rejimin yeniliğinden dolayı bu partinin kurul¬ması acelecilik¬tir. Şeyh Sait Ayaklanması Sebepleri: 1.Yenilik hareketlerinin istenmemesi. 2.Toprak ağalarının yeni devleti çıkarlarına uygun bulmaması. 3.Musul’u Türkiye’ye vermek istemeyen İngil¬tere’nin Irak ile Türkiye arasına tampon vazifesi görecek olan Kürt Devleti kurdurmak istemesi. 4.Doğu Anadolu’nun yıllarca ihmal edilmiş olması. 5.TCF’nin inkılâplara karşı çıkanlarca ümit verici tutumu • 13 Şubat 1925’de Diyarbakır’da başlayan isyan Genç, Erzurum, Elazığ, Muş ve Bitlis’te etkili oldu. • Bu bunalımlı dönemde Ali Fethi Okyar hükümeti istifa etti. • Yeni hükümeti oluşturan İsmet İnönü isyana karşı şu önlemleri aldı: 1.Bölgede sıkıyönetim ilan edildi. 2.Bölgeye ordu sevk edildi. 3.Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu tamamlar nitelikte olan ve rejimin tartışılmasını yasaklayan Takrir-i Sükûn Kanunu ilan edildi. (4 Mart 1925’den 2 Mart 1927’ye kadar yürürlükte kalan bu kanun inkılâpların kabul edilmesini kolaylaştırdı.) 4.İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu. İsyan 15 Nisan 1925’de tamamen bastırıldı ve suçlular cezalandırıldı. Şeyh Sait İsyanı’nın Sonuçları: 1.İstiklal Mahkemeleri tekrar kuruldu. 2.Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı. 3.TCF kapatıldı. 4.İlk çok partili hayat denemesi başarısız sonuç¬landı. 5.Musul meselesi İngiltere lehine sonuçlandı. 6.Devrimler konusunda dikkatli olunması gerektiği görüldü. Not: Bu isyan laikliğe ve devrimlere karşı oluşan ilk ciddi isyandır. Mustafa Kemal’e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926) Sebepleri: 1.Bazı grupların Mustafa Kemal’i ortadan kaldıra¬rak amacına ulaşmak istemesi. 2.Rejimi değiştirmek isteyen çevrelerin düşünce¬leri. Bu girişimden Giritli Şevki denilen kayıkçı saye¬sinde devletin haberi oldu ve suikast gerçekleşmedi. Önemi: 1.İttihatçılar tamamen tasfiye edildi. 2.Muhalifler sindirildi. 3.TCF’nin kapatılması haklılığı daha iyi anlaşıldı. 4.Mustafa Kemal “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır” diyerek Türkiye Cumhuriye¬tinin varlığının devamının kendi sağlığına bağlı olmadığını; bu devletin sağlam temeller üzerine bina edildiğini vurgulamıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930) Kurulma Sebepleri: 1.1929’da meydana gelen dünya ekonomik bunalı¬mının Türkiye’yi de olumsuz etkilemesinden dolayı mecliste bunalımlar meydana gelmiştir. Mustafa Kemal bu bunalımın yeni bir partinin kurulması ile aşılacağına inanmaktadır. 2.Meclise demokrasinin gereği olan çok sesliliği getirmek. 3.Ülkenin çok partili hayata hazır hale geldiğinin tahmin edilmesi. • Mustafa Kemal, arkadaşı olan Ali Fethi Okyar’a Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurmuştur. • Serbest Cumhuriyet Fırkası ekonomide devletçilik yerine liberal ekonomiyi savunmuştur. • Parti inkılâplar ve Mustafa Kemal’e saygılıydı. • Mustafa Kemal, başkanı olduğu CHF ile SCF ara¬sında tarafsız olacağına dair, Ali Fethi Okyar’a söz vermiştir. • Bir kaç ay sonra eski sistemi savunanların SCF’de toplanması Ali Fethi Okyar’ı kuşkulandırdığı için; Ali Fethi Okyar, 17 Kasım 1930’da SCF’yi kapattı. Menemen Olayı (23 Aralık 1930) • Derviş Mehmet denilen bir isyancı, Menemen halkını isyana çağırdı. • İsyanı önlemeye çalışan asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, isyancılar tarafından öldürüldü. • Bölgeye gelen askeri birlikler isyanı bastırdı. Önemi: 1.Çok partili hayat için ortam oluşmadığı görüldü. 2.Rejimin yerleşmesi için daha dikkatli olunması gerektiği görüldü. 3.SCF’nin kendi kendini kapatmasının haklılığı anlaşıldı. Not: İnkılâpların yerleşmesi için 1945 yılına kadar bir daha çok partili hayat denenmedi. Demokrat Parti (1946) Kuruluş Sebepleri: 1.CHP’de parti içi muhalefetin artması. 2.II. Dünya Savaşını demokrat devletlerin kazan¬ması. 3.Türkiye’nin çok partili hayata hazır hale gelmesi. • Demokrat Parti, CHP’den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan öncülüğünde kuruldu. • 1946 yılında yapılan seçimleri, açık oy gizli tasnif esasına göre olduğundan dolayı, CHP kazandı. • 1950 seçimlerini, gizli oy açık tasnif esasına göre, DP ezici bir çoğunlukla kazandı ve ilk defa Tür¬kiye’de CHP dışında başka bir parti yönetime geldi. • DP iktidarı 27 Mayıs 1960 askeri darbesine kadar devam etti. • 17 Eylül 1961’de devrin başbakanı Adnan Mende¬res idam edildi. İnkılâbın Gelişimi, Devlet ve Toplum Kurumlarının Laikleşmesi Osmanlı Devleti’nde Hukuk Osmanlı Hukukunun Özellikleri: 1.Şer’î ve örfî olmak üzere ikiye ayrılır. 2.Din, mezhep farkları ve kapitülasyonlar mezhep birliğini engellemiştir. 3.Tanzimat döneminden itibaren batı hukuku taklit edilmeye başladı. 4.Kadın hakları kısıtlıdır. 5.Mahkemelerde tek yargıç vardır. 6.Avukatlık, son döneme kadar yoktur. 7.Laik değildir. Türk Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926) Sebepleri: 1.Osmanlı’nın son döneminde hazırlanmış olan Mecellenin halkın medeni hukuka dair ihtiyaçlarını tam karşılayamaması. 2.Mecellenin sadece Hanefi mezhebini ölçü alması. 3.Bütün vatandaşlarını eşit kabul eden Türkiye Cumhuriyetinin yapısına Osmanlı zamanından kalan hukukun uymaması. 4.Hazırlayanlar; Mecelle’nin, değişen şartlara göre değişebileceğini belirttiyse de; değişen şartlara göre değiştirilmemesi. İsviçre Medeni Kanunu’nun Türk Medeni Ka¬nunu Olarak Kabul Edilmesinin Sebepleri: 1.Mevcut kanunların en yenisi olması 2.Demokratik olması. 3.Akılcı ve pratik olması. 4.Kadın ve erkek eşitliğine uygun olması. Medeni Kanun’un Getirdiği Yenilikler: 1.Hukuk birliği ve düzeni sağlandı. 2.Vatandaşlar arasında hak ve ödevler bakımından eşitlik sağlandı. 3.Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı. 4.Toplumsal alanda kadın erkek eşitliği sağlandı. 5.Hukukta din ve mezhep farkı kaldırıldı. 6.Patrikhanenin din işleri dışındaki yetkileri kaldı¬rıldı. 7.Boşanma hakkı kadına da erildi. 8.Boşanma durumunda kadın ve çocukların hakları güvence altına alındı. 9.Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma hakkı ellerinden alındı. 10.Hukuk düzeni laikleşti. 11.Modern Türk ailesi oluştu. 12.Aile hayatında eşitlik sağlandı. 13.Kadına meslek seçme özgürlüğü verildi. 14.Lozan Antlaşması’nın 48’nci maddesine göre azınlıklar kendi medeni meselelerini kendi mahke¬melerinde halledecekti. Medeni kanunun kabulü ile azınlıkların bu hakkı kaldırıldı. 15.Azınlıkların hukuk özerkliği kesin olarak bitti. 16.Millet bilincinin oluşması için önemli bir adım atıldı. 17.Kadın ve erkek için tek eşle evlilik benimsendi. 18.Evlenme devlet kontrolüne alındı. Açıklamalar: 1.Kapitülasyonlar, yabancı uyruklu kişilerin Os¬manlı hukukuna uymasını engelliyordu. 2.Medeni Kanun kadınlara siyasal haklar verme¬miştir. 3.Devlet yapısının laikleşmesi 1928’de tamam¬landı. 4.1922.1928 arası laikleşmenin hızlı olduğu dö¬nemdir. 5.1923.1933 çağdaşlaşmanın hızlı olduğu dönem¬dir. Din-Devlet ilişkisi ve Laikliğin Aşamaları 1.Saltanatın kaldırılması 2.Halifeliğin kaldırılması 3.Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması. 4.Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarılması. 5.Tekke, zaviye, dergâh ve türbelerin kapatılması. 6.Kılık kıyafet devrimi 7.Medeni Hukukun kabulü 8.Anayasadan “devletin dini İslâm’dır” maddesinin çıkarılması. 9.1937’de Laikliğin anayasaya alınması. Not: Hukukta laikliğin benimsenmesi; Avrupalıla¬rın, ülkemizde yaşayan Hıristiyanların haklarını bahane ederek, iç işlerimize karışmasını önledi. Eğitim ve Kültür Alanında İnkılâp Hareketleri Eğitim Alanında Yapılan İnkılâpların Sebepleri: 1.Eğitimi çağdaşlaştırmak. 2.Milli demokratik ve laik bir toplum oluşturmak. 3.Eğitimi birleştirmek. 4.Eğitimdeki ikilik ve karışıklığı önlemek. 5.Cumhuriyet rejimini güçlendirecek eğitim siste¬mini oluşturmak. 6.Kültür ikiliği ve çatışmasını önlemek. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924) 1.Eğitim ve öğretimde birlik sağlandı. 2.Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı. 3.Eğitim devletçi, milliyetçi ve laik bir karakter kazandı. 4.Azınlık okullarının zararlı faaliyetleri durduruldu. 5.Yabancı okullara Türkçe dersleri kondu. 6.Medreseler kapatıldı. 7.İlköğretim zorunlu ve parasız duruma getirildi. 8.Eğitimde eşitlik sağlandı. Medreselerin Kapatılmasının Sebepleri: 1.Yeni rejim karşıtlarının yetişmesini önlemek 2.Kültür ikiliğini önemek 3.Din bilginine pek ihtiyaç olmaması 4.Medreselerin çağa ayak uyduramaması Din adamı ihtiyacını karşılamak için İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri açılmıştır. 2 Mart 1926’da Maarif Teşkilatı Kanunu çıkarıldı. Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928) Sebepleri: 1.Arap harflerinin okuma ve yazmayı zorlaştırması. 2.Avrupa ile ilişkilerin kolaylaştırılmak istenmesi 3.Halkı çağdaşlaştırmak 4.Türkçe’yi yeniden canlandırmak 5.Okuma yazma oranını artırmak 6.Arap alfabesinin Türkçe’nin yapısına uymaması. Not:1928 yılında Millet Mektepleri açılarak eği¬tim seferberliği başlatılmıştır. Mustafa Kemal bu mekteplerde 24 Kasım 1928’de ders verdiği için, kendisine başöğretmen denilmiştir. 1933’de Darülfünûn’un yerine İstanbul Üni¬versitesi kuruldu. Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Eğitimin Durumu • 1923-1924 öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 11-12 milyon kadardı. Bu nüfusun % 10’u okur-yazardı. • Öğretmenlerin çoğu, meslekî eğitimden geçmemişti. • Bilimsel eğitim ve öğretim yöntemleri bilinmiyordu. • Okul binaları eğitime elverişli değildi. • Ders araç ve gereçleri yetersizdi. • 1923-1938 yılları arasında görülen aksaklıklar giderilmeye çalışılmış ve bugünkü eğitim sistemimizin temeli atılmıştır. Eğitim ve Öğretim Alanında Cumhuriyet’ten Sonra Yapılan Yenilikler • İlköğretim Yasası ile ilköğretim parasız ve zorunlu hale getirilmiştir. • Okullar yapılmış ve öğretmen okulları açılmıştır. • Orta öğretim teşvik edildi. • Mesleki ve teknik eğitim veren okullar açıldı. • Ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda nitelikli insan yetiştirmek amacıyla üniversiteler açıldı. Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması (15 Nisan 1931) TTK’nın Kurulmasının Sebepleri: 1.Türk vatanının bütünlüğüne karşı girişilecek ter¬tipleri tarihi kanıtlarla etkisiz hale getirmek. 2.Türklerin üstün medeni kabiliyetini ve dünya mede¬niyetine yaptığı hizmetleri gözler önüne ser¬mek. 3.Türk milletine atılan iftiraları cevaplandırmak. 4.Türk Tarihinin derinliklerini araştırmak. 5.Ortak tarih bilinci oluşturulacak 6.Anadolu’nun eski halkını araştırmak. Açıklama: 1.Türk Tarih Kurumu’nun kurulması ulusçulukla ilgilidir. 2.Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemi’ne kadar İslam Tarihi; Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Tarihi; II. Meşrutiyet Dönemi’nde ise Türk Tarihi ağırlıklı olarak okutuldu. 3.1932’de Türk Tarih Tezi ortaya atıldı. Türk Dil Kurumu’nun Kurulması (12 Temmuz 1932) TDK’nın Kurulma Sebepleri: 1.Türkçe’yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak. 2.Türkçe’nin kökenlerini araştırmak. 3.Türkçe’yi zenginleştirmek. 4.Türkçe’yi bilim dili haline getirmek. 5.Türkçe’yi halkın anlayacağı şekle getirmek. 6.Dil çalışmalarını planlı hale getirmek 7.Türkçe’nin zenginliğini ortaya koymak 8.Türk dilini öz benliğine kavuşturmak. 9.Konuşma dili, yazı dili ve bilim dili arasındaki farkları gidermek. 10.Dildeki Osmanlıcılığı bitirmek 11.Halk ile aydınlar arasında dil uzlaşması sağla¬mak 12.Resmi dil ile halk dili arasındaki farkları gider¬mek. Açıklamalar: 1.TDK’ nın kurulması ulusçuluk ile ilgilidir. 2.1932’de Halk Evleri açıldı. Toplumsal Yaşayışın Düzenlen¬mesi Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) Önemi: 1.Türk halkının bilime, akılcılığa ve laik düşünceye yönelmesi açısından önemli bir adım atıldı. 2.Birlik beraberliğin sağlanması yönünde önemli bir adım atıldı. 3.Türkiye’nin falcılar, şeyhler, dervişler ve büyü¬cüler ülkesi olamayacağı ispatlandı. Açıklamalar: • Aynı gün şeyh, derviş, mürit gibi unvanların kul¬lanılması ve kurumlarla ilgili elbiselerin giyilmesi ve muskacılık yasaklandı. • Türbeler kapatılırken Yavuz ve Fatih gibi Türk büyüklerinin türbelerinin kapatılmaması; Türk İnkılâbının tarihi kökleri koparmaya yönelik olma¬dığını gösterdi. Kılık-Kıyafetin Düzenlenmesi (25 Kasım 1925) Sebepleri: 1.Türk halkının görünümünü çağdaşlaştırmak 2.Ayrılık ifade eden giysilerin giyimini durdur¬mak. 3.Çağdaşlaşmayı ve birliği sağlamak. Açıklamalar: 1.Şapka devrimi Kastamonu’dan başlatılmıştır. 2.Fes geri kalmışlığın sebebi değil; anısıydı. 3.Kadınların giyimi konusunda kanun çıkarılmayıp; bu durum doğal haline bırakıldı. 4.3 Arlık 1934’de çıkarılan bir kanunla din adamla¬rının ibadet yerlerinin dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. (Diyanet İşleri Başkanı, Patrik ve Ha¬hambaşı bu kuralın dışında tutuldu.) Soyadı Kanununun Kabulü (21 Haziran 1934) Sebepleri: 1.Medeni Kanunun uygulanmasından doğan aksak¬lıkları gidermek. 2.Toplumda ayrılık ifade eden lakapları kaldırarak birliği güçlendirmek. 3.Eşitlik ilkesini güçlendirmek. Açıklamalar: 1.Aynı gün ağa, hoca, molla, paşa ve bey gibi un¬vanların kulla¬nımı yasaklandı. 2.Osmanlı’dan kalan madalyaların taşınması ya¬saklandı. 3.Meclis Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını verdi ve bu soyadı başkalarının kullanmasını yasakladı. Ölçüler, Saat ve Takvimde Değişiklik (26 Aralık 1925) Sebepleri: 1.Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri kolaylaş¬tırmak Açıklama: 1.Aynı gün Avrupa’nın saat ölçüsü kabul edildi. 2.1931’de Avrupaî tarz ağırlık ve uzunluk ölçüleri kabul edildi. 3.1935’de haftalık tatil Cuma’dan Pazara alındı. 4.1928’de uluslararası rakamlar kabul edildi. 5.Uzunluk ve ağırlık alanındaki değişiklikler ve hafta tatilinin değiştirilmesi Avrupa ile ticari ilişki¬leri kolaylaştırmaya yöne¬liktir. Kadın Haklarının Kabulü ve Kadının Toplumdaki Yeri Sosyal Haklar • Medeni Kanun’un kabulü ile kadın erkek eşitsizliği giderildi. • Türk kadını, resmî nikâh, boşanma, çocukların vesayeti, mirasta eşitlik, meslekte çalışma haklarına kavuştu. Siyasal Haklar • Kadınlara 3 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı; • 29 Ekim 1933’de muhtar seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı; • 5 Aralık 1934’de ise milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verildi. Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesinin Önemi: 1.Kadın, siyasal alanda erkeğe eşit hale geldi. 2.Ulusal irade meclise tam olarak yansıdı. 3.Milli Egemenlik ve Halkçılık pekişti. 4.Türk kadını Avrupa ülkelerinde kadınlara veril¬miş olan haklardan daha fazla hakka sahip oldu. Not: 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili meclise girmiştir. Ekonomik Alanda Gelişme Milli Ekonominin Kurulması 1 Mart 1922’de TBMM Ekonomi Çalışmaları¬nın Başlıca Noktalarını Şöyle Belirlemiştir: 1.Sanayii canlandırmak ve modern araçlara sahip olmak 2.Ormanları iyi hale getirmek 3.Toplum menfaatini doğrudan ilgilendiren kuru¬luşları ve iktisadi girişimleri gücümüz oranında devletleştirmek. 4.Madenlerimizi işletmek ve bu alana yönelen ser¬mayeyi himaye etmek 5.Ekonomik bağımsızlığın korunabilmesi için büt¬çeyi ekonomik yapı ile uygun tutmak İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) Kongrenin Toplanma Sebepleri: 1.Milli ekonominin amaçlarını ve amaçlara ulaş¬mak için izlenecek yöntemi belirlemek 2.Ekonomik bağımsızlığın yöntemini belirlemek 3.Milli ekonominin temellerini atmak Kongrede Alınan Bazı Kararlar: 1.Anonim şirketlerin kuruluşunu kolaylaştırmak 2.Milli bankalar kurmak 3.Demir yolları inşaatının hükümetçe bir programa bağlanması 4.Sanayii teşvik etmek 5.Yerli malının kullanımına önem vermek 6.Teknik eleman yetiştirecek okullar açmak 7.Sanayi mallarının gümrük vergileri ile korunması 8.Ulaşım sorunlarının çözülmesi 9.Tüketim mallarının üretimine öncelik vermek 10.Yabancı kurumları millileştirmek Açıklamalar: 1.Bağımsız ekonomi için ilk adım Lozan’da kapi¬tülasyonların kaldırılması ile atıldı. 2.İzmir İktisat Kongresi bağımsız, liberal ve milli ekonomiyi benimsedi. 3.1930’da Merkez Bankası’nın kurulması Türk para¬sını yabancı sermayenin elinden kurtardı. 4.İzmir İktisat Kongresinde Misak-ı İktisadi kabul edildi. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Özel Girişimin, Desteklenmesine Rağmen, Beklenen Verimi Gös¬terememesinin Sebepleri: 1.Özel sermayenin yetersizliği 2.Yetişmiş iş gücünün yetersizliği 3.Deneyim ve bilgi eksikliği 4.1929’da dünya ekonomik bunalımının çıkması Devletçi Ekonomiye Geçişin Sebepleri: 1.Özel girişimin üzerine düşen görevi yerine geti¬rememesi. Özel teşebbüsün desteklenmesi için 1924’de İş Bankası kuruldu. 1927’de Teşvik-i Sa¬nayi Kanunu çıkarıldı. 2.Devletin gelişebilmesi için vakit kaybetmeden büyük sanayi atılımlarının yapılmasının gerekmesi. 1933 yılında I. Beş Yıllık Kalkınma Planı Hazır¬landı. Önemi: 1.İlk defa planlı ekonomi dönemi başladı. 2.Ekonomi devletçi (Karma Ekonomi: Büyük atılımları devlet yapsa da; özel teşebbüse de iş imkânı tanınır) bir özellik kazandı. 3.İlk büyük atlımlar bu dönemde yapıldı. 4.Toprak reformu tam olarak gerçekleştirilemedi. 1937’de II. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandıysa da; II. Dünya Savaşının başlamasından dolayı uy¬gulanamadı. Tarım Tarımın Geliştirilmesi İçin Alınan Önlemler 1.Aşar kaldırıldı (17 Şubat 1925) Açıklama: Vergi gelirlerinin %40’ını oluşturan aşarın kaldı¬rılması ilk bütçe açığını oluşturdu. TBMM’nin bu kararı tarıma verilen önemi gösterir. 2.Ziraat Bankası kuruldu. 3.Kooperatifler kuruldu (1929). 4.Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. 5.Tohum ıslah istasyonları ve numune çiftlikleri kuruldu. 6.Toprak reformu için 1926’dan itibaren teşebbüs¬ler yapıldı. Ticari Hayatın Düzenlenmesi 1.Lozan Antlaşması ile Kapitülasyonlar kaldırıldı. 2.Ticareti koruyan kanunlar çıkarıldı. 3.İş Bankası kuruldu (1924). 4.1926’da çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Türk de¬nizlerinde yük ve yolcu taşıma işleri Türk gemicile¬rine verildi. Sanayi ve Madencilik 1.Milli sanayinin korunması ve gelişmesi için ka¬pitülasyonlar kaldırıldı. 2.Büyük yatırımlar devlet tarafından yapıldı. 3.Özel teşebbüs desteklendi. 4.1925’de Sanayi ve Maden Bankası kuruldu. 5.28 Mayıs 1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıka¬rıldı. 6.Planlı Ekonomi uygulanarak ilk büyük fabrikalar kuruldu. 7.1933’de Sümer Bank kuruldu. 8.1935’de Etibank ve MTA kuruldu. 9.Kayseri, Ereğli, Nazilli, Malatya ve Bursa meri¬nos dokuma fabrikaları; İzmit selüloz ve kâğıt; Beykoz deri ve kundura; Paşabahçe cam; Karabük demir-çelik fabrikaları açıldı. Not: Uşak Şeker Fabrikası, Teşvik-i Sanayi Ka¬nunu sonucunda kurulmuştur. Bayındırlık Alanında Gelişme 1.1927’de Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü kuruldu. 2.1933’de Milli Hava Ulaştırma Teşkilatı kuruldu. 3.1923’de Türkiye Seyrüsefâin İdaresi kuruldu. Sağlık ve Tıp Alanında Gelişme 1.Sağlık bakanlığı kuruldu. 2.1923’te sağlık hizmetleri ülke genelinde yaygınlaştırıldı. 3.Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum, Trabzon ve Diyarbakır’da örnek hastaneler yapıldı. 4.1930’da umumi Hıfzıssıhha kanunu çıkarıldı. Bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele edildi. BEŞİNCİ BÖLÜM TÜRK ORDUSU VE MİLLÎ SAVUNMA Türk Ordusu ve Millî Savunma • Milli savunma, devletin varlığını devamlılığını sağlayan en önemli devlet hizmetidir. • Toplumun tümünü ilgilendirir. • Milli savunma, iç ve dış güvenliği sağlayarak mümkün olabilir. Bunu da gerçekleştirecek olan Türk ordusudur. ALTINCI BÖLÜM TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ SİYASETİ Millî Dış Politikamızın İlkeleri: • Milli sınırlarımız içinde varlığımızı korumak • Gerçekleşmeyecek emeller peşinde koşmamak • Medeni ve insanca davranarak bunun karşılığında destek beklemek • Diğer devletlerin iç politikalarından ve rejimlerinden etkilenmemek • Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamak, kendi iç işlerimize de dış devletleri karıştırmamak • Milli politikayı uygularken kamuoyunu dikkate almak • Dürüst, açık ve tutarlı olmak • Dünyadaki gelişmeleri takip etmek • Barış içinde hakka ve hukuka uygun bir şekilde sorunları çözmek Bu doğrultuda; 1.İç ve dış politika ilkesi olarak “Yurtta Sulh, Ci¬handa Sulh” ilkesi benimsendi. 2.Savaş korunma amacı olarak görüldü. Başak bir devletin topraklarını almak için politika izlenmedi. 3.Milli Egemenlik ve milli menfaatler ön planda tutuldu. 4.İlk yıllarda Misak-ı Milli gerçekleştirilmeye çalı¬şıldı. 5.1920-1936 yılları arasında batıya karşı SSCB’nin dostluğu devam ettirildi. 6.1936.1945 yılları arasında İtalya’nın saldırgan tutumuna karşı ve batı ile ilişkileri yumuşatmak için İngiltere ile dost geçinildi. 7.1945’den sonra SSCB tehdidine karşı ABD ile dost geçinildi. 8.1928’de Afganistan ile dostluk antlaşması imza¬landı 9.1930’a kadar Lozan’dan kalan problemler halle¬dildi. 10.1925’de SSCB ile saldırmazlık antlaşması imza¬landı. 11.1928’de İtalya ile tarafsızlık ve uzlaşma antlaş¬ması imzalandı. 12.1935.1938 arasında Avrupa’nın bloklaşma duru¬mundan dolayı Avrupalı devletlere karşı çok yönlü bir politika izlendi ki bu da Montrö Antlaşması’nın imzalanmasında etkili oldu. 13.1919.1920 arası Türkiye’nin dost arayışı döne¬mi¬dir. 14.1920 sonrasında bir yandan SSCB ile iyi geçini¬lirken; bir yandan da işgalciler arasındaki ayrılık¬lardan faydalanmanın yolu arandı. 15.1923.1930 arasında Lozan’dan kalan problemler halledildi. 16.Milli çıkarların korunmasına, devletlerin eşitliği ilkesine uyulmasına ve ittifaklar kurulmasına önem verildi. Nüfus Mübadelesi (Değiş-Tokuş) • Nüfus sorunu, Lozan görüşmelerinde halledildiği halde uygulanma safhasında Yunanistan problem çıkarmıştır. • Yunanistan İstanbul’da daha fazla Rum kalmasını istiyor; Türkiye ise yasalar çerçevesinde bu işi halletmek istiyordu. • Nüfus mübadelesi so¬runu, Yunan başbakanı ile Mustafa Kemal arasında 1930 yılında görüşülerek 10 Haziran 1930’da im¬zalanan Ankara Antlaşması ile halledildi. Bu ant-laşmadan sonra Türk-Yunan ilişkileri düzelmiştir. • Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk ilişkileri 1954 yılında meydana gelen Kıbrıs sorununa kadar devam etmiştir. Yabancı Okullar Sorunu • Lozan Antlaşması’na göre yabancı okulları Tür¬kiye’nin belirleyeceği şartlara uyacaktı. • Türkiye 1924 yılında okullarda dini ayin yapılması için bulundurulan salonların kapatılmasına; • 1925 ve 1926 yıllarında ise yabancı okullarda Türkçe, Tarih ve Coğrafya gibi derslerin Türk öğretmenler tara¬fından okutulmasına; derslerde Türklük aleyhine bilgiler olmamasına ve okulların Türk müfettişler tarafından denetlenmesine dair kanunlar çıkardı. • Fransa ve Papalık başta olmak üzere, Avrupalı devletler Türkiye’nin yabancı okullar konusundaki uygulamalarına karşı çıktı. Fakat okullar meselesini iç meselesi sayan Türkiye yabancı devletleri iç işlerine karıştırmadı. Dış Borçlar Meselesi • 1928’li yıllarda görülen dünya ekonomik bunalımı, Türkiye’yi de olumsuz etkiledi ve Türkiye, Fransa’ya olan borcunu gerektiği gibi ödeyemez hale geldi. Bu durumdan dolayı Fransa ile bir müd¬det gerginlik yaşandıysa da; sorun 1930 yılında karşılıklı görüşmeler sonucunda çözüldü. Not: 1954 yılında, borçların anaparasının öden¬mesi; 1984 yılında ise faizinin ödenmesi tamam¬landı. Irak Sınırı ve Musul Meselesi • Musul meselesi, Lozan’ın bıraktığı problemlerden biriydi. İngiltere zengin petrol yataklarına sahip olmasından dolayı Musul’u Türkiye’ye bırakmak istemiyor ve sömürgeci düşünce ve ahlakı doğrultu¬sunda bu konuyu kendi lehine çözümleyebilmek için her problemi çıkarıyordu. • Musul meselesinin çözümü için Türkiye ile İngil¬tere arasında görüşmeler 19 Mayıs 1924’de başladı. Fakat İngiltere Hakkâri’yi de tartışmalı bölgeden görmek isteyince görüşmeler kesildi. • Bundan sonra mesele önce Milletler Cemiyetine, sonra Lahey Adalet Divanı’na gitti. Meselenin kendi konusu olmadığını ileri söyleyen Adalet Divanı meseleyi tekrar Milletler Cemiyeti’ne havale etti. • Meselenin bu şekilde uzatılması; İngiltere’nin zaman kazana¬rak Musul ve civarında olaylar çıkarıp meseleyi lehine çözümleyebilmek isteyişinin bir sonucudur. 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara Antlaş¬ması ile 1.Musul ve çevresi İngiliz mandaterliği altında bulunan Irak’a bırakıldı. 2.Irak hükümeti Musul petrol gelirlerinin vergisinin %10’unu 25 yıl süre ile Türkiye’ye vermeyi kabul etti. (Türkiye bu gelirden bir defaya mahsus olmak üzere 500.000 sterlin aldı.) Önemi: 1.Bugünkü Türkiye-Irak sınırı çizildi. 2.Türk-İngiliz ilişkileri düzelmeye başladı. 3.Misak-ı Milliden taviz verildi. Milletler Cemiyeti ve Milletler Cemiyetine Girişimiz • Milletler Cemiyeti, 10 Ocak 1920’de Cenevre’de kurulmuştur. • Musul Meselesi’nde İngiltere’nin çıkarlarına hiz¬met etmiş olduğundan dolayı; Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne uzun bir süre güven duymadı. • Türkiye’nin Avrupa’ya çok yakınlaşmak is¬temeyişinde SSCB’yi küstürmeme düşüncesi de vardır. • Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girmek gibi bir amacı yoktu. Lozan’dan sonra Türkiye’nin barış yolunda gösterdiği çabalar ve Musul’u Irak’a bırakmasından dolayı Türkiye’ye karşı sıcak dav¬ranmaya başlayan İngiltere, Türkiye’yi Milletler Cemiyeti üyeliğine davet edince; uluslararası barışa katkıda bulunmak istediğini göstermek isteyen Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne 18 Temmuz 1932’de üye oldu. • Not: 1934’de SSCB de Miletler Cemiyeti’ne üye oldu. Balkan Antantı (9 Şubat 1934) Antantın Oluşmasının Sebebi: • 1933’den sonra İtalya’nın hızlı bir şekilde silahla¬narak Balkanlar’a yönelik politikalar üretmesi Bal¬kan devletlerini ve Türkiye’yi endişelendirmiştir. Antantı Oluşturan Devletler: • Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya • Bu antant devletlerin toprak bütünlüğüne saygı gösterme ve iç işlerine karışmama esasına dayanı¬yordu. Önemi: 1.Türkiye Yunan sınırını güvence altına aldı. 2.Türkiye bölgede lider konumunda olduğunu gös¬terdi. 3.Türkiye uluslararası barışa katkıda bulunmak istediğini gösterdi. 4.Montrö Antlaşması için Türkiye taraftar buldu. Not: Balkan Antantı İkinci Dünya Savaşının başla¬ması ile dağıldı. Montrö Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) • Türkiye Lozan’da Boğazlar ile ilgili hükümleri, güvenlik konusunda Milletler Cemiyeti’nin etkili olacağı ve Avrupa’da silahsızlanmanın gerçekleşe¬ceği ümidi ile kabul etmiştir. • 1933 yılından itibaren Almanya ve İtalya’nın hızlı bir şekilde silahlanması ve MC’ni bu duruma bir çare bulamaması Türkiye’yi Boğazların güvenliği konusunda endişelendirdi. • Lozan Antlaşması’nın Türkiye’yi Boğazlar konusunda kısıtlayan hüküm¬lerinin kaldırılması için Türkiye, 10 Nisan 1936’da Lozan’ı imzalayan devletlere birer nota gönderdi. • Antlaşmaların hiçe sayıldığı ve devletlerin dost arayışı içinde olduğu bir dönemde Türkiye’nin istekleri olumlu karşılandı ve Boğazlar’ın statüsü İsviçre’nin Montrö kentinde tekrar görüşüldü. Montrö Sözleşmesi’nin İçeriği: 1.Boğazlar komisyonu kaldırılarak görevleri Türk devletine devredildi. 2.Boğazlara Türkiye’nin asker sokması kabul edildi. 3.Ticaret gemilerinin Boğazlar’dan serbest geçişi kabul edildi. 4.Savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine sınırlama getirildi. 5.Savaş zamanında Türkiye’ye Boğazlar’ı kapatma hakkı tanındı. Önemi: 1.Misak-ı Milli yönünde önemli bir adım atıldı. 2.Türkiye’nin uluslararası güç dengesinde önemi arttı. 3.SSCB, kendisini Karadeniz’de güvende hissetti. 4.Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki durumu güç¬lendi. Açıklamalar: 1.İtalya sözleşmeyi daha sonra imzaladı. (İtalya Habeşistan’a saldırdığı zaman Milletler Cemiyeti’nde olan Türkiye de İtalya’nın bu davranı¬şını kınamak zorunda kal¬mıştı.) 2.İngiltere Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de güçlü olmasını istiyordu. 3.SSCB, Lozan’ın oluşturduğu Boğazlar rejimini beğenmiyordu. 4.Japonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra görüşmeden çekildi. Sâdâbat Paktı (9 Temmuz 1937) Sebebi: • İtalya’nın Akdeniz Havzası ve Ortadoğu’ya yöne¬lik saldırgan tutumu. Katılan Devletler: • Türkiye, İran, Afganistan ve Irak Önemi: 1.Türkiye İran ve Irak sınırını güvence altına aldı. 2.İtalya’ya karşı Balkanlar’da önemli bir caydırıcı¬lık rolü üstlenmiş olan Türkiye Sâdâbat Paktı ile de tavrını devam ettirerek dünya barışına katkıda bu¬lunma istediğini göstermiştir. 3.Türkiye bölgede öncü durumda olduğunu göster¬miştir. Not: İkinci Dünya Savaşı başlayınca pakt dağılmış¬tır. Hatay Sorunu ve Sonucu • Fransa, 1936 yılında Hatay’dan çekilerek, bölgeyi Suriye’ye bırakmak isteyince; bu durumun Ankara Antlaşması’na uymadığını ileri süren Türkiye Milletler Cemiyeti’ne başvurdu. • İkinci Dünya Savaşı’nın belirtileri oluştuğundan do¬layı Fransa, Hatay meselesinde Türkiye’yi pek uğ¬raştırmadı. • 3 Temmuz 1938’de Hatay meselesi çözümlendi. • Bu çözüm doğrultusunda; 5 Temmuz 1938’de Türk askeri Hatay’a girdi. • 2 Eylül 1938’de Hatay Meclisi açıldı. Tayfur Sökmen devlet başkanı, Abdurrahman Melek başbakan oldu. • Hatay Meclisi’nin verdiği kararla Hatay, 29 Hazi¬ran 1939’da Türkiye’ye katıldı. Önemi: 1.Misak-ı Milli yönünde son adım atıldı. 2.Güney sınırı son halini aldı. 3.Mustafa Kemal, İkinci Dünya Savaşı öncesi gelişme¬lerini Türkiye’nin lehine kullanarak doğru bir siyaset izlediğini gösterdi. Not: Hatay Türkiye’ye katılan son toprak parça¬sıdır. YEDİNCİ BÖLÜM ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ VE ATATÜRK İLKELERİ Atatürkçülük ve Türk İnkılâbının Özellikleri 1.Uyum içinde işleyen düşünce ve ilkelerden olu¬şan bir bütündür. 2.Milletin ihtiyaçlarından doğmuştur. 3.Milli bir düşünce sistemidir. 4.İlerleme ve yenileşmeye açıktır. 5.Temelinde insanlığın binlerce yıldır işlediği ev¬rensel değerler vardır. 6.Dışarıdan alınmış bir ideoloji değildir. 7.Doğmasının en önemli sebebi kişisel devlet yöne¬timinin hiç bir kesimin istek ve ihtiyaçlarını karşı¬layamamasıdır. 8.Türk İnkılâbı’nda Fransız ve Rus İhtilalinden farklı olarak; fikri ve ideolojik hazırlık safhası yoktur. 9.Bağımsızlık ve egemenlik birlikte yürütülmüştür. Türk İnkılâbı’nın Evrenselliğinin Kanıtları: 1.Tüm dünyada etkili olmuştur 2.Sömürülen milletlere örnek olmuştur. 3.Günümüz meseleleri için ve başka milletler için çözümler içermesi Türk İnkılâbı’nı Osmanlı Islahatlarından Ayı¬ran Farklar: 1.Kapsamlı, değişimci ve köklüdür. 2.Sadece devleti ve kurumları değil halkı da yü¬celtmeyi amaçlamıştır. 3.Islahatlar tereddütlü; inkılâplar kararlıdır. 4.İnkılâplarda dış baskı yoktur. 5.Sıra izlendi: Önce çağdaşlaşmayı engelleyen ku¬rumlar kaldırıldı; sonra yenilik yapıldı. Açıklama: Faşizmde seçimle iş başına gelenler yönetimden ayrılmak istemez; Bolşevizm de ise millet egemenliği reddedilip sınıf egemenliği ön planda tutulur. İlkeler Cumhuriyetçilik 1.Devletin rejim şeklidir. 2.Halk egemenliğini esas alır 3.Demokratiktir. 4.Seçme ve seçilme hakkı tüm vatandaşlara verilir. 5.Hükümet ile millet arasında kopukluk yoktur. 6.Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddesidir. 7.Mustafa Kemal’in parti tartışmalarının dışında tuttuğu bir ilkedir. 8.Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, Hali¬feliğin kaldırılması Cumhuriyetçilik yolunda ya¬pılmış devrimlerdir. Milliyetçilik 1.Kurtuluş Savaşının yapılmasında ve Türk Devle-ti¬nin kurulmasında temel ilke oldu. 2.Bu ilke fedakârlık ve dayanışmayı gerektirir. 3.Irkçılık ve ümmetçiliği ret eder. 4.Türkiye Cumhuriyeti’nin benimseyen ve “Tür¬küm” diyen herkes Türk’tür. 5.Milli birlik ve beraberlik esastır. 6.Benimsediği eşitlik ilkesi ile Faşizm ve Nazizm’¬den ayrılır. 7.TBMM’nin açılması, Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet yönetiminin kurulması, Halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarıl¬ması, Türk Harflerinin kabulü, TTK ve TDK’nın kurulması bu ilke ile ilgilidir. Halkçılık 1.Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik’in doğal sonucu¬dur. 2.Halkın eşitliği esastır. 3.Halkın menfaatleri ön plandadır. 4.Sınıf mücadelesi değil; sosyal dayanışma esastır. 5.Sınıfçılık olmadığı için Komünizmden ayrılır. Halkçı Devrimler: 1.TBMM’nin açılması 2.Saltanatın kaldırılması 3.Cumhuriyetin ilanı 4.Halifeliğin kaldırılması 5.Türk Medeni Kanununun kabulü 6.Aşarın kaldırılması 7.Kılık-kıyafet devrimi 8.Soyadı Kanunu 9.Kadınlara siyasal hakların verilmesi 10.Türk Harflerinin kabulü Devletçilik 1.Devletçilik; devletin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda daha hızlı bir gelişme sağlamak amacıyla yaptığı uygulamalardır. 2.Bu ilke halkçılığın tamamlayıcısıdır. 3.Ekonomide planlı kalkınma hedeflenmiştir. 4.Karma ekonomiyi esas alan devletçilik ilkesinde özel mülkiyetin olması, devletçiliği ko-mü¬nizmden ayırır. 5.Müdahalecidir; katı değildir. 6.Zamanın şartlarına göre değişmiştir. İnkılâpçılık 1.Çağın değişen şartlarına göre değişimi ve mo¬dernleşmeyi esas alır. 2.TBMM’nin açılması ile başlayan Türk İnkılâbının devam ettiğini gösterir. 3.Durağan değildir. Laiklik 1.Din-devlet işlerinin ayrılmasını ve vicdan hürri¬yetini esas alır. 2.Mustafa Kemal’in parti tartışmalarının dışında tuttuğu ve taviz vermediği bir ilkedir. 3.Devlet vatandaşların inanma ve inanmama hak¬kını anayasa ile güvence altına almıştır. 4.Osmanlı din devleti olmasının gereği olarak dini müesseseleşmesine yansıttığı için Laik Türk Dev¬leti inkılâplar döneminde bütün müesseselere mü¬dahale etme gereği duymuştur. 5.Din egemenliği değil; millet egemenliği esastır. 6.Hukuk birliği ve hukukun dinden bağımsız ol¬ması esastır. 7.Dış devletlerin azınlıkların haklarını bahane ede¬rek Türk Devleti’nin iç işlerine karışmasını önle¬miştir. 8.Milli birlik ve beraberlik için önemlidir. Açıklamalar: 1.1928’de anayasadan “devletin dini İslam’dır” maddesi çıkarıldı. 2.1928’de milletvekillerinin yemin şekli bu günkü haline geti¬rildi. 3.1937’de 6 ilke anayasaya alındı. 4.Türk Milleti için dini dış politikada kullanma dönemi Birinci Dünya Savaşı ile bitti. 5.Kurtuluş Savaşı ümmet ideolojisi yerine millet ideolojisini getirdi. Bütünleyici İlkeler Ulusal Egemenlik: Cumhuriyetçiliği bütünler Milli Birlik ve Beraberlik: Milliyetçiliği ve Halkçılık’ı bütünler Milli Bağımsızlık: Dış politika ilkesidir. Yurtta Sulh Cihanda Sulh: İç ve dış politika il-kesidir. Sınıf mücadelesine ve dış politikada saldır¬ganlığa karşıdır. Milliyetçilik ve Halkçılık’ın bir sonucudur. Akılcılık ve Bilimsellik: Laiklik ve İnkılâpçılık’ı bütünler İnsan ve İnsanlık Sevgisi: İnsanları eşit görmeyi ve sevmeyi hedefler. Milliyetçilik ve Halkçılık’ı bütünler. Çağdaşlaşmak ve Batılılaşmak: İnkılâpçılık’ı bütünler. SEKİZİNCİ BÖLÜM ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ VE İSMET İNÖNÜ’NÜN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ Atatürk’ün Ölümü • Mustafa Kemal, 1937’de tespit edilen siroz hastalığını atlatamamış ve 10 Kasım 1938’de öldü. • 21 Kasım’da geçici olarak Ankara Etnografya Müzesi’ne konuldu. • 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e taşındı. • 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bazı taşınmazlarını Ankara ve Bursa Belediyeleri’ne bağışladı. • Mirasından Türk Tarih Kurumu’na ve Türk Dil Kurumu’na pay ayırdı. Atatürk'ün Ardından Söylenenler “Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye' nin doğması, yeni Türkiye' nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk' ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye' de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.” John F. KENNEDY (A.B.D. Başkanı, 10 Kasım 1963) “Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye' nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.” General Mc ARTHUR “Atatürk Türkiye'yi tek düşman kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.” Alman Volkischer Beobachter Gazetesi “Almanya, ATATÜRK' ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.” Berlin, Alman Ajansı “Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O' nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlerdir.” Sanerwın Gazetesi “Avrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki yapıcı devlet adamlarından birini kaybetti.” Spectator Savaş Türkiye' yi kurtaran, Savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk' ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıf halkın O' nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye'nin Ata' sına değer bir görünümden başka bir şey değildir. Winston Churchill İngiltere Başbakanı “O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi.” Emanullah HAN Afgan Kralı “Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı olmuştur.” Iran Gazetesi İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi • TBMM, Atatürk’ün ölümünden sonra onunla aynı görüşleri paylaşan İsmet İnönü’yü 2. Cumhurbaşkanı olarak seçti. • İnönü, 1950 yılına kadar Cumhurbaşkanlığını sürdürmüştür. İsmet İnönü’nün Kişiliği ve Devlet Adamlığı • İsmet İnönü, 1906'da Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'nun 8. Alay'ında bölük komutanlığına atandı. • 1908'de kolağası oldu ve 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmayı Selanik'ten gelerek bastıran Hareket Ordusu'nda görev aldı. • 1910-1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. • Milli Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. • 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Edirne milletvekili olarak katılan İsmet Bey, 3 Mayıs'ta İcra Vekilleri Heyeti'nde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekili oldu. • Albay İsmet Bey, mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak Batı Cephesi Komutanlığı görevine getirildi. • Kuruluş aşamasındaki düzenli ordu ile Ethem Bey ayaklanmasının ve iç isyanların bastırılmasında etkin rol oynadı. Ocak ve Nisan 1921'de I. ve II. İnönü savaşlarında Yunan ilerlemesini durdurdu. • Birinci İnönü Savaşı sonunda tuğgeneral rütbesine yükseldi. • Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanılan zafer üzerine Mudanya Ateşkes toplantısında Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. • Lozan Barış Konferansı'na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı. • Cumhuriyetin ilânından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükümette Başbakan olarak görev aldı, aynı zamanda Halk Fırkası Genel Başkan Vekilliği'ni üstlendi. 1934'te Soyadı Yasası çıktığında Atatürk'ün verdiği İnönü soyadını alan İsmet Paşa, Başbakanlık görevini 1924-1937 yılları arasında da sürdürdü. • İnönü, Atatürk devrimlerinin gerçekleştirilmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerine oturtulmasında Atatürk'ün en yakın çalışma arkadaşıydı. • Atatürk'ün ölümünden sonra 1938 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhurbaşkanlığı'nın yanı sıra CHP Genel Başkanlığı'na da getirildi. CHP'nin 26 Aralık 1938'de toplanan I. Olağanüstü Kurultay'ında partinin "değişmez genel başkan"ı seçildi. Ayrıca kendisine "Milli Şef" sıfatı verildi. • İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'yi savaş felâketinin dışında tutmayı başardı. • Savaştan sonra çok partili siyasi rejime geçilmesinde en büyük destek oldu. • 1950 genel seçimlerinden sonra CHP iktidarı Demokrat Parti'ye bırakırken, İsmet İnönü de Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldı ve 1960 yılına kadar partisinin Genel Başkanı olarak siyasi yaşamını sürdürdü. • 27 Mayıs harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasi yaşamını sürdürdü. 1972'de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek, 25 Aralık 1973'de ölünceye kadar Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliği görevinde bulundu. • 1916 yılında Mevhibe Hanım'la evlenen İsmet İnönü üç çocuk babasıydı. • 25 Aralık 1973'te ölen İnönü 27 Aralık'ta devlet töreni ile Anıtkabir'de toprağa verildi. İkinci Dünya Savaşı (1939 -1945) I. Dünya Savaşı’ndan Sonra Barışı Koruma Ça¬baları 1.Milletler Cemiyeti kuruldu. 2.Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya arasında Küçük Antant kuruldu. 3.Fransa ile Almanya 1925’de Locarno Antlaşma¬sını imzaladı. 4.Anlaşmazlıklara çözüm bulmak için Fransa ile ABD 1928’de Kellog Paktı’nı kurdu. ( Bu pakta Türkiye 1929’da katıldı.) 5.Balkan Antantı, Sâdâbat Paktı ve Montrö Sözleş¬mesi yapıldı. • Savaşın başlamasında Almanya ve İtalya’nın sal¬dırgan tutumu etkili oldu. • Almanya ile İtalya’nın 1936’da kurduğu Mihver Devletler Grubu’na 1937’de Japonya da katıldı. • Mihver Devletler karşısında İngiltere ile Fransa Müttefik Devletler Grubu’nu oluşturdu. • 1936’da Habeşistan’a saldıran İtalya daha sonra ise Arnavutluk’u ele geçirdi. • Hitler, 1938’de Avusturya’yı Almanya’ya bağladı. • Almanlar 1939’da Çekoslovakya’yı işgal etti. Al¬manya ve Rusya aynı dönemde Polonya’yı işgal edince Fransa ve İngiltere olaya müdahale etti ve İkinci Dünya Savaşı başladı. • Almanya, Rusya’ya da savaş ilan edince Ruslar, İngiltere tara¬fına geçti (1941). • Japonya, ABD’nin deniz üslerine ve Çin’e saldı¬rınca; ABD ve Çin Japonya’ya karşı savaşa girdi. • 1942’de rejim değişikliği yaşayan İtalya İngiltere tarafında geçti. • ABD, İngiltere ve Fransa’nın yaptığı Normandiya Çıkarması sonucunda Almanya teslim oldu. • ABD’nin Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atması sonucunda Japonya da savaştan çekildi. • Türkiye; savaş esnasında İngiltere ve Rusya tara¬fından savaşa girmesi yolunda zorlandıysa da, ta¬rafsız kalmayı başardı. Almanya, Bulgaristan’a girince; Almanya ile Türkiye arasında 1941’de sal¬dırmazlık antlaşması imzalandı. Türkiye savaşın bitmesine az bir zaman kala 1945’de Almanya ile Japonya’ya savaş ilan etmiş fakat savaşa fiilen girmemiştir. Not: Türkiye’nin bu tutumunda BM’ye girme arzusu vardır. Not: Kuzey Afrika Savaşları, Almanya ve İtalya’nın karşısında İngiltere’nin üstünlüğü ile sonuçlandı. II. Dünya Savaşı’nın Sonuçları: 1.Almanya doğu-batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Almanya sosyalizme kaydı. 2.ABD ve SSCB süper güç haline geldi. 3.Orta ve Doğu Avrupa SSCB’nin kontrolüne girdi. 4.ABD ile SSCB arasında soğuk savaş dönemi başladı. 5.Hindistan, Pakistan, Mısır, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsız oldu. 6.1948’de İsrail Devleti kuruldu. 7.Sömürgecilik hız kaybetti. 8.Çin’de komünizm yayıldı. 9.Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler’e dönüştü. 10.TC-ABD ilişkileri gelişmeye başladı. 11.Filistin bağımsızlaştı 12.NATO ve Varşova paktları kuruldu. 13.Türkiye’de çok partili hayat başladı. 14.Yalta Konferansında dengeler kuruldu. 15.Paris Konferansında antlaşmalar görüşüldü. II. Dünya Savaşı’ndan Sonra Barışı Koruma Ça¬baları 1.Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruldu. 2.NATO kuruldu. 3.Balkan Paktı kuruldu. 4.Bağdat Paktı kuruldu. Birleşmiş Milletler BM Teşkilatı’nın Yapısı ve Özel¬likleri: 1.Genel Kurul: Teşkilattaki devletlerin üyeleri bu kuruldadır. 2.Güvenlik Konseyi: 15 üyesi vardır. Bu üyeler¬den ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya veto hakkına sahiptir. 3.Ekonomik ve Sosyal Konsey: Savaşlara sebep olabilecek sosyal ve ekonomik faktörleri ortadan kaldırmaya çalışır. 4.Vesayet Konseyi: Kendi kendini idare edemeye¬cek devletleri idare etmek için kurulan bu birim günümüzde önemini kaybetmiştir. 5.Milletlerarası Adalet Divanı: BM’nin yargı organıdır. 6.Sekreterlik: Personelden oluşur. Not: Türkiye de BM’nin kurucularındandır. Nato ve Özellikleri 1.Brüksel merkez olmak üzere 1948’de kuruldu. 2.Uluslararası barışın korunması ve komünizme karşı korunum amaçlandı. 3.ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, Belçika, Danimarka, İzlanda, İtalya, Nor¬veç, Portekiz, Yunanistan, Almanya, İspanya ve Türkiye teşkilatın üyesidir. Açıklama: Kore Savaşına asker göndermesi Tür¬kiye’nin NATO’ya girmesinde etkili oldu (1952). Varşova Paktı Rusya’nın öncülüğünde Avrupa’nın sosyalist ülkelerinin bir araya gelmesi ile kuruldu. Komünizm’in önemini kaybetmesi ile teşkilat dağıldı. Balkan Paktı (1954) Kuruluş Sebebi: SSCB’nin Balkanlar’a yönelik saldırgan tutumu Kurucu Üyeleri: Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan Açıklama: Yugoslavya’nın SSCB’ye yaklaşması ve Kıbrıs Mesel si’nden dolayı pakt kurulduğu yıl dağıldı. Bağdat Paktı (1955) Kuruluş Sebebi: SSCB’nin Orta Doğu’ya yönelik saldırgan tutumu Kurucu Üyeleri: Türkiye, Pakistan, İran ve Irak 1958’de Irak pakttan ayrılınca; paktı İngiltere dıştan desteklemeye başladı ki paktın bu haline CENTO denilir.